29 Kasım 2012 Perşembe

Eğer faşizm lâzımsa...M.Latif Salihoğlu

Dünkü yazımızda, serapa yalan ve yanlışlar üzerine inşa edilen Kemalist zihniyeti ikide bir hortlatırcasına öne çıkarmakla AB üyesi olamayacağımız hususu üzerinde bir nebze durmuştuk.
Bu iddiamızın iki önemli gerekçesi var.

Birincisi: Kemalistler, AB üyesi bir ülke olmamızı asla istemezler. Onlara göre, üye olursak, bütün ilke ve inkılâplar elden gidecek. Bu sebeple, AB'ye şiddetle karşı çıkıyorlar. Üstelik, o "ilke ve inkılâp" dedikleri şeylerin tamamının, 80–90 yıl önceki köhne ve "bozuk Avrupa"dan ithal edildiğini unutarak, ya da utanmadan unutmuş görünerek... (İkinci şık çok daha tehlikeli. Zira, tam bir yalancılık ve ikiyüzlülük alâmetidir.)

İkinci gerekçe: Bugünkü AB de Kemalizme karşı olup, aralarında Atatürkçü zihniyetli temsilcileri görmek istemiyor. Bu husus, raporlarda defalarca dile getirildi. "Şahıslar tabulaştırılamaz, şahıslar için özel kànun çıkarılamaz, resmî ideoloji olamaz, insan temel hak ve hürriyetleri baskı veya ipotek altına alınamaz" diye, Türkiye defalarca uyarıldı ve bu gibi demokrasi dışı ayakbağlarından kurtulması gerektiği hususu defalarca rapor edildi.
* * *
İşte, günümüzde bu açık realiteye en çok muhatap olanların başında haliyle Başmüzakereci ve Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış geliyor.


Ancak, sayın Bağış, yıllardır Atatürkçülük diye tutturmuş gidiyor, ondan bir milim olsun aşağı inmiyor. Aksine, her yılın Ekim–Kasım aylarında bir adım daha ileri gitmeye çalışıyor.
Tabiî, bu yaptığıyla ileri mi, yoksa geri mi gidiyor, o ayrı bir tartışma konusu...


Bizim ele aldığımız, iddia ettiğimiz ve defalarca manşetten–sürmanşetten duyurduğumuz şu çift taraflı "AB–Kemalizm zıtlığı" hususu üzerinde—bazı okuyucularımızın arzusu sebebiyle—bugün de bir nebze durmaya çalışalım

.
Acaba, nedir şu Kemalizm ki, aradan geçen doksan yıllık zamana rağmen, yine de ondan kurtulamıyoruz, onu aşıp dünyanın gelişmiş ülkeleri seviyesine bir türlü çıkamıyoruz?
Haydi, dünden bugüne doğru şöyle bir ufuk turu yapalım...

(22 Mayıs 1932 tarihli Cumhuriyet'in manşet haberi.)
 Faşist mi desem, komünist mi desem

Kemalizm denilen şey, din, hürriyet ve demokrasi dışında her türlü cereyana açık olan, her türlü izm'le bağışıklık sağlayabilen bir ucûbe rejimin adıdır.
Bu memlekete eğer komünizm lâzımsa...
Bu ülkeye eğer faşizm lâzımsa...
Bu vatana eğer milliyetçilik lâzımsa...
Bunları da Kemalistler getirir.
Doğrusu getirmişler de...

Daha doğrusu, her biri birer insanlık ayıbı olup, yer yüzünde kanlı vahşet tablolarının sergilenmesine sebebiyet veren bütün bu cereyanlara, Türkiye'deki Kemalistler vargüçleriyle çanak tutmuşlardır.

İşte bakınız, Kemalizm, doksan yıldır kesintisiz şekilde devam ededururken...
* Gün gelmiş, gençlerimiz Kemalizm şemsiyesi altında ırkçılık mânâsındaki menfî milliyetçilik batağına saplanmış; ardından, mâsum vatandaşların zararına olarak, zıt yönde bir başka ırkçılık damarının uyanmasına sebebiyet verilmiş.
* Gün gelmiş, ezan susturulup Kur'ân yasaklanmış, medreseler kapatılıp camiler haraç–mezat satışa çıkarılmış ve bu dehşetli mânevî boşluğun yol açtığı her türlü ahlâksızlığın revaç bulması için medyatik kanallarla büyük tahşidat ve teşvikât yapılmış, yapılmaya devam ediliyor.
* Gün gelmiş, dinin icaplarını yaşamak isteyenlerin ferdî, ailevî, içtimaî hayatı üzerindeki baskılar alabildiğine şiddetlendirilmiş, insanlarımızın giyim–kuşamına varıncaya kadar hayatlarının hemen her safhasına Kemalizm adına yine müdahalelerde bulunulmuştur.
* Gün gelmiş, her türlü baskıya rağmen yine de bastırılamayan bu milletin din, hürriyet ve demokrasi aşkına vahşice darbeler indirilmiş ve bu darbeyi yapanlar yine Kemalizme sığınarak paçayı kurtarmanın yolunu bulmuşlardır.
* Ve nihayet gün gelmiş, yine aynı Kemaliz adına faşizme dahi selâm durulmuş, faşist İtalyan siyasetine methiyeler düzülmüştür.

İşte size, bu son maddede zikredilen iddianın şaşırtıcı belgelerle ispatı...

Başvekil İsmet'in faşist Mussolini ziyareti

Ortadaki kupürde, Cumhuriyet gazetesinin 22 Mayıs 1932 tarihli nüshasının ilk sayfasını görmektesiniz.

Gazetenin manşeti, açıkça görüldüğü gibi "Kemalist Türkiye’den Faşist İtalya’ya selam!" şeklindedir.

Manşet haberiyle ilgili kullanılan fotoğrafta ise, ayyıldızlı bayrağın içerisine diktatör Mussolini’nin lideri olduğu İtalyan Nasyonal Faşist Parti’nin amblemi yerleştirilmiş görünüyor.
Bitişik resim olarak, ayrıca Benitto Mussolini ile İsmet Paşanın fotoğrafları Akdeniz haritasının iki tarafında kullanılmış.

Haberin detayında ise, ayrıca şu ifadelere yer verilmiş:

"Başvekil İsmet Bey ile dost İtalya’nın faşist Başvekili Mussolini'nin Roma’da el sıkışması, iki milletin selâmet ve saadeti kadar Akdeniz’de sulh û müsâlemeti de temin edecek kudretli manivelâlardır.
"Başlı başına bir tarih yazılıyor.
“Faşist İtalya ile Kemalist dostluğun asıl kıymetini anlamak lâzım."

Cumhuriyet gazetesinin kurucusu, sahibi ve başyazarı konumundaki Yunus Nadi de, yazısında faşist İtalya liderine övgüler yağdırıyor ve ardı sıra şunları düzüyor: “İtalya’da İtalyan milletini asrın en mütekâmil bir cemiyeti haline yükselten Faşizmin gittikçe artan takdirlerine ve muhabbetlerine mazhar olmaktan kuvvet buluyorduk. Zâhirde, hatta biraz hissî bile görünebilecek olan bu mütekabil itimat ve muhabbettir ki, büyük İtalyan milleti ile inkılâpçı ve behemehal teceddüde azimkar Türk milleti arasında en sağlam bir dostluğa müntehi olmuş oldu. Başvekilimizin Roma’yı ziyareti bu büyük dostluğun pek tabiî bir neticesi olduğu kadar, onu en samimi ve en parlak şekilde tes’it edecek bir tezahürdür. Her iki tarafın mensupları ne kadar memnun ve müftehir olsalar haklıdır.”

İtalya'nın faşist lideri, yedi yıl kadar sonra kendisiyle birlikte ülkesini ve dünyayı ateşe vererek milyonlarca mâsumun ölmesine sebebiyet verdi.

Başvekil İsmet ve diğer bütün Kemalistler ise, dünyanın zalim cereyanları arasında daima güçlü görünenden yana olmuşlardır. II. Dünya Savaşı sürecinde de aynısını yapmışlar; önce (1939–43) Hitler–Mussolini ekseninde görünmeye çalışmışlar, onların mağlubiyeti sürecinde ise (1944–45), dümen kırarak karşı safa geçme maharetini sergilemişlerdir.

Kemalistler, görüldüğü gibi faşizm, komünizm, nasyonalizm ve benzeri her türlü menfi rejimle temas kurup konjonktüre göre haşır–neşir olabildikleri halde, tek anlaşamadıkları, uyum sağlayamadıkları, hatta en sakıncalı olarak gördükleri dinî/kudsî cerayanları bastırmayı, ayrıca ülke genelinde hürriyet ve demokrasinin önüne türlü bahanelerle engeller koymayı, büyük bir maharet bellemişlerdir.

İşte, böylesi bir kafa ile AB'ye girilemeyeceği gibi, AB meclisi de böylesi bir zihniyetle çalışmak istemez kanaatindeyiz.

Hiç yorum yok: