29 Eylül 2012 Cumartesi

Önce kendimize bakmak - Abdullah Turan OĞUZHAN


“Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.”

Eleştiriye, bizimle aynı düşünmeyenlerin fikirlerine karşı ne kadar tahammülyüz? Biri, bize kendi düşüncesini, fikrini söyleyince veya bizim için bir eleştiride bulununca ona karşı tavrımız nasıl?

İnsan, her zaman eleştiriye, farklı fikir ve düşüncelere açık olabilmeli. Üslup ve nezaket sınırları içerisinde herkes birbirini eleştirebilmeli, kendi düşünce ve fikirlerini de söyleyebilmeli. Ailede, okulda, iş hayatında, devlet yönetiminde, kısaca her yerde fikirler değerlendirilip, gerektiğinde istifade edilebilmeli. Beğenmediği düşünce ve fikirler söyleyenlere kırıcı olmadan, yumuşak bir üslupla fikrine katılmadığını söyleyebilmeli insan. Al-i İmran Sûresi 159’da Rabb’imiz “karar verdiğin iş hakkında etrafına danışmayı” emrediyor. Öyle her şeye “ben yaptım, oldu” anlayışıyla bakmamak gerek. Hal böyle iken, fikrini söyleyeni, görüş beyan edeni de “sen kimsin, sen kendi işine bak” gibi lüzumsuz, kırıcı söylemlerle kırmamak gerek. Yine aynı ayet-i kerimede “Kaba ve katı kalpli olma durumunda, etrafındakilerin dağılıp gideceği” konusunda uyarı var. Hepimiz ailemizden başlayarak, idarecisi olduğumuz her yerde, yanımızdakilerin fikirlerini de alabilmeli, görüş ve düşüncelerine katılmıyorsak bile asla kırıcı olmamalıyız.

Farklı fikirler, toplumun renkleridir. Herkes her şeyin en doğrusunu bilemez. Kaldı ki, söylediği yanlış bile olsa, fikrini söyleyen kişi dinlenmeli, eğer söylediği yanlışsa, doğrusu güzel bir şekilde anlatılarak ikna edilmeli.

Biz hep, Mimar Koca Sinan’ın Selimiye hikâyesiyle övünürüz. Hani, Mimar Sinan, “ustalık eserim” dediği Selimiye Camii’ni bitirdiğinde yanındakilere caminin nasıl olduğuna dair fikirlerini sorar. Yanındaki herkes ona göre kendisini çırak görür. “Efendim çok güzel, muhteşem, mükemmel.” diyenler... Bir çocuk çıkar, “Amca! Minare eğri, minare eğri!” der. Koca Mimar, gülümser ve bir halat ister. Halat getirilir ve minarenin tepesine bağlanır. Mimar Sinan, “Asılın!” der. Hep birlikte halata yapışıp biraz çekerler. Mimar Sinan, çocuğa sorar; “Evladım şimdi nasıl?” Çocuk, “Amca şimdi çok güzel!” der. Oysa minare yerinden kımıldamamıştır bile.

İnsan, arada bir kendine özeleştiri yapabilmeli, Maide Sûresi 105’teki, “Ey inananlar! Siz kendinize bakın...” buyuran Kur’an-ı Mübin’in ikazına iyi kulak verebilmelidir. Nefsini kendi duygu, inanç, düşünce ve davranışlarını belli kıstaslara ve değer ölçülerine göre yargılayabilmelidir. “Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekini” sözüyle kendine nefis ve vicdan muhasebesi yapabilmelidir.

İnsanın kendi hatalarını, kusurlarını ve eksiklerini görmesi bir erdemdir, olgunluktur. Bunları görebilmek için de gururu, kibri elinin tersiyle itebilmelidir. Bu iki olumsuz illet, kişinin kendisini (Allah cc korusun) eşsiz ve mükemmel olarak algılama yanılgısına düşürür. Enâniyet, benlik duygusu hep ön planda olur. Her yaptığını ‘en doğru’, her davranışını da ‘en mükemmel’ diye görmeye başlar.

Bir olumsuzluk yaşanıyorsa, bahaneler üretilmemeli, “Şundan dolayı oldu, bundan ötürü işler aksine gidiyor” tembelliğine düşülmemeli. Sorunların çözümü için elbirliği, gönül birliği ile sorunlara çözüm üretilmelidir. Necm Sûresi 32’de, “…Öyleyse kendinizi temize çıkarıp durmayın. O, sakınanı daha iyi bilendir.” buyurur Rabb’imiz.  Hz. Ömer efendimizin (ra) hilâfeti döneminde İslâm diyârında özellikle Medine'de çok şiddetli hissedilen bir kıtlık yaşanmıştı. Koca Halife, başını yere koyuyor ve Cenab-ı Allah'a, “Allah'ım, benim yüzümden Ümmet-i Muhammed'i helâk etme!” diye dua ederek niyazda bulunuyordu.

Hani bir söz vardır “Senden iyi olmasın...” diye başlar. Oysa insan kendinden daha iyilerin, bilgililerin, işinin ehl-i insanların hep olduğunu nefsine kabul ettirebilmeli. Hz. İsa’ya (as) ait olduğu söylenen şu söz çok anlamlıdır. Denilir ki; “Ben gidiyorum. Tâ ki, benden hayırlısı gelsin inşallah!” Bu sözüyle Hz. İsa’nın (as) Hatem’ül Enbiyâ, İnsanlığın İftihar Tablosu Efendimiz’i (sas) müjdelediği söylenir. Bu söz belki Hz. İsa’ya (as) ait olmayabilir ama, “kelam-ı kibar” bir sözdür. Bir insanın kendisinden sonra, kendinden hayırlısının gelmesini dileyebilmesi ne güzel bir erdemliliktir.

Adalet timsali Hz. Ömer efendimizle (ra) ilgili nakledilen başka bir kıssa, bizlerin eleştiriye açık olmamız açısından ne güzel bir örnek oluşturmaktadır: Hz. Ömer, halife seçildiği zaman bir hutbe verir. Orada hazır bulunan Müslümanlara şöyle der: “Ey insanlar! Ben bir hata yaptığım zaman ne yapacaksınız?” Bunun üzerine, içlerinden Hz. Ömer (ra) gibi sözünü sakınmaz biri heyecanla ayağa kalkıp kılıcını göstererek şu cevabı verir: “Seni kılıcımızla düzeltiriz.” Bu olumlu (bize göre yadırganabilir!) tepki karşısında Hz. Ömer, ellerini açarak şöyle dua eder: “Allah’ım yanıldığımda beni düzeltecek teb’am olduğu için sana şükürler olsun.” İşte, edep sınırları içinde yapılan uyarıya cevap Hz. Ömer’ce (ra) böyle olur.

Biz her şeyin daha güzel olacağını ümit edenlerdeniz. Yeter ki, kendimizi bir hesaba çekip Rabb’imize güvenelim. “ (… Bir işe) Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.” (Al-i İmran 159) buyuruyor Rabb’imiz. Selam ve dua ile...


Hiç yorum yok: