23 Ekim 2012 Salı

Banka Kurmak Turşu Kurmaktan Daha Kolaymış- Ekrem Kızıltaş


TMSF eski Başkanı Ahmet Ertürk‘ün TBMM Komisyonu’na yaptığı açıklamalar, 28 Şubat süreci ve para ilişkisi konusunda şimdiye kadar yapılan açıklamaların en ciddi olanıydı. Malum, o dönemlerde olup bitenlere mümkün olduğu kadar ideolojik bir hava verilmiş ve bu yönde estirilen fırtınalar sayesinde meraklı bakışlara perde çekilerek, arka planda büyük miktarda paranın el değiştirmesi  temin edilmişti. O dönemin başlıca sorularından birisi olan, ‘emekli askerlerin banka yönetim kurullarında ne işleri olduğu’ sorusuna biraz farklı bir yorum getirmiş Ahmet Ertürk. Şöyle diyor: “O banka sahipleri bu kişilerden (emekli generallerden) ne beklemişlerdir ki bunları yönetim kurulu üyesi yapmışlardır? Bu eski emekli askerler o bankalardan yararlanmak için oraya gitmediler. O banka sahipleri hak etmedikleri kazançları çözmek istedikleri işleri elde etmek, çözebilmek için o günün güçlü gördükleri kişilerinden yararlanma yolunu seçtiler. Bu her zaman oldu.”
Doğru. Ama biraz eksik galiba. Emekli askerler, bilgisiz oldukları halde neden banka yönetim kurullarında görev almayı kabul ettiler sorusu açıkta kalıyor çünkü. Sadece o da değil. Batan bankalardan 10 tanesinin sahipleri aynı zamanda medya patronuidiler. Bunların banka sahipliklerinin devam etmesi için ne türden atraksiyonlar yaptıkları, Komisyon tutanaklarında mevcut. Patronların istedikleri kural dışı imkanlara kavuşabilmek için emekli askerleri yönetim kurullarına almalarının yanında; emekli askerlerin de çeşitli sebeplerle bu konumlara teşne olduklarını es geçmemek gerek. ‘Yararlanmak’ her zaman sadece parayla ilgili değildir. Dahası, banka yönetim kurulu üyelerinin gelirleri de fena sayılmaz herhalde. Ertürk, 28 Şubat sürecinin ekonomik kısmını 90′lardan başlatıyor: “1990′lı yıllarda başlayan ve 2003′e kadar devam eden bu süreçte, 25 banka sistem dışına çıktı. Bunlardan 5′i doğrudan tasfiye sürecine sokuldu, banka lisansları ellerinden alındı. 20 tanesi ise TMSF’ye devredildi.”
Açıklamalar haberleştirilirken, Ertürk’ün 28 Şubat sürecinin ekonomik faturası olarak 23 milyar dolardan bahsettiği vurgulansa da; bu miktar, sadece dönemin kamu bankalarının sistemde tutulabilmesi için aktarılan para. Yani o dönemde batan bankalar sebebiyle kaybolan total rakamdan bahsedilmiyor. Ertürk’ün bu konuda söyledikleri, aynı zamanda bir suç duyurusu: “28 Şubat sürecinde kamu bankalarını ekonomi içinde tutmak için 23 milyar dolar para aktarıldı. Kamu bankalarının neden bu noktaya geldiğinin de araştırılması gerek.” Ve dönemin ekonomik şartlarıyla ilgili dikkat çekici tesbitler: “1990′lı yıllarda yüksek reel faizle birlikte düşük kur politikası yabancı kaynaklar ve iç rantiye için iç borçlanma senetlerini dünyanın en karlı mekanizması haline getirdi. Türkiye’de 1999 yılında vatandaşlardan alınan vergilerin yüzde 66.4′ü sadece faize gitti, bütçe faiz ve ücret bütçesi haline geldi. Özel sektör elindeki nakit kaynakları devlet iç borçlanma senetlerine yatırdı. İş dünyasından bankacılık sektörüne yoğun bir yönelme oldu. Batan 25 bankadan 18′i, battığı zamanki sahipleri tarafından 1990′lı yıllarda edinilmiş bankalardı.”
Ertürk’ün “Sabıkalı birine, bankaların kredi kartı bile vermekten kaçınacağı kişilere banka lisansı verirseniz, bunun şahsı menfaatler için kullanılmasına kapı açmış olursunuz.” Şeklindeki sözleri de, bu bankaların nasıl kurulduğunu açıklar mahiyette. Yani o dönemlerde banka kurmak turşu kurmaktan daha kolaymış anlaşılan. TMSF eski Başkanı Ahmet Ertürk’ün söyledikleri, o dönemde neler olduğu ve bunların niçin yapıldıklarını açık seçik ortaya koyuyor. Kamu bankalarının sistem içinde tutulabilmesi için aktarılan 23 milyar doların sorumlularının kimler olduğu ve 28 Şubat sürecinde bazı bankaların izah edilemeyen zararları;dolayısıyla finansal sistem içerisinde izi bulunamayan, yani buharlaşan milyarlar gibi meseleler, herhalde savcıların ilgi sahasına giren şeyler.

Hiç yorum yok: