13 Mart 2013 Çarşamba

Araplarda ezeli rekabet- Avni Özgürel


Hz. Muhammed'in de ait olduğu Kureyş kabilesi, dağılmış sülaleyi toplayıp Mekke'ye getiren ve yerleştiren Kusay'a (Saddam'ın oğullarından birinin de adı bu) mensup olanlar manasına geliyor.

Hz. Muhammed'in de ait olduğu Kureyş kabilesi, dağılmış sülaleyi toplayıp Mekke'ye getiren ve yerleştiren Kusay'a (Saddam'ın oğullarından birinin de adı bu) mensup olanlar manasına geliyor. Kureyşliler Mekke'ye gelene kadar Kâbe'nin bakımı ve Mekke'nin hâkimiyeti Huzza kabilesine aitti. Kusay, 380 yılında bu kabilenin reisinin kızıyla evlendi ve bir oğlu oldu. 
Bir tulum şarap karşılığı...
Abdülmenaf adını taşıyan çocuk hem Haşimilerin hem de Emevilerin (Beni Umeyye) ortak ataları. Kusay kayınpederine vekâleten Kâbe'nin bakım sorumluluğunu aldığı için (Bu işi bir tulum şarap karşılığı aldığı da söylenir) diğer ailelere karşı tavır geliştirdi. Ancak bunu yaparken diğer kabilelere mensup Arapların kalbini kazanacak bir çıkış yaptı. 
Mekke'de yerleşik sülalelere, şehre gelecek insanlara bağışladıkları develeri kestirip yemek ikram etme zorunluluğu getirdi. Yetmedi, Kusay Kâbe'yi yıktırıp sağlam taşlardan yeniden inşa etti ve üstünü bir tavanla kapattı. Öldüğünde herkes yasını tuttu, çünkü Mekke'yi itibarlı bir kent, Mekkelileri seçkin bir topluluk haline getirmeyi başarmıştı.
Gelenekler ve sağlığında yaptığı vasiyet gereği aile sorumluluklarını Kusay'ın büyük oğlu Abdüddar üstlenmişti. Ama bu yetkiyi fiilen kardeşi Abdülmenaf kullanmaya başladı. Ve zamanla iki kardeşin aileleri biribirine düşman haline geldi. Kâbe'nin anahtarının kimde duracağında anlaşamadıkları
için kanlı savaşlara giriştiler. Abdülmenaf'tan sonra oğlu Haşim'le sürdü rekabet (M. 460). İki aile Kâbe üzerine yemin ederek birbirlerini ortadan kaldırmaya ant içti. Haşim, Arapçada taksim eden manasına geliyor. Bu ailenin üstlendiği göreve de uyan bir lakap. Kâbe'ye ziyaret için gelen Araplara Mekke'nin ikramlarını dağıtma görevi onlarındı. 
Hz. Muhammed, büyük dedesi Kusay'ın torunlarından Haşim bin Abdülmenaf'tan dolayı Araplar arasında muteber olan bu kabilenin mensubu sayılıyor. (Hz. Ali'nin Haşimi ana ve Haşimi babadan doğmuş ilk torun olmaktan dolayı övündüğü bilinir.) Peygamberin dedesi Abdülmuttalip öldüğünde Mekke çarşısı ona saygıdan üç gün kapalı kalmıştı. Haşimilerin peygamber dönemine uzanan reisinin Abbas olduğu biliniyor. 
Abdüddar'ın yerine Ümeyye
Dışlanan oğul Abdüddar'ın, ailesi içinde de itibarının zayıfladığını söylemeye gerek yok. Onun yerini kardeşlerinden Ümeyye'nin aldığı ve adının 'Ümevi' ya da 'Emevi' olarak kullanıldığı bugüne bakarken gerekli. Emevi ailesi İslam döneminde itibarını yeniden kazandı. Ebu Süfyan gerek Mekke, gerekse Medine döneminde Hz. Muhammed'in karşısındaydı. Ancak Müslümanlığı kabul ettikten sonra İslam'ın en güçlü savunucusu oldu. (Oğlu Yezid, Ömer zamanında Suriye ordusunun kumandanıydı, Hz. Ali'yle savaşan Muaviye de torunuydu.)
Hâlâ savaş var 
İki aile arasındaki rekabet Suriye'nin Emevi, Irak'ın Abbasi hanedanlarının
devamı oldukları iddiasıyla günümüzde de kıran kırana sürüyor. İki toplum da Arap ve dış dünyaya karşı dayanışma içindeler, ancak asırlar öncesinde kalan savaş baltalarını hâlâ gömmüş değiller. Haşimilerin son temsilcilerinden Şerif Hüseyin'in Suriye'de sevilmemesinin sebebi Osmanlı'ya ihanet etmiş olması değil mensup olduğu aile. Ve bugün de Suriyeliler, Haşimilerin Batı dünyası tarafından öne çıkarılmasından son derece rahatsız.



Çerçeve
Irak mı, yakın mı?..
Mezopotamya, insanlık tarihinin başladığı yer neredeyse. Yaşanan kültür harmanının bu coğrafyanın insanını Arap dünyasının diğer toplumlarından farklı hale getirdiğine şüphe yok. Düşünün ki, İslamiyetin yayılmaya başladığı dönemde Mekke ve Medine kabile çekişmelerine gömülmüşken Iraklılar, Grekçe, Latince, Hintçe, Süryaniceden tercümelerle meşguldü. 
İlk Müslüman ansiklopedi yazarı Cahiz, ilk antoloji kitabını yazan Asmai, Arap edebiyatı tarihinde ilk kitabı kaleme alan Cumahi, şiir ve nesir tenkidini bağımsız bir ekol haline getiren ilk eleştirmenler hep Iraklıydı. Açtıkları tartışma alanı İslam dünyasını hâlâ meşgul eden İhvan-ı Safacılar da insanlara Irak'ta meram anlatmaya çalıştı. İbni Sina, Farabi gibi İslam toplumunun övünç kaynağı insanlar Bağdat'ta çalıştı. 
Türkler açısından büyük önem taşıyan Kaşgarlı Mahmud'un Araplara Türkçe öğretmek amacıyla kaleme aldığı Divan-ı Lügati't Türk, Abbasi halifesi Abdullah'ın desteğiyle ortaya çıktı. Keza Türk şiirinin zirve ismi Fuzuli Bağdat'ta yaşadı. Ve nihayet ünlü Binbir Gece Masalları'nın kaynağı da Bağdat'ta Abbasi sarayıydı. 
İslam'daki fikir ayrılıklarının doğup kaynadığı yer özelliğine de sahip Irak. Şia hareketi de, Haricilik de burada doğdu. Sünni düşüncesinin temelleri burada atıldı. Hz. Ali ve oğullarının katledildikleri topraklar aynı zamanda Ebu Hanife gibi Sünni akaidinin en büyük ismine ev sahipliği yaptı.


Çerçeve
Hz. Ali ve Kerbela
Irak, İslam dünyasında en derin kırılmanın yaşandığı coğrafya. Hz. Muhammed'in amcasının oğlu ve ona inanan ilk birkaç kişiden biri olan Hz. Ali'yle oğulları, güney Irak'ta katledildi. Ali, Hz. Muhammed'in amcasının oğlu olmanın ötesinde karısı Hz. Hatice'den sonra Müslüman olan ilk isimlerden. Hz. Muhammed ölene kadar Ali onun en yakınındakilerden biriydi. Savaşların hepsine katıldı, Peygamberin kızı Hz. Fatma'yla evlendi ve Hz. Muhammed'in namaz kılarken dahi sırtından indirmeye kıyamadığı iki torununun babasıydı.
Ebubekir, Ömer ve Osman
Hz. Muhammed 8 Haziran 632'de vefat etti. Ali cenazenin defniyle meşguldü ama geri kalanlar hemen Beni Saide çardağında toplanıp halife seçimini yaptı. Ali'nin bu görevin tabii olarak kendine ait olduğunu düşündüğü için Hz. Ebubekir'e biat etmediğine hükmetmek gerek. Ancak Ali sonradan Ebubekir'e biat etti. Sonuçta Ebubekir'in hilafetinin Hz. Ali'nin itirazıyla sürmediği, Ebubekir'in de onu her zaman danışma mevkiinde tuttuğu söylenebilir. 
Keza, Hz. Ali, hilafet makamına Ebubekir'in vasiyetiyle geçen Ömer'in döneminde de kendisini rencide edilmiş hissetse de bunu sorun yapmadı. Çok konuda Ömer'in kararlarını destekledi, hatta halifenin Suriye'ye gittiği dönemlerde Medine'de ona vekâlet etti. Ancak Osman'ın hilafet makamına seçilmesinden sonra Hz. Ali'nin tavrını değiştirdiği kesin. Ali ve Osman halkoylamasından sonra toplanan Şûra'ya isimleri gelen iki adaydı. Seçim, Haşimi-Emevi çekişmesine döndü ve Osman halife seçildi. 
Hz. Osman'ın dönemi İslam tarihinin en çok tartışılan kesitinden biri. Osman akrabalarını (Emevi sülalesini) kayırmakla suçlandı, atadığı valilerin mal toplama hırsıyla halka baskı yapmasının faturası ona çıktı. Ona en fazla muhalefet edenlerden biri Peygamberin eşi Hz. Ayşe'ydi. Sonunda isyana kadar vardı tepkiler ve Osman ibadet ederken bir grup tarafından katledildi. 
Hz. Ali, saldırganları vazgeçirmeye çalıştı. Sonrası acının başlangıcı oldu. Hz. Ali halife seçildiği andan başlayarak karşılaştığı muhalefeti aşmakta zorlandı. Muarızlarının ön safında Hz. Ayşe vardı. Peygamberin eşi, geçmişte Ali'ye onun sözünü sakınmaması dolayısıyla öfkeliydi. Bu öfke Ayşe'yi valileri Ali'nin emirlerini dinlememeye çağırmaya ve nihayet ordu toplayarak Ali'ye karşı çıkmaya kadar götürdü. 
Ancak Ayşe'nin kadın olması dolayısıyla kumandayı üstlenememesi ve kimseyi kumandan yapmadığı için ordusunu otoriteden yoksun kalabalık halinde bırakmış olmasının da etkisiyle Ali savaşı kazandı. 
Ama geride daha kararlı bir düşmanı bekliyordu Hz. Ali'yi: Şam valisi Muaviye. 
Muaviye'nin oyunu
Muaviye hilafet talebinde bulunduğunu söyleyemiyor, öldürülen halife Osman'ın intikamının peşinde olduğunu iddia ediyordu. Hz. Ali'nin ordu toplayıp Şam'a yürümekten başka çaresi kalmamıştı. Sonunda iki ordu Sıffın'da karşı karşıya geldi. 
Ali, Muaviye'yi bir kere daha biat etmeye davet etti. 657 senesinin haziran ayı, iki ordunun yıpratma saldırılarıyla geçti. Bu arada barışın sağlanması için karşılıklı heyetler gidip geliyordu. Temmuz ayında başka çözümün olmadığı görüldü ve çarpışmalar başladı. Hz. Ali'nin ordusu zafere yaklaştığı anda Muaviye yanlıları "Kuran'ı hakem yapalım" çağrısıyla ortaya çıktı. Ali bunun bir oyun olduğunu çevresine anlatmaya çalıştıysa da kimseyi ikna edemedi. 
Sonuçta iki taraf seçecekleri hakemlerin kararına uymaya söz verip çarpışmayı bıraktı. Hakemler halife ve valinin görevden azledilmesini, daha sonra Şûra'yla yeni halifenin seçilmesini kararlaştırdı. Ali'nin tayin ettiği hakem halifeyi görevden aldığını açıkladı. Muaviye'nin hakeminden de aynı şey bekleniyordu, ama o, boşalan hilafet makamına Muaviye'yi getirdiğini açıkladı. 
İslam dünyasında iki halife vardı artık. Üstelik Kuran'ın, 'Hüküm ancak Allah'ındır' ayetine aykırı davranıp hüküm verme işini hakemlere bırakmış olması dolayısıyla o ana kadar Ali'nin safında bulunan bir grup ayaklandı. Hariciler adı verilen ve çoğunluğu bedevilerden oluşan bu aşırılık yanlılarıyla mücadele Hz. Ali'nin hayatına mal oldu. Haricilerin tuttuğu suikastçı, Ali'yi, Kufe'de sabah namazı için mescide geldiğinde bıçakla ağır yaraladı. Kullandıkları bıçak zehire batırılmış olduğu için Ali iki gün sonra öldü. Böylece Şam avantajlı duruma geçti. Hasan ve Hüseyin'in hunharca katledildikleri ve Kerbela Vak'ası olarak anılan sürecin eşiğine gelindi.

Hiç yorum yok: