5 Aralık 2012 Çarşamba

Uğur Mumcu!-Çamlıca, Cami ve Uğur Mumcu-Ergün Diler


Uğur Mumcu!

Rahmetli Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu 19 yıl sonra kitap yazdı...

En çok ismini sevdim: "İçimden Geçen Zaman"
Eşini kaybetmiş bir kadın, iki evladını ve kendisini korumak için neler çektiğini başka türlü anlatamazdı...
Bu kitapla MUMCUailesinin neler yaşadığını öğrendik.
Düşünsenize, eşiniz ölüyor, aradan bir zaman geçiyor.
Tarihler 14 ŞUBAT'ı gösterdiğinde kapıya bir çiçek geliyor. Üzerinde "Sevgililer Günün Kutlu Olsun...
UĞUR..."
Nasıl yaşanır böyle bir baskıyla...
Kiminle konuşabilirsiniz?
Kime dert yanabilirsiniz? En önemlisi kime inanabilirsiniz?
Zaten olayı soruşturan Askeri Savcı Ülkü Coşkun "İşin üstüne gitmeyin. Devlet yaptı" diyor...
En can alıcı noktaya SAVCI COŞKUN parmak basıyor!DEVLET YAPTI!
Bu sözü okuyunca başsağlığı için Güldal Hanım'la görüşenlere baktım... 
Cumhurbaşkanı Turgut Özal 
Başbakan Süleyman Demirel 
Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş 
MİT Müsteşarı Sönmez Köksal 
İçişleri Bakanı İsmet Sezgin 
Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar Çok sayıda önemli komutan, birçok siyasetçi, onlarca bürokrat, yüzlerce gazeteci!
Yani DEVLETİN tamamı gelip başsağlığı dilemiş. Hepsi "Bu bizim namus borcumuzdur. Olayı aydınlatacağız"sözü vermiş! Ancak bir sonuç çıkmamış!
NEDEN?
Dün manşetimizde dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'in sözleri vardı. Bakan Sezgin "Emniyet her türlü bilgiyi toplamak için gece gündüz çalıştı. Mumcu cinayetinin esas failleri yakalanmadı. Mumcu suikastındaki tarz, güvenlik güçlerimiz için yepyeni bir tarzdı" dedi...
Sezgin perde arkasını tamamıyla anlatamayacağı için bu kadar konuşabilmişti!
DEVLET, devletin içindeki DEVLETE başkaldıramıyordu!
Çünkü başkaldırmaya kalkanın faturası kesilirdi. 1990'da başlayan suikastlar zinciri Özal'ın da öldürüldüğü 1993 yılında tavan yaptı!
Ne kadar simge isim varsa ortadan kaldırıldı.
KÜRT meselesine kafa yoran herkes yok edildi!
Her cinayetten sonra "Kahrolsun şeriat", "Yaşasın laik Cumhuriyet" sloganları attırıldı!
Devlet, LAİKLİK kalkanı üzerinden bir kanala sokuldu! Devlet dediğim yukarıda isimlerini sıraladığım kişiler değil, 41 kişilik BARONLAR KONSEYİ!
Bu masanın gücünü bildikleri için Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı ve Başbakan bile konuşamadı! Bu yüzden olayı soruşturan savcılar tek tek öldü. İlk savcı Ülkü Coşkun kaçarak kurtuldu. Cep telefonuna el sürmeyerek yaşadı!
Bu 41 kişi içinde kimlerin yer aldığı yakında anlaşılacak! Belki çok şaşıracağız. Belki "yok artık" diyeceğiz. Belki "Nasıl bu kadar gözümüz kördü" diye lanet yağdıracağız... Neyse..
İsmet Bey'in sözlerini tekrar okuyunca "Mumcu suikastında kullanılan tarz, Türk Güvenlik Güçleri için yepyeni bir tarzdı" cümlesinin altını çizdim. "Bu ne anlama geliyor?" diye ÖZEL HARP DAİRESİNDE görev yapmış bir dostumu aradım. Yıllarca Amerikalılar ile çalışmıştı.
Kontrgerilla'nın yapabileceği her olayın eğitimini almıştı. Güvenilir ve yetkin bir isimdi!
Güldal Hanım'ın üç patlama duydum sözünü de birleştirip sordum. Cevap ilginçti:
O olay uzaktan kumanda ile yapıldı. Elektrik dalgası (belki walky-talky) ile araçtaki mekanizmaya gönderildi. Fünyeye konulan C-4 gibi kolay patlayan madde uyarıldı. Önce o, ardından mekanizmaya bağlı olan asıl bomba patladı. İsmet Bey'in dediği gibi bu tarz bize yabancı falan değil. Türkler bu işi 1963'ten beri yapıyor! Bu işi yaparken en az 300 metre ileriden sinyal gönderilmesi gerekir. Çünkü olaydan sonra polis 500 metre çapındaki bir dairenin içinde kalan herkesi arar. Düğmeye basan eğitimli köpeklerin hışmına uğramamak için ellerini tinerle yıkayıp giysilerini yok eder.
Sinyal gönderirken hedefin önünde hiçbir engel olmaması şartı aranır. Güldal Hanım'ın üç patlama duyması imkansız. Biz kamplarda KURBAĞA ATLATMA yöntemini de öğreniriz. Ama bu köprülerin havaya uçurulmasında kullanılır. Mumcu olayında hedef tek bir araç. Bu nedenle üç patlama söz konusu değil. Hanımefendi benzin deposunun patlamasını duymuş olmalı!




NOT: Devlet MADIMAK DOSYASINI'nı açtı. 1993'te ülkeyi kana bulayanlar ortaya çıkacak. Kaçış yok. Onları kimse kurtaramaz!

Çamlıca, Cami ve Uğur Mumcu

Başlığa bakıp da ne ilgisi var diye düşünmeyin. Burası Türkiye'dir, hangi kapının ardında kimin olduğu dışarıdan pek belli olmaz!
Malum son günlerin çok konuşulan konularından biri Çamlıca'ya yapılması düşünülen cami! Herkes bu konuda bir şeyler söyledi.
Kimi "Cami istemeyiz" diye gösteri yaptı, kimi "Cami mi eksik kaldı?" dedi...
Kimi "Neden Çamlıca" sorusunu ortaya attı, kimi de"Olsun arkadaş" şeklinde onay verdi!
Tartışmadan kaçan yoktu!
Ancak çok önemli bir soruyu kimse sormuyordu:
Çamlıca'daki cami ile Yeni Türkiye arasında nasıl bir bağ vardı?
Bu sorunun birçok cevabı var. Ama ben en sevdiğim şıkkı işaretleyip anlatmak istiyorum.
Ama bugüne gelmeden önce 1993 yılına bir daha dönelim... Daha önce yazdık ama yinelemekte fayda var...
Uğur Mumcu bombayla ortadan kaldırıldı, Eşref Bitlis'in uçağı düşürüldü, Turgut Özal zehirlendi.
Adnan Kahveci ters yola girerek canını verdi. Madımak ateşe verildi, 37 insan yandı. Sünni köyü Başbağlar basıldı, 33 kişi yakıldı. Bahtiyar Aydın ortadan kaldırıldı. "Güneydoğu Anadolu'daki gerçekler Türk milletinden gizleniyor" diyen Cem Ersever, bu çıkışının faturasını canıyla ödedi. Mehmet Sincar vuruldu.
Jak Kamhi ölümden döndü. Yekta Güngör Özden ölümle tehdit edildi. Son halka Azerbaycan Devlet Başkanı Elçibey darbeyle düşürülünce tamamlandı!
1993'te yani 12 ayda 13 büyük olay oldu. Bir devlet büyüğünün dediği gibi, Türk devleti kadro dışı bırakıldı. Milli güçler tasfiye edildi...
Mumcu devlette iyi kaynakları olan bir gazeteciydi. Bazen dostlarının yardımıyla elini çok derinlere uzatıyordu. Bulduğu birçok dosyayı da yazıyordu! Aslında Uğur Mumcu içeride sıkışıp kalan DEVLETİN sesini çıkardığı tek kanaldı!
Hem rahmetli Turgut Özal, hem Hiram Abas önemli bilgileri MUMCU ile paylaşıyordu!
Alışverişin büyük bölümü MUMCU'nun yakın oturduğu caminin avlusunda yapılıyordu. Zaten eve gelen YEŞİL bu nedenle suikastın "Tİ CAMİİ'nden" yapılabileceğini söylüyordu! "Tİ" sözünü dalga geçmek için değil, denizcilik terimleri sözlüğünde "HEDEF" anlamına geldiği için seçiyordu! Yani her yerde aranan Yeşil'in eve kadar gelerek caminin isminin değiştirilmesini istemesi boşuna değildi!
Rahmetli MUMCU, PKK'nın içine CIA ve MOSSAD'ın nasıl sızdığını en ince ayrıntılarına kadar öğrenmişti! Yükselen TEK SES o olduğu için bilgiler ona geliyordu. Zaten basında değişmeyen kural işliyordu: YAZANA GELİR!
Derinliklere seyahat eden MUMCU, bizim artık neredeyse her gün yazdığımız BARONLAR KONSEYİ'ni de çözmüştü!
Bu çok tehlikeliydi! Çünkü bu konseyin kuralları dışına çıkan herkes ölüyordu!
Nihat Erim ve Hiram Abas gibi...
Mumcu son yazısında "Kürtler bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa, ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler'in arasında?
Yoksa CIA ve MOSSAD antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?" diye soruyordu! Belki de son sorusu buydu!
Onun ipini çekenler son noktayı CAMİ AVLUSUNDA yani Yeşil'in ifadesiyle Tİ CAMİİ'nde koyuyordu!
Aradan 19 yıl geçtikten sonra CAMİ ile karşılık veriliyordu. Ancak bu kez MUMCU'nun infaz emrini verenlere cevap devletten geliyordu!
BOĞAZ'ın kıyısını TÜRKLER'e kapatan BARONLARIN YALILARININ TAM KARŞISINA, ÇAMLICA'ya cami dikiliyordu!
Yeni Türkiye "Bizi öldürerek yok edemezsiniz" diye haykırıyordu!
En önemlisi de "Tİ" sizsiniz diyordu!
Benden söylemesi...

NOT: İstanbul Boğazı'nda 366'sı tarihi eser niteliği taşıyan 600 yalı bulunuyor. Meraklılara duyurulur!

Hiç yorum yok: