1 Ekim 2012 Pazartesi

Saklı cinayet! -'İpekçi Cinayeti' kapandı mı? - Hırant Dink ve dönerci cinayetleri..-Abdullah Muradoğlu


Saklı cinayet!

Sabahattin Ali'nin 1948'de öldürülmesi hakkında çeşitli polemikler yaşanmıştır sevgili okurlar.
Sol çevreler Ali'yi 'Türkiye'nin Maksim Gorki'si' olarak görüyorlardı.
Kalemini halktan yana kullanan Ali, 'Tek Parti' döneminin hükümetlerini eleştirmesi yüzünden başı sıkça belaya giren bir aydın idi.
Ali'ye Bulgaristan'a kaçması için yardım eden bir adam 'milli hislerim galeyana geldi, öldürdüm' diyerek suçu kabul etmişti.
Ancak yakınlarınca Ali'nin ölümü çözümlenmemiş bir cinayet dosyasıdır.
Çünkü sınırı geçmeden yakalanarak sorguya çekildiğine ve işkence altında öldüğüne inanıyorlar.
Buna göre Ali, kaçmaya hazırlanan iki arkadaşını ele vermemiştir.
Tuhaftır, bazı solcu aydınlar bu fikre asla ve kat'a tahammül edemezler.
* * *
'Devletin yetkili organlarının bir kişiyi öldürmek için tuzak kuracağına inanmıyorum ben'..
Bakın işte şimdi yanıldınız sevgili okurlar, bu laf Süleyman Demirel'e ait değil.
Bu laf, Ali'nin siyasi hiciv dergisi 'Marko Paşa'da ortağı ve kalem arkadaşı Aziz Nesin'e aittir.
Kemal Bayram'ın 1978'de yayımlanan 'Sabahattin Ali Olayı'nda yer alır bu cümle.
Şudur:
'Kişisel kusurlarının sonucu oldu başına gelenler. Devletin yetkili organlarının bir kişiyi öldürmek için tuzak kuracağına inanmıyorum ben. Marko Paşa'yı ben çıkardım. Herkes bilir bunu. Ali sadece yazardı. Yazdıkları için, devlet bir adamı neye öldürtsün? Beni neden öldürtmedi.'
Aradan iki yıl geçtikten sonra, 1980'de bu cümleyi reddeder Aziz Nesin.
'Teypte sesim varsa çıkarsınlar ortaya' demiştir.
Oysa Kemal Bayram'la görüşmesinde teyp olmadığını söyleyen de kendisidir.
Neden tekzip etmediğini de 'Zamanım mı var!' diyerek geçiştirmiştir.
Ama 'Marko Paşa çıkmasın diye adam öldürmek gerekseydi, beni öldürürlerdi, ne diye Ali'yi öldürsünler' dediğini kabul etmiştir.
* * *
Yalçın Küçük de, Ali'nin işkencede can verdiğine inananları 'köylülük'le suçlar.
Öyle ya, Türkiye Komünist Partisi'nin bile içine almadığı bir adamı devlet niye öldürtsün ki!
Akla ziya teoriler üretir Küçük ama ben özetleyeyim efendim..
BİR: Ali, solculuğu yüzünden öldürülmemiştir.
İKİ: Yazarlığı nedeniyle de öldürülmemiştir.
ÜÇ: Gündelik hayatında çok konuşkan olan Ali niye işkencede konuşmasın ki?
Binaenaleyh, Ali kendini öldürtmüştür.
Küçük'e göre, Bulgaristan'a adam kaçıran bir şebekeyi ele geçirmek isteyen Milli Emniyet, Ali'yi yem olarak kullanmıştır.
Ali, Bulgaristan'a geçmek karşılığında şebekeyi ele vermiştir ve bu arada güvenlik güçleriyle kaçakçılar arasında çıkan çatışmada kör kurşuna gitmiştir.
Yani, Ali adeta kendi cinayetinin faili olarak suçlanmaktadır.
* * *
İşin kötüsü, Sabahattin Ali cinayetine adı karışanları pek çok solcu bilmekte ama saklamaktadırlar.
Mesela '12 Mart' döneminde yargılanan Talat Turhan, Ali'nin yakın arkadaşı Rasih Nuri İleri'ye 'Ben Ali'yi öldürenin ağzından dinledim. Sabahattin'e işkence yapan kişi bana onun işkence sırasında öldüğünü anlatmıştı' demiştir.
O kişinin adını da vermiştir.
Ne Rasih Nuri, ne Talat Turhan bu ismi açıklamadılar şimdiye kadar.
'Ali olayı'na cinayet sırasında bakan olan ve sonradan da Başbakanlık yapan meşhur bir CHP'linin adı da karışmıştır.
Aziz Nesin, bu şahsın adının ayrı zamanlarda iki kişi tarafından kendisine açıklandığını söyler.
Biri Çetin Altan, diğeri Faruk Erem'dir.
Nesin, Altan'a bu ismi neden yazmadığını sormuş, o da bu bakanın kendisine vaktiyle iyiliği dokunduğunu söylemiş.
Ama Nesin'in kendisi de açıklamadı bu ismi.
Sanki aile içinde işlenmiş bir cinayet gibi suskunluğa gömülmüşlerdi..
Ali meçhul bir yerde yatıyor ama tabutuna son çiviyi de bazı solcu aydınlar çaktı.
Hazin bir öyküdür, lakin bu öyküde adı geçen kişi ve olaylar gerçektir.

'İpekçi Cinayeti' kapandı mı?

Abdi İpekçi Cinayeti'nin üzerinden tam 30 yıl geçti. Cinayetten mahkum edilen Mehmet Ali Ağca dün tahliye edildi.
Ama hâlâ İpekçi suikastinin üzerindeki giz perdesi aralanmış değil.
Bu aşamadan sonra Ağca'nın da giz perdesini aralayacak açıklamalar yapması zor.
İçeride geçirdiği uzun yılların acısını çıkaracak, ipe sapa gelmez 'mesihlik' falan gibi açıklamalarla tüm dünyayla dalgasını geçmeye çalışacak.
1 Şubat 1979 günü, Nişantaşı'ndaki evinin önünde öldürülmüştü İpekçi.
Olaydan aylar sonra cinayet zanlısı olarak Ağca yakalanmıştı.
CHP hükümeti işbaşındaydı..
'Ne sağcıyım, ne solcuyum. Tek başına teröristim' diye konuşan Ağca'yı TRT'den izlemiştik.
Dinleyen herkes Ağca'nın İpekçi'nin katili olduğundan zerre miskal kuşku duymazdı.
O kadar inandırıcı konuşuyordu.
Derken Ağca'nın askeri hapishaneden kaçırıldığını duyduk.
'12 Eylül' darbesinden az sonra da Vatikan'da Papa'ya suikasttan yakalandığını da izleyecektik.
***
İddialar muhtelif..
'Milliyet' gazetesi yayın yönetmeni CHP'ye yakınlık duyan 'ılımlı' bir gazeteciydi.
Bu yüzden radikal solcular da, radikal sağcılar da sevmezdi.
Yakın dostu Bülent Ecevit'e göre İpekçi sosyal demokrasinin önemli kalemlerinden biriydi.
Zaten İpekçi yaşamını yitirdiğinde, 'Benim için Milliyet bitti' demişti.
Kimi iddialara göre de İpekçi'nin elinde altın ve silah kaçakçılığına ilişkin önemli dosyalar vardı.
Yakında bu dosyaları yayımlayacaktı.
Öte yandan yazılarında 'uzlaşmacı' bir siyaset öneriyordu İpekçi.
Kavgalı olan Adalet Partisi ile CHP'nin uzlaşmasını istiyordu.
İpekçi'nin öldürülmesi siyasi ortamın daha da gerilmesine, ılımlıların da pasifize edilmesine sebebiyet vermişti.
Siyasette 'ortayol' arayışları tıkanmıştı.
Bu açıdan bakıldığında da İpekçi cinayetiyle terör amacına ulaşmıştı.
Türkiye bir askeri darbeye doğru adım adım ilerliyordu.
***
Abdi İpekçi'nin ölümünden önce yaptığı bütün telefon konuşmaları dinlenmişti.
Hatta özel hayatına ilişkin konuşmalar bile.
Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'in önüne getirilen dosyada bütün bu konuşmalara ilişkin tutanaklar yer alıyordu.
Güneş, dosyayı getiren Emniyet Müdürü Kozakçıoğlu'ndan özel hayata ilişkin konuşmalardan İpekçi ailesinin haberdar edilmemesi ricasında bulunmuştu.
İpekçi'nin konuşmaları titizlikle takip edilmişti dinlenmişti ama öldürülmesi önlenememişti.
Faruk Bildirici'nin 'Gizli Kulaklar Ülkesi' kitabında yer alan bir küçük ayrıntı daha..
Hasan Fehmi Güneş, Kozakçıoğlu'ndan İpekçi'nin Milliyet'in el değiştirilmesine ilişkin bir zorlamaya muhatap olup olmadığının da araştırılmasını istemişti.
Çünkü Milliyet'in talipleri vardı ve İpekçi gazetenin devrine karşı çıkıyordu..
***
Ağca, resmen İpekçi cinayetinden mahkum edildi ve cezasını çekti.
Ama iş burada bitti mi?
Hayır.
Mehmet Altan, Uğur Mumcu'nun kendisine İpekçi'yi öldürenin Ağca olmadığını söylediğini açıklamış.
Kanal 24'te konuşan Altan, Mumcu'nun gerçek katilin ismini de söylediğini, ancak bu ismi zikretmeyeceğini belirtmiş.
Altan'ın Mumcu'dan dinlediğine göre Ağca'nın suikast hakkında bilgisi varmış..
Cinayeti izlemek için olay yerindeymiş Ağca da.
Mumcu'nun bu bilgiyi nereden aldığını bilmiyoruz ama İpekçi Cinayeti'nin gerçek anlamda aydınlatılamadığı bir gerçek.
Altan'ın sözleri bu cinayetin failleriyle ilgili kuşkuların daha bir süre devam edeceğini gösteriyor.
Gerçek failler bulunana kadar.


 Hırant Dink ve dönerci cinayetleri.

Almanya'da “dönerci cinayetleri” olarak anılan cinayetler “Neo-nazi” bir şebeke tarafından işlenmişti.
Bir karavanda intihar ettikleri ileri sürülen zanlılar daha önce de bir takım bombalama olaylarından da aranıyorlarmış..
Ne tesadüf, 9 cinayetten 6'sında Alman istihbarat servisinde görevli bir eleman hep olay yeri yakınlarındaymış..
Bu elemanın görevi, muhbir ve ajanların faaliyetlerini kontrol etmekmiş..
İşin tuhafı, elemanın kendisi de aşırı sağ görüşlü olarak biliniyormuş.
Basında bu cinayetlerin Alman gizli servis görevlilerinin bilgisi dahilinde işlenmiş olabileceğine dikkat çekilmiş.
İhmal mi, yönlendirme mi, henüz belli değil.
Yönlendirmeyse, gerçekte kimler bunlar ve ne yapmak istiyorlar?
Ve Almanya'da 1990'lardan itibaren başlayan, 2000'li yıllarda da artarak devam eden yüzlerce saldırı, cinayetler, kundaklamalar..
Çıkan sonuç:
Almanlar Türkleri, Müslümanları öldürüyorlar, yakıyorlar, vs.
* * *
Medeniyetleri, kültürleri, dinleri ve mezhepleri çarpıştırarak kokuşmuş Dünya Sistemi'ni muhafaza etmeyi amaçlayan “Neo-Con” politikaların teyit edilmesine yarayan bir olaylar dizisiyle karşı karşıyayız.
“Küresel Ergenekon”un Almanya ayağında bunlar olurken Türkiye ayağında da benzer cinayetler işleniyordu.
Avrupa Birliği'ne girmeyi hedef haline getirmiş bir Muhafazakar-Demokrat hükümetin işbaşında olduğu Türkiye'de, Trabzon'da İtalyan rahip Santoro öldürülüyor, sonra Hırant Dink katlediliyor, arkasından da Malatya'da biri Alman ikisi Türk üç Hıristiyan boğazlanıyordu.
Almanya'daki cinayetler nasıl Müslümanları, Türkleri dehşete düşürüyorsa, Türkiye'deki cinayetler de Hıristiyanlar nezdinde aynı etkiyi yapıyordu.
Bazı turistlere ve kiliselere yönelik saldırıları da aynı kapsamda değerlendirmek lazım.
Benzer profillere sahip saldırganlar “Danıştay baskını'nda da karşımıza çıkıyorlardı.
* * *
Hırant Dink cinayeti, “Bakın hâlâ Ermenileri katletmeye devam ediyorlar” havasında karşılanmıştı.
“AK Parti gibi Batı kamuoyunda ılımlı ve demokratik İslam'ın temsilcisi olarak görülen bir partinin işbaşında olduğu bir ülkede bunlar yaşanabiliyorsa, gerisini siz tahmin edin!” denilebilecek türden gelişmeler bunlar.
Gerek Almanya'da, gerek Türkiye'de, işlenen cinayetlerin, bombalamaların ve kundaklamaların faillerinin de en az eylemleri kadar tehdit edici potansiyel ve nitelikte ideolojik çevrelere mensup olmaları gerekiyor.
Yani, “üç beş kendini bilmez kafadarın işi” yahut “bireysel cinayetler” olarak algılanmaması gerekiyor.
Çünkü kütlesel algıları hedefleyen bir tuzaktır bu.
Hatta mümkünse işin içine bazı devlet birimlerinin de bir şekilde bulaştırılması uygun olacaktır.
Böylece saldırılar arkası derin ve geniş bir çevrenin yansıması olarak görülebilsin.
Bu cinayetleri işleyenlerin nasıl bir ağ içerisinde yer aldıklarını bildikleri kanaatinde değilim..
Onlar ağın en dibindekiler.
Asıl bu “dehşet oyunu”nun arkasındaki uluslararası güçleri ve bu güçlerle işbirliği halindeki yerli şebekeleri saklandıkları karanlıktan çıkarmak gerekiyor.
İhmalleri ve kasıtları biribirinden dikkatli bir biçimde ayırmak gerekiyor.
İşte bu yüzden “Hırant Dink dosyası” kapanmamalıdır.

Hiç yorum yok: