24 Ocak 2013 Perşembe

Birand'ın yayınlayamadığı görüntü-OSMAN ÖZSOY


Birand'ın yayınlayamadığı görüntü

Hiç kuşkusuz Cumhuriyet Tarihimizin en karanlık dönemi 1993 yılıdır.
1993'te, ülkemizin kaderini yakından ilgilendiren çok sayıda faili meçhul cinayet işlendi.
1993 yılındaki faili meçhul cinayetlerle ilgili zaman aşımı süresi aradan geçen 20 senenin ardından 2013 yılında doluyor.
Tam da bugün, o karanlık yılın hem ilk, hem de son günüdür.
1993 yılında işlenen ilk faili meçhul cinayet, tam 20 yıl önce bugün, 24 Ocak 1993'te gerçekleştirilen Uğur Mumcu suikastiydi.
Uğur Mumcu cinayetiyle ilgili zamanaşımı süresi bugün doluyor.
Eğer bugün yeni bir gelişme olmazsa, Uğur Mumcu dosyası rafa kalkacak.
1993 yılında yaşanan karanlık olayların aydınlatılamaması durumunda, ülkenin aydınlık yüzünü her defasında karabasana çeviren odaklar ellerini ovuşturarak yollarına devam edecekler.
1993 yılı Uğur Mumcu cinayeti ile başlamıştı. Nasıl ki, Danıştay saldırısını gerçekleştiren 'şarapçı' katil 'şeriatçı' diye lanse edilip dindar kesimler potansiyel suçlu ilan edilmiş ve hükümet üzerinde baskı kurulmaya çalışılmışsa, Uğur Mumcu'nun cenaze törenine katılan yüzbinlerce insana da, bu ülkenin kendi halindeki mütedeyyin çevrelerin incinmesine ve potansiyel suçlu muamelesi görmesine zemin hazırlayacak sloganlar attırıldı, masum kitleler tahkir ve taciz edildi.
1993 yılındaki karanlık olaylar, Eşref Bitlis, Adnan Kahveci ve Özal'ın şüpheli ölümü, 33 erin şehit edilmesi, Sivas Olayları ve Başbağlar Katliamı ile sürdü gitti. Aynı dönemde G. Doğu'da faili meçhule kurban gidenlerin, İzmit – Sapanca hattında infaz edilip toprağa gömülenlerin sayısı bile belli değil...
Bu menfur hadiselerin hiçbirinde kayda değer mesafe alınamadı ve olayların içyüzü karanlıkta kaldı.
Bugün akşama kadar yeni bir gelişme olmadığında Uğur Mumcu dosyasının zamanaşımından düşmesi gibi, eğer 1993 yılında yaşanan diğer olaylar da aynı akıbeti paylaşır ve dosyalar rafa kalkarsa, Türkiye'yi her defasında karanlık tünellere sokan odaklar uygun adım marş yollarına devam etmiş olacaklar.
Devlet olan her yerde illa ki bir derin devlet de olur. Bunu sıfırlamak imkansızdır. Önemli olan, ülkeyi yönetenlerin karanlıkta kalmış olayları aydınlatma konusundaki güçlü kararlılıkları, kamuoyunun da kesintisiz desteğidir. Ülkemizde toplumsal çevreler hala sadece kendi hasar tespitleri ile uğraştıklarından, diğerlerini ötekileştirip başlarına gelenleri umursamadıklarından, bu konularda ortak bir duyarlılık, ortak bir dil ve kararlılık sağlanamamaktadır. Bundan cesaret alan karanlık odaklar, adete toplumsal parsellere ayrılmış ülke sathında cirit atmaktadır.
Birand'ın vefatının ardından çok sayıda program yayınlandı. Çeşitli kanallarda katıldığı programlar yeniden ekrana getirildi. Bunlar arasında benim en çok ilgimi, '32. Gün' programına hazırladıkları dosyalarla katkı veren gazetecilerin hep birlikte çıktıkları ve '32. Gün' ile ilgili anılarını paylaştıkları program oldu.
Gazeteci Cüneyt Özdemir, Sivas Olayları sırasında çekilen ve bugüne kadar hiç yayınlanmayan Madımak Otel'i yakılmadan az önceki görüntüleri ekrana getirdi. Görüntülerde sayıları 30-40 civarında olduğu anlaşılan elleri silahlı askerler, otelin önündeki kalabalığın hemen arkasında duruyordu. Toplamda 35 kişinin yanarak ya da dumandan boğularak öldüğü iddia edilen otelin ateşe verilmesinden az evvel, anlaşılmaz bir nedenle askerlerin olay mahallinden rap rap uzaklaştırıldığı görünüyordu. Halbuki havaya 2 el ateş açsalar kalabalığın dağılması mümkündü.
Cüneyt Özdemir programda, 'müthiş haber değeri olan o görüntüleri biz o dönemde yayınlayamadık' dedi. Birand da, 'Evet yayınlayamadık. Bu konuda baskı gördük' dedi. Askerlere geri dönmeleri konusunda kimin talimat verdiğini ve komutanlarının kim olduğunu asla öğrenemediklerini söyledi.
Yukarıdaki, '35 kişinin yanarak ya da dumandan boğularak öldüğü iddia edilen' cümlesi dikkatinizi çekmiş ve 'yanmadılar mı yani' düşüncesi aklınıza takılmış olabilir. Daha önce defalarca yazdım. O dönemde kabinede yer alan bir bakan bana, yandığı iddia edilen kişilerden pek çoğunun, yakın mesafeden başlarına kurşun sıkılarak öldürüldüğünü söylemişti. İddialar karşısında mezarlar açılıp neden otopsi yapılmaz ve soru işaretleri ortadan kaldırılmaz inanmak güç.
Uğur Mumcu'nun bugün zamanaşımı dolacak olan dosyasının ardından Sivas Olayları ve diğer kritik dosyalar da bu yıl 20. yılını dolduracak. Bu gidişle 1993 yılı, 20 yıl sonra 2013'te tamamen karanlığa gömülecek.
Tıpkı, Turgut Özal ve Muhsin Yazıoğlu'nun şüpheli ölümüyle ilgili dosyaların, tam da çözülüyor denildiği anda inanılmaz bir şekilde karartmaya uğraması gibi...

Hiç yorum yok: