17 Şubat 2012 Cuma

Hama'da ne olmuştu?-Taha Kılınç

1980-1988 yılları arasında meydana gelen İran-Irak savaşı, Arap dünyası içindeki bölünmeler ve fikir ayrılıkları konusunda oldukça somut işaretler sunmuştu izleyenlere. Arap dünyası, siyasal, etnik ve konjonktürel nedenlerle İran'a ve İslam Devrimi'ne mesafeli -hatta düşmanca- bir tavır almıştı. Devrim'in üzerinden bir yıl geçtikten sonra patlak veren savaş, İran'ın Arap komşuları için çabuk yakaladıkları bir rövanş fırsatından başka bir şey değildi. 

Nitekim Suudi Arabistan'ın başını çektiği Arap ülkeleri Irak'ın yanında yer alırken, Suriye bütün gücüyle İran'ı destekliyordu. Bunda mezhep bağları ve diğer ülkelerle düşmanlığa varan rekabet ana etkenlerdi. İran da Suriye'yi her şartta koruyup kollayarak, aldığı desteğin karşılığını veriyordu.

Savaşın başlamasından bir buçuk yıl kadar sonra, bütün bölge savaşın acılarıyla meşgulken, Suriye yönetimi kendi iç hesaplaşmasına dönme fırsatını buldu. Hafız Esed yönetiminin, ülkenin en büyük muhalefet gücü olan İhvan-ı Müslimin'le görülecek son bir hesabı vardı.

İhvan-Esed rejimi sürtüşmesinin tarihi oldukça eskiydi, hatta Esed rejiminin işbaşına geldiği 1970'ten de eskiydi.

Suriye'de 1945 yılında resmen temeli atılan İhvan-ı Müslimin hareketi, kurucusu Mustafa Sibai'nin gayretleriyle, ülkedeki Fransız manda rejiminin bir numaralı muhalifi haline gelmişti. İlmi yetkinliği ve usta hitabeti sayesinde kitleleri peşinden sürükleyen Sibai, Kahire'de eğitim görmüş, İhvan-ı Müslimin'in lideri Hasan el-Benna ile de burada tanışmıştı.

Mısır'da bulunduğu yıllarda ülkedeki İngiliz etkisine karşı yürüyüşlere katılan, hatta bu sebeple iki defa hapse giren Sibai, 1948'de İsrail'in kurulmasından sonra Araplarca ilan edilen genel savaşta da bulundu. Savaş sonrası İsrail'in kesin bir zafer kazanması, ardından da Hasan el-Benna'nın öldürülmesi üzerine, Mustafa Sibai de İhvan-ı Müslimin'in Suriye'deki faaliyetlerini eğitim düzlemine kaydırdı.

Suriye askeri rejimiyle ters düşüp yeniden hapse girdiği 1956 yılına kadar çıkardığı çeşitli dergilerle Suriye halkına seslenmeyi sürdüren Mustafa Sibai, aynı yıl patlak veren Süveyş Krizi'nde Suriyelilere Mısırlılarla işbirliği çağrısı yapması bahane gösterilerek gözaltına alındı. Ömrünün son yılları ağır hastalıklarla geçen Mustafa Sibai, 1964'te Şam'da hayata gözlerini yumdu.

Mustafa Sibai'nin eğitim odaklı çalışmalarıyla kendisinden söz ettiren Suriye İhvan-i Müslimin hareketi, Sibai henüz hayattayken Suriye rejimiyle ilk kanlı çatışmasını yaşamıştı:

1963 yılının Mart ayında Suriye'de yönetimi ele geçiren Baas Partisi, İhvan-ı Müslimin'in faaliyetlerinin farkındaydı. Partinin sekülerist anlayışı ile İhvan'ın sert muhalif söylemleri çatışınca, Baas yönetimi, muhalefetin sesini 'kökten' kesmeye karar verdi. Baas darbesinden bir yıl sonra, 1964 yılının Nisan ayında, Suriye'nin Sünnî başbakanı (bilahare devlet başkanı) olan Emin el-Hafız'ın emriyle Hama şehrindeki Sultan Camii bombalandı. Saldırıda onlarca 'İhvan sempatizanı' öldürüldü. Bu, Suriye rejiminin İhvan-ı Müslimin ile ilk kanlı hesaplaşmasıydı.

1970'de Hafız Esed yönetimindeki Alevi cunta yönetimi devralınca, İhvan-ı Müslimin'in yönetime karşı muhalefeti de şiddetlendi. Bölgedeki siyasal gelişmelerle de yakınlık gösterir şekilde, Suriye muhalefeti, Esed yönetimiyle açıktan silahlı çatışmaya girmekten çekinmedi. Esed rejiminin İhvan-ı Müslimin'in başını çektiği muhalefetle bundan sonraki 'kapışması' ise iki aşama halinde gerçekleşti.

Çoğunlukla 1970'ler boyunca sistematik olarak tutuklanan ve işkence gören İhvan-ı Müslimin mensuplarının tutulduğu Tedmur Hapishanesi'nde 1980 yılının 27 Haziran günü yaşananlar birinci aşamayı teşkil etti. 

Hafız Esed'e karşı düzenlenen başarısız bir suikast girişiminin ertesi günü, Esed'in kardeşi Rifat'a bağlı birlikler, Tedmur Hapishanesi'ne baskın yaptılar. Baskın sırasında binden fazla mahkûm hücrelerinde ve koğuşlardaki yataklarında katledildi. 

İhvan-ı Müslimin'e indirilen son ve öldürücü darbe, girişte sözü edilen İran-Irak Savaşı sırasında geldi. Yine Rifat Esed'e bağlı birlikler, havadan ve karadan Hama şehrini kuşattılar. 2 Şubat 1982 günü başlayan vahşi saldırı ardında 30 binden fazla kurban bıraktı. Yaklaşık 30 bin kişinin akıbeti ise halen meçhul. Suriye devleti, Hama'da yaşananlar hakkında hiçbir resmi açıklamada bulunmadı. 

Suriye'deki İhvan-ı Müslimin mensuplarının 20 yıllık bir süreçte yaşadığı bu trajik tecrübelerin ardından, günümüze uzanalım:

Hizbullah genel sekreteri Hasan NasrallahHüsnü Mübarek'in devrilmesinden evvel Tahrir Meydanı'nda toplanan kalabalıklara seslenerek, onların rejime karşı direnişlerini kutladı. İslam dünyasının dört bir yanından gelen birçok destek mesajının yanında Hizbullah'ın mesajı özellikle önemliydi. Zira İsrail'in olaylar karşısındaki suskunluğu İran'ınkiyle birleşmişti. Şii dünya gelişmeleri dikkatle izlese de pek yorum yapmamıştı Mısır'daki gelişmeler hakkında. Tıpkı İsrail'in yaptığı gibi. Hasan Nasrallah'in yorumu, bu anlamda zımni bir sükût orucunun da bozulması demekti.

Ancak Nasrallah'in bu çıkışı, su iki soruyu akıllara getirdi ister istemez:

İran tarafından korunan Suriye'nin İhvan mensuplarına reva göre geldiği hunharca tavır hatırlandığında, Nasrallah'ın mesajı en azından Mısır'daki İhvan mensuplarının duygu dünyalarında tarihsel bir burukluğun hatırlanması şeklinde bir ikileme yol açmamış mıdır?

Vicdanlarda "Mübarek rejimi madem bu kadar kötü, peki Hafız Esed rejiminin bundan farkı neydi ki ona ısrarla arka çıktınız?" sorusunun sorulmamış olması mümkün müdür?

Hiç yorum yok: