3 Temmuz 2013 Çarşamba

Peki Başbakan'ın ofisine o 'böceği' kim koymuştu?-İbrahim Karagül

Peki Başbakan'ın ofisine o 'böceği' kim koymuştu?

ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) adına çalışan muhbir Edward Snowden günlerdir dünya medyasının birinci gündemi. İlk bakışta şaşırtıcı gibi gelen bilgiler aktarıyor.

The Guardian ve Rusya'da tutulduğu havaalanında Der Spiegel'e verdiği bilgiler, ABD istihbaratının müttefiklerini bile dinlediği, onlara istihbarat anlamında 'tehdit' kategorisinde gördüğü, özellikle ticari sırlara özel bir ilgili duyduğu yönünde.

Sanırım, bireysel anlamda yeni bir WikiLeaks sızıntısıyla karşı karşıyayız. Türkiye dahil 38 ülkenin dinlenmesi, skandalın ABD ile Avrupa ülkeleri arasında 'ben sana küstüm' tarzı göstermelik krizle geçiştirilmeye çalışılması, ABD ile birlikte Almanya ve İngiltere'nin küresel düzeyde siber istihbarat çalışmalarına ilişkin gerçekleri örtme telaşından başka bir şey değil.


Siber saldırılar, dinlemeler konusunda Atlantikçi güçlerle karşıt güçler arasında uzunca bir süredir kıyasıya bir mücadele yaşanıyor. Öyle ki, bireyler ya da örgütler değil, devletler birbirlerinin stratejik adreslerine siber saldırılar yapıyor. İran'ın nükleer tesislerine yönelik virüs saldırılarının bile aslında ABD-İngiliz-İsrail üçlüsünün bu ülkeye yönelik siber savaşının parçası olduğu daha sonra ortaya çıktı.

Artık dünyada bireylerin dinlenmesi, izlenmesi ikinci derecede bir tartışma konusuna indirgendi. Devletlerin birbiriyle mücadelesinin ya da küresel ölçekteki güç mücadelelerinin siber savaşlar üzerinden yürütüldüğünü, bu yöntemin giderek daha merkezi bir çatışma aracına dönüştüğünü biliyoruz.

Snowden olayı basit bir sızıntıdan ibaret değil. Bilenler, işin vehametini, boyutlarını biliyor zaten. Ama bu devletler, kitlelerin gerçeği bilmediğinden hareketle bir tiyatro oynuyor ve sanki hiçbir şeyden haberleri yokmuş gibi hareket ediyor.

Almanya ABD'ye kızmış, İngiltere'nin de rolü sorgulanıyormuş. İsrail nerede, sözünü eden yok.

Oysa gerçek tamamen başka… Sızıntının ele verdiği gerçekler aslında çok büyük ve kirli bir koalisyonun küçük bir parçası. Birbirini suçlayan bütün ülkeler bu işin parçası. ABD Almanya'yı dinlemiyor, dinleme bu ülke ile ortak yapılıyor. İngiltere ayrı ABD ayrı dinleme yapmıyor, en üst düzeye istihbarat konsorsiyumu işletiliyor. Bu olayda bile, ABD, İngiltere ve Almanya birlikte hareket ediyordu. Ortada birbirine karşı mücadele eden ülkeler değil, dev bir organizasyonun üyeleri arasındaki ilişkiler söz konusu.

NSA 38 ülkeyi izliyorsa, demek ki bunlardan büyük bölümü zaten bu izleme ve dinleme operasyonunun parçası. 'Senin vatandaşın, benim vatandaşım' diye bir şey yok. Küresel ölçekte kitlelerin kontrolü diye bir kaygı var ve istihbarat örgütleri buna göre yapılanıyor, buna göre ortak operasyonlara girişiyor. Ortada sadece devletler ve kitleler ayırımı var.

Bu yüzden, Snowden olayında ortaya çıkanlar bu ülkelerden hiçbirini kızdırmayacak. Kitlesel tepki artarsa göstermelik açıklamalar yapılacak, bilgiler istenecek ancak kapalı kapılar ardında kıs kıs gülünecek. Bir tiyatro oynanacak ve bizler inanacağız. Şu anda böyle oluyor.

Sadece dinleme olayı değil, suikastler dahil, yeryüzünün birçok bölgesindeki örtülü operasyonlar da böyle oluyor. 'İsrail yaptı' dediğimiz suikastlerin daha sonra istihbarat konsorsiyumu ile yapıldığı ortaya çıkıyor. Arkasından ABD ya da başka 'müttefikler' çıkıyor.

Konuyu daha iyi anlatmak için sadece bir örnek vereceğim:

Hatırlarsanız 'CIA uçakları', 'gizli işkence merkezleri' diye bir tartışmamız vardı. Tartışma değil, binlerce insanın sorgudan geçirildiği, bazılarının kaybolduğu, Avrupa ülkeleri dahil, İsrail'den Ürdün'e, Taylan'dan Filipinler'e kadar yayılan işkence merkezleri vardı. 2001 yılından bu yana devam eden, küresel ölçekte bir tür esir ticareti yapılıyordu.

'CIA'nın gizli uçuşları' ya da 'Gizli işkence merkezleri' olarak sorgulanan bu pis işler bizzat ABD istihbaratı tarafından yapılıyordu ve korkunç insanlık suçları işleniyordu. Türkiye'nin hava sahası bile bu amaçla kullanılmış, hatta Sabiha Gökçen'in ismi geçmişti.

Biz bütün bunları neoconların insanlık suçları olarak görüyorduk.

Oysa durum hiç de öyle değildi.

Bir istihbarat konsorsiyumu vardı. Kanlı trafik ikili ve çok yönlü anlaşmalar çerçevesinde, dünyanın en demokratik, insan haklarına en saygılı ülkeleri tarafından ortak yürütülüyordu.

Ortada gizli Paris Anlaşması vardı ve 36 ülke anlaşmaya imza koymuştu. Operasyon merkezi de Paris'teydi. Başkentlerin ana caddelerindeki binaların bodrum katları bile sorgu evleri yapılmıştı.

O ikili anlaşmalar gizliliğini hala koruyor. Anlaşmanın altında kimlerin imzası var, hala tartışma konusu. O zamanlar, Türkiye'nin adı da bu ülkeler arasında geçmişti ve 'bu utançtan Türkiye'yi aklayın' çağrıları yapmıştık.

İsviçre, İngiltere, İtalya, Makedonya, Almanya, Polonya, Romanya, İspanya, Kıbrıs Rum Kesimi, İrlanda, Portekiz, Yunanistan gibi ülkeler CIA'nın kanlı esir ticaretinin içindeydi. Neredeyse bütün Avrupa Birliği…

Snowden üzerinden deşifre olan olay da böyle bir şey. ABD'nin dinlediği ülkelerin büyük çoğunluğu, bu dinleme ve izleme operasyonunun parçası. Almanya da, İngiltere de, İsrail ve birçok Avrupa ülkesi de bu operasyonunu içinde.

Haritayı gösterdikten sonra nokta sorgulamalar yapılabilir? Başbakan'ın çalışma ofisine böcek konulması da dahil…

Ele geçirilen dinleme cihazının İsrail Mossad ve Alman BND'nin kullandığı model olduğu iddiası gibi mesela.

Hiç yorum yok: