Türkiye'de İslam düşünce ortamında anahtar kavramlarından biri olarak 'medeniyet' gittikçe daha yaygın bir biçimde kullanıma girerken muhtevasına dair köklü bir entelektüel tartışmanın mevcut olduğunu söyleyemeyiz, ne yazık ki. Her kavram gibi 'medeniyet' ya da 'uygarlık' da yaygınlaştıkça içeriği boşalıyor. Her kapıyı açan muğlak, belirsiz ve de karşılığı olmayan bir kavramsallaştırmaya dönüşüyor.
Çağdaş İslam düşünürlerinden Sezai Karakoç çok erken dönemde medeniyet tezine, istikrarlı ve kendi içinde tutarlı olmaya çalışarak, yazılarında yer verdi. Medeniyetimizden bahsederken fikirde, sanatta, siyasette, hayata dair tüm alanlarda tarihsel süreç içinde Müslümanların ortaya koyduğu birikimi kastediyordu kısaca. Nurettin Topçu daha çok 'kültür' kavramından yanaydı. Cemil Meriç, kavramın kökenine inerek İbn Haldun'dan yola çıktı ve hem kültürü hem medeniyeti içine alan 'umran'ı kullandı.
Fakat hiçbir kullanım, İslam siyaset düşüncesinin gündemden çekilmesiyle medeniyetin öne çıkması ve olur olmaz ortamda, mahalle politikacısının söyleminde bile medeniyete gönderme yapılacak denli yaygınlaşması arasındaki paradoksal ilişkiyi izah etmiyor. Tıpkı bir zamanlar her şeyin siyasetle ilişkilendirilmesine, İslam ve siyaset ilişkinin alabildiğine öne çıkmasına tepki olarak sanat, estetik, kültür ve medeniyet boyutunun öne çıkarılması çabalarında olduğu gibi bir durumla karşı karşıyayız.
Siyaseten zihinsel daralmanın yaşandığı, buna karşılık güncel politikada yeni alanların açıldığı ortamda, medeniyet kavramının adeta bir kaçışın ifadesi olduğu; aktüel ödünç kavramlarla hesaplaşmadan bir sığınak işlevine dönüştüğü izlenimi ediniyorum.
Medeniyet kelimesinin (civilization) özellikle Fransa'da bugünkü anlama beşiklik eden kullanımı ortaya çıktığı dönemde, 18. yüzyılda, 'fausse civilasiton' kavramından bahseder Norbert Elias, kavramın soy kütüğünü açıkladığı önemli çalışması 'The Civilizing Process' isimli kitabında. Hece Dergisi'nin Medeniyet Özel Sayısı için kitabı tekrar gözden geçirirken Elias'ın sözünü ettiği ilginç bir kavram medeniyetin bugünkü kullanımını hatırlatan bir çağrışım yaptı. Yazar 'fausse civilisation' kavramından bahsederken, 'yanlış medeniyet, sahte medeniyet' anlamında Fransa'da bir dönem kullanıldığının altını çiziyor. Türkçede belki bir tür 'fos medeniyet' karşılığı verilebilir.
Ne demek sahte medeniyet? Bu yanlış ya da sahte medeniyet anlayışının belki bugün geçerliliği yok. Fransa'da bir davranış biçimi, şehirli inceliği anlamında sahte medeni tavırları ima etmesinin yanı sıra, Batı dışı medeniyetleri küçümseyici Avrupa-merkezli bir bakışı yansıtıyor.
Benim burada değinmek istediğim fos medeniyet, özellikle Müslüman aydınların, muhafazakar kesimin olur olmaz her durum için kullandığı, içi hemen hemen boş bir kavramsallaştırmaya denk geliyor.
İslam'ın alem tasavvurundan kopuk, hayatı parçalayan, eklektik bir zihin yapısıyla, alternatif bir hayat tarzı ima etmekten çok biraz nostalji, biraz estetik tekrardan ibaret muhayyel bir ideal çerçeveye gönderme yapan anlayış.
Küresel kapitalizmin üretim-paylaşım ilişkisini sorgulamayan ama İslam Medeniyeti inşa etmekten bahseden, yaşanmaz şehirler inşa edip, tarihi silüeti tahrip eden, apaçık sınıfsal ayrışmayı temsil eden, steril hayatlarda İslam Medeniyeti sohbetleri yapan bir çelişkinin sığınağı haline geldi medeniyet söylemi.
Daha da vahimi adeta dinin yerine ikame edilen, dini medeniyete indirgeyen entelektüel bir tutarsızlık da tüm bu çelişkilerin üstüne sünger çekmenin yöntemi haline geldi. Medeniyet kavramını yeniden tartışmalı ancak bunun 'fausse' versiyonunun kullanımda olduğunu da ihtar etmeliyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder