7 Ağustos 2013 Çarşamba

Ayasofya’yı müze yapma fikri Ä°ngilizlerden gelmiÅŸ-Mustafa ArmaÄŸan

Ayasofya’yı müze yapma fikri Ä°ngilizlerden gelmiÅŸ

Cuma gününün ÅŸu dakikalarında 27 Mayıs’tan sonra müze yapılmış olan Trabzon Ayasofya Camii yeniden ibadete açıldı. Ne diyelim, darısı Ä°stanbul’daki Ayasofya’nın başına.
Ancak Ä°stanbul’daki Ayasofya’nın açılması öbürlerinkine benzemez. Geçen yıl Ayasofya Müzesi Müdürü’yken Haluk Dursun isim vermeden Batılı devlet adamlarının (Ä°ngiltere Kraliçesi II. Elizabeth ve ABD BaÅŸkanı Obama da içlerinde olmalı) Ayasofya’yı ziyaretlerinde ne zaman yeniden kilise olacağını sorduklarını ifade etmiÅŸti.

Peki neden bu kadar merak ediyorlardı Ayasofya’nın kilise yapılmasını?
Birazdan vereceÄŸim örnekler karşısında Ä°ngiltere devleti ve kamuoyunun Ä°stanbul’un iÅŸgali baÅŸlar baÅŸlamaz Ayasofya’nın rehinden kurtarılması (the redemption of St. Sophia) kampanyaları baÅŸlattığını ve bunu 1922 yılında Ä°stanbul yeniden Milli Güçlerin eline geçene kadar devam ettirdiklerini bilmemiz gerekir.
Mütareke yıllarında Ä°ngiltere’de Ayasofya’nın rehinden kurtarılması için hususi komiteler kurulduÄŸunu biliyor muydunuz?
BaÅŸbakan Lloyd George’un “Ä°stanbul’dan Sultan gidecek ve Müslüman nüfus da ardından ÅŸehri boÅŸaltacak, böylece Ayasofya doÄŸal olarak Hıristiyan olacak, Haç yeniden Ayasofya’nın kubbesine konulacak. Bu olunca yeni bir çaÄŸ baÅŸlayacak.” dediÄŸini duymuÅŸ muydunuz?
Lozan’da yeniden karşımıza çıkacak olan Lord Curzon’un 1919 tarihli ünlü memorandumunda şöyle dediÄŸini hafızamızdan hiç çıkarmayalım: “Bu ÅŸartlarda Jüstinyen’in muhteÅŸem mabedi Ayasofya -ki 900 yıl Hıristiyanlığa hizmet etmiÅŸtir, Müslümanlığa hizmet ettiÄŸi süre ise bunun yarısından biraz fazladır- doÄŸal olarak asli Hıristiyan mabedi haline dönecektir. Öte yandan Ä°stanbul’un selatin camileri Müslümanlara fazlasıyla yeter de artar bile.”
Sonradan tarihçiliÄŸe girecek olan ama o tarihte DışiÅŸleri Bakanlığında istihdam edilen Arnold Toynbee, 6 Mart 1919’da ÅŸaşırtıcı bir teklifte bulunuyordu. KonuÅŸan Toynbee deÄŸil de sanki Atatürk’tür. Şöyle der: “Ayasofya’da dinî statüko terk edilmeden ona arkeolojik bakış açısından ‘uluslararası abide’ statüsü vermek mümkün olamayacaktır.”
 Kilise yapmak mı müze yapmak mı?
Ayasofya için iki seçenek vardır Ä°ngilizlerin kafasında: 1) Yeniden kilise yapmak, 2) Dinî statüsünü ortadan kaldırarak uluslararası bir anıt, yani müze yapmak. Thomas Hohler yıllar sonra Atatürk’ün uygulayacağı formülü bulmuÅŸtur bile. Hohler’e göre bina mimari bir anıt olmalı ve din sorunu da ortadan kaldırılmalıdır.
Ayasofya’yı rehinden kurtarmaya yeminli komite deyince bunun ayak takımından oluÅŸtuÄŸunu sanmak hata olur. Komitenin iki üyesi, sonraki yıllarda DışiÅŸleri Bakanlığı yapacak, diÄŸerleri de hatırı sayılır makamlara gelecektir.
Velhasıl Ayasofya’nın kimliÄŸi Hıristiyan dünyasının lideri olarak Ä°ngilizler için çok önemlidir ve bu, Ä°slam dünyasının kalbini teÅŸkil eden Osmanlı’nın tasfiyesinden sonra onun baÅŸkenti dahil, hilafeti dahil, Ayasofya’sı dahil tasfiyesi düşüncesinin bir parçasıdır.
Hedefler ÅŸunlardı: 1) Halife Bursa’ya veya Konya’ya gönderilecek, 2) Halk onun peÅŸinden gideceÄŸi için Ä°stanbul’da Müslüman neredeyse kalmayacak ve ÅŸehir yeniden Konstantinopolis olacak, 3) Ayasofya Camii kilise yapılarak tepesine haç dikilecektir.
Zira Ä°ngiltere, Lloyd George’un dediÄŸi gibi “Belki de dünyadaki en büyük Müslüman devletti.” Bu Ä°ngiltere’nin Halifeyi ve HalifeliÄŸi elinde bulunduran bir devleti önemsememesi düşünülemezdi.
Ancak bir sorun çıktı. Ayasofya’nın sahibi kim olacaktı? Yunanlılar bizim diyordu, Fener Patrikhanesi de öyle, Rusya’nın öteden beri -Trubetskoy bunu 1915’te söylemiÅŸti- Ayasofya’ya haç dikme idealini kovalayan bir ülke olduÄŸu biliniyor. Dostoyevski bile bayağı buna inanmış biriydi. Öte yandan Ä°ngilizler Hind Müslümanlarının ayaklanmasından korkuyorlardı.
Ä°stanbul Yunanistan’ın baÅŸkenti olursa Yunan mandası mı kurulacaktı bu ÅŸehirde yoksa baÅŸka bir idare tarzı mı sürdürülecekti? Hindistan Ofisi bu çözüme karşı çıkıyor, Ä°stanbul bir Hıristiyan ÅŸehri haline gelirse ben Hint Müslümanlarını tutamam, bilesiniz diyordu.
Bir yandan da iç kamuoylarında Yunan sevdalıları ile Türklere fazla haksızlık yapıldığını savunanlar ve Ä°stanbul’da Türkleri hesaba katmadan bir çözüm bulunabileceÄŸine inanmayanlar ayaktaydı. Megalo Ä°dea Ä°stanbul’a girerse diÄŸer Hıristiyan ve gayri Müslim unsurlar bundan hoÅŸnut olmayacaklardı vs.
Bütün bu müzakere sürecinden sonra Ä°stanbul’un baÅŸka bir ülkeye bırakılamayacağı sonucuna ulaşıldı ve Sevr’de Hilafet üzerinde belli bir kontrol kurularak baÅŸkent Ä°stanbul olarak kaldı.
Müze fikri kimin?
Crowe adlı görevli 7 Aralık 1918’de DışiÅŸlerine yazdığı bir mektupta Türklerin Ä°stanbul’dan kovulması çözümünden bahsedebiliyordu. Diyordu ki, Ayasofya Türklerden alınmadıkça onların Hıristiyanlık karşısındaki galebesinin sembolü orada Hıristiyanların başında bir kılıç gibi sallanmaya devam edecektir.
Åžubat 1919’dan itibaren bir dizi kitap çıkar Ä°ngiltere’de. Hepsi de Ayasofya’yı geri istemektedir. Bu arada ilginç bir giriÅŸimden de bahsetmek gerekir. DışiÅŸleri Bakanlığı, Ayasofya’nın rehinden kurtarılması giriÅŸimi bizzat Türklere yaptırılsa iyi olur diye bir fikir ortaya atar Nisan 1919’da. Ne var ki Ä°stanbul hükümetini razı edemez.
Ancak 15 Mayıs’ta Ä°zmir’in iÅŸgali bütün hadiseye ÅŸekil deÄŸiÅŸtirtecek ve bir yandan direniÅŸi uyandırırken öbür yandan Ayasofya’nın korunması için bir askeri birlik camiye yerleÅŸtirilecek, eÄŸer çan takmaya gelen olursa camiyi havaya uçuracakları tehdidinde bulunacaklardır.
Bu kadarını göze alamayan Ä°ngilizler zamanla kararlarını gözden geçirdiler. Ancak bir ÅŸeyi unutmadılar: Ayasofya cami kaldıkça Hıristiyan dünyasının, bu arada kendi kamuoyunun rahatsızlığını yenemeyecektir. Bu nedenle ısrar edecek ve önce 1924’te Hilafetin kaldırılması, ancak bundan sonra Lozan’ı onaylaması, 1930’lu yıllarda Amerikalı ‘uzmanlar’ın devreye girmesiyle baÅŸlayan restorasyon çalışmaları derken Toynbee ile Hohler’in 15 yıl önce ortaya attıkları Ayasofya’yı beynelmilel (uluslararası) bir abide yapma giriÅŸimi baÅŸarıya ulaÅŸacak ve binanın dinî statüsü ortadan kaldırılarak ne cami, ne kilise, herkes buyursun müzeye formülü uygulamaya geçirilecektir.
Ne ki, bunun ilk defa bizim aklımıza geldiÄŸini sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Malum o yıllarda ışık Batı’dan gelirdi. Bana hayal gördüğümü söyleyenler bu bilgileri kendisinden toparladığım tarihçi Erik Goldstein”ın “Byzantine and Modern Greek Studies” dergisindeki “Ayasofya ve Ä°ngiliz Dış Politikası” baÅŸlıklı makalesine bakabilirler (1991).

Bu arada aklıma takıldı: Ä°ngilizlerin BaÅŸkenti Ä°stanbul’dan Anadolu’ya gönderme politikaları sizde bir çaÄŸrışım yapmadı mı? Sanki bu da uygulanmış gibi geliyor ama neyse. Bu hafta bu kadar çatırtı yeter.

Hiç yorum yok: