6 Ocak 2013 Pazar

Anadolu’da Kurtuluş Harbi Sürecinde Fransa, İngiltere, Amerika, Almanya Ve Sovyetler Birliği’nin Ermeni Olayında Sergiledikleri Politikalar-Kaynak : Sözde Ermeni Soykırımının Gerçek Yüzü

Ermeni Çeteciler (3)
Doğu Anadolu’da kurulacak bir Ermeni Devleti, İngilizlerin işine gelirken, Ruslara ters düşüyordu. Çukurova’da kurulacak bir Ermeni Devleti Fransızların kontrolünde olacağı için İngilizler tarafından istenmiyordu. Almanlar ise rekabet içinde oldukları diğer sömürgeci ülkelerin kuklası olacak ve Anadolu’da yayılmacılığını engelleyecek bir Ermenistan istemiyorlardı.

30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra İtilaf Devletleri birer birer İstanbul’a “Yüksek Komiser” temsilci atamaya başladılar. ABD Amiral Mark L. Bristol’u 12 Ağustos 1919′da temsilci olarak atadı. Amerika’daki Ermeniler ve Ermeni yanlısı misyonerler ABD Başkanı Wilson’u, Doğu Anadolu’da Amerika mandası altında Ermenistan Devleti kurulması konusunda etkilemişlerdir.
Ermenilerin Anadolu’daki durumunu tetkik etmek üzere ABD Yüksek Komiserliği General Harbord’ı görevlendirilmişti. Anadolu’yu ekipler halinde tarayan Harbord, 21 eylül 1919 günü, Sivas’ta Kongre hazırlıkları sırasında Mustafa Kemal’le tanıştı, Anadolu’daki Ermeni olaylarından ve Kuva-i Milliye hareketinden bilgi sahibi oldu. Sivas’da Mustafa Kemal tarafından hazırlanan bildiri, Harboard’a Samsun’da verildi. General Harbord’un ABD Başkanı Wilson’a verdiği Anadolu ve Ermeniler konulu raporu aşağıdaki C bölümünde geniş olarak sunacağız. General Harbord’un, Mustafa Kemal’le tanışması ve Fransa, İngiltere ve Rusya’nın emellerinin Anadolu’nun güneyine ve petrole kayması aynı döneme rastlar. Bunları aşağıdaki bölümlerde inceleyeceğiz.
A. Fransa’nın 1919-1922 Tarihleri Arasındaki Ermeniler Hakkındaki Düşünceleri
1850′lerden bugüne Fransız Parlamentosu Ermenilere hep sahip çıkmıştır. Peki, aynı Fransızlar 1919′da ne yapmışlar?
Amerikalı tarihçi Paul C. Helmreich’in “Sevr Entrikaları” adlı kitabından, Fransızların Mondros sonrası tek derdinin “Suriye ve kimi Arap topraklarım elde etmek olduğunu” anlıyorsunuz. Mütarekenin ardından Ermenilerden oluşan Fransız müfrezesinin Mersin’ e çıkarılması da tümüyle bu amaca yöneliktir. Helmreich’in yorumu şöyle: “Büyük güçler, Ermeni sorunuyla ilgili belirli bir yüklenimde bulunmak konusunda son derece isteksizdi. Bir Ermeni devletinin kurulması konusunda genel anlamda hem fikir olunmasına rağmen İngiliz, Fransız ya da İtalyanların hiçbiri bu devletin gerçekten kurulmasında ve desteklenmesinde doğrudan yer almak arzusunda değildi. Bu durunda, sınırları ne olursa olsun, kurulacak bir Ermeni devletinin siyasi nezaret ile askeri ve ekonomik yardıma gereksinim duyacağı aşikardı. ”
Nitekim, İngilizler 1919′da Kafkasya’yı tahliye ederken Fransız Başbakanı Clemenceau, ‘Ermenistan bölgesine 10-12 bin asker göndermeyi’ öneriyor. Ama birlikleri öyle bir rotayla göndermeye kalkışıyor ki bununla Fransa’nın asıl hedefinin “Kilikya ve Güney Ermenistan’ı işgal etmek” olduğu anlaşılıyor. Fransa, bir ay sonra genel bir Suriye Antlaşması’nın bir parçası olarak bu toprakları işgal hakkını elde eder etmez de Ermenistan’ın geri kalan bölümüne asker göndermekten vazgeçiyor! Kitaptaki bir başka bölüm ise Fransa’nın Ermenilere ilişkin tutumunu çok daha iyi gözler önüne seriyor.
Fransız Başbakanı Clemenceau. “Ben Kilikya’yı, Suriye’yi, Şam’ı,Halep’i, Beyrut’u ve Musul’dan elde edilecek petrolün akacağı İskenderun Limanı’nı alabilmek için bir yem olarak Musul’u İngilizler’e verdim” derken, İngilizler Suriye’deki kuvvetlerini emniyete alabilmek için İskenderun, Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal etmiştir. Bu arada Ermeniler doğal olarak unutuldular.
Türk orduları Kurtuluş Savaşı’nın başlarında bugünkü Doğu sınırlarına ulaştılar. 2-3 Aralık 1920 tarihinde Ruslarla yapılan Gümrü Antlaşmasıyla, Ermeni Devleti, Türkiye’den istedikleri toprak taleplerinden tümüyle vazgeçti.32 13 Ekim 1921′de imzalanan Kars Antlaşması’yla da bu kararlar bir kere daha resmileşmiş oldu. Savaş nedeniyle işlenen cinayetler için taraflar yararına tam bir genel af ilan edildi.
Olaylar böyle gerçekleşirken, Ermenilerin başlıca kışkırtıcısı Fransızlar ne diyorlardı? Fransa’nın en ciddi gazetesi Le Temps, l Aralık 1920 tarihli başyazısında şunları söylüyordu: “Sevr Antlaşmasını hazırlayanlar neye benziyor biliyor musunuz? Tav şanını unutmuş olan m e şapkasından hiçbir şey çıkaramayan sihirbaza.”
1920′lerde, Fransız Le Temps Gazetesi’ndeki iki başyazıda; “Avrupa büyüklerinin ” günahları, açık bir biçimde itiraf edilir:
“Batılı büyük devletlerin hatasını şimdi, kabul ettirme olanaklarının yokluğu hesap edilmeden özgürlükleri tanınan Kafkasya’nın küçük halklar ı ödüyor. (10 Kasım 1920)
Müttefiklerin elinde şimdi hayali bir antlaşma var ve müttefiklerin bu işin çözümü için Doğuda ortak ettikleri küçük milletler, Ermenilerin şahsında bunun cezasını ödüyorlar. “(12-13 Kasım 1920)
B. İngilizlerin 1919-1922 Tarihleri Arasındaki Ermeniler Hakkındaki Düşünceleri
Lloyd George, 5 Ocak 1918′de “Türkiye’yi başkentinden ya da Küçük Asya ve Trakya’dahi bilinen topraklarından yoksun” kılmak niyetinde olmadığım söylemişse de, Lord Curzon bu demecin “Türklerin savaştan geri çekmek için verildiğini” ancak savaşın sürmekte olması dolayısıyla bunun bir hükmü kalmadığını belirtmiştir.
Hiçte “Türksever” olmadığı bilinen İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon, Ermeni Soykırımını gündeme getiren Vikond Bryce’a, 11 Mart \92Q günü, Lordlar Kamarası’nda verdiği yanıt gayet açıktı; “Dünyanın bu bölgesinde Ermeniler hatta son haftalarda da bazı kimselerin sandığı gibi masum kıızucuklar olarak davranmışlardır. Şu anda elimde, onlar tarafından son derece vahşi ve kana susamış tarzda işlenmiş saldırılara ilişkin bir sürü rapor var. Kuzey Ermenistan ‘dahi Ermenilerin ne kıyım, hatta ne de saldırı tehlikesinde olduklarına inanmıyorum” demektedir.
Suriye’yi işgal ederken on bin Ermeni gönüllü kullanan Fransızların Suriye’deki Genel Komutanı General Gourand’un 25 Kasım 1920′de Fransa’ya gönderdiği ve İngiliz arşivlerinde de yer alan raporunda; “Ermenilerin Türkleri katlettiğini” bildirir. İngiliz Dışişleri Yetkilisi D.G. Osborne rapora şu notu ekler; “Evet ancak Ermeniler ve sempatizanlarının yaydıkları hikayeleri düzeltmek için çok geç. “  Tiflis’teki İngiliz temsilcisi, 4 Mart 1920′de İngiliz Dışişleri Bakanı’na şöyle yazmak zorunda kaldı: “Hiç tereddüt etmeden diyebilirim ki, Müslümanların can ve mallarını Taşnakçı bir Ermeni Hükümetine emanet etmek, insanlık açısından bence kabili tavsiye değildir. Ermenilerin Müslüman yönetimi altında daha salim olacaklarına, fakat Müslümanların Taşnak Ermeni yönetimi altında asla emniyette olmayacaklarına inanıyorum. ”
Keza İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne vazife ile gönderdiği Yüzbaşı Norman da; “Türk-Ermeni çatışmasına ait gerçekleri öğrenmenin artık zamanı geldi. Şimdiye kadar karışıklıkları sadece Ermenilerin anlattığı ve İngiliz dostlarının heyecan çığhklarıyla süslediği şekilleriyle duyduk. Henüz Osmanlıların savunmasını dinlemedik. Katliam, yağma ve kadınlara tecavüz hikayelerini bıkıncaya kadar duyduk; fakat bunların hiçbiri bir tek Avrupalı görgü şahidi tarafından doğrulanmadığı”nı ifade etmektedir.
11 Aralık 1919′da Clemenceau ile görüşen İngiliz Başbakanı Lloyd George’un düşünceleri şöyleydi: “…Ermeniler bir arada bulunmak için tehlikeli insanlardı. Çok masraflı olmalarına rağmen tatminkar değillerdi. Clemenceau, cumhuriyet ya da istedikleri her neyse müsaade edilmesinden yanaydı. Fransa, Ermenistan’a para harcamak istemiyordu. ”
İngiliz Başbakanı Lloyd George ise, Sevr Antlaşmasının imzasından önce, 1920 Mart’ının sonundaki konuşmasında şöyle demiştir: “Onların artık yardım edilebilecek niteliği kaybettiklerini ve kendi başlarının çaresine bakmaları gerektiğini” şöyle anlatıyorlar: “Ermenistan Cumhuriyetinin geleceği, doğrudan doğruya Ermenilerin kendilerinin özgürlüklerini savunmaya hazır olup olmadıklarına bağlıdır. Eğer isteseler 40.000 kişilik bir ordu toplayabilirler ve Büyük Britanya veya müttefiklerden biri, onları teçhizat yönünden yardımcı olabilir. Durmadan diğer ülkelerin sırtına yük olacak veya yalvarılar, çağrılar gönderecek yerde bırakalım, kendi kendilerini savunsunlar.”
Lloyd George 29 Nisan 1920 tarihinde Avam Kamarası’nda yaptığı konuşmasında; “… zorluk şuradadır ki, Ermenistan’a vermek istediğimiz araziye Ermenileri yerleştirmek için kuvvetimiz yoktur. Askeri müşavirlerimiz bu işi başarabilmek için çok büyük ve teşkilatlı bir kuvvete ihtiyaç gösteriyorlar. En büyük güçlük masrafta değil, asker bulmaktadır. Biz; boğazları, Filistin’i ve Irak’ı, Fransızlar; Kilikya’yı (Adana ve Toroslar Bölgesi), İtalyanlar ise Antalya dolaylarını korumakla yükümlüdür.
Hiçbir hükümet yok ki, Ermenistan adına bir takım araziyi fetih ve zapt etsin, Ermeni delegelerimize göre, Ermeni kuvveti ancak kendi cumhuriyetlerini savunabilirler. Lakin askeri gelenekten yoksun Ermenilerin istedikleri genişlikteki araziyi, askeri tecrübeye sahip bir düşmanın (Türklerin) elinden zapt edebileceklerini ümit etmek boşunadır” demiştir.
Lloyd George’un son tavrıyla Ermenilerle açıkça alay etmekteydi. Sevr’in Avam Kamarasındaki tartışmalarında da Ermeni olayının, genel “Doğu Politikaları” içinde önemli bir yere sahip olmadığını açıklamaktan kaçınmadı. Şöyle dedi: “Özellikle rica ediyorum, Erzurum taraflarındaki bazı sıkıntılar nedeniyle bütün Doğu Politikasını değiştirmeyelim. ”
Ayrıca, 1998 Haziran ayı içerisinde İngiliz Hükümeti, Lordlar Kamarası’nda Ermeni Soykırımına ilişkin sorulara maruz kalmış ve bu sorulara yazılı olarak: “Türk Hükümeti ‘nin Ermeni tebaasını yok etmeye dair bir kararının mevcudiyetine ilişkin bir kanıt bulunamadığından, İngiliz Hükümeti, 1915 olaylarını soykırım olarak tanımamıştır” yanıtını vermiştir.
C. Amerika Birleşik Devletlerinin 1919-1920 Tarihleri Arasındaki Ermeniler Hakkındaki Düşünceleri
İngiliz resmi çevrelerinin, Sevr’i isteyen ve imzalayan kendileri değilmiş gibi davranışlarına Amerikan tepkisi, Ortadoğu’yu gezen Amerikan Soruşturma Komisyonu ve Amerikan-Asya Birliği aracılığıyla geldi. Hem de “emperyalizm” sözcüğünü esirgemeden: “Amerika’nın kaçındığı, geri kalmış halklara karşı sorumluluk değildir. Tedavi edilemez emperyalizmin akıl almaz karmakarışık oyunlarına gelmekten kaçınıyoruz. Ermenilerin yardım çağrıları, Büyük Britanya’nın emelleri için Ortadoğu’nun doğal sınırları Kafkas Dağları ‘m elde tutmak için düzenlettir ilmiştir. İngilizler hiçbir çıkarları olmasaydı, oralarda bulunmazlardı. ”
Amerikalıları rahatsız eden bir başka konu da: “Bir yandan Bolşeviklerle savaş iddialarını ileri süren İngiltere’nin, diğer yandan Lenin’in temsilcisi Krassin ile mali konularda bir anlaşmaya varması” olmuştu.
ABD’li Prof. Bernard Lewis ve Prof. Stanford Shaw da; “Sözde Ermeni Soykırımının gerçek olmadığı” konusundaki tezleri nedeniyle, Ermenilerin yoğun tepkisine maruz kalmıştır. Soykırım iddiasına; Bernard Lewis, 1993 yılında “Le Monde” gazetesinde yayımlanan makalesinde şöyle değinmiştir: “Osmanlı Hükümeti’nin Ermeni ulusuna kar sı kitlesel imhayı öngören bir planı olduğunu gösteren geçerli kanıt yoktur. Türklerin “tehcire ” (Ermeni halkın savaş alanından alınarak başka yerlere gönderilmesi) başvurmalarının meşru nedenleri vardır. Çünkü Ermeniler, Osmanlı topraklarını işgal eden Rusya ile ittifak halinde Türkler’e karşı çarpışıyorlardı.”
ABD Başkanı Wilson, ‘Doğu Anadolu’da Ermeni mandası altında Ermenistan Devleti kurulmasını düşünen ve isteyenlerdendi.1919 yılında ABD’nin Osmanlı Hükümeti’ne atadığı Yüksek Komiser Amiral Mark L. Bristol’un, Başkan Wilson’un istemi üzerine hazırladığı rapordan alıntıya bir bakalım: “Ermenilerin, Amerika’da, bu konuda yaptıklar ı haber/yayınlarda gerçek payının olmadığını… Ermenilerin hem kendi ırkdaşlarını ve hem de Amerikalıları yanıltıp aldattıklarını. Amerikalıların Ermenilerin hakkında doğru bilgilere sahip olmadıklarını, Anadolu’da bir Ermeni memleketinin bulunmadığı konusunda bilgileri olmadığını” bildirmiştir.
Başkan Wilson, Amerikan Mandası altında kurulacak bir  Ermeni devletinin kendilerine ne kadar bir ‘mali külfet’ getireceğinin incelenmesi için General Harbord’ı görevlendirmişti. General Harbord başkanlığındaki heyetin Başkan Wilson’a sunduğu rapor; “Bu bölgede Ermeni nüfusunun asla çoğunlukla olmadığı” şeklindeydi. Raporda : “Ermenileri savunmak ve himaye etmek için 200.000 kişilik bir Amerikan ordusuna ve yılda 276.000.000 Amerikan Dolarına gereksinim olduğu” belirtiliyordu. Amerikan Kongresi “Astarı yüzünden pahalı olacağı” gerekçesiyle Ermenileri desteklemekten vazgeçmiş ve Kongreden, Ermeniler lehine bir karar çıkartılmamıştır.
1 Nisan 1920 günlü “Near East” dergisi: “Anadolu’da bir kıyım varsa bunun nedeni Amerika’nın Yakın ve Ortadoğu barışında hissesine düşeni üstlenmemesindendir.” demektedir. Yine aynı derginin 23 Aralık 1920 tarihli sayısındaki ‘İstanbul Mektubu’nda ise şu kayıt vardı : “Ermenistan, Türkiye ile Bolşevikler arasında paylaşıldı. Bu durumda Bay Wilson’un Ermenistan sınırlarını saptayacağını söylemesi dertli yaralıya hakaret etmekten başka bir şey değildir.”
New York Times, 11 Mayıs 1920′deanımsatıyordu: “Ocak ayında ingilizler Kafkasya’da ordu göndereceklerdi. Sonra Lloyd George birden vazgeçti. Bolşeviklerle ticaret yaparak anlaşmayı tercih etti. Denikin’e vermek istemediğim, şimdi Troçki’ye veriyor. Ermeniler için elde edebilecekleri kadarını sağlamaya çalışmaktan başka yapacak şey kalmadı. Ve bu arada, büyük devletler bol suyla abdest alacak, temizlenecek ve birbirlerini ellerinin temiz olduğuna ikna edeceklerdir”
Aynı yayın organı, 13 Kasım 1920′de ekliyordu: “Ermenistan’a dost görünen büyük Hıristiyan devletlerinden hiçbiri, herhangi bir şey yapmakla ilgili görünmüyor; umursamıyorlar bile.”
1920-22 yıllarının Amerikan gazeteleri üzerinde yapılan taramalarda, Ermeniler tarafından gönderilmiş okuyucu mektuplarında, ırkdaşlarını ileri itip sonra terk eden Batılılardan ‘eli kanlı umursamazlar’ diye bahsedildiğine çok rastlanmıştır.
New York Times (21 Kasım 1920), hayalcilikleriyle alay ediyordu : “Başkan Wilson en sonunda müttefiklerin istekleri üzerine saptamış olduğu Ermenistan sınırlarını ilana hazır. Ama bu arada, Ermenistan varolmaktan çıktı.”
Sunu1
Erzincan’ın işgalinde Odabaşı Mahallesinde gözleri Ermeniler tarafından oyularak öldürülen Türkler’ den birkaçı. Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt ‘ATAŞE’ Başkanlığı Arşivi, Birinci Dünya Harbi Fotoğraf Koleksiyonu, Albüm Nü: 4, Fotoğraf Nü: 35) 1. Dünya Savaşı Sırasında Ermenilerin Türklere Yaptığı Katliam Fotoğrafları’ adlı kitaptan
Başkan Wilson’un girişimlerini yetersiz bulan Cumhuriyetçi Parti, 1920 Haziran’ı ortasındaki konvansiyonunda, parti programını bir prensip kararı koymuştu: “Ermeni halkı ile kalbimizin içinden sempatileşiyoruz ve gücümüz yettiği bütün olanaklarla kendilerine yardıma hazırız.” Ancak bu sözlerin hemen arkasında, küçücük bir ek vardı : “Ama himayemize almaya, manda yönetimi kurmaya karşıyız” (26 Haziran 1920, Le Temps)14 ABD’de de İktidar ve Muhalefetin dış politikada bir “devlet” politikasını uyguladığını “Mandaterlik” konusunda gözlemiş oluyoruz.
Batılı gazeteciler ve Rus subaylar ve Ermenilerin yaptıkları “Türk soykırım ve vahşeti “m tarafsız bir gözle yazmışlardır.
New York Herald gazetesinin Anadolu’ya gönderdiği özel muhabir George H. Hepwort, bölgede yaptığı inceleme gezisi sonunda hazırladığı 40 sayfalık raporunda şu ifadelere yer vermiştir:” Amerikan kamuoyunun genel kanaati ki, daha evvel bu kanaati ben de paylaşıyordum. Türklerin hareketleri, sebepsiz ve tahrik söz konusu değilken hareket ettikleri şeklindedir. Şimdi inanıyorum ki, Türkler Ermenilerin yaptıkları şekilde davransalardı, yeryüzünde bir tek Ermeni bırakmazlardı. ”
D. Almanların 1915-1922 Tarihleri Arasında Ermeniler Hakkındaki Görüşleri
Deutsche Allgemeine Zeitung gazetesinin 1921 yılına ait koleksiyonundan Ermeni konusuna bir bakalım: “Ermenilerden çok bahsediliyor. Buna karşın şiddetli kışta ölen çok sayıda Türklerden hiç bahsedilmiyor. Yine baştan beri Ermenilerin Türklere zulümlerden de, katliamlardan da pek az bahsediliyor. Mesala, çok defa bir köyün bütün Türk halkının gözler i Ermeniler tarafından çıkarılıyordu. 15 Nisan 1915′te Türk esirlerinin nakli için vagonlar günlerce ‘unutulmuştu’. Bir süre sonra açılınca, Türk askerlerinin cesetleriyle dolu olduğu görüldü. Böyle düşmanlara karşı Türklerin ‘mazlum kuzu’olmalar ı beklenemezdi ya… ”
Alman subaylarından Felix Guse, 1925 yılında Berlin’de yayınlanan “Wissen und Wehr” adlı dergide, Ermenilerin düşmanla işbirliği ettiğini, Ermeni huzursuzluğunun tüm Anadolu’ya yayıldığını, isyan eden Ermenilerin cephe gerisinde büyük bir tehdit oluşturduklarını belirttikten sonra, ne yapılabilirdi sorusunu yöneltmekte ve zorunlu göç kararının alınması ile ilgili olarak şunları yazmaktaydı: Bu kritik anda Ermenilerin düşmanca davranışlardan vazgeçip, soyluluk gösterip göstermeyeceklerinin savaşmakta olan bir ordudan beklenmesi biraz fazla iyimserlik olurdu. Türkiye’nin bulduğu çözüm şuydu : “Ermeniler Türkiye’yi boşaltacaklardı. ” Kendilerini savunmak zorunda olan Türklerin başka bir çözüm yolu bulmaları pek mümkün görünmüyordu ve bu konuda söylenecek başka bir şey de yoktu.
Ermeni zulmünün yaşandığı bölgede görev yapan Alman subaylarının ifadesi için, elinde olmayan nedenlerle yapamadığı tanıklık görevini, sonradan da olsa da yerine getirmek isteyen Alman Generali Bronsart von Schellendorf, 24 Temmuz 1921′de Deutsche Allgemeine Zeitung’da yayınlanan yazısında, tarihe ışık tutuyor ve gerçekleri dile getiriyordu: “Eskiden beri süregelen anlaşmazlık, Ermenilerin Büyük Savaşta Türkiye’nin doğusundaki il sınırlarında yaptıkları tehlikeli isyanlarla daha da büyümüştür. Bunun için ortada özel bir neden yoktu. Çünkü Ermenilerin yeni parlamentoda hem sandalyesi hem de oylan vardı ve diğer halklara eşit sosyal ve siyasal haklara sahiplerdi. İsyanların başka mihraklar tarafından hazırlandığı, Ermenilerin yaşadığı bölgelerde ele geçirilen çok sayıda el ilanlarından, kışkırtıcı broşürlerden, silah, mühimmat, patlayıcı madde ve benzeri malzemelerden anlaşılıyordu. Ayaklanmaların ardında kesinlikle, maddi destekte bulunan Rusya vardı. İstanbul’da üst düzey devlet görevlilerine ve subaylara yönelik bir Ermeni komplosu ise son anda ortaya çıkarıldı.”
“Eli silah tutan tüm Müslümanlar Türk ordusunda silah altında olduğu için, Ermenilerin savunmasız Müslüman halk arasında korkunç bir katliam yapmaları zor değildi. Çünkü Ermeniler, sadece Ruslar tarafından sıkıştırılan doğu ordusunun kanatlarını askeri açıdan zayıflatmakla kalmayıp, aynı zamanda bu bölgede yaşayan Müslüman halkın kökünü kuruttular. Yapılan zulümleri gören bir kişi olarak şunu söyleyebilirim: bu gaddarlık, daha sonra Türklerin Ermenilere karşı giriştiği iddia edilen zulümden çok daha acımasızdı. İsyanın Türk İmparatorluğu’nun daha geniş bölgelerine yayılması nedeniyle, olayların önüne geçmek için jandarma devreye sokuldu. Dönemin İçişleri Bakanı Talat Paşa, jandarmaya, zaruri hale gelen bu talimatı vermek zorunda kaldı. Durum çok acildi çünkü, ordu iç bölgeyle olan hassas irtibatın kesilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalmış ve binlerce Müslüman, çaresizlik içinde Ermeni zulmünden kaçmaya başlamıştı. Bu kritik durum karşısında Bakanlar Kurulu, verdiği zor bir kararla, Ermenileri devlet için tehlikeli kişiler olarak ilan etti ve öncelikle sınır bölgelerinden uzaklaştırılması talimatım verdi. Onlar, savaşın dışında kalan, nüfus yoğunluğu az olan ve verimli topraklara sahip Kuzey Mezopotamya bölgesine nakledilecekti.
Ermeni
Van’ın Zeve köyünde yapılan toplu mezar kazısında ortaya çıkarılan Türklere ait kemik parçaları

E. Sovyet Rusya’nın 1919-1923 Tarihleri Arasında Ermeniler Hakkındaki Düşünceleri
İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Araştırma Görevlisi Yrd. Doç. Mehmet Perinçek’in, Moskova’daki Rusya Toplumsal-Siyasal Tarih Devlet Arşivi (RGASPİ)’nde yaptığı Ermeni-Çarlık Rusya İlişkisi çalışmasına bir göz atalım. Perinçek, ilk önce 1926′da yayınlanan Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin “Ermeni” bölümünü inceliyor.
“… Ermeni sorununa dış açıdan bakıldığında, büyük devletlerin Türkiye’de merkezkaç kuvvetleri destekleyerek, Türkiye’nin zayıflatılması ve daha kolay sömürgeleştirilmesi görülür.”
“… Batı kapitalizminin Ortadoğu’ya taarruza geçtiği anda, Batı ülkeleri kendi güvenlikleri için Türkiye ‘de köprü mahiyeti taşıyan Ermeni burjuvazisini kullanma yoluna gittiler. ”
Sovyet tarihçisi V. Gurko-Kryajin’in kaleme aldığı “Ermeni Maddesi “nde ayrıca Çarlığın ve İngilizlerin pompaladığı “denizden denize Ermenistan” hayalinin altı çizilirken, 1921 Nisan-Mayıs aylarında, Batı Avrupa emperyalistlerinin Ermeni sorunu, ABD emperyalizmine devrettiği vurgulanır.
Sovyet Hükümeti,kurulur kurulmaz ilk işlerden biri olarak, 20 Kasım 1917 günü Lenin imzasıyla yayımladığı “Rusya’nın ve Doğunun Bütün Müslüman Emekçilerine” başlıklı bildiriyle, Türkiye’nin parçalanmasına ve Ermenistan’ın elinden alınmasına dair anlaşmasının yırtılarak yok edildiğini bildirdi.
Lenin, Emperyalizm kitabını hazırlarken yazdığı defterlere, Rusya’nın ”Ermeniler ini Türk bölgelerinde kargaşalık çıkarmak için tekrar ajan olarak” kullandığı notunu almıştır.
Lenin, ünlü Emperyalizm kitabını hazırlarken yazdığı defterlere, Quadfliefg’in 1774′ten 1914′e Rus Yayılma Politikası başlıklı kitaptan şu bölümleri de not almıştı: “Bu arada İngiltere, Kuveyt Sözleşmesi’yle Rusya ile Türk sorunundaki anlaşmazlığım, Ermenistan ve Küçük Asya konusuna taşıdı; Rusya gizlice Ermenistan’da hazırlık yapıyor, Fransa Suriye’nin özlemini çekiyor ve Almanya Fırat bölgesini işgal etmeyi arzuluyor; böylece Türk sorunu küçük zaman dilimleri içinde bir yüzyıl daha Avrupa’nın iştahını kabartacak ve Rus diplomasisi dikkatini Güney Asya sorununa daha çok yöneltmek zorunda…. Kısa süre önce Rusya, eski kargaşalık politikasına geri döndü; yani Ermenilerini Türk bölgelerinde kargaşalık çıkarmak için tekrar ajan olarak kullanıyor…. İngiltere bugünkü Türkiye’nin toprak bütünlüğü için 40 yıl garanti verdi; bu, Ermenistan’ı karıştıran Rusya için şu an önemlidir diye yazıyor Rohrbach.”
Sovyet Hükümetinin Halklar Komiseri Stalin, 31 Aralık 1917 günü yayımladığı “Türk Ermenistan’ı Üzerine” başlıklı bildirisinde, Batılı emperyalistlerin “Türk Ermenistan’ını ve Ermenileri nasıl kullandıklarını sergiliyordu. Sovyetler Birliği, ilan ettiği tutumunu herhangi bir zorluk çıkarmadan uygulamaya yansıttı. Stalin, 16 Mart 1921 günü Pravda’da yayımlanan yazısında ise, Taşnak iktidarının İtilaf Devletleri’nin ajanı olduğunu belirtir.
III. Enternasyonal, Bakü Doğu Halkları Kurultayı için yayımladığı bildiride Ermenilere, emperyalistlerin kendilerini Türklere karşı nasıl kullandığını, onlardan faydalanmak için Türk topraklarını nasıl kanlı bir tepside sunduğunu hatırlatır.
Enternasyonal, “Ermenistan köylü ve işçilerine” şöyle sesleniyordu: “Yıllar boyunca Kürtlerin Ermenileri kestiğinden dem vurup sizi Sultana karşı mücadeleye kışkırtan ve bu mücadeleden her gün y eni karlar elde eden yabancı sermayenin çevirdiği dolapların kurbanı oldunuz. Savaş sırasında bunlar size bağımsızlık vaat etmekle kalmadı, tüccarlarınızı, öğretmenlerinizi, papazlarınızı Türk köylüsünün topraklarını istemeleri için kışkırttı. Böylece Ermeni ve Türk halkı arasında bir mücadeledir sürecek, onlar da bu mücadeleden sürekli kar sağlayacaklardır; çünkü sizlerle Türkler arasında huzursuzluk hüküm sürdükçe, İngiliz, Fransız ve Amerikan kapitalistleri, Türkler i bir Ermeni ayaklanmasıyla tehdit ederek gemleyebilir, Ermenileri ise Kürt kıyımı tehlikesiyle korkutabilirler. ”
Tarih doktoru D.S. Zavriyev, “Türkiye’nin Kuzeydoğu Vilayetleri’nin Yakın Tarihine Dair” adlı eserinde; İngiltere’nin Transkafkasya’daki emelleri doğrultusunda, Taşnak Ermenistan’ını Sovyet Rusya’ya ve Anadolu’da gelişen milli kurtuluş hareketine karşı kullandığını belirtir. Zavriyev’e göre; Lozan’dan sonra da Ermeni Meselesi emperyalistlerin elinde politik bir dalavere silahı olarak kalmış, ancak bu sefer Türkiye’ye karşı değil, Sovyet Ermenistan’ı ve Sovyetler Birliği’ne karşı kullanılmıştır.
Kendisi de bir subay olan askeri tarihçi Prof. N.G. Korsun, SSCB’nin Savunma Bakanlığı tarafından 1940 yılında basılan “Yunan-Türk Savaşı 1919-1922″ adlı eserinde; Taşnaksutyun iktidarındaki Ermenistan’ın Yunanistan’la birlikte Türkiye ve Kafkasya’da İtilaf Devletleri’nin, özellikle de İngilizlerin, bir silahı ve ajanı görevi gördüklerinin altım çizer. Taşnak Hükümeti Dışişleri Bakanı’nın Tiflis’teki temsilcisine gönderdiği telgraf, bu bağın daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır: “Cephedeki durum çok ağır. Bir an önce Luck ve Corbeille’e başvurarak, Türk birlikler inin ilerlediği konusunda hükümetlerine telgraf çekmelerini ve gerekli tüm önlemlerin alınmasını istemeler ini sağlamak mutlaka zorunlu. Yunan temsilcisinden de, hükümetine hemen bir telgraf çekerek her şeyi bildirmesini ve Yunan birlikler inin b ir saldırıya geçerek Türk hareketini güçsüz düşürmelerinin olanaklı olup olmadığını öğrenmesini isteyin. ”
Batum’daki Yunan temsilcisi de Yunanistan’ın Taşnak Ermenistanı’na yardıma hazır olduğunu beyan ederek, cephede yerini alır . Ayrıca Atina basını, Ermenileri cesaretlendirerek kışkırtan bir kampanya başlatır.
Sovyetlerin önemli ilk dönem tarihçilerinden V.A. Gurko-Kryajin de; İtilaf Devletleri’nin Ermenileri Yakın Doğu’daki hedeflerini gerçekleştirmek için kullandıklarını ifade etmiştir. Gurko-Kryajin, 1925 yılında yayımlanan “Yakın Doğu ve Devletler” adlı eserinde; Fransızların, Kilikya’yı işgal ederek Ermeni gönüllü birliklerini Müslümanlara karşı şiddet eylemlerinde görevlendirdiklerini belirtir. Gurko-Kryajin devamla, Taşnakların Büyük Ermenistan hayali için “nüfus temizliğine” giriştiğini belirterek şunları yazar: “Kars ve Erivan bölgesindeki bütün Müslüman nüfus ya yok edildi ya da zorla Türk veya İran topraklarına gönderildi. Şuragel, Kağızman, Karakurt, Sarıkamış, Surmali yöreleri yakıp yıkıldı, onbinlerce insan ise can havliyle kaçtı.”
ermeni çeteler15
Ermeni çeteciler tarafından karnından yakılmak suretiyle öldürülmek istenen ve son anda kurtulan bir Türk çocuğu
Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt ‘ATAŞE’ Başkanlığı Arşivi, Birinci Dünya Harbi Fotoğraf Koleksiyonu, Albüm Nü: 4, Fotoğraf Nü: 69
Sovyet kaynaklarına yansıyan Taşnak katliamları sadece Transkafkasya ve Doğu Anadolu Bölgesi’yle sınırlı değildir. Sovyet tarihçisi İrandust, Taşnakların Müslüman halka karşı Adana, Maraş vb. bölgelerinde giriştikleri toplu kırımları da dile getirmektedir: “İşgal edilmiş bölgelerde terör rejimi uygulandı. Fransızların oluşturduğu Taşnaklardan oluşan jandarma birlikleri, Türk nüfusa karşı kitlesel cinayetlere giriştiler. İçine Kilikya’yı ve Türkiye’nin Trabzon’a kadar Doğu vilayetlerim de alan Akdeniz’den, Karadeniz’e “Büyük Ermenistan”projesi, müttefikler tarafından resmi olarak tartışıldı.
“Ermeni çeteleri, sırayla bütün köyleri kılıçtan geçirdi. Türk nüfusun fiziksel olarak ortadan kaldırılması programı tamamen bilinçli olarak işgalcilerin yönetiminde yürütüldü.”
ermeni çeteler16
Maraş Sancağı’nda Ermeni çetelerden ele geçirilen çeşitli silâhlar
A.M. Şamsutdinov, Ermeni Hükümetini “kanlı Taşnak diktatoryası” olarak nitelerken, “Taşnak hükümetinin cinayet politikasından” bahseder. Bagirov da, Taşnakların saldırgan politikalarını ayrıntılarıyla aktarır. Glasneck ise, Taşnakların Sevr ile kendisine vaat edilen Türk topraklarını ele geçirmek için Türkiye’ye karşı savaş ilan ettiğini yazar.
Kaynak : Sözde Ermeni Soykırımının Gerçek Yüzü
Ahmet GÜREL


Hiç yorum yok: