6 Mayıs 2013 Pazartesi

“Varlık”la mücadele hükûmeti-M.Latif Salihoğlu


Yakın tarihimizin utandırıcı, yüz kızartıcı icraatlerinden biri de hiç şüphesiz ki ''Varlık Vergisi” fâciasıdır. 

Önce, bu tarihî vak’anın kısacık bir özetini takdim edelim, ardından detaylı bilgilere geçelim.

Millet Meclisi’nde 11 Kasım 1942'de kabul edilen Varlık Vergisi Kànunu, nihayet 17 Mart 1944'te yürürlükten kaldırıldı. 

Bu tarihler arasında, mutlak çoğunluğunu gayr–ı müslim vatandaşların teşkil ettiği yüzlerce (1300 kadar) varlıklı kişi, çalışma kamplarında çalıştırılarak perişan edildi. 

Başta, İstanbul olmak üzere diğer büyük şehirlerdeki bilhassa Rum, Ermeni, Süryanî ile az miktarda Yahudi tüccar esnaf kimseler toplanarak, önce Erzurum Aşkale, bilâhare Ankara-Eskişehir arasında kurulan Sivrihisar’daki çalışma kampına cebren gönderildi. 

Daha çok demiryolu inşaatında çalıştırılan bu insanların bir kısmı öldü, bir kısmı hastalandı, geri kalanlar ise, çoğu mal–mülklerini haraç–mezat satarak Türkiye'yi terk etti. 

Bütün bu eziyetlere maruz kalmalarının sebebi, varlıkları, servetleri oranında vergi vermekten kaçınmaları şeklinde ifade edildi.

Gerçekte ise, Türkçülük adına, Türk olmayanlara düşmanlık politikaları uygulanıyordu. Ta ki, onlar da Müslüman Türklere ebediyyen düşman olsunlar diye...


Gelişmelerin seyri

Varlık Vergisi meselesi, ilk kez Başbakan Şükrü Saracoğlu'nun 5 Ağustos 1942'de Meclis'te okumuş olduğu hükümet programında gündeme geldi. 

Başbakan Saracoğlu, kurmuş olduğu yeni hükümetin ırkçı ve ideolojik ağırlıklı sosyal politikasını Meclis kürsüsünden (5 Ağustos 1942’de) şu sözlerle açıkladı: "Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. (...) Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hakimiyetidir." (Faik Ökte, ''Varlık Vergisi Fâciası'', Nebioğlu Yayınevi, İst. 1951.)

Başbakan Saracoğlu'nun, konuşmasında ayrıca "yabancılar, karaborsacılar" diyerek ağır ithamlarla hedef tahtasına koyduğu kimseler hakkında, bir süre sonra Millî Şef İsmet Paşa da konuştu ve bu kesimi "soysuzlar" tâbiriyle niteleme bedbahtlığında bulundu. (Bkz: 29 Ekim 1942, Ankara Hipodromu'ndaki konuşma.)


Maliye’den damgalı liste

Aynı dönemde yaşanan önemli bir başka gelişme de şudur: Eylül 1942'de İstanbul Defterdarlığı görevine atanan Faik Ökte'nin naklettiğine göre, Maliye Bakanlığı, yüksek kazanç elde ettiği iddia edilen kimseler hakkında çizelge tutulmasını ve bu çizelgede Müslümanların M, gayrımüslimlerin G, dönmelerin de D harfiyle işaretlenmesini talep ediyordu. (Age.) 

4305 sayılı Varlık Vergisi Kànunu, Meclis'te 11 Kasım 1942’de görüşüldü ve firesiz şekilde, yani oy birliği ile kabul edildi.


Türkçülük perdesi altında Müslüman Türk düşmanlığı

Varlık Vergisinin bir maksadının da, Türkleştirme politikaları olduğu görülüyor. Ama, biz bunu "Türk'e düşman kazandırma politikası" olarak da yorumlayabiliriz. 

Zira, o yılların genel bütçesine yakın miktarda tahsil edilen bu haksız vergiler sebebiyle, Rum, Ermeni, Süryanî ve Yahudî asıllı vatandaşlar, Türk'e ve Türkiye'ye adeta düşman kesildiler.

Nitekim, bu kesimden insanların önemli bir kısmı yurdu terk ederek başka ülkelere gittiler ve Türkiye aleyhindeki yıkıcı propagandalara destek vermeye yöneldiler. 

Bu arada, Sabataistler olarak da bilinen Yahudi dönmeler hakkında fazla birşey yapılamadığını hatırlatmış olalım. 

Zira, onların kimliğinde yazılı suretteki isimleri Türk, din hanesinde ise İslâm yazıyordu. Bunların hakiki Türklerden ayırd edilmesi, bugün gibi o gün de imkânsız gibiydi. 

Neticede olan, kendi din ve etnik hüviyetiyle yaşayan “azınlıklar”a oldu. 

“Azınlık”, hoş bir tabir değil. Bazı insanları aşağılama, yahut aşağıda görme mânâsını çağrıştırıyor. Bu sebeple, İslâmın ruhuna uygun düşmediği kanaatini taşıyoruz.


Nazi Kampları gibi

İlgili kànun çıktıktan sonra, Varlık Vergisini vermek istemeyenlerin mallarına cebren el konuldu. 

İstenilen vergi miktarını veremeyecek durumda olanlar ise, resmen borçlandırıldılar ve bedenen çalışmaya mecbur edildiler. 

İlk etapta Erzurum'un Aşkale ilçesinde kurulan çalışma kamplarına gönderilen borçluların bir kısmı, daha sonra Ankara-Eskişehir arasındaki Sivrihisar kampına sürüldüler.

Buralar, bir cihette Almanya’daki Nazi Kamplarını andırıyordu. Ki, bu meselede, tek parti hükümetinde bir faşizm özentisi olduğu da söylenebilir. Lâkin, Yahudilerden çok, Rumları ezmeye çalışan faşizan bir özenti...
* * * 
Bu olağan dışı vergi sisteminin resmî gerekçesi şuydu: "Savaş gibi olağanüstü şartlarda elde edilen yüksek kazancın vergilendirilmesi." 

Ne var ki, basına kapalı olarak yapılan CHP grup toplantısında Başbakan Saracoğlu'nun vurguladığı gerekçe, resmî açıklamadan hayli farklıdır. Orada şunları söylüyor: "Bu kànun, aynı zamanda bir devrim kànunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsattır. Bu kànunla, piyasamıza hakim olan yabancılar (azınlıklar) ortadan kaldırılacak ve piyasa hakimiyeti Türklerin eline geçmiş olacak." 

Esasen, o günlerin resmî ağızlı gazetelerinde de, aynı yönde yayınlar yapılıyor ve Türk olmayanların aleyhinde Nazileri aratmayacak derecede şiddetli kampanyalar yürütülüyordu. 

Bu tazyiklere daha fazla dayanamayan Rum, Ermeni, Yahudi ve Süryani asıllı vatandaşlar, mal ve mülklerini adeta yok pahasına satmaya yöneldiler. Sat(a)mayanların ise, malları haczedilerek, vergi mukabilinde ellerinden alınmış oldu.


Bütçe miktarınca vergi

1942'de yüzde 70'i İstanbul'dan olmak üzere toplanan vergi miktarının 314.900 bin lira olduğu tesbit edildi. Bu rakamın da, o senenin toplam devlet bütçesine yakın bir miktar olduğu anlaşılıyor. 

ABD başta olmak üzere, yabancı ülkelerin tepki göstermesi sebebiyle, Varlık Vergisi kasırgası da 1944 Mart'ında dinmeye başladı ve nihayet tarihe karışmış oldu. 

Ne var ki, bu tarz bir uygulamanın ardından, dış dünyada Türkiye ve Türklere olan düşmanlık hisleri alabildiğine kabarmaya başladı. 

Yakın tarihimizde kara bir leke olarak yer alan bu uygulamanın, Türkiye aleyhideki propagandalar için de -maalesef- iyi bir malzeme teşkil ettiği söylenebilir.

Hiç yorum yok: