24 Mayıs 2012 Perşembe

Stres: Hayatta Kalma İçgüdüsü - Elif Oktav Erdemli


Başımıza her ne gelirse gelsin stresten biliyoruz. Stres, herkesten ve her şeyden bağımsız, çağımızın yeni canavarı sanki. Aslında durum hiç de sandığımız gibi değil. İnsan, kanser ya da kalp hastalıkları gibi, uzun yaşamanın hastalıklarına ulaşabilecek kadar kendi hayatta kalma mücadelesini kazandı. Peki, bizi hayatta kalma içgüdüsü stres, neden şimdi bu kadar kötü adam oldu. Dengelerimiz ve yaşam tarzımızın değişmesinden kaynaklanıyor olabilir mi sizce? Yoksa insan farklı boyutlara doğru bir yolculuğa mı başladı?
Daha hızlı koş!
Bu emir cümlesi bile kan basıncınızı değiştirdi. Şimdi bir karaca olduğunuzu düşünün ve peşinizde sizi gözüne kestirmiş bir kaplan olsun. Hayatta kalmak için tüm bedeninizin alarm durumuna geçmesi gerekir ve siren tuşuna basan da stres güdüsüdür.
Stres tepkisi ile, depolanan tüm enerjiniz harekete geçmemizi sağlar. Adrenalin salgılanır, kan basıncı yükselir, algı açılır… yani tüm beden sadece ve sadece hayatta kalmaya odaklanır. Uzun süre düşünüp karar veremeyeceğiniz kadar doğru kararlar verirsiniz. Hedef nettir; hayatta kalmak. Bunun için de stres üzerine düşen görevi en iyi şekilde yerine getirir.
…Ve artık güvendesinizdir. Kalp ritminiz ve kan basıncınız normal seviyeye döner. Ta ki yeni bir tehdide kadar. Peki, doğadan farklılaşarak oluşturduğumuz kültürel çevrede hangi kaplanları yaratıp, sonra da ondan korktuğumuz için hasta oluyoruz?
Stresin asıl nedeni: Korkular
Farkında olarak ya da olmayarak doğumumuzdan itibaren bir sürü korku sembolü geliştiririz. İşte bu korkular ve bunları nasıl çözeceğimize ilişkin belirsizlik bizi gitgide daha derin bir stresin içine sürükler. Bu noktada, o ana ilişkin olarak üzerimize düşeni yapmanın farkındalığında olmak çok önemlidir. Korku sadece bilememekten kaynaklanır. İnsan bildiğinde korkularından kurtulur. En azından, bilinç seviyesinde sistem bu şekilde işler. Bu sepele, korkuların kaynağını öğrenerek korkularımızdan kurtulmak, bizi gerçek özgür insan haline getirir.
Stres, beynin sorunlarla nasıl baş ettiği ile ilgilidir.
Biraz önce anlattığımız gibi stresin bizi en kestirmeden sonuca ulaştıracağını bilinçli ya da bilinçsizce biliriz. Bunu eğlenmek için tepelerden atlarken, gerilim filmleri izlerken de bir şekilde kullanabiliriz.
Aslında konu “zor” bir durumla karşılaştığımızda bununla nasıl baş ettiğimiz ile ilgilidir. Aklımızı eğitip yetkin bir şekilde kullanarak, stresin olumsuz etkilerini ortadan kaldırabiliriz. Stresle biyolojik ve psikolojik olarak baş etme yöntemlerimizi geliştirdiğimizde başta iş olmak üzere özel hayatımızda da istediklerimize ulaşacağımız kesindir. Önemli olan kendimiz için en geçerli ve işleyen metodu bulabilmek.
Stres ve statü ilişkisi
Strese bağlı hafif şiddetteki hastalıklar yaygın olarak alt ve orta seviyedeki çalışanlarda görülür. Üst seviyedeki yöneticiler de ise daha çok yıpranmaya bağlı hastalıklar görülmektedir. Bunun en önemli nedeni yöneticilerin maruz kaldıkları yoğun baskı ve stresi, stres olmamak için alt çalışanlarına yönlendirmeleridir. Aman! Patronlar bana kızmasın sakın. Aslında fonksiyon itibariyle, üst düzey yöneticiler aslında şirketlerin stres tamponları gibidirler. Ancak işler tahminlerinden fazla sarpa sardığında, altlarındaki bir çalışanın ağzının payını vererek, streslerini bölüştürebilirler. Ancak altlar karar verme mekanizması içinde yer almadıkları için, bu yansıtma üstlerde olduğundan çok daha fazla tahribata neden olur. Zamanla sağlıksız çalışanlarla dolu şirketler, sağlıksız işleri ve krizleri meydana getirir. Bu çemberin bozulması için birilerinin farkında olarak, stresi yönetebilmesi gerekir. Ya da baş edemediğiniz stresi başkasına yansıtın, bu da bir yöntem olabilir mi, ne dersiniz?
Pozitif düşünün
Stresten aklınızı kullanarak korunabilirsiniz. Ancak bu cümleden stres sorunu olan insanların akılsız olduğu yargısı varılmamalıdır. Unutmayın, negatif genellemeler sadece zarar verir.
Kırmızı ışıkta geçen bir kişi size insanların zalim, umarsız, saygısız olduğunu düşündürebilir. Ancak unutmamak gerekir ki bunu yapan sadece bir kişidir. Bu durum aslında çok basit bir enerji dengesidir. Eğer sürekli böyle genellemelerle yaşarsak, kendimize ne kadar içinden çıkılmaz bir dünya yaratırız bir düşünsenize! Herkes kendi yaptığı ve yaşadığından sorumludur. Kendimizi ne tür duygu ve düşüncelerle doldurursak hayatımızda bu duygu ve düşüncelerden oluşur.
Yaşamınızın kontrolünü elinizde tuttuğunuzu hissediyor musunuz?
Hayır. Hissetmek de gerekemez. Ayrıca kim ister ki yaşamı kontrol etmeyi. O zaman, yaşamının pek bir eğlenceli yanı da kalmaz sanırım. Planlar yapmak, projeler geliştirmek, başarılı işlere imza atmak… tüm bunlar için stresi eğlenceli ve motive edici bir araç olarak kullanabiliriz. Stresi kendiniz için eğlenceli bir oyuncağa dönüştürebiliriz. Ancak burada her zaman farkındalık ve kontrol bizde olmalıdır.
Yaşadığımız her anın farkında olarak duygu ve düşüncelerimizi kontrol edebiliriz. Beynimizi bizim için çalışan bir ekibe dönüştürerek, stresin sadece yapıcı etkilerinden faydalanabiliriz. Bunun için sadece ve sadece, yaşadığımız her anın farkında olmamız yeterli olacaktır.
Huzur ve sağlık dolu bir hayat diliyoruz.

Hiç yorum yok: