Washington'un dedikodu geleneği
WIKILEAKS'in yayınladığı belgeler, Amerikalı diplomatların nasıl birer dedikodu kumkuması olduğunu açıkça ortaya koydu...
Ama, belgelerde yazılanlar beni hiç şaşırtmadı; zira Amerikan diplomasisinin vıdıvıdıcılığını ve dedikodu merakını bundan senelerce önce, tâââ 1980'lerin başında gayet iyi öğrenmiştim.
İran'daki İslam Devrimi'nin ilk günlerini hatırlayanlar mutlaka bileceklerdir: Devrim Muhafızları, 1979'un 4 Kasım'ında diplomasi tarihinde eşi-benzeri görülmemiş bir rezalete imza atmış, Tahran'daki Amerikan Büyükelçiliği'ni basmış ve diplomatları 444 gün boyunca rehin almışlardı.
Elçiliktekiler, baskın sırasında binada kâğıt cinsinden ne varsa hepsini belge öğütme makinelerine atmışlar ama kıyma haline getirdikleri kâğıtların tamamı İranlılar'ın eline geçmişti. Devrim Muhafızları bir sene boyunca gece-gündüz çalışmış, ince şeritlere dönmüş onbinlerce kâğıt kıymasını düzgün şekilde biraraya getirmişler ve ortaya "Casus Yuvası'nın Belgeleri" adı altında 80 küsur cildlik bir seri yayın çıkmıştı.
KORUTÜRK'ÜN ÜVEY ANNESİ
Serinin iki cildi, Türkiye'ye aitti. O günlerde Tahran'da idim, Türkiye'den bahseden belgelerin bulunduğu cildleri hemen aldım ve yazışmalardan bazılarını muhabiri olduğum İstanbul'daki gazetemde yayınladım.
İşte, Amerikalı diplomatlar tarafında dedikoduculuğun zirvesi olan belgelere yazılanlardan bazıları:
Meselâ zamanın cumhurbaşkanı rahmetli Fahri Korutürk'ten mi bahsediyorlar? Siyasetteki rolünü filân ele almıyor, konuya Moskova'da büyükelçilik yaptığı senelerde "karaborsada döviz bozdurmayan tek diplomat" olduğunu yazarak giriyorlardı...
Raporda daha sonra, Türk-Amerikan ilişkileri bakımından son derece önemli bir başka cümle geliyordu:
"Cumhurbaşkanı Korutürk'ün üyey kardeşi Sadi Koru, Florida Üniversitesi'nde mimarlık hocasıdır. Üvey annesi Nuriye Hanım ise 100 yaşına girmiştir. Korutürk hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler, kod numarası 143 olan William Chidekel'e başvurabilirler..."
TERBİYELİ ÇOCUK: ECEVİT
CIA belgelerinde Bülent Ecevit'ten de uzun uzun sözediliyor ve Ecevit'in öncelikle ülseri anlatılıyordu:
"...Ecevit gayet kibar bir kişidir. İlerlemiş ülseri olduğu için alkol alamaz ama konuklarına içki ikram eder. İngilizcesi mükemmeldir. Bir okulu ziyaret edecek olan yetişkinlere gösterilmek üzere seçilmiş terbiyeli bir öğrenciyi andırır. Ama davranışlarında kuru ve espriden uzak bir zorlama içerisindedir ve konuşmasında sonradan edinilmiş çekingen bir hava hâkimdir. Eşi olan Rahşan Ecevit ise orta derecede yeteneğe sahiptir. Kocasının iyi bir gazeteci ve mükemmel bir sanat yazarı olduğuna inanır. Siyaseti, hayatlarını altüst eden bir uğraş olarak görür ve eşinin günün birinde politikayı bırakıp asıl mesleği olan gazeteciliğe döneceğini ümid eder... "
Bülent Ecevit'in siyasi tarafı, CIA belgelerinde ancak ülserinden ve eşinden sonra yer bulabiliyordu:
"...Türkiye'deki bazı çevrelerin Ecevit'in sahte bir komünist olduğuna, hattâ bundan da kötü bir yerde bulunduğuna inanmalarına rağmen, Bülent Ecevit'in ılımlı bir sosyalist olduğu kesindir. Türkiye'de demokrasiyi korumaya ve memleketinin komünist bir rejim altına girmesini önlemeye çalışır... "
Devrim Muhafızları'nın Tahran'daki elçilik baskınında ele geçirdikleri Amerikan belgelerinde kimler hakkında daha çook dedikodular ve iddialar vardı... Ama o zamanın önde gelen politikacıları ve askerleri, meselâ Kenan Evren, Süleyman Demirel ve Hikmet Çetin gibi isimler çok şükür hâlen hayatta bulundukları için, CIA'in şimdilik sadece Fahri Korutürk ve Bülent Ecevit hakkında yazdıklarını nakletmekle yetindim.
Bunlar da bizim dedikodu raporlarımız
AMERİKALI diplomatların WikiLeaks'e düşen dedikodularla dolu raporlarını okuyan okuyucularım ve arkadaşlarım, "Bizim eski diplomatların da bunlara benzer kimbilir ne raporları vardır... Bildiklerini yayınlasana" diyorlar.
Diplomatlarımızın son dönemdeki raporlarında nasıl bir üslûp kullandıklarını tabii ki bilmiyorum; zira bu raporların henüz hiçbiri arşivlenip okuyucuya açılmadı.
Ama, eski devirlere ait olan yayınlanmış yahut araştırmaya açılmış bazı raporları biliyorum...
Bu raporların ortak bir tarafı vardır: Dedikoduya değil, olaylara yer verirler. Avrupa'nın devlet sistemini yahut sarayların işleyişini anlatır, devlet adamları hakkında bilgiler verir ama o kişilerin şahsî hayatlarına yahut özelliklerine pek temas etmezler. Aynı dönemlerde Avrupalı diplomatların Osmanlı devlet adamları hakkındaki raporları ise, WikiLeaks'te yazılanlara rahmet okuyacak gibidir.
Avrupalılar'ın raporlarını merak edenlerin, Venedik'in "Doç" denen İstanbul'daki elçilerinin raporlarını bulup okudukları takdirde bir hayli eğleneceklerinden eminim. Ama, dedikoducu mahalle karılarına bile rahmet okutacak derecede saray ve şehir havadisleri ile dolu olan ve bir zamanların İstanbul'unda yaşanan hemen her hadiseyi anlatan bu raporlar, birinci derecede kaynak olmalarına rağmen Türkçe'ye hâlâ çevrilmemiştir.
KRALIN UZUN SAÇLARI
Şimdi, bizim diplomatlarımızın Avrupalı liderler hakkında yazdıklarına bir örnek vereyim:
Meselâ, 1720'de Fransa'ya elçi olarak gönderilen Yirmisekiz Mehmed Çelebi, "Sefâretnâme"sinde o yıllarda küçük bir çocuk olan Onbeşinci Louis'nin saçlarını nasıl okşadığını anlatır:
"Lâlası, kralı göstererek bana 'Güzelliğine ne dersiniz?' deyince ben de 'Maşallah Allah kem gözden saklasın' cevabını verdim. Lâla, kralın örgülü uzun saçlarını göstermek için bana kontrol edebileceğimi söyleyince ben de saçlarına yapışıp okşadım. Lâlası 'Yürüyüşü de gayet güzeldir, şöyle yürüyün görsünler' deyince, kral büyük salonun ortasına dek gidip döndü. Lâlası daha sonra kralı koşturdu. Sonra da bize 'Beğendiniz mi?' dedi. Biz de 'Bârekallah' dedik.. "
Ve, bir başka örnek: Devletin resmî tarihçisi Feridun Bey, 1572'de Fransa Kralları'nın özel hayatlarının ve bu memleketin tarihinin kaleme alınması talimatını verir. İsmini bilmediğimiz bir Osmanlı tarihçisi, talimat gereği ve saraya sunmak için "Fransa Padişahları Tarihi" isimli bir eser kaleme alır...
İşte, tek nüsha olan, şimdi Dresde'de bir kütüphanede muhafaza edilen ve Fransa'da 1997'de tamamı yayınlanan bu eserden mizahı andıran bazı bölümler:
İsmi bilinmeyen yazarımız, 13. asırda yaşamış İkinci Philippe August'ten "Hüdâverdi Filipo" diye bahsetmektedir:
"...Hüdâverdi Filipo, Yahudiler'i Françe'den (Fransa'dan) kovup Pâriz şehrini (Paris'i) mâmur eyledi. ...Pârizde bir muazzam kilise vardır kı, nâmına Noste Dâma de Pâriz" (Notre Dame de Paris) derler ki Hazreti Meryem Aleyhisselâm Kilisesi demektir. Hüdâverdi Filipo, o kiliseyi dikti ve Sâm-Vinsene (Saint-Vincent) ormanının etrafını
berkitti."
COANE DENEN BÂKİRE
Kitapta, Fransa tarihinde "Charles VII Le Bien Servi" diye bilinen 15. asır kralı Yedinci Şarl ve Jandark'tan bahseden bölümler ise, bugün için bir mizah şâheseri gibidir:
"...Yedinci Şarliz'in memleketini Enülterelüler (İngilizler) muhasara eylemişlerdi. Şarliz, Françe'nin bazı işe yarar ve bahâdır emîrleri ve kapudanları Coane (Jandark) isimli bir bâkire kızın muaveneti (yardımı) ile onları tekrar yenip Pâtây ovasında muzaffer oldu."
Hele, 9. asır krallarından Carloman'ın ölümünden bahseden satırlar, daha bir âlemdir:
"Lüviz'in (Louis'nin) veled-i zina oğlu olan Karlon ise bir sagîre (küçük) kızcağızı at ile kovalarken kızın evine atla girmek istedi velâkin kapı dar olduğu için sığamayıp aniden düştü ve boynu altında kaldı"...
Bizim diplomatların raporları, işte böyledir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder