20 Şubat 2012 Pazartesi

'Kırmızı Kitap veya Milli Güvenlik Siyaset Belgesi gerçek midir?- Ve Kırmızı Kitap gereği Sultan Vahdettin emaneti Mustafa Kemal Paşa’ya devreder.-Ve 'Kırmızı Kitap' son Osmanlıyla birlikte Villa Nobel'in şöminesinde tarih olur.-canmehmet.com

'Kırmızı Kitap veya Milli Güvenlik Siyaset Belgesi gerçek midir? (1)


'Kırmızı Kitap veya Milli Güvenlik Siyaset Belgesi gerçek midir? (1)
‘Kırmızı Kitap’ Soğuk Savaş’ın mirasıydı. -Mi acaba?

'Kırmızı Kitap veya Milli Güvenlik Siyaset Belgesi gerçek midir? (1)-canmehmet.com"Türkiye'nin gizli anayasası" olduğu söylenen bir küçük kitap var. Kırmızı ciltli olduğu için "Kırmızı Kitap" denilen bu kitabın içinde ne yazdığını pek az kimse biliyor. Ama bilmediğimiz bu kitap, bizi yönetiyor. Ondan ilk önce Alparslan Türkeş söz etti galiba... "Devletin kırmızı bir kitabı var" dedi. O gün bugündür "Kırmızı Kitap" merak konusu olageldi. Türkeş, 10-15 sayfalık bu kitabı 1961 yılında görmüştü. O zamanki adı "Milli Güvenlik Politikasının Esasları" idi. Kırmızı bir ciltle kaplanmıştı.” İçinde Türkiye'nin güvenlik alanındaki temel siyasi yörüngesi yazılıydı. Yıllar içinde o kitap kalınlaşıp, derinleştiyse de özünden bir şey kaybetmedi. Ve zamanla anlaşıldı ki, orada yazılı kararlar "hükümetler üstü"dür. (1)
-Mi acaba?
* * *
"Osmanlı Devletinde başa gelen her yeni padişah, kendinden bir önceki padişahtan, Türk ulusunun devlet olduğu günden beri biriken bilgilerin ve stratejilerin yazılı olduğu bir kitap alırdı. İşte bu kitabın günümüzdeki adı; 'Kırmızı kitap'tır.
-Mi acaba?
* * *
‘Kırmızı Kitap’ Soğuk Savaş’ın mirasıydı...
“TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın Milli Egemenlik Bayramı ile ilgili olarak yaptığı açıklamalarda zikredilen ve ‘gizli anayasa’ olarak nitelendirilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, Türkiye’nin gündemine NATO’yla birlikte girdi.” Demişti...
-Mi acaba?

* * *

“Esrarengiz "Kırmızı Kitap" varlığını geçen hafta Fethullah Hoca tartışması sırasında hissettirdi. Tartışma alevlendiği sırada toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) irticai faaliyetlerin önlenmesi amacıyla alman tedbirlerin stratejik bağlamda daha da geliştirilerek taviz verilmeden uygulanmasını "tavsiye etti." Buradaki "stratejik bağlamda" sözü Hürriyet'in dikkatini çekti. Çünkü bu açıklamadan bir hafta önce Ferai Tınç, Harp Akademileri'nin düzenlediği bir denizcilik sempozyumunda MGK'dan bir yetkilinin şu sözlerini aktarmıştı:
"Türkiye'nin milli güvenlik siyaseti Kırmızı Kitap'ta kayıtlıdır. Önemli olan bu siyasetin nasıl uygulanacağını gösteren eylem planı, stratejinin hazırlanmasıdır, icradan umudu kestiğimiz için strateji belgesini MGK Genel Sekreterliği olarak biz hazırlıyoruz."
-Mi acaba?
* * *
“Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, devletin milli güvenlik siyasetini belirleyen bir metindi. Gizlilik esaslarına uygun olarak Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği tarafından hazırlanıyordu. Başbakanlara düşen görev, onaylamak. Eski Başbakanlık müsteşarlarından Hasan Celal Güzel’e göre Kırmızı Kitap sadece müsteşarlara gösteriliyor, bakanların bile bundan haberi olmuyordu.
Çünkü devletin asıl sahibi bürokratlardı. Güzel, müsteşar olduğunda Kırmızı Kitap’ın varlığını öğrenmişti. Güzel’e göre MGSB, adeta ikinci bir anayasa gibi bağlayıcı idi. MGSB’den sadece Başbakanlar ve MGK üyesi bakanlar haberdardı. Hükümet değişiklikleri sırasında, devir teslim işlemleri yapılırken eski başbakan Kırmızı Kitap’ı da yeni başbakana veriyordu…” (1-a)
-Mi acaba?
* * *
“Kırmızı Kitap ve NATO ilişkisinden söz eden isimlerden birisi de emekli diplomat Kemal Girgin’di. Girgin, 1965-1967 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı NATO Dairesi’nda görev yaptığı sırada Kırmızı Kitap’la tanıştı. Dairenin başkanı şimdi CHP milletvekili olan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ idi. Girgin, NATO Dairesi’nin Lojistik işlerine bakan IV. Şube’yi idare ediyordu. Şubenin Genelkurmay, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile de yakın temasları vardı. Şubenin görevleri arasında Türkiyenin bir savaş halinde sivil kesimdeki hazırlıklarını NATO’yla uyumlu biçimde planlamak ve çalışmaları koordine etmekti.
Girgin bu işlere teknik dilde “Sivil Olağanüstü Hal Planlaması” denildiğini kaydediyor. Genelkurmay Başkanlığı bünyesindeki Seferberlik Tetkik Kurulu yahut sonraki adıyla Özel Harp Dairesi’nin kuruluş amaçlarından birisi de buydu; Türkiye’nin bir yabancı devlet tarafından işgal edilmesi durumunda sivil savunması gereken tedbirleri almak. Bu konu “Kontrgerilla” tartışmalarında da sık sık gündeme gelmişti. NATO Dairesi’nde çalışırken 1967'de Pakistan’a tayin edilen Girgin, 1998'de yayınlanan anılarında Kırmızı Kitap’tan şöyle söz ediyor:
“Ben artık şubemdeki işlerimi devretme hazırlığına koyuldum. Bu arada işlerimi yakinen ilgilendiren ‘Milli Güvenlik Politikamızın Esasları’ üzerine kırmızı ciltli ince dokümanı da son bir defa inceleyerek yetkililere devrettim. Bu belge o zamanlar ilk şeklindeydi. İçinde, savaş zamanı alınacak tedbirler, tehditler ve prensipler yer almaktaydı. Orada, ismi kaydedilerek, bir komşu ülkeyle ‘harp’ ihtimalinden bahsolunuyordu. Diğer hususlar genel ifade ve formülasyonlar şeklindeydi. (Son yıllarda iki defa yenilenmiş ve değiştirilmiş bu belge üzerinde basın yoluyla yeni hayli polemikler yapılmıştır.)” (2)
-Mi acaba?
* * *
“Son günlerde yayımlanan gizli yönetmeliklerden, darbe anılarından anlaşıldığı kadarıyla, bizim devletin iç işleyişi bizim bilebildiğimizden daha karmaşık. Siz hem bürokrasinin en tepe noktası olan Başbakanlık müsteşarlığı, hem de bakanlık yaptığınız için devleti iyi tanıyorsunuz. Önce şunu sorayım. Bizim devleti kim yönetiyor?

-"Demokrasilerde devleti, milletin seçtiği temsilciler yönetir. Ama bizde devlet hiç tam olarak millet tarafından yönetilmedi. Menderes ve Özal dönemleri gibi karma yönetimler dışındaki dönemlerde devleti bizde hep asker yönetti. Bu çok nettir. Bizim devletin yönetimi dediğiniz gibi çok karışıktır..."

-Radikal gazetesi, MGK Genel Sekreterliği'nin gizli yönetmeliğini açıkladı. Vatandaştan 21 yıldır saklanan bu yönetmelik 1984'te Özal başbakanken ve siz onun müsteşarıyken çıkarılmış. Siz gizli yönetmeliği biliyor muydunuz?

-"Evet biliyordum. MGK Genel Sekreterliği Kanunu'nu darbe meclisi olan Danışma Meclisi çıkardı. Genel sekreterin yetkileri Anayasa'ya, yasaya, her şeye aykırıydı. Yönetmelik ise o kanunu bile aştı. Turgut bey, bu yönetmeliği kabullenmek zorunda kaldı. "

-MGK Genel Sekreterliği, bugüne kadar devletin her birimini kontrol etti mi?

-"Etti."

-Ama yasalara bakılırsa hükümet, devlet aygıtının en tepesinde olan, onu yöneten örgüt. Hükümetler, devleti yönetemiyor mu bizde?” (1-b)

-Mi acaba?


(1) Can Dündar, Köşe yazıları
(1-a-b) Neşe Tüzel, 22 Eylül 2003 Radikal.
(2)Yenişafak, 30.04.2006

Ve Kırmızı Kitap gereği Sultan Vahdettin emaneti Mustafa Kemal Paşa’ya devreder. (2)

Ve Kırmızı Kitap gereği Sultan Vahdettin emaneti Mustafa Kemal Paşa’ya devreder. (2)

"O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükunla dinliyordum;"



“Mustafa Kemal Paşa asker adımları ile ilerledi, masanın öteki tarafına, padişahın karşısına geçti. Askeri tavrına ruhani bir hava verip, sağ elini Kur’an’ın üzerine koydu ve öbür elindeki küçük kâğıdı okumaya başladı;

-“Heyet-i vükelaca tanzim olunup irade-i seniyye-i hazret-i padişahiye iktiran eden 21 maddelik talimat-ı mahsusada musarrah salahiyet-i vasia mucibince Anadolu vilayat-ı şahaneleri bi’l-umum memurin-i mülkiye ve askeriyesi üzerinde icrasına memur bulunduğum teftişat ve tahkikatı rızay-i ali-i cenab-ı hilafetpenahi daire-i necat-ı bahiresinde medar-ı fahr ve mübahat-ı memlukanem olan sadakat-ı kamile ile bezl-i makderet eyleyeceğime vallahi billahi” (1)
* * *
-“Mustafa Kemal Paşa pek iyi bir asker ve kumandandır, zaten bu sebeplerden dolayı Anadolu’ya gönderdim. Başka çare yoktu. Düşmana pek uzun müddet mukavim idim, fakat saltanatımın nihayete erdiğinin de farkında idim. Zaten ben tahta saltanat sürmek için değil devletime yeni bir ufuk açmak için oturmuşum; mukadderatımız böyle imiş, ne yapalım. Anadolu’da askerimin birliği düşman tarafından bertaraf edilmesin diye bütün musibetleri üzerime topladım. Asla kendi menfaatimi düşünmedim. Daha devletim ve milletim için çalıştım.”

.......
-“San Remo’da yakınları ile sohbet eden sabık sultan Vahdettin Türkiye Cumhuriyeti ve kurucuları hakkında şöyle diyordu: “Devletimi kurtarabilecek tek adam Mustafa Kemal’di. Vazifelendirdim, cebine de nakid koydum ki müşkül duruma düşmesin, iyi de nasihat ettim…”

.......
-“Ne yaptım ise milletim için yaptım, ama böyle olmasını da arzulamadım. Belli bir zaman sonra memlekete dönebilme ümidiyle bekledim durdum. Fakat bu artık imkânsız bir hayal. Asla geri dönemeyeceğiz...”


.......
-“Koca bir dönem bitmiştir. İstanbul, memleket artık ‘uzak’tır. Uzaklarda, yaban topraklarda bir hain gibi yaşamanın ağırlığına daha fazla dayanamayan Sultan, bir akşam vakti istirahata çekilmişken, küçük bir kanepede son nefesini verir. (2)
* * *

-“… Yıldız Sarayının ufak bir salonunda Vahideddin’le adeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi’ne açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu; birbirine muvazi (paralel) hatlar üzerinde düşman zırhlıları! Bordalarındaki toplar, sanki Yıldız sarayına doğrulmuş! Manzarayı görmek için, oturduğumuz yerden başlarımızı sağa-sola çevirmek kafi idi. Vahideddin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı;
-“Paşa, paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir.” (Elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti:) “Tarihe geçmiştir.”
-O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükunla dinliyordum; (3)
* * *
Bu Sultan Vahdettin’in San Remo’da verdiği son nefesi ile birlikte Kırmızı Kitap (Tarih kitabı) belki de günü gelince açılmak üzere dolaptaki yerine kaldırılır.
Ve şimdi kapatılan Kırmızı kaplı Tarih Kitabının 1277 Yılında bir rüya ile başlayan hikayesi;
-“Bizansın hakimiyetindeki batı Anadolu sihhat diyarı olduğundan, bölgede gaza niyetiyle pek çok kumandan, mücahit derviş ve herbiri gönül sultanı şeyh ve alim bulunuyordu. Osman Gazi, Anadolu’nun İslamlaştırılıp, Türkleşmesi faaliyetine katılan bu gönül sultanlarından ve ahilerden biri olan Karamanlı Şeyh Edebalinin sohbetlerini hiç kaçırmamaya gayret ederdi.
-1277 senesinde, Edebali hazretlerinin dergahında misafir olduğu bir gün acaip bir rüya gördü. Rüyasında, hocası Edebalinin koynundan bir ayın çıkıp, kendi koynuna girdiğini, arkasından da kendi göbeğinden bir çınar ağacının bitip, alemi tuttuğunu, gölgesinde nice dağların bulunup, nehirlerin aktığını, bir çok insanların kaynaştığını, kimisinin bahçe ve tarla sulayıp, kimisinin çeşmeler akıttığını gördü.
-Gördüğü rüyayı ertesi gün hocasına anlattı. Şeyh Edebali Ona;
-"Müjde ey Osman! Hak teala sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının himayesinde olacak, kızım Mal Hatun da sana eş olacak." deyip rüyasını tabir etti. 19 yaşında iken Şeyh Edebalinin kızı Mal Hatun ile evlendi. Bu izdivaçtan Orhan Gazi doğdu. Orhan Gazinin doğduğu sırada, Ertuğrul Gazi de vefat etti (1281). (4)

* * *
Ve Osman Gazi babasından 5 bin km² olarak devraldığı Osmanlı toprağını oğlu Orhan gaziye 16 bin km² olarak aşağıdaki nasihatle birlikte teslim eder.

Bu nasihat aynı zamanda Osmanlıların Kırmızı Kitabının önsözüdür.
-“Ey oğul!
-“Her işten önce din işlerine dikkat et. Zira farizaya (farzlara) dikkat, din ve devletin güçlenmesine sebeptir. Din işlerini; dikkatli olmayan, itikadı bozuk ve doğru yoldan ayrılmaya yönelen, büyük günahlardan kaçınmayan, helala-harama dikkat etmeyen sefihlere ve ayrıca tecrübesiz kişilere bırakma, devlet idaresinde bu gibi kişilere iş verme!..

-Zira yaratandan korkmayan, yaratılandan hiç korkmaz.
-Büyük günah işleyen ve bunu devam ettiren kimsede sadakat olmaz. Böyle kişilerin sadakati olsa ümmeti olduğu Peygamber-i Zişan’ın sadık tebligatı üzere hareket eder de şer’i şerifin dışına çıkmazdı.

-Zulümden, bid’atten sakın. Zulme ve bid’ate teşvik edenleri devletinden uzaklaştır. Çünkü böyleleri seni zevale uğratmış olurlar.

-Daima cihad ile devletini genişletmeye çalış. Çünkü uzun zaman sefer olunmazsa askerin secaatine; reislerin ve kumandanların bilgi, tedbir ve malumatına ağırlık ve noksanlık gelir. Böyle sefer işlerini bilenler ölür gider de yerine tecrübesiz kimseler gelir, bu yüzden de bir çok hatalar meydana gelir ki, bundan da devlet büyük zararlar görür.
-Beytü’l-mali (Devlet malı) koru! Devletin servetini çoğaltmaya çalış!.. Şer’i şerifin ölçüsüne göre sana ait olana kanaatle, ihtiyaçlarından ve gerekli olanlardan başka lüzumsuz yere telef etme, israftan kaçın. Askerinle, malınla gururlanma.

Zira onlar Allah yolunda cihad için milletin işlerinin yerli yerinde görülmesi ve cihana adalet ve fazileti yayman için vasıtadırlar.
-Sadakatle Allah rızası için çalışan devlet erkanını koru!.. Vefatlarından sonra böyle kimselerin çoluk-çocuğuna bak, ihtiyaçlarını karşıla.!.. Halkından hiç kimsenin malına tecavüz etme!.. Hak edenlere yardım ile iltifat elini uzat, böylelerinin yakınlarını sıkıntıdan kurtar.
-Askeri erkanı iyi koru!.. Alimler, fazıllar, sanatkarlar, edipler; devletin bedeninin gücüdür. Bunlara iltifat ve ikramda bulun. Bir kemal sahibi işitince onunla yakınlık kur, dirlikler ver ve ihsan eyle!..
-Hükümetinde ulema, fazıl kimseler, erbab-ı maarif çoğalsın, siyaset ve din işleri nizam bulsun!..

-Benden ibret al ki, bu diyarlara zayıf bir bey olarak gelip haketmediğim halde bunca inayet-i celile-i Rabbaniye’ye mazhar oldum. Sen de benim yolumdan git ve bu Din-i Muhammedi’yi ve ashabını, başka sana tabi olanları koru. Allah’ın (c.c) hakkını ve kulların hukukunu gözet!..
-Ve senden sonrakilere böyle nasihat etmekten geri durma. Ve adalet ve insafa riayet ile zulmü kaldırmaya devam ile her bir işe teşebbüs de Allah’ın yardımına güven. Halkını düşman istilasından ve zulme uğratılmaktan koru!..
-Haksız yere hiç bir ferde layık olmayan muamelede bulunma!..
-Halkı taltif et, hepsinin rızasını kazan”. (5)
* * *
Osmanlının Kırmızı Kitabın Kırmızı çizgilerini özetlersek;
-“Her işten önce din işlerine dikkat et.
-Büyük günah işleyen ve bunu devam ettiren kimsede sadakat olmaz.
-Zulümden, bid’atten sakın. Zulme ve bid’ate teşvik edenleri devletinden uzaklaştır.

-Devlet malını koru! Devletin servetini çoğaltmaya çalış!..
-Sadakatle Allah rızası için çalışan devlet erkanını koru!.. Vefatlarından sonra böyle kimselerin çoluk-çocuğuna bak, ihtiyaçlarını karşıla.!..
-Halkından hiç kimsenin malına tecavüz etme!..
-Askeri erkanı iyi koru!..
-Alimler, fazıllar, sanatkarlar, edipler; devletin bedeninin gücüdür. Bunlara iltifat ve ikramda bulun.
- Hükümetinde ulema, fazıl kimseler, erbab-ı maarif çoğalsın, siyaset ve din işleri nizam bulsun!..
-Haksız yere hiç bir ferde layık olmayan muamelede bulunma!..

-Halkı taltif et, hepsinin rızasını kazan”.
* * *

Bu nasihatler yaklaşık 700 yıl evvel ifade edilmiştir.
Dürüstçe ifade edersek; Bundan daha modern bir devlet, yönetim ve demokrasi anlayışı olabilir mi?
Ve Osmanlı bu öğütlerin gereğini yerine getirdiği sürece refahını, huzurunu ve cihan imparatorluğunu devam ettirebilmiştir.
Fatih Sultan Mehmet ve Diğer Sultanlar Kırmızı Kitaba neler ilave ettiler?
(1) “Sultan Vahideddin”, başyaver Avni Paşa (anıları); sahife 136, Murat bardakçı, “Şahbaba

(2)“Sultan Vahdeddin’in San Remo Günleri” Rumeysa Aredba’ Timaş Yayınları
(3) Mustafa Kemal Paşa (anıları) Murat Bardakçı, “Şahbaba” Sahife, 133. Paragraf, 4 ve Belge 30 girişi.
(4-5) www.osmancik.bel.tr


Ve 'Kırmızı Kitap' son Osmanlıyla birlikte Villa Nobel'in şöminesinde tarih olur. (3)

Ve 'Kırmızı Kitap' son Osmanlıyla birlikte Villa Nobel'in şöminesinde tarih olur. (Son)

-“Ah Süleyman, sen kendini kurtardın, ya biz ne yapacağız?”



Orhan Gazi de; “Osmanlı’ya iki kıta üzerinde hükmetmek yetmez! Zirâ i’lâ-yı kelimetullâh (*) azmi iki kıtaya sığmayacak kadar büyük bir davadır. Selçuklunun vârisi biz olduğumuz gibi Roma’nın vârisi de biziz! ” (1) Vasiyetini Kırmızı Kitap’a not düşer. Osmanlının bu muhteşem geniş görüşlülüğü (vizyonu) ileride Süleyman’ı, “Muhteşem Süleyman” yapacak ve ona; “Dünyanın idaresi tahtımın ayaklarının altındadır.” Gücünü bahşedecektir. Peki, Osmanlı bu başarısını neye borçludur? Bunun iki fil ayağı vardır; Türk’ün girişimciliği, cesareti ve İslam’ın manevi gücü; Bu nedenle kimileri bunu çok iyi kavradığı için , Türklerden değil, Müslüman Türklerden nefret ederler. Bunlardan birisi; ‘Üzerinde Güneş Batmayan Büyük Britanya İmparatorluğu.’dur. Bu tespitleri o kadar belirgindir ki, İngiliz devlet adamları ; “Türklerin elinden Kuran alınmalıdır.” İfadeleri ile tarihe geçmişlerdir.
* * *
Türkler tarihte birçok devlet kurarlar. Ancak; Müslüman Türklerin kurduğu Osmanlı, sıradan bir devlet değildir. Bir “Cihan İmparatorluğudur.” Osmanlının tarihte bu kadar büyük bir iz bırakmasının arkasında;
-Yönetimindeki halklar arasında fark gözetmeyen, ayrım yapmayan adalet anlayışları;
- Güçlü, Adaletli yönetimlerinin sağladığı güven ve huzur ortamı;
-Hakları arasında güven ve huzur ortamında yeşeren, barış, kardeşlik havası;
Bu nedenlerle günümüzde hala, Cezayir, Filistin, Musul, Kerkük, hatta Balkan milletleri Osmanlının yönetim anlayışını aramaktadırlar.
* * *
Türkleri Cihan İmparatorluğuna taşıyan “Kırmızı Kitap”, Sultan Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan’ın ifadesiyle, babası tarafından (ve bir olasılıkla) Mustafa Kemal Paşa ile ilgili anılarla birlikte İtalya’nın San Remo kasabasında kaldıkları Villa Nobel’in şöminesinde yakılmıştır. (2)
* * *
Osmanlı anlayışının gençlerimiz tarafından doğru olarak öğrenilmesi için; Osman Bey, Orhan Gazi ve Kanuni Sultan Süleyman’ın vasiyetleri yanında diğer Osmanlı Sultanlarının öğütleri de aşağıda verilmektedir.
- II Murad’ın geleceğin Fâtih’ine Nasihati;
-“Ey benim sevgili oğlum! Bütün varlıkların kulluk eylediği yüce Rabbim, sana verdiği üstün meziyetleri artırsın...
-Ey oğlum! Ben, hayatlarını doğruluk üzere geçirenlerin ahiret Âleminin sonsuz nimetlerine kavuşacaklarına inanıyorum Bunun için Rabbim’e karşı yaptığım ibadetleri, samimi bir şekilde can-ı gönülden yaparım...
-Ey oğlum! Her söylenene inanıp aldanmaktan uzak durmak, her durumun içyüzünü öğrenip düşünmek ve kendi gerçeğine yaklaşmak gerek ...
-“Ey oğlum! Ara sıra ecdâdımı hatırlarım. Benden sonraki neslimizin âkıbeti hakkında düşüncelere dalarım Elhamdülilllah bugüne kadar hürmet ve bağlılık görerek geldik; bugünden sonra da aynı şekilde devam etmemizi arzularım Nasıl doğup geldiysek, yine öylece gidelim isterim.
-"Şunu iyice bilesin ki, herhangi bir şeyin devamı, yalnız kaba kuvvet, kılıç ve kahramanlık zoruyla mümkün değildir . Akıl, tedbir, sabır, ileriyi görme ve yorucu tecrübeler çok mühimdir. Birinci yol, her zaman geçerli olmadığı gibi, mahzurları da çoktur. İkinci yol da tek başına işe yaramaz, büyük muvaffakiyetler için her ikisini de bir arada yürütmek gerek!
-“Unutma ki, yüce ecdâdımızın büyük zaferleri, görünüşte kılıcın gölgesinde olmuşsa da hakikatte akıl, mantık ve muhabbet güçleriyle gerçekleşebilmiştir
-“Ey oğlum! Adâletten hiç ayrılma! Çünkü Allah âdildir ve âdil olanı sever Bir bakıma sen O’nun yeryüzündeki halifesisin O, sana lütuflarda bulunmuş ve kullarının başına serdar eylemiştir; bunu unutma!
-“Ey oğul! Pâdişahlar, ellerinde terazi tutmuş kimselere benzerler Ancak asıl pâdişah odur ki, ellerindeki teraziyi doğru tuta Sen pâdişah olunca, teraziyi doğru tutmanı tavsiye ederim. O zaman Yüce Allah da, senin hakkında hayır murad eder; seni sâlihlerden kılar ”
* * *
Fâtih Sultan’ın eşsiz vasiyetnâmesi;
-“Ben ki, İstanbul Fâtihi abd-i âciz (âciz kul) Fatih Sultan Mehmed, bizâtihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul’un Taşlık mevkiinde kâin (bulunan) ve mâlumu’l-hudut olan 136 bap (parça) dükkanımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde (doğrultusunda) vakfı sahih eylerim:
-Bu gayri menkulâtımdan (taşınmaz mal) elde olunacak nemalarla (gelirlerle) İstanbul’un her sokağına ikişer kişi tâyin eyledim. Bunlar ki, ellerindeki bir kap içinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde, günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Sokaklara tükürenlerin, tükürükleri üzerine bu tozu dökeler ki, yevmiye 20’şer akçe alsınlar, ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 yara sarıcı tâyin ve nasp eyledim (görevlendirdim).
-Bunlar ki, ayın belli günlerinde İstanbul’a çıkalar, bilâistisnâ (istisnasız) her kapıyı vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar, var ise şifâsı ya da mümkünse şifâyap olalar (şifa vereler).
Değilse, kendilerinde hiçbir karşılık beklemeksizin Dârülaceze’ye (huzurevine) kaldırılarak, orada salâh (ferah) bulduralar...
-Ayrıca külliyemde inşâ eylediğim imârethânede (aşevi) şehit ve şühedânın harimleri (aileleri) ve Medine-i İstanbul fukarası yemek yiyeler. Ancak, yemek yemeye veya almaya bizâtihi kendileri gelmeyip, yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle.”
* * *
Yavuz Sultan Selim’in vasiyeti;
-"Mısır seferi dönüşünde, Yavuz Sultan Selim hocası İbni Kemal ile birlikte at üzerinde gidiyorlardı. Birdenbire devrinin meşhur âlimi İbni Kemalin atının ayağından sıçrayan bir çamur, Yavuz Selim’in giydiği sırmalı cübbesinin üzerine sıçradı ve kirletti. Bu durum karşısında Yavuz Sultan Selim;
-“Bana başka bir cübbe veriniz. Bu cübbede böylece hazinemde saklansın.” Diyerek sırtındaki kaftanın sandukasına örtülmesini vasiyet etmiştir. Vasiyeti gereği öldüğü zaman bu cübbe türbesindeki sandukasının üstüne serilmiştir.
-"Devlet işlerinde devrin icabı, son derece sert ve müsâmahasız olmasına rağmen, ilim adamları ile sohbetinde ve özel hayatında, tam aksine gayet yumuşak olan Yavuz Sultan Selim, gecelerini ibadet ve kitap okumakla geçiren, birçok kerametleri olan veli padişahlardandı.
* * *
Kanuni’nin son vasiyeti ve kabirdeki sandık
-Kanuni Sultan Süleyman, 72 yaşında 13. ve son seferi olan Zigetvar Kalesine 1566’da hareket etmeden önce, oğlu II. Selim’e şu vasiyette bulunmuştu:
“Benim canımdan sevgili, iki gözümün nuru Selim Han’ım! Bu iki bâzubendi (kola takılan muska) ve bir mücevherli el sandığını vakfeylemişimdir (bağışlamışımdır). Fahr-i Cihan (alemin övüncü) olan Muhammed Mustafa’nın pâk ruhu içindir. Bunları satıp Cidde-i Mamureye su getirtesin.
-Rivayete göre, vefat ettiğinde, vasiyeti gereği kabrine defnedilmek üzere cenazesiyle birlikte bir de çekmece getirilir. (Hastalığı esnasında bu sandukayı Şeyhülislam Ebussuud’a bizzat kendi eliyle teslim ve vasiyet etmişti.) Alimler bunun kabre konulup konulamayacağını tartışırken, çekmece birden bire yere düşer ve açılıverir. İçinden çıkan bir sürü tomar tomar kağıtlar etrafa saçılır. Bunlar, Kanuni’nin hükümdarlığı boyunca yaptığı bütün işlerde Şeyhülislâm Ebusuud Efendi’den aldığı fetvalardır. Fetvaları gören Şeyhülislâm, üzerindeki mesuliyetin ne denli ağır olduğunu bir kere daha anlar, hatâ yapma korkusu içinde iliklerine kadar titreyerek şunu söyler:
-“Ah Süleyman, sen kendini kurtardın, ya biz ne yapacağız?”
(*) "i’lâ-yı kelimetullâh"; Allah kelâmının, İslâmiyetin ulviyetini ve hakikatlarının kıymetini bildirmek ve yaymak.
2) Murat Bardakçı, ”Şahbaba”

Hiç yorum yok: