26 Ekim 2012 Cuma

TÜRK DÜNYASININ ORTAK KÜLTÜR MİRASI: NEVRUZ- Okt. Emrah ÇETiN

TÜRK DÜNYASININ ORTAK KÜLTÜR MİRASI: NEVRUZ

Okt. Emrah ÇETiN
Bartın Üniversitesi


Özet

Kültür, bir milletin ortak yaşam tarzıdır. Kültürün en önemli unsurları; gelenek, görenek ve inançlardır. Her milletin sahip olduğu gelenek, görenek ve inançların sosyal yaşama yansıyan yüzü ise bayramlardır. Milletler, tarihsel süreç içerisinde yaşanılan önemli olayları anmak, örf ve adetlerini yaşatmak ve dini inançlarını yerine getirmek itibariyle özel günler yaşar. İşte Nevruz da Türk dünyası için tarih boyunca yaşatılan bu özel günlerden biridir. Türk dünyasının milli bayramıdır. Türklerin Nevruz gelenekleri, Orta Asya-Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet çizgisinde ele alınırsa süreklilik gösterir. Bugün Büyük Selçuklu Devleti’nin tarihî sınırları içinde bulunan Türkiye,İran, Afganistan, Pakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve Kazakistan’da Nevruz Bayramı aynı coşku ile kutlanmaya devam etmektedir. Bu yönüyle Türk dünyasında binlerce yıldan beri yaşayan bu gelenek, Türklerin ortak kültür mirasıdır. Türklerin ailesine, örf ve adetlerine, geleneklerine ve devletlerine olan sadakatleri“Nevruz”u bugünlere taşımıştır.



1. Giriş

Kültür, bir milleti millet yapan değerler bütünüdür. Kültürün en önemli unsurları ise
içinde binlerce yıllık bir geçmişi barındıran gelenek ve göreneklerdir. Yeryüzünde yaşayan en
eski kavimlerden olan Türklerin, tarihi derinliklerinden gelen zengin kültürel değerleri,
gelenek ve görenekleri vardır. Nevruz ġenlikleri, Türklerin tarihin bilinen devirlerinden
itibaren kutladıkları milli bayramlarından birisidir. Bayramlar milli ve dini duyguların,
inançların, örf ve adetlerin uygulandığı, toplumda millet olma şuurunun kuvvetlendiği
günlerdir (Çay 1999: 25). Milli kimliğin oluşturulmasında ve sürdürülmesinde bayramların
önemli bir yeri vardır. Her millet, milli varlığını korumak için çeşitli motifler geliştirir. Ulusal
kimliğini kültürel unsurlarla ortaya koyar. Bu bağlamda, Nevruz Bayramı, Türk toplumlarında
milli benliğin ve milli kimliğin oluşturulmasında büyük bir öneme sahiptir (Tutar 2002: 611).
Yüzyıllarıdır dünyanın değişik bölgelerinde yaşayan Türk topluluklarının ortak olarak
kutladıkları bir milli bayram olan Nevruz, sosyal hayat ile tabiatın uyum içerisind
e yürümesini sağlamaya yönelik derin bir varlık felsefesi ürünüdür (Ahmedov 2002: 1).
Her çağda, doğadaki mevsimlerin ve toprağın görünüşündeki değişiklikler insanları
oldukça etkilemiştir. Yaşamının bu değişimle yakından ilgisi olduğunu düşünen insan, doğanın
bu gücü karşında onunla barışık olmanın yollarını aramış, ona bolluk ve bereket nitelikli dualar
söylemiş, törenler düzenlenmiştir. Tarihin ilk topluluklarından beri ay, mevsim, yıl vb.
değişiklikler törenlerle kutlanmıştır. Tarihin en eski çağlarından beri Türkler, baharın gelişini
bayram olarak nitelemiş, kıştan sonra canlanan doğanın sevinçle karşılandığı şenlikler
düzenlenmiştir.

Takvimin olmadığı dönemlerde insanlar hayatlarını temel uğraş alanlarına göre
düzenlerlerdi. Bunlar; ekin ekme, bağ bozumu, hasat, koç katımı, baharın gelmesi vb. olaylardı
(Genç 1995: 15). Bir yıl içerisinde doğadaki değişiklikler tarih boyunca bütün halklar
tarafından tören, Şenlik ve bayramlarla kutlanmıştır (Pirverdioğlu 2002: 44). Bütün milletlerin
kültürlerinde görülen yeni yıl törenleri, yaşama biçimlerine, coğrafyalarına, ekonomik ve inanç
yapılarına uygun koşullarda uygun zamanlarda çeşitli adlar altında kutlanır. İnanca bağlanan
yeni yıl törenleri Asya ve Ön Asya toplumlarında benzer iklim ve coğrafya şartlarında zaman,
ad ve uygulamadaki benzerlikleriyle kutlanmıştır (Malinowski 1998: 152).

Günle gecenin birbirine eşit olduğu ve kışın bitip baharın başladığı 21 Mart, gerek
hayvancılıkla gerekse çiftçilikle uğraşan topluluklar için hayatın dönüm noktası olan önemli
bir gündür. İklimdeki değişikliklerin insanların hayat tarzı ve uğraşlarındaki değişikliklerin
başlangıcı olan 21 Mart tarihi, pek çok kavimde ve kültürde yılbaşı olarak kabul edilip, bayram
günü gibi kutlanacak kadar önemlidir (Çobanoğlu 2000: 33-34). Gece ve gündüzün eşitlendiği
21 Mart günü, bütün kültürlerde soğuk, kötü ve meşakkatli olarak görülen kışın bitip sıcak, iyi
ve şefkatli olarak kabul edilen Yazın başlangıcı olan Bahar’ın başladığı, tabiatın uyandığı ve
dolayısıyla üremenin ve üretmenin başlangıcı demektir.1

Bahar bayramlarını, dünyanın muhtelif bölgelerinde, çeşitli toplumlarda ve
milletlerde görmek mümkündür. Bu kutlamaların bazıları dini bir içerik katılarak dini bir içerik
katılarak yeniden güncelleştirilmiş ve yeniden isimlendirilmiştir (Önal 2000: 184). Bunlar,
Yahudi inancında, Musa Peygamberin Yahudileri Firavun’un baskısından kurtararak Sina
Yarımadası’na götürmesi gününün anısına Pesah bayramına, Hıristiyanlıkta ise İsa’nın
yeniden doğuşunu temsilen kutlanan Paskalya yortusuna dönüştürülmüştür (Güngör 1995: 33,


Öztürk 1996: 71, İnan 1976: 176, Günay 2006: 245). Ayrıca, başta Ruslar olmak üzere Slav
kökenli halklar tarafından her yıl 3-9 Mart günleri arasında kutlanan Maslenitsa, hem kutlanış
sebebi, hem de kutlama biçimiyle Türk dünyasında kutlanan Nevruzla büyük benzerlikler
gösterir (Alyılmaz 2009: 29-54).

Eski İran’da bahar bayramı ile ilgili olarak Firdevsî’nin ġehnâme’sinde bilgiler
vardır. İranlılarda Nevruzun ortaya çıkışıyla ilgili farklı rivayetler anlatılır. Bu rivayetlerden
birisi efsanevi İran hükümdarlarından Cemşid’in Azerbaycan’a geldiği gündür. Diğer bir İran
rivayeti de ateşin Cemşid tarafından keşfiyle ilgilidir. Buna göre; ateşi ilk defa gören İranlılar
korku ile ateşe secde etmişler ve onu mukaddes addetmişlerdir. İşte ateşin bulunduğu bugün
İranlılarda Nevruz olarak kabul edilmiştir (Çay 1999: 1-6). Nevruz, Türkler arasından
İslamiyet öncesinden beri kutlana gelen bir bayramdır. İslamiyet öncesi, ozanların kopuzlarıyla
şiirler söylediği, tüm halkın toplandığı törenler tertip edilirdi (Güzel 1996: 168). Türkler
İslamiyet’i kabul ettikten sonra, sürgün avı, toy, şölen, yuğ vb. gibi adetleri İslamiyet’ e
rağmen, bu dinin yeni bir unsuru olarak devam ettirmişlerdir. İslamiyet’i kabulden sonra
Nevruz Bayramı kökeni itibariyle birtakım dini sebeplere dayandırılmıştır (Çay 1999: 25).
Bunlardan bazıları şunlardır: Hz. Ali’nin doğum günü olması, Hz. Ali’nin halife olduğu gün
olması, Hz. Muhammed’in peygamberlik hilatini giydiği gün olması vb. (Makas 1987: 82-86).
Bütün bunlar göstermektedir ki başlangıçta yeni yılı karşılamak amacıyla dünyanın
muhtelif bölgelerinde, çeşitli toplumlar tarafından kutlanan bahar bayramlarına zamanla çeşitli
milletlerin kendi düşünceleri ve inançları katılarak milli bir kimlik kazandırılmıştır. Bundan
dolayı Nevruz’un hangi millete ait olduğu sorusunun cevabını aramaktan ziyade, Nevruz’a
milletlerin diğerlerinden farklı olarak kendi kültürlerinden neler kattığı araştırılmalıdır.
Böylece milleti oluşturan milli kültür unsurlarından bazıları açığa çıkarılmış olacaktır.
Unsurlar açığa çıktıktan sonra milleti bir arada tutacak ortak değer oluşturulacaktır. O
bakımdan Nevruz olgusu ele alındığında önce Nevruz içerisindeki milli unsurlar, yani bizi
diğerlerinden ayırt eden özellikler üzerinde durulmalı daha sonra da Nevruz’un evrensel
değerleri üzerine bir değerlendirme yapılmalıdır (Boyraz 2002: 290).

2. Nevruz Kelimesinin Menşei

Nevruz, Farsça bir kelime olup nev; yeni, ruz; gün yani yeni gün demektir. Yılbaşının
ilk gününe, yeni gün anlamında Nevroz veya Nevruz denmiştir. Eski Ön Asya kavimlerinin
yılbaşı ve bahar bayramının adıdır. Rumi takvimde Mart’ın 9’u, Miladi takvimde 21 Mart
Nevruz günüdür (Sami 2006: 1474, Devellioğlu 2007: 830).

Nevruz, Türklerde, M.Ö. III. yüzyıldan beri kutlanan bir bahar bayramıdır.
Adlandırmada ve uygulamada bazı farklılıklar olmakla birlikte Türk dünyasında Nevruz, aynı
anlam ve birbirine benzer törenlerle kutlanmaktadır (Tutar 2002: 611). Türk dünyasında
Nevruz, Navruz, Novruz, Sultan-ı Nevruz, Sultan-ı Navrız, Navrez, Nevris, Naorus, Novros,
Navrıs, Noruz gibi bazı ağız farklılıklarıyla ifade edilmektedir (Türkdoğan 1996: 29).
Nevruz, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde Yılsırtı, Mart Dokuzu, Mart Bozumu, Sultan
Nevruz, Güz Dönümü, Yeni Gün gibi Türkçe isimlerle bilinmekte ve kutlanmaktadır. Hemen
her Türk coğrafyasında ve Türk topluluklarında Nevruz’un izleri görülmektedir. Altay
Türkleri; Cılgayak Bayramı, Azerbaycan; Ergenekon, Bozkurt Bayramı, Başkurt Türkleri;
Ekin Bayramı, Doğu Türkistan; Yeni Gün, Baş Bahar, Gagavuzlar; İlkyaz, Hakas Türkleri;
Cılsırtı, Ulu Kün , Karaçay-Malkar Türkleri; Gollu, Gutan, Saban Toy, Tegri, Toy, Kazak
Türkleri; Ulus Günü, Kazan Türkleri ve Karakalpaklar; Ergenekon Bayramı, Türkmenler;

Teze Yıl, Uygur Türkleri; Yeni Gün gibi farklı isimlerle Nevruz’u kutlamaktadırlar
(http://www.necatidemir.net/images/demir/bkosem/nevruz.pdf)

3. Nevruz’un Tarihi Temelleri

Türkler’de Nevruz’la ilgili görülen en önemli rivayet bu günün Ergenekon günü
oluşudur. Bununla ilgili olarak Çay’ın, Ebulgazi Bahadır Han’ın şecere-i Türk adlı eserinden
aktardığı Ergenekon Destanı şöyledir (Çay 1999: 35-38) ;
Bir gün bütün kavimler Kök-Türkler’e karşı birleşerek onları hile ile
yendiler. Kök-Türkler’in çadırlarını, mallarını, yurtlarını yağmaladılar. Büyüklerin
hepsini kılıçtan geçirdiler. Küçükleri kendilerine köle yaptılar. Bu yağmadan
kurtulan Kıyan/Kayan ve Negüş/Tukuz bir gece kadınlarıyla birlikte atlanıp kaçtılar.
Yurda geldiler. Düşmandan kaçıp gelen dört maldan (deve, at, öküz, koyun) çok
buldular. Dağların içinde insan yolu düşmez bir yer izleyip oturalım deyip dağa
doğru sürülerini sürüp gittiler. Vardıkları yerde akarsular, çeşmeler, türlü otlar,
meyveli ağaçlar, türlü türlü avlar vardı. O yeri görünce Tanrı’ya şükürler kıldılar ve
buraya Ergenekon adını koydular. Dört yüz yıl sonra Ergenekon’da kendileri ve
sürüleri o kadar çoğaldılar ki sığmadılar. Bu sebepten buradan çıkış yolları
aramaya koyuldular. O zaman bir demircinin önerisiyle dağın geniş yerine bir kat
odun, bir kat kömür dizdiler ve ateşlediler. Tanrı’nın gücüyle ateş kızdıktan sonra
demir dağ eriyip akıverdi. Yüklü deve çıkacak kadar yol oldu. O günü, o ayı, o saati
belleyip dışarı çıktılar. O günden beri yeni yılın başladığı gece Kök-Türkler’de
adettir. O günü bayram sayarlar. Bir parça demiri ateşe salıp kızdırırlar. Önce
Kağan bunu kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Ondan sonra beyler de öyle
yapar. Bugünü mukaddes bilirler, böylece Tanrı’ya şükretmiş olurlardı.

Nevruz, Türklerin tarih boyunca yaşattığı geleneksel bir bayramdır. Türklerin Nevruz
gelenekleri, Orta Asya-Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet çizgisinde ele alınırsa süreklilik
gösterir. Bugün Büyük Selçuklu Devleti’nin tarihi sınırları içinde bulunan Türkiye, İran,
Afganistan, Pakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve Kazakistan’da
Nevruz Bayramı aynı coşku ile kutlanmaya devam etmektedir. Bu yönüyle Türk dünyasında
binlerce yıldan beri yaşayan bu gelenek Türklerin ortak kültür mirasıdır (Turan 1998: 102)
Türklerin Nevruz gelenekleri ile ilgili olarak tarihi kaynaklarda geniş bilgiler bulmak
mümkündür. Bu kaynaklardan bazıları; AbulKasım Firdevsi’nin Şahname, Kaşgarlı
Mahmut’un Divân-ı Lügat’it Türk, Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilik, Ömer Hayyam’ın
Nevruzname, Hüca Ali Termizi’nin Nevruzname, Mevlana Lütfi’nin Gül ve Nevruz (Racabov
2000: 146). , Ebulgazi Bahadır Han’ın Şecere-i Türk (Ebulgazi Bahadır 1925: 35-38) adlı
eserleridir. XI. Yüzyılda yaşayan ünlü âlim El-Biruni Nevruz’un yılbaşı olduğundan ve
Türkler de dâhil bütün Asya toplulukları arasında bayram olarak her yıl kutlandığından söz
etmiştir. Ayrıca Kaşgarlı Mahmud’un Divân-ı Lügat’it Türk adlı eserinde, Nevruz’un yılbaşı
olduğu belirtilmiştir (Kafalı 1995: 25). Türklerde bilinen en eski takvim 12 Hayvanlı Türk
Takvimi’dir (Turan 1998: 92-93) Bu takvimde yılbaşı 21 Mart, yani Nevruz’dur (Genç 1997:
1-2). Türklerin kullandığı takvimlerden biri de Celali Takvim’dir. Takvim-i Celalî’de sene başı
ve ilkbahar başlangıcı olan bu gün, Rum’î Takvime göre 9 Mart’a denk gelmekte ve Nevruz
olarak kabul edilmektedir (Tepekaya 2002: 600). Selçuklularda bugün eğlenceler düzenlendiği,
şenlikler yapıldığı, özel yemekler pişirildiği ve özel hediyeler alınıp verildiği bilinmektedir
(Turan 1998: 92-93).

4. Geçmişten Günümüze Türk Dünyası’nda Nevruz

Osmanlı’da Nevruz: Osmanlılarda Nevruz geleneği hemen her dönemde
yaşatılmıştır. 21 Mart Osmanlılarda Nevruz-u Sultani veya sadece Nevruz olarak

adlandırılmıştır. Gerek sarayda, gerekse halk arasında Nevruz coşkuyla kutlanmıştır (Tepekaya
2002: 604). Nevruz günü Nevrûziye denilen bir macun veya tatlı yemek adet olmuştur. Sarayda
hekimbaşı misk, anber, türlü baharat ve kokulu otlar ilavesi ile hazırladığı macunu
porselenden yapılmış kapaklı kâseler içinde Padişaha akşamdan takdim eder ve kendisine
hil’at giydirilirdi. Nevrûziye, kadın efendilere, sultanlara ve mühim şahsiyetlere de verilir ve
bu macundan yemenin şifa verdiğine inanılırdı. Nevruz münasebeti ile sadrazam, Padişaha
donanmış atlar, değerli taşlarla süslenmiş silahlar ve pahalı kumaşlar gibi hediyeler verir,
bunlara Nevrûziye Pişkesi denilirdi (Levy 1964: 234).

Osmanlı kanunnamelerinde verginin ilk taksitinin alındığı zaman olarak Nevruz
seçilmiş, resmin nısfı Nevruz-ı Sultani’de ve nısf-ı aharı son güz ayının evvelinde alına hükmü
yer almıştır. XVII. Yüzyıldan itibaren Resm-i Nevruziye adıyla yeni bir vergi alınmıştır.
Ayrıca savaş için asker toplanması, memurların maaşlarının ödenmesi ve vazifelerinin
başlangıcı olarak Mart ayının seçildiği görülmektedir (Tepekaya 2002: 604-605). Nevruz,
Osmanlı’nın son dönemlerine kadar kutlanmıştır. Osmanlı sarayındaki Nevruz törenleriyle
ilgili olarak Sultan II. Abdülhamit’in kızı Ayşe Osmanoğlu şu bilgileri vermektedir;

Nevruz baharın ilk günü olduğundan bir gün önceden Eczane-i
Hümayun’da hazırlanmış olan ve Nevruz Macunu denilen, üzerine altın tozu
dökülmüş kırmızı renkte Nevruz şekeri hazırlanır, tüllerle bağlı güzel kâseler içinde
Hanedan azasına, vükelaya, mevki sahiplerine dağıtılırdı. Lezzeti pek güzeldi. Sabah
erken aç karnına yemesi şifa imiş. Bunun için gümüş tepsilere konur, yanına da “s”
ile başlayan yedi türlü yiyecek düzülür, getirilirdi. “s” ile başlayan yedi türlü
yiyecek şunlardı: susam, süt, simit, su, salep, safran, sarımsak. Bunlardan birer
parça yalanınca şifa getireceğine inanılırdı (Osmanoğlu 2008: 107-108).
Kazakistan’da Nevruz: Kazakistan Türkleri, Nevruz Bayramı’nı SSCB tarafından
yasaklandığı 1930 yılına kadar Ulustın Ulıy Künü, yani Ulusun Ulu Günü, deyimi ile
adlandırmışlardır. Kazaklar, 1929 yılına kadar 21 Mart’ı yılbaşı olarak kutlamışlardır.
Kazaklar ister dini mahiyette olsun, ister mahalli geleneklerden kaynaklansın bütün bayramları
4 gün süreyle kutlamaktadırlar. Nevruz Bayramı dolayısıyla evler baştan başa temizlenir,
badana edilir. Yemekler yapılarak büyük ziyafetler verilir. Meydanda yakılan ateşler üzerinden
atlanır. Tanrı’dan yeni yılla ilgili iyi dileklerde bulunur, küskünler barışır, toplumda birlik ve
beraberlik hâkim olur. Kazak Türkleri, Kazakistan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına
kavuşmasından sonra 1991 yılından itibaren tekrar bu güne Ulusun Ulu Günü ifadesiyle milli
bayram ilan etmişlerdir (Çay 1999: 121-125).

Kırgızistan’da Nevruz: Kırgız Türkleri yeni yıla Nevruz şenlikleri ile başlar. 22
Mart günü yeni yılın Başay denilen ilk ayının birinci günüdür (Karatayev 1997: 86).
Nevruz’da Kırgızlar yedi gün önceden bayram temizliklerine başlar, insanlar da yıkanıp,
Nevruz’da en güzel bayramlık elbiselerini giyerler. Nevruz akşamı avlu yakınında ateş yakılır
ve bütün insanlar yaşlı-genç demeden ateşten atlarlar. Ateşten atlama; insanların ruhlarını,
niyetlerini temizleyerek yeni yıla arınmış olarak girme düşüncesini ifade eder (Tepekaya 2002:
602).

Özbekistan’da Nevruz: Özbekistan’da Nevruz, özel mesire yerleri ve vadilerde
kutlanır. Zurnalar çalan davetçiler insanları bayrama davet eder. Nevruz günü âşıklar Özbek
Türklerinin güzel destanlarını söylerler. Bir taraftan halk oyunları oynanırken, bir taraftan da
pehlivanlar güreş tutuşur. Büyük kazanlarda özenle hazırlanan yemekler davetlilere sunulur.
Tüm halkın katılımıyla 21 Mart’ta başlayan törenler bir hafta kadar devam eder (Işankulov

2004: 343-344). Özbekistan’ın 1991’de bağımsızlığını kazanmasından sonra Cumhurbaşkanı
İslam Kerimov’un hazırlattığı özel kararname ile 21 Mart Nevruz Bayramı olarak belirlendi
(Racabov 2000: 156).

Azerbaycan’da Nevruz: Azerbaycan’da halk, Nevruz’a birkaç hafta kala her
Çarşamba akşam şenlikleri düzenler. Ateşler yakılır, evler temizlenir ve insanlar tepeden
tırnağa yeni elbiselerini giyerler. Mumlar yakılır, Nevruz şekerleri hazırlanır, gelen misafirlere
gül suyu dökülür. Gecelerde ateş oyunları oynanır. İnsanlar ateş üzerinden atlayarak, kışın tüm
belalarından korunduklarına inanırlar (Nerimanoğlu 2004: 244) Azerbaycan’da Nevruz
kutlamalarında Han Bezeme denilen bir oyun oynanır. Bu oyun gereği; beceriklilik, zekâ,
tedbirli olma, iş bilirlik gibi vasıflara sahip bir kimse Hükümdar seçilir. Geleneğe göre, Nevruz
süresince, hükümdarın emriyle dargınlar barıştırılır, toplumda birlik ve beraberlik sağlanmaya
çalışılır (Hüseyinoğlu 2000: 162). Ülkemizde her yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramı’nda bir çocuğun iktidara çıkması, bir gün süreyle ülkeyi yönetmesinin Azeri
geleneğiyle oldukça benzeştiği görülmektedir.

Türkmenistan’da Nevruz: Türkmenistan’da Nevruz Bayramı, halk arasında Oğuz
Bayramı olarak geçmektedir. Nevruz gecesi, Oğuz gecesi olarak adlandırılır, milli oyunlarla
meşgul olan Türkmen kızları da bu gecede türküler söyler (Geldiyev 2004: 418).
Türkmenistan’da Nevruz için oldukça geniş bir sofra hazırlanır. Nevruz için, Türkmen çöreği,
Türkmen petiri, külce, yağlı börek, şekşeke ve Türkmen pilavı hazırlanır. Nevruz’un en özel
yemeği ise Semeni’dir. Birkaç aile birleşip büyük bir kazanda buğday özüne un, su ve şeker
ekleyerek Semeni yaparlar (Uca 2007: 156, Cingöz vd. 1995: 22).

KKTC’de Nevruz: Kıbrıs Türklerinde Nevruz geleneği neredeyse unutulmuş
gibidir. Kıbrıs’ta Nevruz, Mart Dokuzu ismiyle bilinmektedir. Bu ismin hikâyesi şöyledir:
Larnaka kazasına bağlı Alaminyo köyünün beyi senede bir, o da Mart’ın dokuzunda şölen
düzenler, halkını tıka basa doyururmuş. Bey ölünce şenlik günü unutulmamış. Her Mart’ın
dokuzunda Alaminyo ve civarındaki Türkler ailece kıra çıkar, hazırladıkları yiyecekleri yerler.
Böylece Mart Dokuzu geleneğini devam ettirirler (Fedai 2004: 320). Kıbrıs Türkleri arasında,
bu geleneği yaşatmaya çalışan bazı ailelerin Nevruz günü doğan kız çocuklarına Nevruz adını
verdikleri bilinmektedir (İslamoğlu 1995: 50).

Türkiye’de Nevruz: II. Meşrutiyet’in ilanı sonrasında Nevruz geleneği milli bir
özellik kazanmaya başlar. İttihat ve Terakki’nin iktidara gelişiyle ülkedeki hâkim fikir akımı
Türkçülük olur. Dolayısıyla, Nevruz geleneği de bu düşünceyi süsleyen motiflerden birisi
olarak ele alınır. Hatta İttihatçılar bu geleneği bütün ülkede resmi törenlerle kutlanan bir
bayram haline getirir (Çay 1999: 285).

Atatürk, sahip olduğu tarihi birikim ile yüzyılların getirdiği koşulları ve içinde
bulunduğu dünyanın gerçeklerini değerlendirerek; Bizim, kendisinde açıklık ve uygulama
imkânı gördüğümüz siyasî ilke, millî siyasettir diyerek yeni Türk devletinde uygulanacak
siyasetin niteliğini belirtir (Kemal Atatürk: 299). Ona göre: Milletimizin, güçlü, mutlu ve
istikrarlı yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle millî bir siyaset izlemesi gerekmektedir
(Kemal Atatürk: 299). Cumhuriyetin ilk yılları Türkiye’de milli bir kimlik oluşturma süreci idi
(Bilgin 1995: 114). Bu süreçte Türk tarihi ve kültürü üzerinde önemle durulur, milli bir tarih
ve milli bir kimlik oluşturulmaya çalışılır. Atatürk, Türk tarihi ve kültürü ile ilgili çalışmalara
önem verir ve destekler. Türklerin en eski geleneklerinden biri olan Nevruz’da bu doğrultuda
ele alınır. Ankara’da Meclis’in açılışından sonra Nevruz Bayramı her yıl resmi törenlerle
kutlanır. 1921’de ve ertesi yıl Mart ayında Nevruz geleneğini yaşatmak için, öğrencilerin,
halkın ve devlet erkânının katılımıyla törenler düzenlenir (Şengül 2006: 168). Dönemin
aydınları ve siyasetçileri de Nevruzu Milli Mücadele ile özdeşleştirmeye çalışırlar. 23 Mart
1921 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde Besim Atalay’ın kaleme aldığı makalede bu

durum şöyle açıklanır; Bu Ergenekon hadisesinden çıkacak mühim netice, bizim bugünkü millî
mücadelemizle benzeşmesidir. Dokuz kişiden türeyerek düşmanlarından intikam alan Türk
soyunun, bugün de kendi varlığına kastedenlere karşı silahlanmış ve yarın muvaffakiyetini
temin edeceğine ve Ulu Tanrı’nın yardımı ve milletin gayretleriyle kara günlerden
kurtulacağına eminim (Tural 2000: 343-350). Yine 23 Mart 1922 tarihli Hâkimiyet-i Milliye
gazetesinde “Resm-i Geçid” başlığı altında Nevruz kutlamaları ile ilgili haberler yer alır
(Hâkimiyet-i Milliye: 23 Mart 1922).

5. Sonuç

Türk tarihi kadar eski olan Nevruz Bayramı Türk kültür ve tarihinin temel değer
taşlarından birisini oluşturmaktadır. Nevruz, asırlarca Türk gelenek ve görenekleriyle
zenginleşmiş millî bir bayramdır. Baharın gelişini müjdeleyen Nevruz tüm Türk dünyasında
şenlikler düzenlenerek hep birlikte coşkuyla kutlanır. Nevruz bayramı, emeğe, hayata, tabiata
muhabbetin sembolüdür. Türkleri birbirine kenetleyen bir millî örfler, adetler ve gelenekler
bütünüdür. Nevruz, Ata yadigârı Türkistan’dan doğan bir bereket ve sevgi bayramıdır. Nevruz,
Türk dünyasının kültürel bir müşterekidir.


1 Türklerden başka diğer halklarda bahar gelenekleri ve Nevruzla ilişkileri hakkında bakınız: Kemalettin
Köroğlu; “Mezopotamya’da Yeni Yıl Törenleri Nevruz’un Kökeni” Türk Dünyasında Nevruz, Yay.
Haz. Nadir Devlet, İstanbul 1999, s. 35-39; NeŞet Çağatay; “Kuzey Yarımküre Halklarının Yılbaşı Günü
Nevruz”, Uluslar arası Nevruz Semineri Bildirileri, 21-23 Mart 200 Ankara, s. 19-23.


KAYNAKÇA

AHMEDOV, Allahverdi (2002), “Nevruz Bayramı’nın Türk Kültüründeki Yeri ve Önemi”,Nevruz Bayramı’nın Türk Kültüründeki Yeri ve Önemi Konulu Makaleler, 1-4.
ALYILMAZ, Semra (2009), Maslenitsa ve Nevruz Bayramları Arasındaki ĠliĢki”,Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (Karadeniz Sosyal Araştırmaları Özel
Sayısı) II (7): 29-54.
ATATÜRK, Mustafa Kemal (2004), Nutuk (1919-1927), Bugünkü Dille Yay. Haz. Zeynep
Korkmaz, Ankara: Atatürk AraĢtırma Merkezi Yayınları.
BĠLGĠN, N. (1995), “Kimlik ArayıĢı Olarak Resmi Tarih”, Tarih Öğretimi ve Ders Kitapları
(1994 Buca Sempozyumu), Ġstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
BOYRAZ, ġeref (2002), “Nevruzla Ġlgili Yeni YaklaĢım Denemeleri ve Nevruzla Kehanet
Yapma”, Folklor/Edebiyat, Sayı 32, 287-296.
ÇAĞATAY, NeĢet (2000), “Kuzey Yarımküre Halklarının YılbaĢı Günü Nevruz”,
Uluslararası Nevruz Sempozyumu Bildirileri, 19-23.
ÇAY, Abdulhalûk M. (1999), Nevrûz Türk Ergenekon Bayramı, Ankara.
ÇOBANOĞLU, Özkul (2000), “Türk Dünyası Sosyo-Kültürel Bağlamında Nevruz
Bayramının Yapısal ve ĠĢlevsel Bakımlardan Halkbilimsel Çözümlemesi”, Uluslar
arası Nevruz Sempozyumu Bildirileri, 33-38.
DEVELLĠOĞLU, Ferit (2007), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara: Aydın
Kitabevi.
EBULGAZĠ Bahadır Han (1925), Şecere-i Türk, Yayına Haz. Rıza Nur, Ġstanbul.
FEDAĠ, Harid (2004) “K.K.T.C’de Nevruz”, Türk Dünyası Nevruz Ansiklopedisi, 317-327.

GELDĠYEV, Gurbandurdı (2004), “Türkmenistan’da Nevruz”, Türk Dünyası Nevruz
Ansiklopedisi, 409-419.
GENÇ, ReĢat (1995), “Türk Tarihinde ve Kültüründe Nevruz”, Türk Kültüründe
NevruzUluslar arası Bilgi Şöleni Bildirileri, 15-23.
GENÇ, ReĢat (1997), “Türk Tarihinde ve Kültüründe Nevruz”, Anayurttan Atayurda Türk
Dünyası, Sayı 12: 1-9.
GÜNAY, Ünver (2006), “Türk Dünyasında Kronolojik Sistemler”, Erciyes Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 20: 239-272.
GÜNGÖR, Harun (1995), “Önasya Kültürlerinde Yeniden DoğuĢ ve Türklerde Nevruz”, Türk
Kültüründe Nevruz Uluslar arası Bilgi Şöleni Bildirileri, Ankara.
GÜZEL, Abdurrahman (1996), “Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik”, Türk
Dünyası Nevruz İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri, Yay. Haz. Sadık Tural-Elmas Kılıç,
Ankara.
Hâkimiyet-i Milliye, “Resm-î Geçid”, 23 Mart 1922.
IġANKULOV, Cabbar (2004), “Özbekistan’da Nevruz An’aneleri”, Türk Dünyası Nevruz
Ansiklopedisi, 343-357.
ĠNAN, Abdülkadir (1976), Eski Türk Dini Tarihi, Ġstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları.
ĠSLAMOĞLU, Mahmut (1995), “Kıbrıs’ta Nevruz”, Anayurttan Atayurda Türk Dünyası, Yıl:
3, C. II, Sayı 8.
KAFALI, Mustafa (1995), “Türk Kültüründe Nevruz ve Takvim”, Türk Kültüründe Nevruz
Uluslar arası Bilgi Şöleni Bildirileri, 20-22 Mart 1995, Ankara.
KARATAYEV, Olcabey K. (1997), “Kırgız Tarihi ve Nevruz”, Anayurttan Atayurda Türk
Dünyası, Yıl:5, Sayı: 12.
KÖROĞLU, Kemalettin (1999), “Mezopotamya’da Yeni Yıl Törenleri Nevruz’un Kökeni”,
Türk Dünyasında Nevruz, 35-39.
LEVY, R. (1964), “Nevrûz”, İslam Ansiklopedisi, C.9: 233-234.
MAKAS, Zeynelâbidin (1987), Türk Milli Kültüründe Nevruz, Ġstanbul: Türk Dünyası
AraĢtırmaları Vakfı Yayını.
MALĠNOWSKĠ, Bronislaw (1998), İlkel Toplum, Çev. Hüseyin Portakal, Ġstanbul: Öteki
Yayınevi.
NERĠMANOĞLU, Kamil Veli (2004), “Azerbaycan’da Nevruz”, Türk Dünyası Nevruz
Ansiklopedisi, 241-253.
OSMANOĞLU, AyĢe (2008), Babam Sultan Abdülhamid, Ġstanbul: Selis Kitaplar.
ÖNAL, Mehmet Naci (2000), “Muğla’da Nevruz”, Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi I (3): 183-197.
ÖZTÜRK, Levent (1996), İslam Toplumunda Bir Arada Yaşama Tecrübesi, Ġstanbul: Ġnsan
Yayınları.
PĠRVERDĠOĞOLU, Ahmet (2002), “Türklerde YılbaĢı ve Bahar Geleneği”, Türkler, C. 3: 44-
49.

RACABOV, Nazar (2000), “Nevruz Asya Halklarının Ezeli Bayramı (Özbekistan Örneğinde
Nevruz)”, Uluslar arası Nevruz Sempozyumu Bildirileri, 145-157.
SAMĠ, ġemsettin (2006), Kamus-i Türkî, Ġstanbul: Çağrı Yayınları.
TEPEKAYA, Muzaffer (2002), “Türk Kültüründe ve Tarihinde Nevruz”, Türkler, C. 3: 600-
610.
TURAN, Mustafa (1998), “Tarihi Kaynaklar IĢığından Nevruz’un MenĢei Meselesi”, Milli
Folklor V (37): 90-104.
TURAL, M. Akif (2000), “Milli Mücadele ve Atatürk Devrinde Nevruz Kutlamaları”, Türk
Dünyasında Nevruz Üçüncü Uluslar arası Bilgi Şöleni Bildirileri, Ankara.
TUTAR, Hasan (2002), “Tarihte ve Mitolojide Nevruz”, Türkler, C. 3: 611-621.
TÜRKDOĞAN, Orhan (1996), “Eski Bir Kültür Kodu Olarak Nevruz”, Türk Dünyası
Araştırmaları Dergisi, Sayı 100: 23-38.
UCA, Alaattin (2007), “Türk Toplumunda Nevruz-I”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 32: 137-170.
http://www.necatidemir.net/images/demir/bkosem/nevruz.pdf)










Hiç yorum yok: