22 Mart 2013 Cuma

TÜRKİYE’NİN NATO ÜYELİĞİ VE KORE SAVAŞI-BÜLENT AKKAYA∗

TÜRKİYE’NİN NATO ÜYELİĞİ VE KORE SAVAŞI-BÜLENT AKKAYA∗


Öz

Türkiye’nin Karadeniz’e, Akdeniz’e açılan boğazların sahibi olması, Basra Körfezi’ne
yakınlığı ve Sovyetlerin buralarda hep gözünün olması nedeniyle coğrafi konumu güvenlik
politikalarını etkilemiştir. 1920’li yıllardaki Türk dış politikası politika anlaşılır bir
politikadır. Çünkü 1918-1922 yılları arasında batı ile bağımsızlık mücadelesi veren Türkiye,
sınırları küçülmüş, askerî ve ekonomik olarak zayıflamış bir haldeydi.


1930’lu yıllarda ise Türkiye tarafsız bir politika izlemenin kendisini izole edeceğinin farkına
varmasıyla ikili ilişkiler ve ittifaklar arayışında olmuştur. Türkiye, 2. Dünya Savaşı’ndan
sonra ortaya çıkan Sovyet tehdidi karşısında batı ülkeleri ile yakınlaşmaya gitmiş özellikle
ABD’ye yakınlaşmaya başlamıştır. CHP tarafından başlatılan NATO'ya üye olma girişimleri
1950 seçimleri ile iktidara gelen DP tarafından da devam ettirilmiştir.

25 Haziran 1950 tarihinde başlayan Kore Savaşı ile Türkiye, ABD’nin ardından kara askeri
gücünü Kore’ye gönderme kararı alan ikinci ülke olmuş ve NATO’ya katılmasında Kore
Savaşı etkili olmuştur. Bu çalışma ile Türkiye’nin Nato’ya girişinde Kore Savaşı’nın etkisi
anlatılmaya çalışılmıştır.


GİRİŞ

Çok partili döneme geçişin dış dinamiklerini hiç kuşkusuz 2. Dünya Savaşı ve sonrası ortaya
çıkan yeni dünya düzeni yaratmıştır. Savaşta tarafsız kalabilmek için kararlı bir politika
izleyen Türkiye,1 savaş sonrası kurulmakta olan BM’e kurucu üye olabilmek için, 1944’te
yenilmekte olan Mihver devletleriyle ilişkisini kesmiş ve 23 Şubat 1945’te Almanya’ya karşı
savaş ilan ederek, ertesi gün 24 Şubat 1945’te BM Beyannamesini imzalamıştır2.

Savaş sonrası Mihver devletlerinin yenilgisi ile Almanya ve İtalya’da tek parti rejimlerinin
ortadan kalkması, kendi içinde demokratik değerleri taşıyan rejimlerin, özellikle ABD’nin
savaştan dünyanın egemen gücü olarak çıkması, Türk Hükümetinin kendini Batı’ya özellikle
ABD’ye daha yakınlaşmaya mecbur hissetmesine sebep olmuştur3. Savaş sonunda
Türkiye’nin siyasi ve ekonomik menfaatlerinin kesinlikle Batı tarafında olduğu görülüyordu
ve bu menfaatleri geliştirmenin en iyi yolu Batı’ya daha fazla yaklaşmaktı. 1945’te Türkiye,
San Fransisko Konferansı’na kurucu üye olarak katılmış, BM Antlaşmasını imzalamış ve
demokratik idealler için kesin söz vermiştir4. BM Anayasası’nı kabul etmekle Türkiye, bu

Anayasa’nın demokratik prensiplerine uygun daha hür bir rejime geçmeyi de kabul etmiş
oluyordu5.

Türkiye, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Sovyet tehdidi karşısında batı ülkeleri ile
yakınlaşmaya gitmiş, ABD de Türkiye’nin toprak bütünlüğü ile ilgilenmeye başlamıştır.
ABD’nin yeni politikası içeriden ve dışarıdan tehdit altında olan ülkeleri desteklemekti6.
Savaşın sona ermesiyle Sovyetlerin faaliyetleri Türkiye’ye sıkıntılı bir dönem yaşatmıştır.
ABD ise komünist tehlikenin yayılması endişesiyle Türkiye ile ilgilenmeye başlamıştır.
Bunda iki faktör etkili olmuştur. Birincisi Sovyetlerin yayılma politikası, ikincisi de 1945-
1946 boyunca dünya politikasını meşgul eden İran meselesi olmuştur7.

2. Dünya Savaşı’nın sonunda Berlin Buhranı ,Sovyet Rusya ile işbirliği içinde barış dolu bir
dünya oluşturmanın imkânı kalmadığını göstermiştir. Berlin Buhranı; Batılılar ile Sovyetler
arasında işbirliği ve ortaklığın tamamen bittiğini ve dünyanın Doğu ve Batı blokları olarak
ikiye ayrıldığını gösteren bir olay olmuştur8. Berlin Buhranı gerçekte Sovyet Rusya’nın
mümkün olduğu kadar geniş bir bölgeyi kontrol altına alma amacına yöneliktir9. Bütün
bunlara ilaveten barışı sürdürmek ve korumak adına kurulan BM’de Sovyet Rusya’nın
vetoları yüzünden isleyemez duruma gelmişti10. 17 Mart 1948’de İngiltere, Fransa, Belçika,
Hollanda ve Lüksemburg arasında imzalanan “Brüksel Antlaşması” muhtemel bir saldırıya
karşı kuvvetleri birleştirmeyi amaçlayan ilk antlaşma olmuştur. Bu siyasetin en etkili
halkasını da 4 Nisan 1949‘da kurulan NATO oluşturmuştur11.

2. DÜNYA SAVAŞI SONRASI TÜRK DIŞ POLİTİKASI

2. Dünya Savaşı sonrası dünyanın görünümünde çok büyük değişiklikler olmaya başlamıştı.
Almanya ve İtalya'da faşist yönetimler yıkılarak; demokrasi ve milletlerarası barışın çekiciliği
yaygınlaşıyordu. Türkiye, savaş sırasında izlediği “oportünist” sayılabilecek tarafsızlık
politikasının yarattığı gediği kapatmak için, oldukça geç bir kararla, mihver devletleriyle

ilişkilerini 1944 yılında keserek, savaşın sonucu belli olduktan sonra -bir bakıma “durumu
kurtarmak” için- 2 Şubat 1945'te Almanya'ya karşı savaş ilân etti ve hemen ertesi gün
Birleşmiş Milletler Beyannamesini imzaladı. Bu durum Türkiye’yi Batı dünyasına yaklaştıran
önemli bir adım oldu. Bu yakınlaşmada askerî nedenler de etkili olmuştur12.

Bu gelişmelere paralel olarak, Türkiye Batı dünyasının yeni önderi rolünü kesinleştirmek
üzere olan Amerika Birleşik Devletlerine daha fazla önem vermek durumuyla karşı karşıya
bulunuyordu. Bu yeni “süper güç”le ilişkileri geliştirmek sadece Türkiye'nin Batı dünyası
nezdindeki itibarını artırmak için değil, fakat aynı zamanda ekonomisini düzlüğe
çıkarabilmek için de gerekli görülüyordu. Başkan Roosvelt'in ölümü üzerine, yerine geçen
Truman güneydoğu Avrupa'nın savaş sonrası durumuyla yakından ilgilenmek gerektiği
görüşündeydi ve nitekim Truman Doktrini çerçevesinde Yunanistan ve Türkiye'nin
desteklenmesi iki yıl sonra gündeme gelmişti13.

Burada dış politik gelişmelere baktığımız zaman Sovyetler Birliği'nin savaşın bitiminden çok
kısa bir süre sonra, Türkiye'den resmen toprak talebinde bulunması ve boğazların statüsünde
söz hakkı istemesi, Türkiye'nin Batı dünyasıyla -özel olarak Amerika Birleşik Devletleriyle temaslarını sıklaştırmasını ve zamanla NATO’ya girmesini zorunlu kılmaktaydı. Sovyetler
Birliği, 7 Kasım 1945'te süresi bitecek olan Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık
Anlaşmasında, savaş sonrası ortaya çıkan köklü değişiklikler yüzünden, yeni şartlara göre
ciddi değişikliklerin yapılmasını istemekteydi14. Türkiye'nin Sovyetlerle yeniden ilişki
kurabileceğini bildirmesi üzerine Sovyetler, Türk-Sovyet sınırında bazı değişiklikler
yapılması ve Montreux Sözleşmesi'nin Boğazların ortaklaşa savunulmasına imkân verecek
tarzda gözden geçirilmesi gibi birtakım şartlar ileri sürdü. Bu taleplerin Türkiye tarafından
reddedilmesi Sovyetler Birliği'ni kararından vazgeçirmeye yetmemiş ve 24 Eylül 1946’da
ikinci bir nota vererek isteklerini tekrarlamış, fakat Türkiye bu notayı da 18 Ekim günü
reddetmiştir 15. Avrupa dengesinde meydana gelen boşluklardan yararlanan Sovyetler

Birliği’nin Türkiye üzerindeki toprak istekleri İkinci Dünya Savaşından sonra Türkiye’nin dış
politikasına egemen olan ve ona istikamet veren temel unsurlardan biri olmuştur.

KORE SAVAŞI ÖNCESİ POLİTİK GELİŞMELER

14 Mayıs 1950’deki genel seçimlerin üzerinden 1 ay 11 gün geçmişti ki 25 Haziran 1950’de
Kore Savaşı patlak verdi. Başbakan Menderes 11 Temmuz günü yapılan Meclis toplantısının
ardından gazetecilerin sorduğu “Askerî Şûra toplantıları hakkında izahat verir misiniz?”
sorusuna “Evvelce de belirttiğimiz gibi ordumuz teşkilâtının yeni baştan ele alınıp gözden
geçirilmesi lâzımdır. Ordumuzu bu şekilde yeni baştan takviye ve tensik etmek kararındayız”,
“Bu toplantıların fevkalâde bir mahiyeti var mıdır?” şeklindeki soruya ise “En sakin
devirlerde bile ordumuz üzerinde ehemmiyetle durmak mecburiyetindeyiz. Yeni bir şey
yoktur” 16 şeklinde cevap vermiştir.

18 Temmuz 1950’de Cumhurbaşkanı Celal Bayar başkanlığında, Başbakan Adnan Menderes,
Milli Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının katılımıyla
Yalova’da bir toplantı yapıldı17. Toplantının sonunda “orduda kuvvetlerimizin takviyesi ve
geliştirilmesi için alınması gerekli tedbirleri müzakere edilmiştir” denildi18. 18 Temmuz
1950’de Yalova’da yapılan toplantıda genel kanıya göre Kore’ye asker gönderme kararının
alındığı düşünülmekteydi19.

Türkiye’nin asker gönderme kararı almasından birkaç gün önce İstanbul’da bulunan
Washington Büyükelçisi Feridun Cemal Erkin’e Cumhurbaşkanı’nın görüşmek istediği
bildirildi. Elçi talimat gereği Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın yanına vardığında, Başbakan
Adnan Menderes ve Meclis Başkanı Refik Koraltan’ın da orada olduğunu gördü. Başbakan; o
gün sabah, Birleşmiş Milletler Anlaşması gereğince, dünya barış örgütünün karşı koymakla
görevli olduğu, ancak aynı anlaşmanın ihdasını öngördüğü milletlerarası polis kuvveti henüz
teşkil edilmemiş olduğundan, barışa bağlı üyelerin gönderecekleri askeri birliklerle saldırıya
mukabele etmek zorunluluğu doğduğu ve bu maksatla, Kore’de düşmana karşı dövüşen
Amerikan ordusuna yardım etmek üzere, Türkiye’nin de bir askeri kuvvet göndererek katkıda

bulunmasının telkin edildiğini söyleyerek elçinin verilecek cevaba yönelik görüşlerini
açıklamasını istedi 20.

25 Temmuz 1950 akşamı Cumhurbaşkanı başkanlığında tüm bakanların, Genelkurmay
Başkanı ve Meclis Başkanı Refik Koraltan’ın da iştirak ettiği Bakanlar Kurulu toplantısında
BM Güvenlik Konseyi’nin Kore Savaşı’na yardım başvurusuna verilecek cevap üzerinde
görüşülmüş BM’e şu telgraf çekilmiştir.

“Mr.Trygve Lie, BM Genel Sekreteri
BM Paktından doğan taahhütlerine ve Güvenlik Konseyi’nin kararlarına uymayı bir vecibe
bilen Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Kore hakkındaki yardım talebini mütezammın 15
Temmuz 1950 tarihli telgrafınızı bu zihniyet içinde ve itina ile tetkik etmiştir. Cumhuriyet
Hükümeti bu tetkik neticesinde mezkur kararları dünyanın şimdiki şartları içinde umumi barış
hizmetinde müessir ve fiili bir şekilde icra mevkiine vâzetmekteki lüzum ve ehemmiyeti
müdrik olarak, Kore’de hizmet etmek üzere 4500 mevcutlu silâhlı bir Türk savaş birliğini
Birleşmiş Milletler emrine vermeye karar vermiştir”21.

Başbakanın Kore'ye asker gönderilmesi ile ilgili olarak yaptığı basın toplantısında,
Hükümetin Kore’ye 4500 mevcutlu silahlı bir Türk birliği göndererek Birleşmiş Milletler
emrine vermeyi karar altına almasıyla ilgili basında geçen haberler Senatör Fulbright ile
Senatör Mundt'un ısrarı üzerine Amerikan Kongre zabıtlarına geçirildiği bildirilmiştir22.
Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesi Başbakan’a göre; NATO’ya üyelik yolunda bir fırsat
olarak değerlendirilmiştir23.

TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ İÇİN KORE’YE ASKER GÖNDERİLMESİ

Türk dış politikasını şekillendiren ana etken; Sovyet tehdidi ve bu tehdide karşı millî
güvenliğin sağlanabilmesi maksadıyla ittifak arayışları olmuştur. Bu nedenle Türkiye için ana
hedef batının öncülüğünde kurulan tüm siyasî, askerî ve ekonomik ittifaklara üye olmak
olmuştur24.

Başbakan Adnan Menderes, bu çerçevede 22 Mayıs 1950’den 8 Mart 1951’e kadar görev
yapan birinci hükümet programındaki dış politika esaslarını “Bugün herhangi bir partinin

değil bütün milletlerin müşterek kanaatinin bir ifadesi olan dış siyasetimiz hakkında fazla bir
şey söylemeye ve Birleşmiş Milletler idealine olan samimi bağlılığımızı tekrara lüzum
görmüyoruz. Geleneksel İngiliz ve Fransız ittifakına ve Birleşik Amerika ile en sıkı dostluk
ve işbirliğine dayanan, dostluklarına daima sadık kalan, uzak-yakın ve büyük-küçük bütün
milletlerin istikbal ve toprak bütünlüklerine her zaman hürmetkâr olan dış siyasetimizin
barışçı mahiyeti bütün dünyaca malumdur. Truman Doktrini ve Marshall yardımıyla bu
barışçı siyasetimizi desteklediğinden dolayı kendisine milletçe samimi şükran hisleri
beslediğimiz büyük dostumuz Birleşik Amerika ile büyük müttefikimiz İngiltere ve Fransa ile
siyasi, iktisadi, kültürel münasebetlerimizi, samimi ve anlayış havası içinde her gün daha
kuvvetlendirmek en büyük emelimizdir”25 şeklinde açıkladı. Görülüyor ki Menderes
Hükümeti tarafından okunan bu programa göre, Batı ile olan dostluk ilişkileri dış
politikamızın temel taşı olarak görülmektedir. Yine doğunun güvenliği de batı ile kurulan bu
dostluk ilişkilerine bağlanmaktadır.

Kore’ye Türk Askeri Gönderilmesine Yurtiçindeki Tepkiler

Kore Savaşı’na katılma kararı, Türkiye’nin DP ile yeni bir dış politika belirlediğinin bir
göstergesiydi. Türkiye, cumhuriyet tarihinde ilk kez, hem de kendinden kilometrelerce uzakta,
vatandaşlarının adını bile bilmediği bir ülkede savaşa giriyordu. Bu Menderes hükümeti
tarafından alınmış “radikal” ve “yeni” bir adımdı26.

DP Hükümetinin Meclise sormadan Kabine toplantısında aldığı kararla Kore’ye asker
göndermesi; iktidar ile muhalefetin arasında önemli bir sorun olmuştur. Bu konuda DP
grubunda da birkaç milletvekili tarafından itiraz gelmişti27. Kore’ye asker gönderilmesi kararı
TBMM tatilde iken alınmış olduğu için kararın TBMM’de onaylanması Kasım ayında
gerçekleşebildi.

CHP, Hükümetin bu kararı karşısında önce tereddütlü bir tavır takınmış sonra ülke dışına
asker gönderilmesi kararının TBMM’ye ait olduğunu ileri sürerek sadece biçimsel açıdan
eleştirmiştir. CHP’ye göre bu karar bir savaş ilanı kararı olarak alınmalıydı28


Zafer Gazetesi, bu kararı ülkemizin gelecekteki savunmasının garantisi saymıştır. “Kore’ ye
asker gönderilmesi hakkında hükümetimizin verdiği karar BM ülküsüne ve müşterek emniyet
sistemine bağlı olan medeni dünyada her halde büyük yankılar uyandıracak ve Türkiye’nin bu
hareketi her yerde takdirle karşılanacaktır. Türkiye ABD den sonra Kore’ye asker sevk eden
ikinci devlettir. Dünyada barış fikrinin muzaffer olması ve insanlığın bundan sonra huzur ve
sükûna kavuşması için Kore’de savaşacak kahraman askerlerimize Cenab-i Hak’tan başarılar
dileriz. Belki bazı kimseler diyeceklerdir ki Kore nerede, Türkiye nerede? 4500 Vatan
evladını Pasifik Okyanusu kıyılarına sevk etmenin manası nedir? Manası şudur ki: Kore’de
Dünya barışının mukadderatı bahis mevzuu oluyor. Eğer orada BM ülküsü mağlup olur da
müşterek emniyet iflasa sürüklenirse mütecaviz artık her yerde başını kaldırmak fırsatı
yakalamış olacaktır. Bu gün Kore’ye yapılan saldırının yarın bizim de başımıza
gelmeyeceğini temin etmeye imkân yoktur. Bundan dolayıdır ki Kore’ye giden kahraman
askerlerimiz hem müşterek dünya emniyetini hem de daha çok milli sınırlarımızı
korumaktadırlar”29.

Türkiye’nin en büyük öğrenci örgütü Türkiye Milli Talebe Federasyonu da hükümetin bu
kararına destek verenlerdendir30. Türkiye Milli Talebe Federasyonu yayınladıkları bu bildiride
”Hak ve hürriyet uğrunda girişilmiş olan bütün taahhütleri yerine getirmeyi kendine görev
sayan bir milletin evlatları olmaktan duyduğumuz gurur sonsuzdur” şeklinde görüşlerini ifade
etmişlerdir. Bu bildirinin altındaki imza Can Kıraç’a aitti31.

Millet Partisi Genel Başkanı Hikmet Bayur’da “Kendilerinin olan biteni basından ve gazete
haberlerinden öğrendiklerini, ancak Cumhuriyet Dönemi’nden sonra ilk kez bir asker
gönderme kararının TBMM’de tartışılmadan verilmiş olmasını doğru bulmadıklarını“ ifade
ettikten sonra sözlerini şöyle bağlamıştır: ”Kore Savaşı’nın çıkması ve BM’den yardım
istenmesi Haziran sonunda yani Meclis toplu iken vaki olmuştu. Hükümet bu keyfiyeti
Meclise getirmeyi düşünmediği gibi Meclis tatile girdikten 15 gün sonra asker sevk etme
kararını almak zorunda kalabileceğini tahmin dahi etmeyerek Meclisi toplu tutmak lüzumunu
bile takdir edememiştir. Bizce hükümet derhal Meclisi toplayarak oradan bir karar almaya

mecburdur. Bu fikirler her türlü particilik duygusunun üzerinde kalınarak
söylenmektedir32…” demişti.

Hükümetin aldığı karar hakkında ana muhalefetin düşüncesi CHP Genel Sekreteri Kasım
Gülek tarafından şu şekilde açıklandı: “Neticeleri, iyi veya kötü ne olursa olsun herhalde çok
mühimdir. Memleket ve milletin hayati bir meselesi üzerinde bulunduğundan kimsenin
şüphesi yoktur. Böyle bir karar almadan önce, DP iktidarı muhalefetin mütalaasına sormak
ihtiyaç ve vazifesinden kendini müstağni saymıştır. 4.500 Türk evladı vatan topraklarından
binlerce kilometre uzaktaki bir cephede harp hareketlerine iştirak ettirilirken üç milyondan
fazla vatandaşın oyuna dayanan muhalefetle istişareye lüzum görülmemiş olması acıdır. Öyle
zannediyoruz ki, böyle bir hareketin başka demokratik bir ülkede benzeri bulunmaz.
Hükümet, CHP’nin fikrini sormaktan neden kaçınmıştır? Bu suale cevap vermek hakikaten
güçtür.

Hükümetin bundan da ağır hatası, Büyük Millet Meclisinden karar almamış olmasıdır. 4.500
askerimizin yurtdışında bir çarpışmaya ve Birleşmiş Milletler adına da olsa, katılmasına
hükümet yalnız başına karar verebilir mi? Anayasa ve kanunlar bakımından meclis kararı
şarttır, işi sadece siyasi icaplar bakımından mütalaa etsek dahi büyük meclisin kararını almak
gene lâzımdır33”.

CHP lider İnönü, Kore’ye asker gönderme kararı alan hükümetin tutumu hakkında görüşlerini
soran Hürriyet Gazetesi muhabirine yıllarca savaş ve barışlar yönetmiş, ülke yönetiminde
bulunmuş bir tecrübe olarak duygusal bir yaklaşımda bulunmuştu. İnönü’ye göre önce BM
kendi görevini tam yapmalı, üye devletlere yükleyeceği yükümlülükleri müşterek sorumluluk
anlayışı içinde eşit dağıtmalı idi. “Aksi halde bir tecavüz karşısında Türkiye’ye yardım
edileceği nasıl şimdiden düşünülebilir? Acaba BM teşkilatı “Türkiye tecavüze uğramıştır,
kendisine nasıl yardım edeceksiniz?”diye aza devletlerin Kore misalinde olduğu gibi sadece
takdirlerine mi müracaat edecektir? İşte memleket hesabına içimi titreten nokta budur”
şeklinde endişelerini dile getiriyordu ve ekliyordu: “Arzu edilirdi ki, uzun müddet iktidarda
kalmış bir Partinin Başkanı sıfatıyla benim de bu meselede reyime müracaat edilsin. Büyük
memleket meselelerinde, hususiyle memleket müdafaası ve harp ihtimallerinde, hükümetin
muhalefet partisi ile fikir mutabakatını tecrübe etmesi, memleket birliğini sağlamak için esas

tedbirdir. Hâlbuki bu mesele hakkında hükümet, Büyük Millet Meclisi’nin bile reyini almış
değildir…”34.

Başbakan Menderes, 11 Temmuz günü yapılan Meclis toplantısının ardından gazetecilerin
Kore’ye asker gönderilmesi ile ilgili sorduğu sorulara, 28 Temmuz 1950 tarihli basın
toplantısında cevap vermişti. Başbakan Menderes, verilen kararın bir savaş kararı değil bir
sulhu koruma teşebbüs ve kararı olduğunu bu nedenle meclise danışılmasına gerek olmadığını
bildirmekteydi35.

Başbakan Adnan Menderes’in bu basın toplantısının, Senatör Fulbright ve Senatör Mundt’in
talepleri üzerine ABD Kongresi’nin 09 Ağustos 1950 tarihli toplantı tutanağına geçirildiği,
Basın-Yayın Genel Müdürü Vekili Halim Alyot tarafından Başbakanlık Hususi Kalem
Müdürü Basri Aktaş’a hitaben yazılan 21 Ağustos 1950 tarihli yazıdan anlaşılmaktadır.
Ayrıca Senatör Fulbright tarafından Başbakan’ın konuşması, Türkiye’de meydana gelen
ilerlemelerin bir delili ve bölge için ABD’ye bir teminat olarak nitelendirilmiştir36.

Hükümet adına Başbakan’ın bu açıklamalarına rağmen, muhalefet de kararın alınış biçimini
eleştirmekteydi. Osman Bölükbaşı ve Kemal Türkoğlu meselenin meclise taşınması için
gensoru verdiler37. Menderes, verilen gensoru ile ilgili olarak “…Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti Kore’ye karşı askeri kıta gönderme kararını verdiği zaman başta Birleşik Amerika
Devleti olmak üzere diğer bazı üye devletlerin kuvvetleri Kore’de mütecavizlere karşı fiilen
harekâta çoktan başlamış bulunuyorlardı. Görülüyor ki, Hükümetimiz, bahis konusu kararını
verirken kendisiyle aynı durumda bulunan ve Birleşmiş Milletler Teşekkülüne karşı aynı
mükellefiyetlerle bağlı olan diğer üye devletlerin hukukî anlayışlarına ve bu anlayışı dayanan
hareket ve tedbirlerine imtisal ve iştirak etmiş ve devletimizin her devirde farik vasfını teşkil
eden ahde sadakat ‘Ahde Sadakat’ vasfını bir kere daha belirtmekten başka bir şey yapmış
değildir… Bizim Anayasamızın 26’ıncı maddesine… Bizi Anayasamızı ihlâl ederek bir
kuvvet gönderdik diyerek buraya getirmek ve anayasamızı ihlâl etmiş bir Hükümet haline
düşürmek istiyorlar”38demiştir. Yapılan görüşmeler sonucunda; Hükümetin yaptığı hukukî ve
siyasi izahatın yeterli olduğuna dair yapılan oylamada 39 ret ve 1 çekimser oya karşı 311 oy

ile hükümetin tutumu kabul görmüştür39. Bu önergenin kabul edilmesi daha sonra Hükümet
tarafından TBMM’nin Bakanlar Kurulu’na Kore’ye asker gönderme yetkisi verdiği şeklinde
yorumlanmıştır.

Türkiye’nin Kore’ye asker göndermek için Meclisin oyuna başvurmadan aldığı kararın
hukuki yönü hakkında hukukçular arasında da bir anlayış birliği mevcut değildi. Anayasa
hukuku Profesörü Ali Fuat Başgil 1 Ağustos tarihli Zafer Gazetesi’nde uygulamanın doğru
olduğunu öne sürmüştür40.

Türkiye’nin Kore’ye asker gönderme kararına en şiddetli tepki sol örgütlerden gelmiştir. 21
Mayıs 1950’de kurulan, başkanlığını Behice Boran’ın yaptığı Barışseverler Cemiyeti kararı
protesto etti ve kararın iptali için meclise başvurdu. Türk Barışseverler Cemiyeti Başkanı
Behice Boran ve Genel Sekreter Adnan Cemgil’in imzasıyla 27 Temmuz 1950’de meclise
gönderilen dilekçe ile hükümetçe 4500 kişilik silahlı kuvvet gönderme kararının Türk ve BM
Anayasasına aykırı olduğu belirtilmekteydi41. Kore’ye asker gönderme kararı Türk
kamuoyunda ise büyük bir sürprizle ve memnunlukla karşılandı. Kararın olumlu
karşılandığına yönelik çeşitli telgraflar hükümete gönderildi42. Bunlar arasında örnek vermek
gerekirse Kayseri’de yapılan toplantı sonrası Başbakana bir telgraf gönderilmiştir. “Dünya
sulhu ve insan hak ve hürriyetinin muhafazası için hükümetçe verilecek bütün vazifeleri
yerine getirmek azim ve kararında olduğumuzu saygı ile arz ederiz”43.

TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ İÇİN MİLLETLERARASI İŞBİRLİĞİ ÇABALARI

Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na katılmamıştır. Ancak ekonomik ve askeri yönden zayıf
çıkarken, Sovyetlerin tehditlerine de maruz kalmıştır. Başta ABD olmak üzere Avrupa
ülkelerinden yardım ve destek istemiştir. Böylelikle Türkiye Birleşmiş Milletlere kurucu üye
olmuş, Truman Doktrini’nden, Marshall Planı’ndan yardım, Dünya Bankası’ndan kredi,
ABD’den askeri yardım almıştır44. Ancak Türkiye NATO’ya kuruluş aşamasında
alınmamıştır.45


Rusya’dan gelebilecek bir taarruza karşı endişeli olan bu devletler NATO ittifakı ile bir araya
gelerek ortak bir cephe kurdukları halde, bu saldırıya her devletten daha çok hedef teşkil eden
Türkiye’nin bu topluluğa girememiş olması memleketimizin dış güvenlik meselesini çok
kritik bir noktaya getirmiş bulunuyordu. DP, dış politikasında batı ile birlikte hareket etmeyi
en önemli unsur saymaktaydı46.

Türkiye’nin Nato’ya Girme Çabaları

1950 seçimleri Türkiye’nin NATO’ya üyelik konusunda resmi başvuru yapması açısından
teşvik edici olmuştur. Zira muhalefette bulunan DP, Türkiye’nin NATO’ya üyeliğini hem
güvenlik ve hem de Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi yönünden bir zorunluluk olarak
görüyordu. Bu nedenle iktidarı Türkiye’yi “Batılı Demokratik Cephenin” dışında bırakmakla
suçluyordu47. Bu eleştirileri dikkate alan İktidar Partisi CHP bir yandan güvenlik endişesi
diğer yandan da iç politika kaygıları ile NATO’ya üyelik için ilk başvuruyu 11 Mayıs 1950’de
yaptı. Fakat bu başvuru kabul edilmedi. Daha sonra Türkiye’nin iki başvurusu daha
reddedildi48.

Yukarıda belirttiğimiz gibi Türkiye’nin NATO’ya girme isteği CHP ve DP’nin ortak dış
politik hedeflerinden biriydi. Bayar, İnönü’ye bu konuyu sorduğunda şu şekilde cevap almıştı.
“-NATO’ya niçin girmediniz? İnönü, bu sorumdan alınmış göründü.
- Onlar istediler de biz mi girmedik, Celal Bey?

Samimi maksadımı izah ettim, gerçek durumu, NATO’ya girip girmemek konusundaki esaslı
fikrini öğrenmek istediğimi söyledim. Zaten verdiği cevaptan anlaşılıyordu ki
mukadderatımızı NATO’ya bağlamaktan zarar değil, fayda görmektedir. Bunu sarahatle ifade
etti. Esasen benim görüş ve kanaatim de bu yolda idi. Fikir birliği içinde bulunuşumuzdan
huzur duydum” diye anlatmıştır49.


Türkiye’nin Kore Savaşına Katılması

14 Mayıs 1950’de yapılan seçimler ile iktidar değişikliği olmuş fakat dış politikaya bakış
değişmemişti50. DP hükümeti NATO’ya girmek için çalışmalara hız verme kararı aldığı
günlerde beklenen fırsat DP yönetiminin eline, 25 Haziran 1950 tarihinde geçmiştir51. Türkiye
bu kararı ile ABD’nin ardından kara askeri gücünü Kore’ye gönderme kararı alan ikinci
ülkedir. Türk Hükümeti BM Genel Sekreteri’nden gelen yardım talebini değerlendirmiş, 25
Temmuz 1950’de 4500 kişilik bir Tugay gücündeki askeri birliği Kore’ye göndermeye karar
vermiştir52. NATO’ya girmek için DP hükümeti yeniden başvuruyordu. Bu sefer İngiltere,
İtalya ve Amerika üyelik talebimizi destekleyeceklerdi53.

Türk Tugayı 24 Kasım’da başlayan BM Ordusu’nun genel taarruzuna 9’ncu Kolordu’nun
ihtiyati olarak katılmıştır. Başlangıçta ilerleyen taarruz 26 Kasım akşamından itibaren
800.000 kişilik Çin Ordusu’nun savaşa katılımıyla önce durmuştur. Sonra geri çekilme
başlamıştır. Bu noktada Türk Tugayı’na kritik bir savunma görevi verilmiş, tugay büyük
kayıplar vermek pahasına savunma görevini başarı ile yapmıştır.

TÜRKİYE’NİN NATO’YA KATILMASI

Türkiye, her platformda güvenliğini garanti edecek girişimlerini sürdürdü54. NATO’nun
dışında kalmanın ardından muhtemel bir Akdeniz ittifakının gerçekleşmesi için 24 Mart
1950’de İtalya ile “Dostluk ve Hakemlik Antlaşması” imzaladı55. Türkiye, 1951 yılında
NATO’ya girme isteği ret olunca ABD’nin, 1939 tarihli Türk-İngiliz-Fransız İttifak
Antlaşmasına katılması teklifinde bulunmuştur. ABD bu teklifi kabul etmemiştir. Çünkü
ABD, Türkiye’nin üyeliğine iyimser bakmaya başlamıştır56.

Türk askeri, Kore Savaşında, Kunuri Muharebeleri olarak anılan muharebelerde
kahramanlığını bir kez daha ispat etmiştir. 1950 yılından 1953 Temmuz’una kadar Türk
Değiştirme Tugayı, kendisine verilen her türlü muharebe görevlerini başarı ile yerine

getirmiştir. Ancak savaşın gerçek bir galibi olmamış, savaş fiziki olarak başladığı yerde
bitmiştir. Kore Savaşı’nda Türk Askeri’nin gösterdiği kahramanlıklar Amerikan
kamuoyu’nda süregelen Türkiye aleyhtarlığını tersine çevirmeye başladı. Bundan daha önemli
olarak Türkiye’nin petrol bölgelerine yakın olmasının stratejik önemi nedeniyle ABD Türkiye
ve Yunanistan’ın NATO’ya üye olmasını İngiltere ve Fransa’ya teklif etti57.

ABD’nin bu teklifi bir çok itirazı getirmiştir. Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika gibi
küçük devletler Sovyetlerin tehdidine maruz kalan Türkiye’nin NATO’ya alınması ile
Sovyetlerin bu duruma tepki göstermesi ve savaş çıkmasından korktular. Bu devletlerin bakış
açısı Türkiye’nin NATO’ya katılmasını geciktirdi58. Kore Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin
NATO’ya alınması konusunda ABD’nin tavrının değişmesinde Sovyetler Birliği’ne karşı
Türkiye’nin set olması ve çıkabilecek muhtemel bir savaşta Türkiye’deki üslere ihtiyaç
duyulması sebebiyle, Sovyetlere sınır konumunda olan Türkiye’nin Batı’nın gözünde stratejik
önemi artmış olmasından kaynaklanmıştır59. Türkiye Batı ile bütünleşmenin anahtarı olarak
orduyu kullanarak, Kore’de Amerika’ya verilen desteğin karşılığı olarak Türkiye’nin
NATO’ya katılması isteniyordu60. Eylül 1951’de Kanada’da NATO toplantısı yapıldı. Bu
toplantıya üye ülkelerin dışişleri, savunma ve maliye bakanları katıldı ve önemli kararlar
alındı. Türkiye ile Yunanistan'ın teşkilâta katılmalarına, ilk önce üye devletlerin
parlamentolarının tasdiki kaydı ile karar verildi61.

Türkiye’nin NATO’ya Katılmasından Sonraki Gelişmeler İç Gelişmeler

Başbakan Menderes, NATO’ya katılmamız ile ilgili Ajans Press ve Reuters Ajansına verdiği
beyanatta şunları ifade etmiştir: “Türkiye’nin eşit hakları haiz bir aza sıfatıyla Atlantik
paktına kabulü lehinde Ottowa’da verilmiş olduğunu öğrendiğimiz karar pek tabiidir ki
Hükümetçe büyük bir memnuniyetle karşılanmıştır. Bu kararın aynı zamanda Türk umumî
efkârınca da memnuniyetle karşılanacağından şüphe yoktur. Bu müspet gelişmeye,

Hükümetimizin takip etmekte olduğu ve millî bir politika olarak umumî efkârımızın da
kuvvetle desteklemekte bulunduğu müstakar ve barışçı ve azimli siyasetin tabii bir neticesi
nazarıyla bakmak doğru olur”62. Başbakan Adnan Menderes, NATO’ya katılmamız sebebiyle
TBMM’de yaptığı konuşmada şöyle demiştir: “Muhterem arkadaşlar; bu tarihi günün büyük
ehemmiyetini ona layık olan bir birlik ve tesanüt manzarasıyla ve azmi kararla tecelli ettirmiş
bulunuyorsunuz. Bu güzel azim ve tesanüt manzarasını hiçbir sebeple gölgelemeyelim”63.
Sovyetlerin tehdidi Türkiye’nin batı ile özelde de Amerika ile Truman doktrini ve Marshall
Yardımı ile başlatılan süreç NATO’ya üye olunmasıyla tamamlanmış oldu64. TBMM’de
yapılan tartışmalarda ve kamuoyuna yapılan açıklamalarda Kore’ye Türk askeri
gönderilmesinin NATO’ya üye olunmasını sağlayacağını belirtemeyen Başbakan Adnan
Menderes, ancak bir yıl sonra yapılan bir röportajda Türkiye’nin NATO’ya katılmasının
Kore’ye Türk askeri gönderilmesi ile sağlandığını ifade edebilmiştir65.

Türkiye’nin NATO’ya Katılmasından Sonraki Gelişmeler Dış Gelişmeler

Türkiye’nin NATO’ya üye olması Sovyetlerin tepkisine yol açtı. Batılıların Türkiye’de hava
ve deniz üssü kurmalarına itiraz ettiler. Bunun üzerine Türkiye, Sovyetlere NATO’nun saldırı
amaçlı değil barışçı amaçlar güttüğünü söylemiştir66. Türkiye NATO’ya üye olduktan sonra
Amerikalı generaller askerî üs ve tesislerimizi teftiş ederek NATO’nun karargâh yeri olarak
İzmir limanını uygun bulmuşlardır67.

Türkiye’nin NATO’ya üye olmasından sonra Batı faktörü, Türkiye’nin Orta Doğu Arap
politikasını daha fazla etkilemeye başlamıştır. 1950’lerin başlarından itibaren, Orta Doğuda
Arap ülkelerini Batıyla karşı karşıya getiren her olay zorunlu olarak, Türkiye’yi de bu
ülkelere karşı tavır göstermeye yöneltmiştir68.

Türkiye’deki Amerikan askeri varlığının artışını sağlayan anlaşma 1954 yılında imzalanan
“Türkiye’de Bulunan Amerikan Askeri Yardım Kurulu Personeline NATO Kuvvetler Statüsü
Anlaşmasının Tatbik Edileceğine Dair Anlaşma”dır. Teslimiyetçi bir anlayışla hazırlandığı

söylenen bu anlaşmaya göre bu tesislerde Amerikan askeri NATO’ya değil ABD’ye bağlı
olacaktı. ABD kendi güvenliğini sağlarken, Türkiye’nin güvenliğini de sağlamış olacaktı69.
Türkiye’nin, NATO’ya katıldıktan sonra ikili ilişkileri “tam ittifak” yapısı içerisinde
sürdürmesi iki olumsuzluğu beraberinde getirmiştir. Birincisi Türk dış politikasının Amerikan
ipoteği altına alınması, ikincisi de Türkiye’deki bazı askeri üs ve tesislerin Türkiye’nin
egemenlik ve bağımsızlığına aykırı bir şekilde Amerika’ya adlî kapitülasyonlar sağlamış
olmasıdır70.

SONUÇ

2. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan Sovyet tehdidi karşısında, Türkiye batı ülkeleri ile
yakınlaşmaya başladığı gibi ABD de Türkiye ile ilgilenmeye başlamıştır. ABD, yeni dünya
düzeninde içeriden ve dışarıdan tehdit altında olan ülkeleri destekleme politikası gütmekteydi.
2. Dünya Savaşı sırasında Sovyetlerin faaliyetleri Türkiye’ye sıkıntılı bir dönem yaşatmıştı.
Sovyet tehdidi ve bu tehdide karşı millî güvenliğin sağlanabilmesi maksadıyla ittifak
arayışları Türk dış politikasını şekillendiren ana etken haline gelmiştir. Bu nedenle Türkiye
için ana hedef batının öncülüğünde kurulan tüm siyasî, askerî ve ekonomik ittifaklara üye
olmak olmuştur

14 Mayıs 1950’de yapılan seçimler ile iktidar değişmiş ancak dış politikaya bakış
değişmemişti. İktidara gelen DP hükümeti NATO’ya girmek için çalışmalara hız verme kararı
aldığı günlerde beklenen fırsat DP yönetiminin eline, 25 Haziran 1950 tarihinde geçmiştir.
Türkiye Kore’ye asker gönderme kararı ile ABD’nin ardından kara askeri gücünü Kore’ye
gönderme kararı alan ikinci ülke olmuştur.

Kore Savaşı’nda Türk ordusu kahramanlığını bir kez daha ispat etmiştir. 1950 yılından 1953
Temmuz’una kadar Türk Değiştirme Tugayı, kendisine verilen her türlü muharebe görevlerini
başarı ile yerine getirmiştir. Ancak savaşın gerçek bir galibi olmamış, savaş fiziki olarak
başladığı yerde bitmiştir. Kore Savaşı’nda Türk Askeri’nin gösterdiği kahramanlıklar
Amerikan kamuoyu’nda süregelen Türkiye aleyhtarlığını tersine çevirmeye başladı.

Böylece Türkiye Batı ile bütünleşmenin anahtarı olarak orduyu kullanmış oluyor ve Kore’de
Amerika’ya verilen askeri desteğin karşılığında, Türkiye NATO’ya katılmayı bekliyordu.
Eylül 1951’de Kanada’da NATO toplantısı yapıldı. Bu toplantı ile üye ülkeler Türkiye’nin ilk
önce üye devletlerin parlamentolarının tasdiki kaydı ile karar vermişlerdir.

Türkiye’nin NATO’ya katılması ile birlikte Türk-Batı ile ilişkileri, DP Hükümetleri
döneminde Türk-Amerikan ilişkileri şekline dönüşmüştür. Bu durum iki olumsuzluğu
beraberinde getirmiştir. Birincisi Türk dış politikasının Amerikan ipoteği altına alınması
ikincisi de Türkiye’deki bazı askeri üs ve tesislerin Türkiye’nin egemenlik ve bağımsızlığına
aykırı bir şekilde Amerika’ya adlî kapitülasyonlar sağlamış olmasıdır

Dipnotlar
∗ Dr. İl Emniyet Müdürlüğü, Bingöl, bulentakkaya98@yahoo.com
1 Tevfik Çavdar; Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839-1950), İmge Kitabevi, Ankara 1999, 363-364.
2 Fahir Armaoğlu; 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi, Alkım Yay., Ankara, s. 421-414.
3 H. Bayram Kaçmazoğlu; Demokrat Parti Dönemi Toplumsal Tartışmaları, Birey Yayıncılık, İstanbul
1998, s. 14.
4 Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yay., İstanbul 1998, s. 302.

5 Kemal Karpat; Türk Demokrasi Tarihi Sosyal, Ekonomik, Kültürel Temeller, İstanbul Matbaası,
İstanbul 1967, s. 127.
6 Hüseyin Bağcı; Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar, ODTÜ Gelişme Vakfı Yay., Ankara 2007, s. 7;
7 Fahir Armaoğlu; 20. Yüzyıl…, s. 425-426.
8 Fahir Armaoğlu; 20. Yüzyıl…, s. 447.
9 Fahir Armaoğlu; 20. Yüzyıl…, s.448.
10 Mehmet Gönlübol; A. Halûk Ülman; A. Suat Bilge ve Diğerleri; Olaylarla Türk Dış Politikası (1945–1965
Dönemi), Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1987, s. 224.
11 Yusuf Sarınay; Türkiye’nin Batı İttifakına Yönelişi ve Nato'ya Girişi (1930-1952), Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1988, s. 76.

12 Ömer Kürkçüoğlu; “Türk Demokrasisinin Kuruluş ve İşleyişinde Dış Etkenler (1946’dan bu yana)”,
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. 33, S. 1, 1978, s. 225.
13 Redvers Opie; “Amerikan Yardımı ve Kalkınma Meselesi”, (Çeviren, Cemal Mıhçıoğlu) Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. 8, S. 1, 1953, s. 89-90.
14 Şerafettin Turan; Türk Devrim Tarihi, 4. Kitap (İkinci Bölüm) Çağdaşlık Yolunda Yeni Türkiye (14
Mayıs 1950-27 Mayıs 1960), Bilgi Yayınevi, Ankara 1999, 143-144..
15 Taner Timur; Türkiye'de Çok Partili Hayata Geçiş, İmge Kitabevi, Ankara 2003, s. 61-62; H.
Bayram Kaçmazoğlu; Demokrat Parti Dönemi Toplumsal Tartışmaları, Birey Yayıncılık, İstanbul
1998, s. 15; Fahir Armaoğlu,; 20. Yüzyıl…, s. 415.

16 Ayın Tarihi, Temmuz 1950, S. 200, s. 67.
17 Altan Öymen; Değişim Yılları, Doğan Kitap, İstanbul 2004, s. 547-548; Ümit Özdağ; Menderes
Döneminde Ordu - Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali, Boyut Yayın Grubu, İstanbul 2004, s. 34.
18 Celal Bayar; Başvekilim Adnan Menderes, (Derleyen İsmet Bozdağ) Tercüman Yay., İstanbul 1986, s. 118;
Erol Mütercimler; Mim Kemal Öke; Düşler ve Entrikalar: Demokrat Parti Dönemi Türk Dış Politikası, Alfa
Yayınları, İstanbul 2004, s. 72.
19 Hüseyin Bağcı; Türk Dış.., s. 20.

20 Feridun Cemal Erkin; Dışişlerinde 34 Yıl, TTK Basımevi, Ankara 1993, s. 153-154.
21 Zafer; 26 Temmuz 1950; Ulus; 26 Temmuz 1950; Milliyet; 26 Temmuz 1950.
22 B.C.A., Belge Tarih ve Sayısı: 21.8.1950, Dosya: F11, Fon Kodu: 30.1.0.0, Yer No: 102.630.9.
23 Altan Öymen; Değişim Yılları…, s. 555.
24 Hüseyin Bağcı; Türk Dış…, s. 8.

25 Kazım Öztürk; Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri ve Programları, Ak Yay., İstanbul 1968, s. 363-364
26 Hüseyin Bağcı; Türk Dış…, s. 20.
27 Mustafa Albayrak; Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti (1946-1960), Phoenix Yayınevi, Ankara 2004, s.
199.
28 Tevfik Çavdar; Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1950’den Günümüze), İmge Kitapevi, Ankara 2008, s. 32;
Cem Eroğul; Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi, İmge Kitabevi, Ankara, 1998, s. 102; Hüseyin Bağcı; Türk
Dış…, s. 24.

29 Zafer; 27 Temmuz 1950.
30 Metin Toker, DP’nin Altın Yılları 1950-1954, Bilgi Yayınevi, Ankara 1991, s. 81. Erol Mütercimler; Mim
Kemal Öke; Düşler ve Entrikalar…, s. 77.
31 Milliyet; 27 Temmuz 1950.

32 Cumhuriyet; 27 Temmuz 1950.
33 Ulus; 27 Temmuz 1950.

34 Şevket Süreyya Aydemir; İkinci Adam, C. III, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006, s. 296-297.
35 Ayın Tarihi, Temmuz 1950, S. 200, s. 69-74; Şevket Süreyya Aydemir; İkinci Adam…, s. 303-304.
36 B.C.A., Belge Tarih ve Sayısı: 21.8.1950, Dosya: F11, Fon Kodu: 30.1.0.0, Yer No: 102.630.9.
37 Erol Mütercimler; Mim Kemal Öke; Düşler ve Entrikalar…, s. 88-90; Şevket Süreyya Aydemir;
İkinci Adam…, s. 301-302.
38 Faruk Sükan (Derleyen) Başbakan Adnan Menderes'in Meclis Konuşmaları, (TBMM 1950-1960), Ankara
1992, s. 35,38.

39 Metin Toker; DP’nin Altın Yılları…, s. 103;
40 Ali Fuad Başgil; 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri, (Çeviren M. Ali Sebük, İ. Hakkı Akın), Kubbealtı
Neşriyat, İstanbul 2006, s. 79.
41 Ayın Tarihi, Temmuz 1950, S. 200, s. 8.
42 Ayın Tarihi, Ağustos 1950, S. 201, s. 2-3.
43 Milliyet; 01 Ağustos 1950.
44 Fahir Armaoğlu; 20. Yüzyıl…, s. 448; Ayhan Kamel; “Türk Rus İlişkileri”, Çağdaş Türk Diplomasisi 200
Yıllık Süreç, 15-17 Ekim 1997 Sempozyuma Sunulan Tebliğler, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1999, s. 410.
45 Hüseyin Bağcı; Türk Dış…, s. 11.

46 Esin Yurdusev; “1945-1989 Döneminde Türkiye ve Balkanlar”, Çağdaş Türk Diplomasisi 200 Yıllık
Süreç, 15-17 Ekim 1997 sempozyuma Sunulan Tebliğler, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1999, s.
377.
47 Yusuf Sarınay; Türkiye’nin Batı…, s. 93.
48 Erol Mütercimler; Mim Kemal Öke; Düşler ve Entrikalar…, s. 85.
49 Celal Bayar; Başvekilim Adnan Menderes…, s. 127-128.

50 Hüseyin Bağcı; Türk Dış…, s. 14.
51 Mehmet Ali Birand; Can Dündar; Can Dündar; Bülent Çaplı; Demirkırat Bir Demokrasinin Doğuşu,
Doğan Kitap, İstanbul 2007, s. 62.
52 Türkiye NATO’ya üyelik için 11 Ağustos 1950’de ikinci resmi başvurusunu yapmıştır. Mehmet Gönlübol; A.
Halûk Ülman; A. Suat Bilge ve Diğerleri; Olaylarla Türk…, s. 228-229.
53 Hürriyet; 3 Ağustos 1950.
54 Türkiye NATO’ya alternatif olarak Yunanistan, İngiltere, İtalya, Fransa ve ABD’nin bulunduğu bir Akdeniz
Savunma Paktı kurulmasını teklif ediyordu. Mehmet Gönlübol; A. Halûk Ülman; A. Suat Bilge ve Diğerleri;
Olaylarla Türk…, s. 227.
55 Yusuf Sarınay; Türkiye’nin Batı…, s. 83.
56 Erol Mütercimler; Mim Kemal Öke; Düşler ve Entrikalar…, s. 104.

57 Ömer Kürkçüoğlu; Türkiye’nin Arap Ortadoğu’suna Karşı Dış politikası (1945-1970), AÜ Siyasal
Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1972, s. 43.
58 Fahir Armaoğlu; 20. Yüzyıl…, s. 519; Erol Mütercimler; Mim Kemal Öke; Düşler ve Entrikalar…,
s. 105.
59 Yusuf Sarınay; Türkiye’nin Batı…, 70-99.
60 Emrullah Nutku; Demokrat Parti Neden Çöktü ve Politikada Yitirdiğim Yıllar (1946-1958) (Siyasi
Anılarım), İstanbul 1979, s. 194; Mete Tuncay; “Siyasal Tarih (1950-1960)”, Türkiye Tarihi 4 Çağdaş
Türkiye 1908-1980, Yay. Yön. Sina Akşin, Cem Yayınevi, İstanbul 1992, s. 179.
61 Zeki Mesud Alsan; “Müşterek Emniyetin Tesisi Bakımından Atlantik Camiasının Rolü”, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 1953, C. 10, S. 1-4, s. 27.

62 B.C.A., Belge Tarih ve Sayısı: 21.9.1951, Dosya: A6, Fon Kodu: 30.1.0.0, Yer No: 13.76.7.
63 Faruk Sükan (Derleyen) Başbakan…, s. 117.
64 Feroz Ahmad; Modern Türkiye’nin Oluşumu, Kaynak Yayınları, İstanbul 2008, s. 131.
65 Hüseyin Bağcı; Türk Dış…, s. 26.
66 Ulus; 5 Kasım 1951.
67 Cem Eroğul; Demokrat Parti…, s 116-117.
68 Ömer Kürkçüoğlu; Türkiye’nin Arap…, s. 49-50.

69 Ümit Özdağ; Menderes Döneminde…, s. 47-48.
70 Fahir Armaoğlu; “Yarım Yüzyılın Türk Amerikan İlişkileri, 1947-1997”. Çağdaş Türk Diplomasisi
200 Yıllık Süreç, 15-17 Ekim 1997 Sempozyuma Sunulan Tebliğler, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara
1999, s. 425. Türkiye, ABD’yi emperyalist devlet olarak görmediğinden dolayı 1958-59 yıllarına kadar
kamuoyunda, askerî ve idarî çevrelerde Türk-Amerikan Askerî ilişkilerinin Türkiye’nin bağımsızlığını
zedelediği yönünde bir istifham olmamıştır. Erol Mütercimler; Mim Kemal Öke; Düşler ve
Entrikalar…, s. 385.


BİBLİYOGRAFYA
A. ARŞİV BELGELERİ

1. Yayınlanmamış Arşiv Belgeleri:


Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi


B.C.A., Belge Tarih ve Sayısı: 21.8.1950, Dosya: F11, Fon Kodu: 30.1.0.0, Yer No:

102.630.9.
B.C.A., Belge Tarih ve Sayısı: 21.8.1950, Dosya: F11, Fon Kodu: 30.1.0.0, Yer No:
102.630.9.
B.C.A., Belge Tarih ve Sayısı: 21.9.1951, Dosya: A6, Fon Kodu: 30.1.0.0, Yer No:
13.76.7.
2. Yayınlanmış Arşiv Belgeleri:
Faruk Sükan (Derleyen) Başbakan Adnan Menderes'in Meclis Konuşmaları, (TBMM 1950-
1960), Ankara 1992.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Basın ve Matbuat Umum Müdürlüğü: Ayın Tarihi (1950-
1957).

B. GAZETELER


Cumhuriyet; 27 Temmuz 1950.

Hürriyet; 3 Ağustos 1950.
Milliyet; 26 Temmuz 1950/ 27 Temmuz 1950/ 01 Ağustos 1950.
Ulus; 26 Temmuz 1950/ 27 Temmuz 1950/ 5 Kasım 1951.
Zafer; 26 Temmuz 1950/27 Temmuz 1950.


C. TETKİK ESERLER

1. Kitaplar :

AHMAD, Feroz; Modern Türkiye’nin Oluşumu, Kaynak Yayınları, İstanbul 2008.
ALBAYRAK, Mustafa; Türk Siyasi Tarihinde Demokrat Parti (1946-1960), Phoenix
Yayınevi, İstanbul 2004.
ARMAOĞLU, Fahir; 20. Yüzyıl Siyasî Tarihi, Alkım Yay., Ankara 1990.
AYDEMİR, Şevket Süreyya; İkinci Adam, C. III, Remzi Kitabevi, İstanbul 2006.
BAĞCI, Hüseyin; Türk Dış Politikasında 1950’li Yıllar, Ortadoğu Teknik Üniversitesi
Gelişme Vakfı Yay., Ankara 2007.
BAŞGİL, Ali Fuat; 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri, (Çeviren. M. Ali Sebük, İ. Hakkı Akın),
Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2006.
BAYAR, Celal; Başvekilim Adnan Menderes, (Derleyen İsmet Bozdağ) Tercüman Yay.,
İstanbul 1986.
BİRAND, Mehmet Ali; Can DÜNDAR; Bülent ÇAPLI; Demirkırat Bir Demokrasinin
Doğuşu, Doğan Kitap, İstanbul 2007.
ÇAVDAR, Tevfik; Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1839-1950), İmge Kitabevi, Ankara
1999.
ÇAVDAR, Tevfik; Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1950’den Günümüze), İmge Kitapevi,
Ankara 2008.
EROĞUL, Cem; Demokrat Parti Tarihi ve İdeolojisi, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara
1990.
ERKİN, Feridun Cemal ; Dışişlerinde 34 Yıl, TTK Basımevi, Ankara 1993.
GÖNLÜBOL, Mehmet; A.Halûk ÜLMAN; A. Suat BİLGE ve Diğerleri; Olaylarla Türk Dış
Politikası, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1987.
KAÇMAZOĞLU, H. Bayram; Demokrat Parti Dönemi Toplumsal Tartışmaları, Birey
Yayıncılık, İstanbul 1998.
KARPAT, Kemal; Türk Demokrasi Tarihi Sosyal, Ekonomik, Kültürel Temeller, İstanbul
Matbaası, İstanbul 1967.
MÜTERCİMLER, Erol; Mim Kemal ÖKE; Düşler ve Entrikalar: Demokrat Parti Dönemi
Türk Dış Politikası, Alfa Yayınları, İstanbul 2004.

NUTKU, Emrullah; Demokrat Parti Neden Çöktü ve Politikada Yitirdiğim Yıllar (1946-
1958) (Siyasi Anılarım), İstanbul 1979.
ÖYMEN, Altan; Değişim Yılları, Doğan Kitap, İstanbul 2004.
Özdağ, Ümit; Menderes Döneminde Ordu-Siyaset İlişkileri ve 27 Mayıs İhtilali, Boyut
Yayın Grubu, İstanbul 2004.
ÖZTÜRK, Kazım; Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri ve Programları, Ak Yay., İstanbul
1968.
SARINAY, Yusuf; Türkiye’nin Batı İttifakına Yönelişi ve Nato'ya Girişi (1930-1952),
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1988.
TİMUR, Taner; Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçiş, 3. Baskı, İmge Kitabevi, Ankara
2003.
TOKER, Metin; DP’nin Altın Yılları 1950-1954, 2. Basım, Bilgi Yayınevi, Ankara 1991.
TURAN, Şerafettin; Türk Devrim Tarihi, 4. Kitap (İkinci Bölüm) Çağdaşlık Yolunda Yeni
Türkiye (14 Mayıs 1950-27 Mayıs 1960), Bilgi Yayınevi, Ankara 1999.
ZÜRCHER, Erik Jan; (Çeviren Yasemin Saner Gönen), Modernleşen Türkiye’nin Tarihi,
İletisim Yay., İstanbul 1998.
2. Makaleler
ARMAOĞLU, Fahir; “Yarım Yüzyılın Türk Amerikan İlişkileri, 1947-1997”, Çağdaş Türk
Diplomasisi 200 Yıllık Süreç, 15-17 Ekim 1997 Sempozyuma Sunulan Tebliğler, Türk Tarih
Kurumu Yay., Ankara 1999, s. 421-440..
ALSAN, Zeki Mesud; “Müşterek Emniyetin Tesisi Bakımından Atlantik Camiasının Rolü”,
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl 1953, C. 10, S. 1-4, s. 1-32.
ÇAKIR, Faruk; “Amerikan Bakış Açısından Türkiye’de 1957-60 Dönemi Siyasal Gelişmeleri
ve Türk-Amerikan İlişkileri”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. 59,
s. 1, 2004, s. 59-88.
KAMEL, Ayhan; “Türk Rus İlişkileri”, Çağdaş Türk Diplomasisi 200 Yıllık Süreç, 15-17
Ekim 1997 Sempozyuma Sunulan Tebliğler, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1999, s. 409-
420.
KÜRKÇÜOĞLU, Ömer; “Türk Demokrasisinin Kuruluş ve İşleyişinde Dış Etkenler

(1946’dan bu yana)”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. 33, S. 1,
1978, s. 213-247.
OPİE, Redvers; “Amerikan Yardımı ve Kalkınma Meselesi”, (Çeviren Cemal Mıhçıoğlu)
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, C. 8, S. 1,1953, s. 85-110.
TUNCAY, Mete; “Siyasal Tarih (1950-1960)”, Türkiye Tarihi, Cilt 4, Çağdaş Türkiye
1908-1980, (Yay. Yön. Sina Akşin), Cem Yayınevi, İstanbul 1992, s. 177-184.
YURDUSEV, Esin; “1945-1989 Döneminde Türkiye ve Balkanlar”, Çağdaş Türk
Diplomasisi 200 Yıllık Süreç, 15-17 Ekim 1997 sempozyuma Sunulan Tebliğler, Türk Tarih
Kurumu Yay., Ankara 1999, s. 373-386.




































Hiç yorum yok: