9 Şubat 2013 Cumartesi

Bazı semtlere demokrasi verilmeyecektir!Aziz ÜSTEL


Hatırlarsınız tabi enerji sıkıntısının doruğa çıktığı yıllarda kimi günler iki kimi günler altı saate kadar elektrik kısıntısı uygulanırdı. Herkes el altında mum ya da lüks lambası bulundururdu. Kısıntılar mahalle mahelle uygulandığından, o yılarda biz topluca kimde elektrik varsa onun evinde toplanır, orada kısıntı başladı mı başka bir eve göçerdik. Hele 1979’un kışında fuel oil piyasadan kaybolunca, sobalı evler aramaya koyulduk; yer yatağı falan idare etmeye başladık!

Zaman nasıl da çabuk geçiyor. O günleri düşünürken gülüyorum; karanlığı paylaştığım arkdaşlarımı, hele de sevgili Mete Tuncay’ı sevgiyle anıyorum. Bize siyasi tarih dersleri verirdi mum ışığında ya da elektriği yanıyor diye sığındığımız bir dost evinde.


Türkiye’nin yapay kardeş kavgalarıyla karman çorman edildiği, ekonomisinin çok kötü yönetildiği, darbelerle beline beline odun odun vurulduğu, yetmiş sente muhtaç bırakıldığı yılları geride bırakıp geliştiğini, kalkındığını görmek beni mutlu etmiyor değil. Ne var ki, kimi vatandaşlarımın hala elektrik kesintisi yıllarında kaldığını görmek beni üzüyor gerçekten.

Hala demokrasiyle cumhuriyeti bir sananlar var. Hala Türkiye’nin en önemli kurumunun TBMM olduğunu anlamayan ya da anlamak istemeyenler var. Hala bütün siyasi partilere, siyasilere kuşkuyla bakanlar var. Hala özelleştirmenin Türkiye’yi satmak anlamına geldiğini sananlar var. İstanbul-İzmir Otoyoluna, Kocaeli Köprüsüne, Üçüncü Köprüye, İstanbul’a yapılacak üçüncü hava alanına karşı çıkanlar var.

Ama bu vatandaşlarımız “modern, çağdaş, laik” gibi sözcükler kullanmakta pek hünerliler ve de bu kelimeleri hiç mi hiç dillerinden düşürmezler. Sürekli bir ekonomik çöküntü beklerler. Gelmeyince de “Amerika kurtardı gene bizi. Zaten bunları iktidara getiren de o!” derler pişkin pişkin sırıtarak.

Bunlar “Nişantaşı demokrasisini Ankara’nın doğusunda uygulayamazsınız!” diyen kardeşlerimizdir. Hatta gözlerini sana diker, işaret parmaklarını burnunun altında sallar, “Türkiye senin Bağdat Caddesi’ndan gördüğün gibi değil; bu ülkeye demokrasi iki beden büyük geliyor oğlum!” diye haykırırlar. Bu dostlar demokrasiyi semtlere, kentlere göre sınıflandırmaktan yanadır; Cumhuriyetin yılmaz koruyucularıdır onlar! Olur olmaz zamanlarda bayrağı kapıp sokağa fırlayanlardır; adam gibi tartışmayıp gelmişimize, mezarda yatanlarımıza sövüp sayanlardır onlar!

Siyasi partilerden biri oyların yarısından çoğunu aldı diye Türkiye’nin yüzde 51’ini aptal, bidon kafalı, göbeğini kaşıyan salaklar olarak nitelendirirler. “Profesörün oyu on, köylünün oyu bir sayılsın”, diye ahkam kesenler de vardır. Ha tabi bu arada yüzde 20’lerde çakılmış kalmış olanları baş tacı etmeyi de unutmazlar; kimi zaman “şu asker gelse de bu heriflerden bizi kurtarsa” gibisinden postal iriliğinde laflar ederler üç beş tek attılar mı!
Bu dostlar elektrik kesintilerinden kalma tarihi eserlerdir.
İstanbul’a ilk elektrik 1911 yılında teşrif etmişti. İlk elektrik kablosu da Dolmabahçe Sarayı’na çekilmişti. Padişah, ailesiyle birlikte toplanıp ilk ampulün ışık vermesini izlemişti. Süleyman Demirel, çocukluğunda İslamköy’ün bir tepesinden Isparta’nın ışıklarını nasıl izlediğini anlatırdı. Yani seyredermiş elektiriği uzaktan. Demokrasinin olmadığı 1911’de ilk elektrik sarayda yanarken, 2013 Türkiye’sinde demokrasiyi millete semt semt, kent kent getirmeye çabalayanlar olması ne ilginç değil mi!
“Yarın bazı semtlere elektrik verilmeyecektir!”
“Ya demokrasi?”
(Meraklısına not: Sevgili Murat Erdin’e çok teşekkür eder, yeni yılını kutlarım.)

Hiç yorum yok: