15 Temmuz 2013 Pazartesi

Üçüncü Mustafa dört cami yaptırdı ama üçünün isim hakkını kaptırdı-Murat Bardakçı

Üçüncü Mustafa, Osmanlı tarihinin en şanssız padişahlarındandı. İktidarı döneminde, 1768’de başlayıp altı sene devam eden Rus savaşında imparatorluğun büyük bir mağlubiyete uğramasının yanısıra, padişahın işleri kültürel alanlarda ve günlük hayatta da rast gitmemişti. Birçok hükümdar tek bir cami bile yaptırmazken Üçüncü Mustafa dört cami inşa ettirmiş ama üçüne adını vermeyi başaramamıştı. Padişahlar savaşlarda kazandıkları zaferlerin yanısıra arkalarında bıraktıkları mimari eserlerle de isimlerini ölümsüzleştirmişlerdi. Meselâ, Süleymaniye ve Fatih camileri, iki muzaffer padişahın eseriydi. 

KUTSAL SU İNANCI 
Osmanlı tahtına 1757’de çıkan Üçüncü Mustafa, 29 Mart 1758’de, annesi Mihrişah Emine Sultan ile ağabeyi Şehzade Süleyman’ın hatırasına Üsküdar’da bir cami inşa ettirmeye başladı. Salacak sırtlarında Ayazma Sarayı’nın bulunduğu yere yaptırılan cami 1761 Ocak’ında bitirildi. Giriş kapısındaki tarih manzumesi dönemin sadrazamı ve Osmanlı edebiyat tarihinin de önemli isimlerinden olan Ragıb Mehmet Paşa’ya, kitabe ise dönemin şeyhülislâmı ve büyük hattatı Veliyüddin Efendi’ye aitti. Herşey güzel gitmiş, inşaat başarıyla tamamlanmıştı ama cami, yaptıran padişahın adı ile değil, yaptırıldığı yerde bulunan ve Ortodokslar tarafından kutsal sayılan sudan dolayı “Ayazma” adıyla anıldı. 




DÖRT YIL SÜRDÜ 
Üsküdar’daki inşaat devam ederken, Üçüncü Mustafa bir başka caminin inşaatını başlattı. Yeni cami, o dönem İstanbul’unun en işlek yerlerinden olan Lâleli’de yapılıyordu ve 1759’da başlanan inşaat 1763’te bitirildi. Caminin yapıldığı yerde “Lâleli Baba” diye meşhur olmuş bir şeyhin tekkesi vardı. İnşaata sık sık gelen padişah, şeyhle sohbet ederdi. Sohbetlerden birinde Üçüncü Mustafa şeyhe “İyi yaşamanın hikmeti nedir?” diye sorduğunda, “Yiyip, içip tuvalete gitmektir” cevabını almıştı. Cevaba oldukça sinirlenen padişah, “Tuvalete çıkmanın iyi yaşamakla ne ilgisi var?” deyince, Lâleli Baba “Bugün sen de anlarsın” demişti. Üçüncü Mustafa, o gün saraya dönüşünden hemen sonra aniden kabız oldu ve hekimler derdine günlerce çare bulamadılar. Kıvranıp duran padişaha bir saray mensubu “Efendimiz, derdinize çareyi sadece Lâleli Baba bulur” dedi ve Lâleli Baba’nın rica edilerek derhal huzuruna getirilmesini emretti. Şeyh geldi, Üçüncü Mustafa perişan bir şekilde özür dileyip “Beni bu dertten kurtar” dedi ama Lâleli Baba’nın bir şartı vardı: Yeni yapılan camiye hükümdarın değil, kendisinin ismi verilecekti. Padişah mecburen kabul etti, çektiği kabızlıktan kurtuldu ama yaptırdığı ikinci camiye de ismini veremedi. 



SON CAMİ KADIKÖY’DE 
Yine Üçüncü Mustafa’nın saltanatı sırasında, 1766’da, İstanbul’da çok şiddetli bir deprem yaşandı ve yüzlerce ev, cami, han, hamam yıkıldı. Harap olan camilerden birisi de Fatih Camii idi. Kubbe tamamen çökmüş, duvarlar tamir edilemeyecek duruma gelmişti. Padişah, şehrin simgelerinden olan Fatih Camii’nin yeniden yaptırılması için hemen harekete geçti. Önce Fatih’in türbesiyle külliyenin cami dışındaki binaları tekrar inşa ettirdi, daha sonra da Üçüncü Mustafa camiyi eskisinden çok farklı bir şekilde tekrar yaptırttı. Ama hükümdar adını bu camiye de veremedi ve cami eski ismiyle, yani “Fatih” olarak anılageldi. Üçüncü Mustafa’nın inşa ettirdiği son ibadethâne, Kadıköy’de 1761’de yaptırdığı ve ardında bıraktığı diğer camilere göre oldukça küçük olan ibadethânedir ve onun ismini taşıyan tek cami budur. Ama burada da bir tuhaflık vardır ve Kadıköy’deki bu ufak cami, “Üçüncü Mustafa”dan ziyade “İskele Camii” olarak bilinir.



SARAYDAN İFTARLIK TARİFLER
Kuşhane fasulyesi 

MALZEME 
* Ayşekadın fasulyesi 
* Koyun kuşbaşısı 
* Soğan 
* Zeytinyağı, tuz

Ayşekadın fasulyesi yıkanır, orta kızgın zeytinyağında yedi dakika kadar azar azar kavrulup süzülür. Bir ufak tencerenin ortasına yarım domates konur, tencerenin boş kalan yerlerine fasulyeler üstüste yerleştirilir. Kuşbaşı halinde kesilen koyun eti fasulyenin yağında 10 dakika kavrulduktan sonra yağla beraber tencereye konur. Soğanlar ayıklanır, ince ve yuvarlak şekilde kesilir, fasulyelerin üzerine dizilip tuz ve su ilâve edildikten sonra tencerenin kapağı kapatılarak orta ateşte 45 dakika kadar pişirilir. Pişen fasulye servis tabağına tersine çevrilerek dökülür ve servis yapılır. 

HATTIN ÜSTADLARI
Kazasker Mustafa İzzet

TÜRK hat sanatında Mustafa Râkım ile Mahmud Celâleddin ekolleri arasında değişik bir yazı üslubuna sahip olan Kazasker Mustafa İzzet, İstanbul’da 1801’de doğdu ve yine aynı yerde 1876’da öldü. Gençlik yıllarında o da eski üstadlardan Hâfız Osman’ın ekolünü takip ediyordu ve döneminin büyük hattatı Mustafa Râkım’dan etkilenmişti. Ama, Sultan Abdülmecid’e hat hocası olunca yazı tavrında bir değişiklik meydana geldi ve hükümdar, Kazasker’den, Mahmud Celâleddin üslûbunda yazmasını istedi. Abdülmecid’in ölümünden sonra yeniden eski tavrına dönmeye çalışan Mustafa İzzet Efendi, Türk yazı tarihinde ayrı bir zevkin sahibi, ayrı bir çeşninin öncüsü oldu. Çok sayıda levha ve kitabe de yazmış olan Kazasker’in Ayasofya’da bulunan ve her birinin çapı 7.5 metre olan Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan ve Hüseyin levhaları İslâm dünyasının en büyük yazılarıdır. Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin üstte gördüğünüz levhası, özel bir kolleksiyonda bulunmaktadır.


Hiç yorum yok: