10 Ocak 2013 Perşembe

Başrol -Kim-Bir bölen! -İngiliz'e tokat -Ergün Diler


Başrol

Devlet, Öcalan'ı devreye sokunca trafik inanılmaz bir hal aldı. Apo, İmralı'da Ahmet Türk ve Leyla Akat Ata ile görüşürken, örgütün Avrupa sorumlusu Zübeyir Aydar hiç olmadığı kadar konuşmaya başladı. MİT, hem Avrupa'da, hem Kandil'de temas startını verdi. PKK'nın Avrupa'daki ileri gelen isimleri belli merkezlerde toplanma kararı aldı. Sabri Ok gibi şahin isimler Kandil'e uçarken bir kanat açık açık "Silahlı mücadeleden geri çekilemeyiz. Bu onursuzluktur"demeye başladı.
Önümüzdeki günler "Kaç PKK olduğunu ve bunları kimin yönettiğini" gösterecek!
Bu nedenle acele etmemize gerek yok.
Bence önümüzü görmek için gelin geri dönelim! Başka türlü BÜYÜK FOTOĞRAFI görme şansımız yok.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş Paşa, Türk devleti adına ilk kez sert ve anlaşılır bir uyarı yaptı.
Baba Esad, haber gönderip "Seni artık burada tutamam" dedi. Uzun yıllar ŞAM'da oturan PKK lideri Öcalan, ülkeyi terketmek zorunda kaldı. Baba Esad'ın sağ kolu Abdülhalim Haddam çok sonra "Türk askeri ataşe ile Apo Şam'da aynı binada kalıyordu" diyerek o dönemi bir cümleye sığdırdı!
Öcalan, üzerinde LAZAROS MAVROS adına düzenlenmiş bir RUM pasaportuyla önce Rusya'ya gitti.
Orada duramayacağını anlayınca İtalya'ya geçti. Sıkıntı devam ediyordu. Daha fazla kalamayacağını anladı.
Neredeyse bütün AVRUPA ülkelerine sığınma talebinde bulundu. Ama nedense PKK'ya her türlü desteği el altından veren ülkeler, Öcalan'ı açıktan alamıyordu. Sığınacak yer bulamayan Apo, Yunanistan'ın Kenya Büyükelçiliği'ne kapağı attı. Son durak burasıydı. Orada yakalanıp Türkiye'ye getirildi.
Tarih: 16 Şubat 1999... Öcalan, alınıp İmralı'ya konuldu. Elebaşı elde olsa da örgüt ayaktaydı. Hem de eskisinden daha kanlı saldırılara imza atıyordu...
21 Ekim 2007: Dağlıca'ya dört ay önce konuşlanan tabura 250 PKK'lı saldırdı. 12 askerimiz şehit oldu.
11 Ağustos 2008: Erzincan'ın Kemah İlçesi'nde yol kenarına yerleştirilen mayın patladı. 9 asker şehit düştü.
3 Ekim 2008: Aktütün Karakolu'na saldıran 350 kişilik PKK grubu yaylım ateşi açtı. 15 asker şehit oldu.
7 Aralık 2009: Tokat'ın Reşadiye İlçesi'nde devriye görevi yapan askeri araç pusuya düşürüldü. 7 asker şehit düştü.
19 Haziran 2010: Gediktepe üs bölgesine PKK saldırdı. 11asker şehit oldu.
14 Temmuz 2011: PKK, Diyarbakır'ın Silvan İlçesi'ndeki kırsal alanda saldırdı. Askeri birliğe atılan el bombaları sonucu 13 asker şehit düştü.
17 Ağustos 2011: Çukurca'da 4 mayın peşpeşe patladı. 11 asker ve bir korucu şehit oldu.
18 Ekim 2011: Çukurca'da gece yarısı aynı anda birkaç noktaya ateş açıldı. Saldırılarda 26 asker şehit düştü.
Örgütün başında 1 değil 10 Öcalan olsa, bu eylemleri yapacak gücü ve kabiliyeti yoktu. Kaldı ki Öcalan İmralı'daydı! Yüreğimize ateş düşüren bu saldırıların hepsini yabancı istihbarat örgütleri yaptı. PKK'yı kullanarak tabii...
Bu saldırıların çok amacı vardı..
Özellikle 5 Kasım 2007'de Erdoğan-Bush görüşmesinde Türkiye tavrını çok net koydu. Çünkü Ankara, kimin ne yaptığını iyi biliyordu. Avrupa ve Amerika PKK'yı kendi istekleri için sınırsızca destekliyordu. Avrupa, Türk-Kürt savaşı için saldırıların giderek artmasını istiyordu.
Bölünmüş Türkiye işlerine geliyordu. "Aradaki KAN DAVASI büyürse kardeşlik ortadan kalkar" felsefesiyle hareket ediyordu. Amerika ise Irak'ta saplandığı bataklığa Türk askerini çekmek için provokasyon yapıyordu. Bu nedenle her saldırıdan sonra PKK'lı teröristler Kuzey Irak'a çekiliyordu! Ama Türk aklı, gaza gelmeyip duygularını frenliyor, TAKİBİ kendi ölçülerinde yapıyordu!
Zaten kabul edilmeyen 1 Mart Tezkeresi ve Çuval hadisesi de unutulmamıştı!5 Kasım zirvesinden sonra Amerika değişti. Değişmek zorunda kaldı! Türkiye, terör belasından çok acı çekse de her dediğini sonunda kabul ettirdi. Bu beladan kurtuluş yakındı. Ama temizlik şarttı. Hem içeride, hem bölgede bazı enstrümanların ETKİSİZ hale gelmesi gerekiyordu.
Zirveden birkaç ay sonra ERGENEKON operasyonları başladı. Bilerek ya da bilmeyerek LONDRA'ya hizmet edenler toplandı. Amerika ile yolları eskiden kesişen bazı önemli kişiler de pakete eklendi. Ergenekon'u, Balyoz izledi.
Türkiye "bölgede taşeron olmayacağını" ilan etti.
Bunu da ilk gören PKK'nın dağ kadrosundaki Cemil Bayık'tı... 2007'de "Amerika Türkler'in her istediğini kabul etti. Tasfiyemiz yakındır" diye konuşup örgüte yakın yayınlarda manşet oldu!
Öcalan'ı veren de, Türk askerinin Kandil'e çıkışına yanaşmayan da Amerika idi...
Ortadaki çelişki apaçık duruyordu. Adamlar, Öcalan'ı günü geldiğinde kullanmak üzere teslim etmişlerdi. "Bütün Kürtler'i kendinize bağlamanız için bir hamle yapmanız yeterli" dediler...
Ancak Ankara yıllarca kendi şartlarını oluşturmak için bekledi. Bütünleşme Amerika'nın değil, Türkiye'nin istediği şekilde olacaktı! Onlar bu bölgeye yabancıydı. Tek korkuları Londra'nın gelip PETROL ve GAZIN kontrolünü ele almasıydı! Bunu da sadece Türkiye ile önleyebilirlerdi!
İşte Ankara BAŞROL oynayabilmek için yıllarca sabretti!
Ve sonunda o gün geldi...
Tek asker çıkarmadan KANDİL'i temizleyecekti!
Ama önce ESAD gitmeliydi. Irak'a girecek Türk askeri Esad'ın vereceği destekle zaman kaybı yaşayabilirdi! Türk aklı, iki güçle birden mücadele etmektense Suriye'nin HAL YOLUNA girmesini beklemeyi tercih etti. Şam, kendi derdiyle uğraşırken Maliki'nin Avrupa desteğiyle saldırma ihtimaline karşı PATRIOTLAR getirildi!
Kum saati akıyordu. İngiltere'nin çizdiği sınırlar değişecekti. Türkiye tarihi rövanşı alacaktı.Amerika'nın "idam etmeyin" şartıyla verdiği Öcalan da Ankara'nın verdiği yeni görevine alışmıştı!
Türkiye artık büyük devlet gibi davranıyordu! Kendisini en çok dinleyen isim Kürt lider olacaktı!
Bu kim olur şimdiden bilinmez...
Barzani, Talabani ya da Türkiye içinden başka biri!
Söz dinleyenin yolu açılacaktı...
Oyun büyük olunca anlaşılması kolay olmuyor!
Ama böyle! Figüran olarak başladığın bir senaryoda BAŞROLE gelmek herkesin yapacağı bir iş değil... Ankara bunu yaptı...

Kabul etmeseniz de bu böyle...

Kim?

Devletin Öcalan'la görüşmesi bir anda ülkenin gündemine oturdu.
Daha doğrusu "Görüşmeler yapılıyor" açıklaması tartışılmaya başlandı. Herkes bir şey söylüyor.
Kemal Kılıçdaroğlu sürece şartlı destek verirken, MHP ne diyeceğini tam olarak kestiremiyor.
TÜSİAD "Bu çok önemli bir şans" derken, Aydın Bey"Barış dilini kullanalım" önerisi getiriyor... 
Sanatçılar "Tam destek" diyor. Sokaktan da gelen büyük bir tepki yok. Anlaşılan "Veryansın eden"Batı basınından başka rahatsız olan yok!
Peki, ismini sayamadığım her isim barış istiyorsa şu soruları sormanın tam sırasıdır... 
* Oslo'yu kim sızdırdı? 
* PKK içindeki istihbaratçıları kim deşifre etti? 
* Erdoğan'ın ofisine böcekleri kim koydu? 
* MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a kim saldırıyor? 
* Ordunun gücünü ve itibarını kaybetmesi için kim sorti yapıyor? 
* Faiz lobisinin avantadan para kazanması için kim çırpınıyor?
Soruları çoğaltmak mümkün... Bu "KİM"lerin Türkiye'de bağlantılarının olmadığını düşünmek pek mümkün değil... 
Eğer içerideki adamlarıyla bu operasyonlara kalkışıyorlarsa "KİM" bunlar?
Devletin kesin kararlılığı ile eski masanın bazı adamlarının "Dostlar alışverişte görsün" diyerek makas değiştirmesi çok açık ortada! Kim ne kadar samimi yakında görürüz! İnanın DEVLETİN ayağı takılıp düşsün diye kenarda pusuya yatmış çok adam var! Konu hassas olduğu için ayrıntıya girmiyorum...
Ama görmemiz gereken bir FOTOĞRAF var. Bunu anlamazsak SAVAŞIN SEBEBİNİ de anlayamayız!
Perde arkasında BÜYÜK TÜRKİYE "kurulsunkurulmasın" mücadelesi var! Olaya sadece İMRALI'dan bakarsak ne içeride olanları ne de dışarıda bizi bekleyenleri görebiliriz. Öyle bir gözlük kullanmalıyız ki TÜRK'ÜN ATTIĞI her adımı göstersin!
Gelin birlikte bakmaya çalışalım... Ama önce Ortadoğu'yu ve Afrika'yı gösteren bir HARİTA'yı masanıza koyun! Hazırsanız başlayalım...
2011 yılının Ağustos ayında Erdoğan, kalabalık bir heyetle SOMALİ'ye gitti. Yardım götürüldü. Bölge insanıyla kucaklaşıldı. Dertleri dinlendi. Çözümler tespit edildi. Türk Bayrağı dikildi... 
Hatırlayın o gün bazı aklıevveller çıkıp "Ne işimiz var orada" diyordu! İçlerinde hatırı sayılır kişiler vardı!
Ancak bu arkadaşlar o geziye katılan Nihat Doğan ve Süperstar Ajda Pekkan kadar Türkiye'nin gittiği istikameti okuyamıyordu!
Çünkü işlerine gelmiyordu...
Haritaya baktığınızda SOMALİ, Afrika'nın boynuzudur! Kuzeyde ADEN KÖRFEZİ, doğusunda HİNT OKYANUSUvardır. 
Yani Doğu'dan gelecek bir ülke Somali'yi geçemeden Afrika'ya giremez.
Mümkün değil.
İşte Yeni Türkiye, o kapıyı almak ve kimseye geçit vermemek için oraya gitti. "Arap Baharı" ile birlikte kuzeyde ne kadar ülke varsa, Ankara'nın yanına geçmişti zaten! Türk parası kullanıyorlar, Türkçe'yi seçmeli ders yapıyorlar, Türk dizileri izliyorlardı! Yani Afrika'nın kuzeyinde sorun "Sıfırdı"...
Erdoğan bu kez yine kalabalık bir heyeti alıp Somali'nin tam karşısında bulunan HİLAL'e gitti! Hilal dediğim üç ülke yani Senegal, Nijer ve Gabon'du!
Öcalan'la konuşup Kuzey Irak'ı kendisine bağlayacak olan Ankara'nın, sadece orada kalmaya niyeti yoktu.
Kürtler'i kucakladıktan sonra yapacağı işler vardı...
Senegal ve Gabon, Afrika'nın BATI'dan giriş kapısıydı.
Bu iki ülke el değmemiş uranyum, demir, kalay, bakır, cips, boksit, ve doğalgaz yataklarına sahip olanSOMALİ'yi aratmıyordu! Afrika'nın en zengin ülkesi olan Gabon'da çok ciddi miktarda petrol, gaz, uranyum, altın, elmas ve manganez yatakları vardı...
Senegal de Gabon'dan farklı değildi. İki yıl önce çok zengin petrol yataklarını işletmek için BP'yi kovan Senegal,TÜRKLER'e kapılarını sonuna kadar açıyordu! Ankara, Somali'den sonra ikinci kapı olan Gabon-Senegal girişini de ele geçiriyordu!
Nijer ise ismini aldığı ırmaktan hayat buluyordu.
Dünyanın en genç nüfusuna sahipti. Uranyum ve petrolü boldu. Çalışacak insan sıkıntısı yoktu! Libya üzerindenAKDENİZ'e koridor açmayı mümkün kılıyordu! Ankara, Osmanlı gibi Afrika'da olacaktı...
Hamle buydu!Somali'den Senegal'e çektiğiniz hattın üzerindeki bütün bölgelerde TÜRK olacaktı. Herkesten çok Ankara'nın sözü geçecekti. Kürtler de bu halkaya katıldığında kocaman bir devlet ortaya çıkacaktı! İşte Yeni Türkiye dediğimiz şey bu!
Bazılarının anlamak, hatta telaffuz etmek istemedikleri tablo böyle bir şey... 
Amerika, Çin ve Avrupa'nın bölgeye inmemesi için Türkiye'nin yanında.
Çünkü hem dilimiz, hem bayrağımız, hem de dinimiz oralara yabancı değil! Türk demek, altın anahtar demek!
Afganistan'da, Irak'ta milyarlarca dolar harcayan Amerika bunu yapamadı. Tutunamadı. Avrupa yapabilir diye Ankara'ya "sınırsız" destek veriyor. "Kazan kazan" yani!
İlk hamle Kuzey Irak'a yapılacak. Buluşma gerçekleştikten sonra Afrika'da Türk rüzgarı esecek...
Daha TİKA'dayken bölgeye inen HAKAN FİDAN işte bu nedenle HEDEFTEMİT, ilk kez Türkiye dışına taştığı ve baktığı için saldırı altında... 
Türk Ordusu buna onay verdiği için, yani BÜYÜK TÜRKİYE'ye sahip çıktığı için eleştirilerin odağında!
Anlayacağınız Türkiye eski günlerine dönmek için startı verdi! Karşısında NEW YORK VE LONDRA'ya çöreklenmiş kocaman bir BARON koalisyonu var...
Şimdi dönelim başa... "KİM" sorusunun cevabını bulmaya!
İçeridekiler TAŞERON! Perde arkasındakiler ise sanırım ortada!
Darbelerin ve yarım kalan girişimlerin arkasında Türkiye'yi frenlemek vardı. Her zaman söylediğim gibi "LAİKLİK KALKANI" kullanan BARONLAR askerleri kışkırttı! Her defasında bu oyuna geldik. Şimdi "devlet kenetlendi" diye ne yapacaklarını şaşırdılar!
Ama yine deneyecekler.
Artık saldıranların "KİM" olduğu değil "KİM"in adına saldırdığını görmek önemli...
Ya Türkiye'nin yanındasınız ya karşısında...Ankara'da yeni konsept bu!
Demedi demeyin! 
NOT: Nükleer güç olma yolunda ilerleyen Türkiye'nin elini uzattığı ülkelere dikkatli bakın! İhtiyacını garanti altına aldığını göreceksiniz!

Bir bölen!

Öcalan'la İmralı'da temas başladığından beri yaşanan trafiği çok yakından takip ediyorum. "Kandil ne diyor?", "PKK'nın Avrupa kanadı ne istiyor", "BDP neden isteksiz davranıyor?", "MHP neden sertleşiyor?", "CHP niye rengini tam olarak belli etmiyor?", "Sermaye topu neden taca atıyor?", "Batı basını neden köpürüyor?" gibi birçok önemli sorunun cevabını arıyorum...
Cevapları alacağım dostuma bir türlü ulaşamadığım için birkaç gündür beklemedeydim...
Bu işlerin içinde yer aldığı için onun söyleyecekleri önemliydi. Dün tam yazımı yazmak için klavyenin başına oturduğumda aradı... Şaşırmıştım... Daha "ALO"diyemeden "Kayıptım yeni döndüm.
Sorularını bekliyorum" 
dedi...
Bana söyleyecek bir şey bırakmamıştı... En çok PKK, Öcalan ve Avrupa kanadının ne yaptığını merak ediyordum. Sonuçta Öcalan, devletle masadaydı. Ama ya onun dışındaki unsurlar! Hiç beklemeden en can alıcı soruyu sorarak başladım... 
 PKK saldırmaya devam eder mi?Başladılar zaten... Çukurca'ya dün (önceki gece) saldırdılar. Bunu biliyorduk. Yine geleceklerdir... 
 Barış için adımlar atılmaya başlandı ama!Fark etmez. Sokaktaki insan Öcalan'ı PKK'nın tek hakimi sanıyor. Oysa başka faktörler var. Öcalan, bir yere kadar etkili. Ama ondan sonrasını yaşayarak göreceğiz. 
 Nasıl yani?Daha önce konuştuğumuzda sen söylemiştin: Öcalan şeyh değil, Kandil'dekiler de mürit... 
 Anlamadım!Anlaşılmayacak bir şey yok... PKK dediğin çok uluslu bir şirket. İran ya da Suriye'nin yönettiği bir yapı değil! Hem içeriden hem dışarıdan ortakları var. Herkes için iyi bir kazanç kapısı. İşte bu nedenle PKK üzerinden para kazananlar ve örgüte sınırsız destek veren Avrupa devrede.. 
 Ne yapıyorlar?PKK'nın içinde yer alan AVRUPALI DANIŞMANLAR "Türkiye Irak'taki enerjiye ulaşmak için sizi devredışı bırakacak. Ama ortada ne Anayasa, ne Öcalan'a ev hapsi, ne de üzerinde anlaşılmış şartlar var" diyerek barış sürecini tıkamaya çalışıyor! Yetmiyor; "Üst düzey yöneticiler Avrupa'ya gelip oturum alacak, siz ne olacaksınız" diyerek de örgütü karıştırıp tek sesliliğin önüne geçmeye çalışıyorlar... PKK'nın tasfiyesiyle birlikte bu yapıdan beslenenlerin hortumları kesilecek.
Sorunun bir ayağı bu anlayacağın... 
 Çözülmeyecek mi? Çözülmesi için her şey yapılıyor. Ancak PKK hem bölge, hem Avrupa için çok önemli bir denge unsuru. Kimse bu kartı elinden atmak istemiyor. Aldığımız bilgilere göre yeni saldırı planları bile yapılıyor... 
 Süreç saldırı altında nasıl işler?Bu adamlar gelmeye devam edecek.
Ama bizim DEVLET olup tek bir hamle bile yapmalarına izin vermememiz gerekir. Şimdi bunu yapacağız. Dün gece nasıl gelirken tepelendilerse bundan sonra öyle olacak.
Haa bu arada dün gece (önceki gece) saldıran PKK'lı grubunun kaybının 14 olduğuna bakma... Rakam çok daha yüksek! Örgütün bir kanadı, yani Londra ve Avrupa ile bağlantılı kolu, DEVLETİ oyuna getirmek istiyor.
Anlayacağın birkaç cephede savaşıyoruz. İnançlıyız... 
 Avrupa diyorsun, açar mısın?Ya Norveç bile olayın içinde. Sadece onlar da değil, inanmayacaksın ama İsveç'in bile örgütten çıkarı var. Daha ne söyleyeyim. Sadece Kürtler bunu bilmiyor! Kıytırık ülkeler bile Öcalan görüşmesinden dolayı hesap ve dosya peşinde... Ankara'da bunun için koşturan çok adam var...Onlar her yerde, biz de her yerdeyiz... 
 Ne yapılacak peki?Öcalan'ı karşımıza alıp konuşmaya başladık. Yol uzun.
Kandil ve Avrupa'dakilerin ayrışmasını göreceğiz. Belki halk çıplak gözle bunu seçemeyecek ama biz göreceğiz.
Bak sana önemli bir tüyo vereyim: PKK'ya karşı çok sert söylemi olanlar ile PKK'yı savunanlar aynı kampta!
Önümüzdeki günlerde bunları çok net göreceksin! 
 Kim bunlar?Boş ver! İsim vermek doğru olmaz. İzle... Görürsün! 
 Barışı istemeyen PKK ne yapacak sizce?Ortadoğu'daki dengeler açısından PKK'nın varlığını isteyen Avrupa yakında onu ileri sürer! Sanırım bu kez GERİ SABOTAJ TİMLERİ ile gelecekler. Dikkat et hedefte Hakan Fidan var. Neden? Çünkü PKK üzerinde etkili olan şirketlerin ilişkisini o biliyor! Şimdiden o grup "Barzani'ye silah vermeyiz. Dağdan inmeyiz" demeye başladı. 
 Marjinal kalacaklar ama!Silahlar patladığında süreci götürmek için çelik gibi sinir lazım. Ama bunu yapma becerimiz ve gücümüz var. Onlar gelecek, biz de üzerlerine gideceğiz. Avantajımız herkesin kim olduğunu bilmemiz... 
 Kim, kim?Başbakan'ı, Öcalan'ı, Kürtler'i, BDP'yi dinleyen güç, OSLO'yu sızdıran güç... Karşımızda kimin olduğunu biliyoruz... Uzun ve zor bir süreç ama sonuna kadar gideceğiz. Kürtler'e "Türkiye'den başka devletleri olmadığını" anlatacağız. Kollarımız açıp kucaklayacağız.
Kendini ifade eden ve önü kesilmeyen biri neden başka bir yapıya ihtiyaç duysun! 
 Federasyon sözü çok geçiyor?Türkiye'nin içinde federasyon olmaz... Birileri bunu kaşıyor. Kürtler'i kucaklayıp yolumuza devam edeceğiz.
Çünkü onların da başka şansı yok. Eğer çözüm için başka bir önerisi olan varsa buyursun gelsin! 
 Bilinmedik bir provokasyon olabilir mi?Yapacaklar. Ama biz de boş durmayacağız. PKK'yı anlatacağız. "Örgüt bir HOLDİNG... Yöneticileri ve ortakları KÜRT de değil, TÜRK de değil" diyeceğiz... 
 Kafam karıştı galiba...Karışmasın. PKK'nın lideri ile konuşuyoruz. Ama Kandil'dekilerin bir kısmı onu dinlemeyecek. Örgütü kullanıp para kazananların hortumu kesilecek. Ayrışma sağlanacak. Belki BDP bile bölünecek. Çünkü bu süreç samimiyet ister. Devlet samimi ve kararlı... Gerisini bekleyip göreceğiz... 
 Sonucu nasıl görüyorsunuz?Türkiye büyük bir devlet olmak için bu sorunu çözmek zorunda. Önce Kürtler'e bunun anlatılması gerekli. Basına büyük görev düşüyor. Geleceğini bu ülkede gören insanlar başka bir yapıya gitmez. Uzun vadede hem Irak'taki hem de Suriye'deki Kürtler gelir...
Bu Ortadoğu'ya hakimiyetin ilk adımı olur. Kendi kurallarımızla ilerliyoruz. Önce Türkiye... Kimsenin kara kaşı, kara gözü için risk almayız... Şu unutulmamalı...
Kürtler'i dışlarsanız elinizin uzandığı yerdeki insan size inanmaz! Şüphe duyar! Amacımız adaletli ve mutlu bir BÜYÜK TÜRKİYE... 
 Son soru! Merak ettim; PKK gelmeye devam edecekse Ankara ne yapacak?Bak, bugüne kadar geldikten sonra haberimiz olurdu! Şimdi bu da değişti. Bir kaza olmazsa artık adımlarını duyacağız. Bu da bizim sırrımız... Tekrar ediyorum inşallah bir ihmal ve kaza olmaz. Yoksa gelenlerin göreceği var!

İngiliz'e tokat

Abdülmelik Fırat... 
Şeyh Said'in torunuydu. Babası Şeyh Şahabettin'di. 1925 isyanından sonra Şeyh Said ve birçok yakını idam edildi.
İdamdan kurtulan aile üyeleri sürgüne gönderildi. Bir kısmı 1929'da Takrir-i Sükun Kanunu'nun kaldırılmasıyla geri dönebildi. Ama yerleşecekleri toprakları yoktu. Hepsi hayata yeniden başlamak zorunda kaldı. Soyadı kanunu çıkmıştı. Şeyh Said'in soyundan gelenlerin bir bölümü FIRAT soyismini aldı. Ancak yine huzur yoktu! 1935'te ikinci sürgün dalgası başladı. 1947'de tekrar döndüler...
Abdülmelik Fırat yaşını 7 yıl büyüterek milletvekili oldu. Renkli bir isimdi... Kürtçe ve Türkçe'nin yanı sıra Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca konuşurdu...
Bu bilgileri Abdülmelik Bey'in kim olduğunu hatırlatmak için paylaştım... Kürtler için önemli bir isimdi. Aile bağları ortadaydı. Sanırım, Kürtler hakkında söz söyleyecek insanların başında geliyordu. Bilgiliydi.Konuya hakimiyetini de katıldığı programlarda gösterirdi! İşte ben de o programlardan birini sizinle paylaşmak istedim...
Yıl: 1994...
Yer: Londra...
1990'larda Türkiye'de başlayan ÖZEL TELEVİZYON rüzgarına terör örgütü PKK'da katıldı.
Yaptıkları çalışma sonucunda PKK'nın da bir televizyonu olabileceği anlaşıldı. Örgüt, yurtiçinde ve dışında topladığı parayla bu işe soyundu. Çalışanlar PKK'lıydı. Çoğu maaş almadan hizmet ediyordu.
Televizyonun yayın ilkeleri bizzat Öcalan tarafından belirlendi. PKK, topladığı parayla Londra'nın yolunu tuttu. İngiliz ITC şirketiyle masaya oturuldu. Lisans alındı. Sırada UYDU vardı. O adres de hemen tespit edildi. Uydu Fransa'dan bulunmuştu. "Garanti olsun" diye bir uydu da Amerika'dan kiralandı! Örgüt "televizyon işine ne kadar para gider?" diye düşünmüş ve yılda 50 milyon markı gözden çıkarmıştı!
Tarihler 1994'ü gösterirken Abdülmelik Fırat televizyonun açılışına katılmak için Londra'ya davet edildi. MED TV'nin yayın akışına göre ekranın en ağır programı Fırat'ın da katılacağı açık oturumdu!
Yanılmıyorsam programda moderatörün dışında 3 konuk vardı. Konu haliyle silahlı mücadeleydi.
Moderatör bir ara dönüp Abdülmelik Fırat'a "PKK nedir?, Ne istiyor? Neye hizmet ediyor?" gibisinden bir dizi soru yöneltti.
Yayın İngiltere'den yapılıyordu! Abdülmelik Bey yanında oturan önemli ve hatırı sayılır İNGİLİZ'e dönerek "Türkiye'de yaşanan kardeş kavgasının da akan kanın da arkasında siz varsınız! Bu ülkeyi bölmek için yapmadığınız kalmadı. Çok iyi biliyorum ki bundan sonra da amacınızdan vazgeçmeyeceksiniz" dedi...
Stüdyoda buz gibi bir hava esti.Fırat'ın sözleri çok ağırdı ve bunları çok acı çekmiş bir ailenin üyesi olarak söylüyordu. Herkes İngiliz konuktan tepki beklerken o kafasını kaldırıp tek bir sözle bile karşı çıkmadı... İngilizler'in PKK'ya verdiği desteğin açık açık söylendiği ilk yer Londra olmuştu!
Hep söylediğim gibi böylesine ezber bozan şeylere TÜRK BASINI ilgi göstermezdi. Söyleyene ya komplocu ya da deli derlerdi! Çünkü işlerine gelmez, "itibarsızlaştırma" politikasıyla o kişiyi doğduğuna pişman ederlerdi... 
Çark böyle dönerdi İstanbul dükalığında. Sermaye yapısı belli olsa da DERİN BAĞLANTILARI bir türlü ortaya çıkmazdı. Şimdiye kadar da çıkmadı zaten!
Fırat olayını anlatmanın sebepleri var. Türkiye, Kürtler'le kaynaşma ve kucaklaşma dönemini başlattı.
Bu süreç ummadığımız kadar hızlı gelişecek. Çünkü Ankara'nın bölgede atması gereken çok önemli adımlar var. Defalarca söylediğim gibi Kuzey Irak'taki petrol ve gaz Kürtler'e bırakılmayacak kadar önemli.
Ankara olmazsa Kuzey Irak'taki Kürtler evlerini ısıtacak doğalgazı bile bulamaz. Düne kadar "Kürt devletinin kurulması yakındır ve kaçınılmazdır" diye konuşan BARZANİ bunu en iyi gören isim!
Barzani bile gerçeği görürken genetik refleksleriyle davranan CHP ve MHP bunu ısrarla görmezden geliyor! Üç kıtayı yöneten Osmanlı'nın torunları olarak KORKULARINA yeniliyorlar. Türkiye'nin ve dünyanın nereye gittiğini anlamıyorlar! Tarih, Türkler'e "BÜYÜME" şansını sundu. AKIL, bunu iyi şekilde yönetmeyi emrediyor. MİLLİkonularda bize yakışan, herkesin fikrini söyleyip desteğini esirgememesidir!
İnanın Öcalan bile bunu gördü! Son süreci kendi isteğiyle başlattı. İmralı'da tek başına yaşarken bile önemli kararlar aldı. Bu saatten sonra BAHOZ ERDAL ve CEMİL BAYIK'ın ekiplerinden Türk askerine saldırı olduğu an çıkıp "Bunu yapanlar Kürt değil. Emri veren de dışarısı" açıklaması yapacak. Yani o bile gemileri yakmış durumda...
Bütün bunlar ortadayken BARIŞA KARŞI çıkan Neo-Con, Londra ve Tel Aviv çizgisinde olmak kimseye bir şey getirmez! AMERİKA dünyayı kafatasına göre vatandaşlık verdiği insanlarla yönetmiyor. Adamların ülkesine baktığınızda ne ararsanız var! Koreli'den tutun da siyahisine kadar!
Büyük ve kompleksiz devlet böyle davranır. CHP ve MHP bu nedenle resmi ideolojinin dışına çıkıp kendisini yenilemeli. Bu ülkenin yeteneğine güvenmeli. Çevremizde enerji savaşları başlamışken oturup "Kuzey Irak'ta Türk yok, ne işimiz var orada!" diyemez. Dememeli! Osmanlı at koşturduğu yerlere oradaki TÜRKLER'i kurtarmak için gitmedi ki!
Dışarıdan süreci kesmek için yeterince DARBE olacak. En azından içeride birlik olmalı. Bu o partinin, şu partinin meselesi değil ki!
Ya ülke büyüyecek ya da tarihi bir fırsatı kaçırıp birbirimizi boğazlayacağız! İngiltere ile Amerika bölgede kapışırken neden payımıza düşeni almayalım... İki gücün de bölgede ANKARA'ya ihtiyacı var. 
İkisi de bizsiz adım atamıyor!Londra, PKK bittiği anda Türkler'in bölgeyi ele geçireceği görüyor. Amerika ise bize mecbur! Bölgeye yabancılar. Onlar için zor deplasman... İngilizler'den çekindikleri de bir gerçek...
Zaten PKK diye saldıranın da PKK olmadığı apaçık ortada!Kenetlenmek için daha ne bekliyoruz, anlamadım!
Alışkanlıklarımızdan kurtulmamız yeter de artar bile...
Gerisi zaten bizim genlerimizde var!

Hiç yorum yok: