Yabancı diplomatların Osmanlı Devleti'nin gururu ve onuruna karşı yaptıkları teşebbüsler, Osmanlı diplomatlarının tavizsiz tavırları karşısında başarılı olamamıştı.
Üçüncü Selim dönemine kadar yurtdışında daimi Osmanlı elçilikleri yoktu. Herhangi bir mesele olduğunda Osmanlı elçileri ilgili devlete gider ve işleri bittikten sonra geri dönerlerdi.
KILIÇLA SELAMLAMA
Osmanlı elçileri, yabancı ülke topraklarına girdikten sonra belirlenen güzergâh üzerinden yollarına devam ederlerdi. Her ne kadar gittikleri ülke tarafından kendilerinin emniyeti için asker, mihmandar ve tercüman tayin olunmuşsa da davranışlarında son derece bağımsız idiler. Maiyetlerine verilen tercümanların nasıl davranacaklarından askerlerin nasıl selama durmaları gerektiğine kadar her şeyi kendi anlayışları doğrultusunda düzenlerler ve aksi davranışların zuhuru halinde derhal müdahale ederek gerekli tavırları sergilerlerdi. Osmanlı elçilerinin emniyetlerini temin için yabancı devlet tarafından refakatlerine verilen askerlerin kılıçlarını çekerek selama durmalarından rahatsız olup, derhal müdahale etmişlerdi. 1748'de Viyana'ya gönderilen Osmanlı elçisi Mustafa Hatti Efendi'nin ve 1739'da Avusturya ile sınırın çizilmesine katılan Ebu Sehl Numan Efendi, böyle bir hadise yaşamış ve duruma müdahale edip sorunu çözmüşlerdi.
Mehmet Emnî Paşa da 1740'ta Rusya topraklarına girdikten sonra Rus askerlerinin yalınkılıç selam durmasından, çadırı etrafında nöbet tutmalarından, trampet ve boru çalmalarından hoşlanmamış ve bu uygulamaları kaldırtmıştı. Osmanlı elçisi o kadar etkiliydi ki çariçenin çocuğu olduğu haberini alan Ruslar, Mehmet Emnî'den izin almadan bu durumu kutlamak için top bile atamamışlardı. Rus topraklarında bir süre yol alan Osmanlı elçilik heyeti Petersburg'a nehir yolundan gitmek için gemiye bindiği zaman bir sürprizle karşılaşmıştı. Gemide haçlı bayrakları asılıydı. Osmanlı elçisi, bunun üzerine bu duruma müdahale edip, gemideki haçlı bayraklarını indirtmişti.
DEVLET GURURU
Diplomasi ile alakalı eserler incelendiğinde, Osmanlı Devleti'nin muhatabı olan devlet diplomatları da her fırsatta diplomat muhatabını taciz etmeyi ve onun şahsında devletinin gururu ve onuru ile oynamayı denemek istemişler fakat hemen her defasında Osmanlı diplomatlarının tavizsiz tavırları karşısında niyetlerine nail olamamışlardı.
Sınırlarda yapılan elçi mübadelelerinde dikkat edilen husus, ilk hareketi veya ziyareti yapmamak ve muhatabını ayağına getirmek ve böylece de devletini yabancı devletler nezdinde temsil ederken onurunu da korumaktı. Mesela, 1748'de Avusturya'ya elçi olarak giden Mustafa Hatti Efendi, Dalya isimli şehre geldiklerinde, kendisini karşılamaya gelmeyip konağına çağıran o bölgenin generali Gaudagni Ascanus'un tüm ısrar ve tehditlerine rağmen yanına gitmemişti.
1739'dan sonra Rusya ile sınır çizimi görüşmelerine katılan Ahmet Meramî Efendi, Rus generali Repnin Vasile'nin ilk ziyareti kimin yapacağı ve Azak kalesinin yıkımının ağırdan alınması gibi konulardaki tavırlarına çok kararlı cevaplar vermiş ve görüşmeyi istediği şekilde sonuçlandırmıştı.
OSMANLI ELÇİLİKLERİ
Osmanlı İmparatorluğu Üçüncü Selim'e kadar diğer devletlere daimi elçi göndermemişti. Avrupa devletleriyle ilişkileri bunların İstanbul'da bulunan elçileri vasıtasıyla yürütülürdü. Ancak dışarıda elçi bulunmaması yüzünden Avrupa hakkında sağlıklı bilgi alınamıyordu.
Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, Avrupa'yı tanımak gerektiğini fark eden ilk Osmanlı sadrazamıydı. Avrupa devletlerinin İstanbul'daki elçileri ile düzenli ilişki kurdu. Ayrıca Osmanlı tarihinde ilk kez Avrupa devletlerine elçi gönderdi. Elçiler sadece askeri ve ticari antlaşma yapmaya gitmemişlerdi. Avrupalı devletlerin askeri gücü ve devlet yapısı ile ilgili bilgi edineceklerdi. İbrahim Paşa Viyana'ya (1719), Yirmisekiz Mehmed Çelebi Paris'e (1720-1721), Nişli Mehmed Ağa Moskova'ya (1722-1723) elçi olarak gittiler. Bu elçiler gittikleri yerde gördüklerini anlatan raporlar hazırlayarak sadrazama sundular.
Üçüncü Selim döneminde Avrupa'daki Osmanlı çıkarlarını korumak için Avrupa'nın önemli merkezlerinde devamlı kalacak ikametgâh elçilikleri açıldı. İlk ikametgâh elçiliği 1793'te Londra'ya açıldı ve ilk elçi Yusuf Agâh Efendi'ydi.
OSMANLI DİPLOMASİSİ
Türkler'in savaşta kazanıp masada kaybettiği klişe haline gelmiş bir sözdür. Sanki Türkler hiç diplomasiden anlamıyor, saflıkları ve bilgisizlikleri yüzünden Avrupalı diplomatlar tarafından kandırılıyor gibi anlatılır. Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarında bazı savaşlarda galip gelinmesine rağmen yapılan antlaşmalardan kayıpla çıkılmıştır. Ancak bunun sebebi Osmanlı diplomatlarının maharetsizliği değil, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi devletlerin baskılarıdır.
Osmanlı tarihi boyunca yapılan antlaşmalar, görüşme süreçleri ve uygulamaları ile birlikte iyi incelenirse çok maharetli diplomatların olduğu ve birçok antlaşmanın Osmanlı lehine neticelendirildiği görülür.
Rektör olduktan kısa bir süre sonra üniversitesini 15-20 yıl önce kurulmuş birçok üniversiteyle aynı seviyeye getiren Çankırı Karatekin Üniversitesi Rektörü Ali İbrahim Savaş'ın Osmanlı Diplomasisi, Mustafa Hattî Efendi'nin Viyana Sefaretnamesi ve Tedbirat-ı Pesendide isimli eserlerinde Osmanlı diplomasisinin bilmediğimiz birçok yönüne ve Osmanlı elçilerinin gittikleri ülkelerde Osmanlı devlet vakurunu nasıl koruduklarına dair birçok örnek vardır.
OSMANLI ELÇİLERİNİN HATIRALARI
Osmanlı elçilerinin elçilik görevlerine dair yazdıkları eserlere "sefaretnâme" adı verilir. Osmanlı elçilerinin yazdığı ilk elçilik raporu Fatih döneminde Avusturya'ya elçi olarak giden Hacı Zağanos'a aittir. Lale devrinden sonra Osmanlı elçilerinin çoğu elçiliklerine dair sefaretname hazırlamışlardır. Osmanlı elçilerinin yazdığı sefaretnâmeler arasında en fazla üzerinde durulan eser Yirmisekiz Mehmed Çelebi'nin 1720-1721 tarihli Fransa Sefaretnâmesi'dir. Eser edebî ve tarihî kıymetinin yanı sıra, Osmanlı toplum hayatına yaptığı tesir açısından da önemlidir. Bu sefaretnâme, Osmanlı İmparatorluğu'nun Batı'ya bakışının değişmesinde önemli rol oynamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder