13 Temmuz 2013 Cumartesi

Antigone'nin çığlıkları-Gültekin Avcı

Yazar ve düşünce...

Hicran yarasıyla sarsılmaması gereken iki sevgili.

Sevgilisine hasretle kavuşmayı dileyen her yazar, fikrin çiçeğini her dem bilgi ve muhakemeyle sulamak zorunda.

Yorucu bir sevdadır bu, aydın olma yolunda sevgiliye bir ömür fedakârlık ve sadakat ister.

Aydın, kendi kimliğini kendi gayret ve fedakârlıklarıyla inşa eden muzdariptir.

Hayatın çileli oluklarından damla damla süzülerek gelir.


Çeşmenin vanasını açtığınızda birden akan su gibi arsız bir inkişaf göstermez.

An geliyor.

Umutsuzluk dalgalarıyla ufkumu sarsan meddücezirlerde Sophokles'in karakterleri gibi "ey insanlar, ey gafiller" diye başlayan tiradlarla feryat etmek istiyorum.

Ve bazen gecenin düşündürücü kolları beni sardığında zavallı Antigone'nin dudakları kımıldıyor:

"Şu kısacık yaşamda dirilere yaranmaya değer mi? Öte yandan ebediyet bekler beni. Ölmüşlerime adıyorum sevgimi. Lakin sen ama yüz çevirip kutsal kanunlardan gönlünce sürdür günlerini."

Nefret etmek için değil sevmek için doğmuş olan Antigone o gün olduğu kadar bugünün talihsizlerine de haykırıyor.

Aydınlar güruhu

Ölen kardeşinin gömülmesi Tanrıların emri, cesedin açıkta kalması ise kralın emridir. Alt üst olan değerler kumkumasında iktidarın aptallaştırıcı ve kör edici gücüne isyan eder.

Antigone'nin çığlıkları hâlâ duyuluyor asırlar ötesinden.

İnsaniyet ve erdemlere giden yol neden tenhalaştı?

İhtiraslar neden önce aydınları sonra da politik tercihleri kendine ram etti?

Nasıl her buhran kendi ideologlarını üretirse, her güç de kendi intelijansiyasını oluşturur.

İktidar ve toplum ilişkilerinde kritik kavşaklarda bu "güç intelijansiyası" devreye girer.

Sahnede arzı endam "aydınlar güruhu"nda primadonnalar ve jön prömiyeler önceden bellidir.

Ve kendilerini üreten/ihya eden güce sadakatle kalabalıklara takip edilmesi gereken yönü gösterirler.

"Güç intelijansiyası" bir sınıf veya sosyal zümre olarak politik güç aktörüyle ortaya çıkar.
Tabi oldukları gücü, diğerlerini dışlayıcı, değersizleştirici ve karalayıcı bir tarzla topluma yansıtırlar.

İtaatle değil adeta imanla bağlı oldukları güç aktörlerinde, haricen görünen hatalarda bile kendilerince meçhul bir hikmet vehmederler.

Vahim bir hatayla karşılaşıldığında "bizce malum olmayan bir hikmet vardır elbet" denir ve denilmesi beklenir.

Kendi örsünde döverdi

Avrupa tarihini liberal Hegelci bir yeni üslupla kaleme alan Michelet"20. asırda Fransa tüm dünyaya barış ilan edecek" diyordu.

Tam tersi gerçekleşti ve Fransa bu asırda birbiri peşi sıra iki cihan savaşına girdi.

Ernest Renan bile ömrünün kışında bilime karşı sarsılmaz sandığı güvenini kaybetti, umutları akıldan aşka yöneldi.

Batı Hobbes'un Leviathan'ını dokularında yaşadı.

Egemene itaat etti ama iman etmedi.

Kör bir taassupla bağlanmadı.

Batı aklına yön veren aydınların ayırıcı vasfı da buydu.

Lakin güç intelijansiyasında gerçek aydına mahsus bu tür civanmertlikler "misyona ihanet"olarak algılanır.

Güç aktörleri "güç intelijansiyası"nı şekle sokmak için kendi örsünde döver durur.

Fransız düşünür Julien Benda 20. asrın ilk çeyreğinde (1927) bu aydın dejenerasyonuna işaret eder.

Eserinin adı "Aydınların ihaneti" olarak bilinmesine rağmen "La trahision des Clercs" yani"Rahiplerin ihaneti"dir.

Fakat Benda, eserinde rahipleri değil aydınları kastettiğini kitap takdiminde belirtir.

Maddeci bir perspektife karşı manevi değerleri savunur ve aydınlardaki politik ihtirasları eleştirir.

"Avrupa'da 50 yıldan beri sözlerini dinleten ahlakçılar ve edebiyatçılar insanları İncil ile alay etmeye sevk etmişlerdir."

Layıkıyla ve akıllıca anlatılmayan veya anlaşılmayan şeylerin önem ve ciddiyetini kaybetmesi kaçınılmazdır.

Türk aydınlarının ihtirasla körleşmesinde politik ihtiraslar ve güce dayalı fikir üretimi başta gelir.

Benda, gücün güdümünde olan aydınlara işaret eder ve bunları ihanetle suçlar.

Benda haklıdır.

Bunlar herkesin kendine göre bir iç lisanı ve kabul tarzı olduğunu görmek istemeyen fecr-i kâzipler, yalancı/yarı aydınlıklardır.

Hakiki aydını okullar değil, hayat yetiştirir.

Hiç yorum yok: