14 Şubat 2012 Salı

Devlet Sırrı olan mezarları kimler kazdı? - Fatih Bayhan


Türkiye, kuruluş döneminde yaşanan hadiseler üzerindeki sis perdelerini aralamaya çalışıyor. Gündem olduğu için Dersim’de yaşananlar arşiv belgeleriyle ortaya döküldü. Bir tarihçi değildi belgeleri döken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanıydı…
Bunun ne kadar önemli bir adım olduğunu anlatmaya gerek yok.
Ortada “dram” diye ifade edilen, ancak yaşayanlar açısından dram, yaşananlar açısından bir “katliam” olan faciayı devletin Başbakanının dilinden dinlemek, açıkça bir özrü de beraberinde getiriyor.
Özür, beraberinde bir tazminatı getirir mi, getirecek mi, onu zaman gösterecek. Ancak izlediğimiz kadarıyla Seyit Rıza’nın torunu Rüstem Polat işin peşini bırakmıyor.
Bugünlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmek üzere hazırlık yapıyorlar. Görüşmeyi CHP’li Hüseyin Aygün talep etmiş…
Ancak görüşme kadar, bu görüşmede nelerin gündeme geleceği de merak konusu oldu.
Öğrendiğimiz şu ki, Seyit Rıza ve beraberinde idam edilen 7 kişinin mezar yerleri “devlet sırrı” kapsamına alınmış ve bugüne kadar gizlenmiş.
Torunu Rüstem Bolat artık bu sırrın açıklanmasını ve dedesinin mezarı başında dua etmek istediğini ifade ediyor. Dahası bu konunun bizzat Cumhurbaşkanlığına bağlı Devlet Denetleme Kurulunca tetkik edilmesini istiyorlar.
Görüşme muhakkak medyaya yansıyacaktır.
Ancak bu ifadeler bir kez daha göstermiştir ki Atatürk’ün etrafına öbeklenen “huzuru mutad” kesim genç cumhuriyetin sicilini lekelemiştir.
Kendi şahsi ikballeri için yapmadıkları “yalakalık” kalmamış, Atatürk’ün aile saadetini bile bozmayı başarmışlardır.
Bugün artık şu kesindir ki, Atatürk’ün Latife Hanım’la evliliğini bozan aynı “huzuru mutad”dan başkası değildir.
İçelim Paşam, karı sözüyle hareket edilmez…” diyerek Köşk’ü “âlemci mekânına” dönüştürenler, bu sahnelere itiraz ettiği için Latifeyi “kötü kadın” ilan etmişlerdi.
Fikriye Hanım’ı sırtından vurarak ortadan kaldıranlarda aynı “yalaka yaver” takımıdır.
Mustafa Kemal’i, Mustafa Kemal’den bile koruyacak düzeydeki kimi “ayak takımı” olan bu zevat, maalesef yakın olmanın verdiği ilişkileri şahsi menfaatleri için sınırsızca kullanmışlardır.
Salih Bozok, Kılıç Ali, Resuhi Bey birkaç isimden sadece ilk akla gelenleridir…
Açıkça ifade etmek gerekir ki, Rıza Nur’un yasaklanan hatıraları Mustafa Kemal için söylediklerinden çok, onun yakınındaki zevatların yaptığı iğfalleri detaylarıyla anlattığı içindir.  
***
Bir Fikriye Hanım meselesi vardır ki, içler acısıdır…
Yaver takımınca Köşk’ün içinde cinayet işleniyor, cinayeti de dört gün sonra Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde “intihar” diye kayıt düşülmesi için haber yaptırıyorlar…
Nasıl intihar ki, kadın kendisini sırtından vurmuştur…
Nasıl intihar ki, kadın on gün numune hastanesinde can çekişmiştir…
Ve nasıl intihar ki, abisine cenazesi dahi verilmemiştir ve Mustafa Kemal’in sevdiği, âşık olduğu kadın öldürülmekle yetinilmemiş, birisi araştırır da cinayet ortaya çıkar düşüncesiyle mezar yeri dahi gizlenmiş, ailesine söylenmemiştir. Hala Fikriye’nin mezarı yoktur…
Ve hala Fikriye’nin hayatta kalan ailesi “baskılar yüzünden” ülkeyi terk etmiş, Amerika’da yaşamaktadır…
***
İskilipli Atıf Efendi meselesi vardır ki, tam bir cinayettir…
Hem de cinayete; hukuk, anayasa karıştırılmıştır…
Cumhuriyetten önce yazılmış bir kitabın hesabı, devrimler için gözdağı vermek isteyen heyetçe gerekçe olarak görülmüş, “Şapka İnkılabına muhalefet ettiği” gerekçesiyle idam edilmiştir…
Altemur Kılıç çıksa da bu idamları yapan babasının hatıralarından bir şeyler aktarsa ne iyi olur, o günlerde aydınlanır belki…
Aydınlansın gerçekler ki, ülke geleceğine daha sağlıklı baksın…
Mesela Mehmet Akif’in, bu ülkenin İstiklal Marşını yazan şairin neden Mısır’a kaçmak zorunda olduğu açıklansın.
Mesela, Kazım Karabekir’in, Fevzi Çakmak’ın Mustafa Kemal’in yanından neden uzaklaştırılmak istenildiği ortaya çıksın. İzmir suikastının aslında bir tertip olduğu aydınlatılsın… Ve daha neler neler…
Dersim, acı çeken çocuklarıyla, masum kadınlarıyla, suçsuz insanlarıyla bugün önümüze durdu… Ne yapacağız? Susacak mı, yoksa başımızı öne eğip, en azından bir özür mü dileyeceğiz…
Mezarı bile “devlet sırrı” kapsamına alan bir anlayış nasıl kabul edilebilir…
Soruyorum, nerde Seyit Rıza’nın mezarı… ve beraberinde idam edilen 6 kişinin mezarları…
Soruyorum, nerede Bediüzzaman’ın mezarı… Kim attı, neden attı, nereye defnedildi bilmek istiyorum…
Soruyorum, Fikriye’nin de mezarı aydınlatılsın… Garip, sevmekten başka hangi suçu işledi…
Buyurun, neler çektirdiğinizi öğrendi kamuoyu bari cenazeleri ne yaptınız efendiler!

Hiç yorum yok: