12 Nisan 2013 Cuma

Karanlık Oda'ları Kim Neden Kurdu ?Şer odakları Tahrir'i beklerken - Yiğit Bulut

                                       Karanlık Oda'ları Kim Neden Kurdu ?
Son yazımda yurtdışında bir “vakfın” düşünce-sorgulama toplantısına katıldığımı paylaşmış ve “oluşan Türkiye algılamasını” aktarmaya çalışmıştım. O konuya kaldığım yerden önümüzdeki günlerde devam edeceğim...
Sevgili dostlar, uzun süredir tanıdığım ve özellikle “İsrail’in ne yaptığını” çok iyi bilen bir dostumla karşılaştım. Bana Mossad kitabı yazarı Zohar ile yaptığımız programı gördüğünü ve bazı detayların çok dikkat çekici olduğunu söyledikten sonra çok ilginç bir tespitte bulundu; “...İsrail iyi niyetle ambargo kaldırmak dahil her adımı atabilir fakat Türkiye’de savcıların çok net bir şekilde de farkettiği gibi “Türk kamuoyunda 1990’lar sonrası başlattığı ve 2003’e kadar kesintisiz sürdürdüğü” algılama ambargosunu kaldırması ve “içeride filizlendirdiği karanlık odalardan vazgeçtiğini” açıkça ortaya koyması gerekli”...

İsrail için son yıllarda en sert yazıları yazan biri olarak söyledikleri beni gerçekten düşündürdü; acaba bu samimi adım da atılacak ve ilişki normale dönebilecek miydi ? Ben bunları düşünürken dostum devam etti; “...Türkiye’de kamuoyu oluşturma ve baskı altına alma projesi 1990’lar sonrasında özellikle 1994 yılında en büyük medya organının el değiştirmesi ile başladı ve büyük basın organlarındaki bazı isimler ile bunlara sonradan eklenen internet abisi kılıklı adamlarla süreç devam etti. Bugün Türkiye’de yabancı servisler üzerinden fonlanan Ergenekon ONLİNE üç isim üzerinde dönüyor. D.P, S.Y, H.Ö...Bu isimler ve sahip oldukları bağlantılar, kamuoyunda algılama-itibarsızlaştırma-şantaj ve iftira operasyonlarını yönetiyorlar...Aslında iş bu kadar da basit değil. Şöyle düşün; bu ülkede yaşayan herkes yahudi kökenlidir tezini savunan kitaplar yazıldı, bunlar günlerce kamuoyunda tartışıldı ve ortaya şöyle bir algılama çıktı; Türkiye’deki en etkili insanlar Yahudi kökenli olup, İsrail, Türkiye’de İsrail’den daha güçlüdür...Düşün bir; son 10 yılda 7 Türk gazeteci defalarca İsrail’de eğitime gittiler, kim bunlar ? Bir kısmı hala Türk televizyonlarında çalışıyorlar”...
Sevgili dostlar, duyduklarım “korkunçtu”, bildiklerimdi ama ilk defa bu kadar NET ve planlı ortaya konmuştu. Dostum şemaları çizdi, ilk halkayı, sonrasındakileri ve tam şebekeyi saatlerde anlattı. Söyledikleri o kadar ilginçti ki; bazı isimler ve onların haklarındaki “karalama-itibarsızlaştırma” kampanyalarının nasıl içeriden bazı medya baronları ve dışarıdan nasıl sipariş edildiğini hatta benim hakkımda “İşten ayrılma-Siyaset ve Danışmanlık” algılamasının oluştuğu dönemlerde yürütülen “itibarsızlaştırma kampanyalarının” tam detaylarını (siparişi verenler-alanlar olmak üzere) önüme koydu...İş bu kadar da basit değildi; yabancı servisler sadece bir ayaktı, Türkiye’deki “Ergenekon Online” özel şirketler, ürünler, siyasetçiler, Yargı mensupları, askerler ve daha birçok kişi ve konuda sipariş üzerine faaliyet gösteriyor, aldığının karşılığını veriyordu...
Sonuç: Türkiye’de “Ergenekon Online” tam olarak çözülemeden “Ergenekon-Balyoz-28 Şubat” gibi önemli dosyalar açıklığa kavuşturulamaz...Daha açık ifadesiyle; “Türki ile gerçekten dost olmak isteyenler” Türkiye’de iş tuttukları “karanlık oda’ları” terketmeden ve Türk Devleti bu odalara son hücresine kadar girmeden “diğer davaların” ilerlemesi ve karanlıkların aydınlığa dönmesi mümkün değildir...
Son söz : Bu satırları “İsrail’e düşman bir tutum” içinde yazmadım. Attıkları adımları bir Türk vatandaşı olarak temkinli bir iyimserlikle karşılıyor, şahsım adına Devletlere parallel olarak “yeni bir sayfa açıyor” ve arada ilişki tesis edildiği durumda ihtiyaçları kalmadığı için “karanlık odalardaki” adamlarını terk ederek NORMALLEŞME sürecine girmelerini gerçekten istiyorum...OrtaDoğu’da “YENİ BİR DÜZEN” ve BARIŞ Türkiye’siz asla ama asla OLAMAZ !
Doğan’ın kafası karıştı...
Hürriyet’in “cübbesiz Ahmet’i” hergün bana sallıyor, sesimi çıkarmıyorum...Yazısı yok ki; adım geçmesin ! Yine cevap vermeyeceğim ama emin bir kaynaktan edindiğim bilgiyi paylaşacağım; “Cübbesiz Ahmet’i” Özkök, Doğan’a teklif etmiş ve şöyle demişti; ne de olsa bir zamanlar o camiada bulundu, bize yararlı olur...Bu mantık içinde kendisi “devşirildi” ve o köşeye yerleşti. Özkök, kendisini devşirirken, her zaman “limitlere” dikkat etti. Ramazanda Bebek balıkçısında eline rakı kadehi verdi ama tam olarak kopmaması için de projeyi özel yönetti...Bundan birkaç gün önce özellikle “cübbesiz” CNN’deki programa bile çağrılmayınca Doğan’ın kafasında bir soru işareti oluştu ve Özkök ile şu konuşmayı yaptı; artık bir misyonu, bir anlamı yok, tam tersi her yere bulaşıp başımızı belaya sokuyor, sen getirdin, şimdi bul bir çözüm...
Sevgili dostlar, “cübbesiz’in durumu” işte aynen böyle. Ne yukarı, ne aşağı, ne misyon, ne da anlam...Ne yapacak bu arkadaş ? Herkese BULAŞACAK ! Var mı başka çaresi ?

Şer odakları Tahrir'i beklerken


Başlığa sığmadığı için yeniden yazacağım; “Şer Odakları” Tahrir beklerken, Türkiye ÇÖZÜM ve BAŞKANLIK yoluna girdi...
Sevgili dostlar, bir süre önce “en çok satılan” bir yayın organında “Türkiye’nin Tahrir’i neresi olacak” başlıklı bir yazı çıkmış, arkasından bu tezi destekleyen yayınlar devam etmişti...
Bu sabah itibariyle, Türkiye’nin “Tahrir’i neresi olacak” sorusu hiç itibar görmediği gibi, oluşan olumlu hava içinde “ÇÖZÜM” ve “BAŞKANLIK” gibi iki tarihi sürecin birbirinden bağımsız olarak işlediğini görüyoruz...
Evet, hava güneşli, sıcak, herşey çok olumlu fakat “diğerlerinin” adım atmak için beklediklerini ve “ayakları bir takılsa” modunda dolaştıklarını da unutmamak lazım...Böyle bir yapı içinde “o yazıya” dönmek ve bugünlere örnek olması adına “yazdığım cevaptan” bir bölümü alıntılamak istiyorum. Bakın o yazıya karşı neler yazmışız;
“...1-Yazılan: “Türkiye’nin Tahrir’i neresi olacak”!
Bu cümlenin altında gizlenen: Türkiye’de de Mısır gibi yıllar süren-sürecek bir diktatoryal yapı var ve insanlarımız buna karşı meydanları doldurmalı !...
2-Yazılan: “Beyaz Türkler ekonominin hala en büyük taşıyıcı gücü olmaya devam ediyor. Günü modasına ayak uyduran muhafazakar bir orta sınıf gelişiyor ama hala en büyük tüketici Beyaz Türkler”! Bu cümlenin altında gizlenen: Siz iktidar olduğunuzu sanabilirsiniz ama bu ülkede en büyük rantı almaya hala “bizim gibiler” devam ediyor. Ülkeyi yönetseniz bile “ekonomik-finansal dinamiklere” hakim değilsiniz. Hala para “bizde” ve bizde olmaya da devam edecek...
3-Yazılan: “ilk büyük tepkiler imam hatip okullarında başlayacak. Tepkinin ilk Tahrir Meydanı oraları olacak. Oralardan binlerce Ahmet Hakan mezun olacak”. Bu cümlenin altında gizlenen: Bu ifadeyi yukarıdaki ile birlikte okumak gerekli; siz ne kadar düzgün bir şekilde insanları eğitirseniz eğitin, “para hala bizde olduğu için” eldeki maddi imkanlarla biz onları rahat bırakmayacağız, paranın ve dünya nimetlerinin gücüyle yeni “Ahmet Hakan”lar devşireceğiz ve size karşı onları ortalığa salacağız. Öyle bir “kaos yaratacağız ki”; inançlı insanları meydanlara dökmeyi deneyeceğiz !...
4-Yazılan: “Dindar nesil yetiştiremeyenler, ne yazık ki, azınlık da olsalar, iki tarafta da kinder bir nesil yetiştirmeyi başaracaklar”. Onların yaratığı bu sorunu ne yazık ki gelecek nesiller yüklenecek”. Bu cümlenin altında gizlenen: Sizden öyle bir “intikam alacağız”, size öyle şeyler yapacağız ki; çocuklarınızdan bile hesap soracağız !...
5-Yazılan: “Muhafazakarlar kendilerini artık bu ülkenin muktedir çoğunluğu ilan ettiler., ama medyada sanatta, ekonomide hala çoğunluk olamadılar”...
Bu cümlenin altında gizlenen : Ekonomi başta olmak üzere her alan hala bizim kontrolümüzde. Medyada “411 el kaos’a kalktı” dinamiği ve zihniyeti hala dimdik ayakta ve gününü bekliyor!...
6-Yazılan: “Başkalarının ak’ı varsa, onların da beyaz’ı var”. Bu cümlenin altında gizlenen: Bu ülkede “AK Parti’ye oy veren” yuzde 50’lerin üstündeki halk bizim için “başkalarıdır” ve biz Beyaz Türkler için öyle kalmaya devam edecektir!...
7-Yazılan : Ey baskıcı, empoze edici, zorlayıcı yeni devlet...Çekil aradan! Bu cümlenin altında gizlenen : Bu ülkede baskıcı, zorba, diktatör dinamiklerin hakim olduğu yeni bir devlet anlayışı oluşmaktadır. Buna karşı duralım, meydanları dolduralım ve sesimizi yükseltelim...”
Sevgili dostlar, BU YAZIYI YAZAN ZİHNİYET, Türkiye’de hala ayakta ve “ayakları kaysa” beklentisi içinde bir köşede duruyor! Ama durumu ümitsiz! Bu Halk artık kendi geleceğini kendi kaderini çiziyor ve yolunu açıyor...Bu noktada “açılım” dahil her adımda bir SORUN bekleyen-kışkırtan ve planlayanlara sesleniyorum; YOL BİTTİ, SİZ ARTIK YOKSUNUZ ! Sadece Türkiye, Sadece Türk Halkı VAR!
Listede KİM eksik?
Ortaya çıkan liste makul ve yıllarını bu işe vermiş, üstünde düşünmüş isimlerden oluşuyor. “Hepsi öyle değil” dediğinizi duyar gibiyim. Olabilir, bazıları da “popüler” ve bu “bilinirlik” sürecin kolay yürümesi ve her yere ulaşması için gerekli...
Sevgili dostlar, bana göre listede bu süreç adına çok önemli bir isim eksik; Kenan Tekdağ...Kendisinin “medya gurup başkanı” kimliğini arındırıp, entellektüel birikimi, Kürt gerçeğine bakışı ve çıkarımları dikkate alınınca, bana göre Türkiye’de konuyu en iyi bilen “ilk 3 isimden” biri olduğunu çok rahat söyleyebilirim...
Bilmek de aslında yeterli değil, hisseden ve hissettirebilen bir isim. O guruptan ayrılmış, o dönemde sorun yaşamış da olabilirim ama bu “eksi”, Kenan Tekdağ hakkında gerçekten bildiğimi ve üç yıl boyunca bu konuya bakışını yaşayarak gördüğüm gerçekleri değiştirmez. Konuyu Türkiye’de “çözüm noktasına” taşımada en fazla katkı yapacak isimdir ve mutlaka kazanılmalıdır...
Sonuç: Benim konuya bakışımı değiştirmemde, dürüstçe söyleyeyim; bu işin çözülebileceğine inanmada katkısı çok büyüktür...

Hiç yorum yok: