3 Ağustos 2012 Cuma

Birbirimizi doğru anlamak ve empati -Ali Ferşadoğlu


Birbirimizi doğru anlamak ve empati
Eşler arasında kurulması gereken en önemli husus; empatidir. Empati, bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun düşüncelerini doğru olarak anlaması, duygularını hissetmesi ve bu anlayışını ona sözlü ya da beden diliyle (lisan-ı hâl ile) anlatması sürecidir.
Diğer bir ifâdeyle diğergamlık, başkasının istek ve ihtiyaçlarını anlayabilme, imdadlarına cevap verebilme, yardımlarına koşabilmedir.
Bir âyette; "Allah, onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı" (Kur'ân, Enfâl, 63.) buyrulur.
Bediüzzaman, empatinin mahiyetini ve İslâm literatüründeki yerini şöyle anlatır: "Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir. Bu, fenâ fi'l-ihvân suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna tefânî denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini [nefsi hisleri, çıkarları] unutup, kardeşlerinin meziyetleri ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır.
"Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir [kardeşliktir]. Peder ile evlât, şeyh ile mürid arasındaki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssü'l-esası, samimî ihlâstır." (Lem'alar, s. 166.)
Sık sık duyarız:
"Ruhum sana fedâ olsun!"
"Rûhun senin olsun, bana şu tesbihini, kalemini hediye eder misin?"
Hemen hediye ununu seriverir üstüne:
"Bu bana hediye!"
Veya hâtıra ununu serer:
"Yok, imkânsız, veremem, bu filâncanın hediyesidir!"
Peki insan ruhunu yolda mı bulmuş, en büyük İlâhî hediye değil mi? Bir küçük "şeyi" fedâ edemeyenin, ruhunu feda etmekten bahsetmesi tuhaf değil mi? İnsanoğlunun böyle garip çelişkileri vardır işte. Aslında ruhumuz ve vücudumuz bize emanet. Yani bizim mülkümüz değil. Öyleyse emanet edenin rızası ve istekleri doğrultusunda kullanmak gerekir.

Hiç yorum yok: