1 Ağustos 2013 Perşembe

Çağ, İslâm ve Hz. Peygamber-YusufKaplan

Çağ, İslâm ve Hz. Peygamber

İslâm'ı anlamadan çağı, çağı anlamadan İslâm'ı, Hz. Peygamber'i anlamadan da hem İslâm'ı, hem de çağı anlayamayız.
İnsanlık tarihinde gelmiş gelmiş üç tür medeniyet tipi olduğunu gözlemliyoruz: Birincisi, fizik gerçekliği, dolayısıyla bu dünyayı mutlaklaştıran, insanın iç dünyasını (ruhunu, dolayısıyla vicdanını) imha eden pagan uygarlıklar; ki, Antik Yunan'dan Roma'ya, Avrupa'dan Amerika'ya kadar üretilen tecrübe, pagan uygarlık tecrübesidir.

İkinci tür medeniyet tipi ise, bugün, Konfüçyanizm, Hinduizm ve Budizm gibi doğu hikmet geleneklerinin temsil ettiği ve yalnızca fizik ötesi gerçekliği / insanın iç dünyasını eksene alan, fizik / dış gerçekliği ihmal eden medeniyet tipidir.
Üçüncü tür medeniyet tipi ise bugün yalnızca İslâm'ın temsil ettiği, varlığı ve hakikati parçalamadan, bir bütün olarak algılayan, dolayısıyla hem fizik / dış, hem de fizikötesi / iç gerçekliği aynı ânda mezceden vahiy medeniyetleri tipi'dir.
Pagan uygarlıklar, hikmet gelenekleriyle karşılaştıklarında, fizik gerçekliği, dolayısıyla insanı, dolyısıyla aklı mutlaklaştırdıkları, yani varlığı ve hakikati parçalı ve eksik algıladıkları için, diğer medeniyetlerle şiddete dayalı ilişki biçimleri geliştiriyorlar: Önce onları asimile etmeye / kendilerine benzetmeye, asimile edemedikleri zaman ise elimine / yok etmeye çalışıyorlar.
Hikmet gelenekleri bu dünyayı ihmal ettikleri için, pagan meydan okumaya karşı direnme ve cevap üretme biçimleri geliştiremiyorlar. Pagan meydan okumaya direnme ve cevap üretme iradesini yalnızca vahiy medeniyetleri geliştirebiliyor. Bugün İslâm'ın, dünyanın önündeki en büyük tehdit olarak konumlandırılmasının nedeni, pagan Batılıların da, hikmet geleneklerine dayanan doğuluların da varlığı ve hakikati bir bütün olarak anlama ve anlamlandırma imkân ve kabiliyetlerinden yoksun olmaları, dolayısıyla İslâm'ın önünün açılması durumunda İslâm'ın önünde hiç bir gücün duramayacağı ve bütün dünyanın potansiyel olarak hızla İslâmlaşabileceği gerçeğinin özellikle Batılılar tarafından kavranmış olmasıdır.
Özetle, varlığı ve hakikati yalnızca İslâm bir bütün olarak algılama imkânı sunduğu için, İslâm'ı anlamadan insanı da, çağımızı da anlayamayız.
Peki, İslâm'ı nasıl anlayacağız? İçinde yaşadığımız çağı anlayabildiğimiz zaman İslâm'ı anlayabiliriz ancak. Eğer içinde yaşadığımız çağı anlayamazsak, İslâm'ı da anlayamayacağımızı bilelim.
İki nedenden ötürü çağı anlamadan İslâm'ı anlamakta zorlandığımızı düşünüyorum: Birincisi, şu ân müslümanlar, İslâm'ın belirlemediği bir ortamda yaşıyorlar. İkincisi ve daha da önemlisi de, bugün içinde yaşadığımız dünyada bütün dünyanın kullandığı kavramları ve kurumları yalnızca Batılılar üretiyor.
Batı kültürünü çok iyi anlayamadığımız sürece, seküler Batı kültürünün hem bilinç, hem de bilinçaltı dünyamızı şekillendiren kodlarını çözüp, kendimizi bu seküler kültürün algılama ve yaşama biçimlerinden arındırmadan İslâm'la kuracağımız ilişki, mevcut seküler kavramlarla ve algılama biçimleriyle İslâm'ı anlama açmazından kurtaramadığımız bir anlama ve algılama biçimi olacaktır. Ve bu çaba, İslâm'ı anlamamızı zorlaştıracak ve biz istemesek bile, seküler algılama biçimlerinden kendimizi arındırmadan İslâm'ı anlamaya kalkıştığımız için, bu, yalnızca Batılı kavram ve algılama biçimleriyle gerçekleştirdiğimiz ve yalnızca hâkim Batı kültürünü yeniden üretecek ve pekiştirecek bir anlama ve algılama biçimi olacaktır.
Peki, içinde yaşadığımız çağı nasıl anlayacağız öyleyse? Hem çağı, hem de İslâm'ı anlayabilmemizin ve geleceğimize İslâmî bir renk verebilmemizin yolu, Hz. Peygamber'in hem vahiy öncesi, hem de vahiy sonrası hayatını bir bütün olarak anlayabilmekten geçiyor. Çünkü Hz. Peygamer'in vahiy öncesi hayatı, Hz. Peygamber'i bizim çağdaşımız kılıyor; vahiy sonrası hayatı ise, geleceğimiz kılıyor.
Peki, Hz. Peygamber'i nasıl anlayabileceğiz? Bu sorunun cevabını, bizzat Hz. Peygamber veriyor ve kendisini "şehir" (medinetü'l-ilm = ilim şehri) olarak tarif ediyor. Yani, Hz. Peygamber'i anlayabilmenin yolu, O'nu "şehir" olarak anlamaktan geçiyor. Salı günkü yazıda, Hz. Peygamber'i "şehir" olarak anlamanın ne demek olduğunu görelim...

Hiç yorum yok: