1 Ağustos 2013 Perşembe

Töles boyları-Prof.Dr.Ahmet Taşagil

Gök-Türk devleti tarihinin 627 yılına kadar olan kısmında Baykal Gölünün doğusundan 
Karadeniz’in kuzeyine kadar ulaşan geniş sahada hanedana bağlı diğer Türk boyları yaşıyordu. 
Devlete bağlı önemli bir unsur olan bu boylar, genellikle Töles ismiyle adlandırılmakta idi. Orta 
Asya’da çok geniş bir coğrafyaya dağılmış vaziyette yaşayan Tölesler, Çin’in diğer komşularına 
göre en fazla boy sayısına sahip idiler. Töleslerin IV. ve V. yüzyıllarda yaşayan boyların genel 
ismi olan Kao-ch’e’larla aynı olduklarına dair çok isabetli bir görüş vardır.1 Diğer taraftan Töles 
boylarının coğrafi dağılımı hakkında sistemli bir araştırma yapılmamıştır 2
.
Orta Asya Türk tarihi hakkında bilgi veren Çin kaynakları, öncelikle çok fazla münasebet 
tesis ettikleri büyük devletlerden veya devlet haline gelememiş olmasına rağmen belirli bir siyasi 
güce sahip olan topluluklardan bahsetmektedir. Bunun yanında daima mümkün olduğu kadar, o 
zamanki büyük güce bağlı olan küçük kavimlere hasredilmiş oldukça teferruatlı bilgiler de 
bulunmaktadır.

Çin kaynakları dikkatlice incelendiğinde Büyük Hun İmparatorluğunun kuruluşundan 
itibaren I. Gök-Türk devleti yıkılana (630) kadar bilinen kesin tarihi devrede Orta Asya’da hakim 
olan devletin yanında ona bağlı boyların da kendilerine ait bölümleri olduğu görülmektedir. 
Ancak önemli olan husus yıllıklarda devlete bağlı olan boyların önce genel bir ad altında 
toplanması sonra buna dahil küçük boyların isimlerinin verilmiş olmasıdır. Diğer önemli bir 
nokta da söz konusu bu boyların, daha çok devletin batı tarafında belirli coğrafi bölgelere 
ayrılarak yaşamış bulunmalarıdır. 

630 yılında Doğu ve Batı Gök-Türklerinin Çin hakimiyetine girmeleriyle beraber bu 
boyların durumu çok değişik bir manzara arz etmeye başlayacaktır. Özellikle 627 yılında
başlayan ve Çin kaynaklarının Töles diye adlandırdığı Türk boylarının isyanına kadar olan
dönemde Gök-Türk devleti içerisindeki coğrafi dağılımları ele alınmaya çalışılacaktır.3
Büyük Hun İmparatorluğu (M. Ö. 220-M.S. 48) zamanında devlete bağlı , fakat, batı
bölgelerde yaşayan boyların genel isminin Ting-ling4 olduğu bilinmektedir.5 Hun
imparatorluğunun yıkılışından sonra büyük boy dalgalanmalarına sahne olan Orta Asya(nın
doğusunda zamanla Moğol Orta Asya’nın doğusunda zamanla Moğol asıllı Juan-Juan (değişik
yazılışları Ju-Ju, Jou-Jan)lar, yeni siyasi güç olarak ortaya çıktılar. Orta Asya’da kontrolü
tamamen ele geçirdiler. Bu esnada Çin’de ise Han hanedanının yıkılmasından sonra bir çok
küçük devlet kurulmuş, arkasından Çin’e göç etmiş olan Hun kütleleri tarafından Türk asıllı
Tabgaç devleti tesis edilmişti.6 Bu hanedan V. Asrın sonlarına doğru Budizm ve Çinlileşme
neticesinde Türk karakterini yitirerek, Çince Wei adını aldı. Adı geçen Wei hanedanı varlığını
Gök-Türklerin sahneye çıktıkları 550’li yıllara kadar sürdürdü. İşte, bu dönemde yani
Tabgaç’ların ve Juan-juan’ların hakimiyeti ellerinde bulundurdukları sırada, Orta Asya’daki
dağınık boyların Kao-ch’e olarak adlandırıldığı anlaşılmaktadır.7 VI. yüzyılın ortalarında, Gök-
Türklerin büyük bir hızla yükseldiği sırada Orta Asya’da onları bağlı dağınık Türk boylarının
genel adının Töles olarak ortaya çıktığına kesin müşahede edilmektedir. Ancak burada üzerinde
hassasiyetle durulması gereken bir nokta vardır. Bu nokta Gök-Türklerin, Töles boylarını yenip,
onların 50 bin ailesini kendilerin bağladıktan sonra istiklâllerini elde etme yolunda büyük güven
kazanmalarıdır. Töles’lerin katılmasıyla sayılarının artması üzerine kendilerini Juan-juan’larla
aynı seviyede görmeye başlamışlardı. Bunun neticesinde Juan-juan’lara evlilik teklifinde
bulundular. Teklifin reddedilmesi ve kendilerine hakaret edilmesi neticesinde onlara hücum edip,
büyük bir bozguna uğratarak, bu Moğol devletini ortadan kaldırmışladır.8 552 yılında meydana
gelen bu hadiseden sonra Gök-Türkler bağımsızlıklarını ilan edip devletlerinin kurmuşlardı.
Görüldüğü gibi Töles’lerin, Gök-Türklerin devletinin kurulmasıyla çok sıkı bir münasebeti
vardır.9

Henüz devletin kuruluş safhasında bile önemli rol oynayan Gök-Türklerin yaklaşık iki
yüz yıl süren tarihleri boyunca, Töles boylarının faaliyetleri çok sık ve farklı durumlarda ortaya
çıkacaktır. Gök-Türk tarihi boyunca Töles adıyla zikredilen bu Türk boyları hakkında Orhun
Abideleri 10 ve Çin kaynaklarında epey bilgi vardır. Aslında I. Gök-Türk devleti döneminde
Töles boyları hakkında verilen malumatın, ikincisine göre daha az olduğunu belirtmek
gerekmektedir.

Kaynaklar içerisinde Suei Shu, Pei Shih ve Chiou T’ang Shu’da11 müstakil Töles
bölümleri vardır. Daha detaylı bilgi verdiği için Suei Shu ve Pei Shih adlı Çin kaynaklarının
Töles bölümleri esas alınmıştır.

Tercüme metinlerinde de görüldüğü üzere Töles(T’ie-lo) diye adlandırılan Türk boyları
gurubu, Hunların neslinden geliyordu. Aslında Hunların neslinden geliyordu ifadesi çok geniş
açıklamaya muhtaçtır. Çünkü, Çin’in kuzeyinde büyük bir imparatorluk kuran Hunlar ,
bünyelerinde Orta Asya’daki hemen bütün kavimleri toplamıştır. Bu daha sonra Çinlilerin
hafızasında derin yer edinmelerine sebep olmuş ve yüzyıllar sonra dahi kurulan devletleri ve
boyları Hunlara bağlamışlardır. Tölesler kendi bölümlerinde de belirtildiği gibi, Gök-Türklere
benzer şekilde yaşıyorlardı. Belirli bir yerde ikamet etmediklerinin yanında, dağları vadileri
takip ederek yaşadıkları bildirilmiştir. Diğer taraftan bu serbest hayat tarzları neticesinde ağır ve
vahşi hayat şartlarına karşı dayanıklı oldukları vurgulanmıştır. Yine Orta Asya’da yaşamış bütün
Türk topluluklarının ortak özelliği olan atın üstünde ok atmada usta olduklarının söylenmesi
dikkat çekici bir noktadır. Çok kısa açıklanmış olmasına rağmen Çin’in batı sınırlarına yakın
yerlerde, yani Turfan civarında yaşayan Töles gruplarının bitki yetiştirme, tarım yapma gibi
işlerle uğraşmaları da Türklerin İslâmiyeti kabullerinden önce Orta Asya’da tarım yaptıklarını,
bitki yetiştirdiklerini göstermesi açısından hayli enteresandır. Tarımla ve bahçecilikle uğraşmaları
sonucu daha çok sığır yetiştiriyorlardı, dolayısıyla ata ihtiyaçları azdı.

Yukarıda söylediğimiz gibi Tölesler’in Gök-Türk tarihi içinde oynadığı rol henüz
kuruluşunda bildirilmişti. Daha sonra Gök-Türk Devleti hızla yükselip Orta Asya’yı tamamen
hakimiyeti altına aldığında yine kaynağın ifadesine göre topluca doğu ve batı kısımlarına
bölünerek bağlandılar. Bu Töles kütlelerin doğudan batıya bütün Gök-Türk Devleti içinde
yerlerini almış olduklarını göstermektedir. Bunu Gök-Türk devletinin kuruluşunda tamamen
devletin içinde yer almalarına ve en önemli unsurlarından biri olmalarına bağlıyoruz. Bumın
Kagan’ın Tölesleri 551 yılından önce mağlup edip devlete bağlayışından 600’lü yılların
başlangıcına kadar Çin kaynaklarının Tölesler hakkında her hangi bir malumat verdiğine
rastlamıyoruz.

603 yılında Batı Gök-Türklerinin kaganı Tardu’nun yenilgiye uğratılması sonucunda
Töles boylarının dağılması kaydı, bunların çoğunun özellikle Altayların batısında Tanrı Dağları
havalisinde yaşayanların Batı Gök-Türklerine bağlı olduğu fikrini ortaya çıkarmaktadır. Zaten bu
tarihten sonra Töles boylarının tarihleri büyük çoklukla Batı Gök-Türkleri içinde gelişecektir.
Ancak, Sir Tarduş, Bayırku ve benzeri boyların bunlara dahil olmadığı anlaşılmaktadır. Doğuda
kalanların hepsinin 627 ve takip eden yıllarda birer müstakil siyasi güç olarak ortaya çıktıkları ,
Chiou T’ang Shu’daki Töles bölümünden anlaşılmaktadır12. Söz konusu boylar aşağıda ayrı
başlıklar altında incelenecek olduğundan burada sadece coğrafi dağılımlarına yer veriyoruz Bir
başka dikkat çekici husus bazı Töles boylarının ise çok küçük hatta urug13 seviyesinde
olduğunun görülmesidir.

Töles boylarının coğrafi dağılımına gelince: Genel olarak baktığımızda beş ayrı bölgeye
ayrıldıkları anlaşılmaktadır14. Dolayısıyla beş farklı bölgede mütalaa etmek gerekmektedir.
Birinci bölge olarak Tola Irmağının kuzeyine işaret edilmekte ve burada P’uku(
Bugut)15T’ung-lo(Tongra), Wei-ho16, Bayırku(Pa-ye-ku)17, Fu-lo boylarının bulunduğu
bildirilmektedir. Bu beş boy bir erkinde18 birleşmişlerdi. 648’i takiben her biri güçlenmeye
başlayacaklar ve her biri müstekil erkinliklere sahip olacaklardı. Diğer taraftan bu bölge Mengch’en,
T’u-jo-ho, Ssu-chie(İzgil)19, Hun, Hu-hsie gibi küçük kabileler(urug) de bu bölgede
yaşıyorlardı ve toplam yirmi bin yetişmiş askere sahiptiler.

Metinde ikinci bölge olarak Hami(İ-wu)’nin batısı, Karaşar(Yen-ch’i)’ın kuzeyi, Paishan(
Ak dağ)’ın etekleri20 gösterilmektedir. Burada Ch’i-pi, P’u-lo-chih, İ-shih, Su-p’o, Na-ho,
Wu-kuan, Ye-shih, Yü-hi-huan ve diğer küçük kabileler oturuyorlardı ve yirmi iyi yetişmiş
askere sahiptiler. Bunların 603 yılına kadar Batı Gök-Türklerine bağlı olduklarını tahmin
ediyoruz. Tarımla ve ağaç yetiştirmekle uğraşan Töles boylarının bunlar olması da kuvvetle
muhtemeldir. Coğrafi dağılımlarına bakıldığında bu gurubun Çin’in batı sınırlarına en yakın
olduğu anlaşılmaktadır.

Üçüncü bölge biraz daha kuzeyde Altay Dağlarının güney batısında idi. Sir Tarduş(Hsieyen-
t’uo), Shih-p’an, Ta-ch’i ve diğerlerinin on binden fazla askerleri vardı.

Dördüncü bölge olarak Semerkand’ın kuzeyi Sır Derya(A-te Suyu – Arıs ırmağı)’nın
yanında, Ho-shih, Ho-chie, Po-hu, Pi-kan., Chü-hai, Ho-pi-hsi, Ho-ts’o-su, Pa-ye-wei ve Ho-ta
gibi kabileler yaşıyordu. Bunlarında otuz bin asker çıkarabilecek güçleri vardı.

Beşinci gurup Töles boyları kütlesi, Hazar Denizi(Te-i Hai)nin doğusunda yaşıyordu.
San-suo-yen, Mie-ts’u, Lung-hu gibi kabileler bulunuyor ise de bunların hepsini Töles olarak
saymanın doğru olmadığı kanaatindeyiz. Aynı devrelerde Karadeniz’in ve Hazar Denizinin
kuzeyinde Türklerin batı guruplarına dahil Ogur boyları yaşıyordu21.

Altıncı gurup Töles boyları, Bizans(Fu-lin)’ın doğusunda En-chü, A-lan, Pei-ju, Chiou-li,
Fu-wen-hun ve diğerleri bulunmaktaydı. Bunların sayısı yirmi bine yakındır. Hepsinin Türk
olduğu söylenememekle birlikte (mesela İran asıllı Alanlar gibi) büyük çoğunluğunun Türk
olduğu ifade edilebilir. Çünkü Orhun Abidelerinde belirtildiği üzere Fu-lin(Aparum- Apa rum)22,
Bizans’ın adıdır. Aynı tarihlerde Bizans’ın doğusunda Sabar Türkleri yaşıyorlardı. Bu devlet 576
yılına kadar siyasi varlığını devam ettirebilmişti23. Bilindiği gibi bu bölgede daha sonra onların
yerini Hazarlar alarak çok uzun süre varlıklarını sürdürmüşlerdi.

Ch’u-lo’nun güçten düşüp Töles boylarının temayüz etmelerine Çin karşı çıkmış ve P’ei
Chü adlı devlet adamı vasıtasıyla duruma müdahale etmiştir24. Tölesler, Gök-Türk Devletinin
zayıflaması ve Tardu’nun istiklal mücadelesini kaybedişi(603) üzerine tekrar siyasi sahnede rol
oynamaya başladılar. Tardu’nun mağlubiyeti ile bir ara dağılan Töles boylarının orta gurubu,
yani Altay Dağlarının güney- batısı ile Tanrı Dağlarının kuzeyinde yaşayanlarının, Batı Gök-
Türk kaganı Ch’u-lo tarafından itaate alındığını söylemek mümkündür. Töleslerin güçlenip
kuvvetlenmelerinden endişelenen Ch’u-lo Kagan, ağır vergilerle onların mallarını topladı.
Arkasından Sir Tarduşların kendisine itaatten vazgeçeceklerini zannederek onların kabile
liderlerinden yüzden fazlasını öldürttü.

Bu ağır baskılara dayanamayan Ch’i-pi’ler, erkinleri Ke-leng liderliğinde bir defasında
Ch’u-lo’yu mağlup etmeyi başarabildiler. Bunun üzerine halkı tarafından “İ-wu-chen Moho(
Baga) Kagan ilan edilen Ke-leng, T’an-han Dağında(Tanrı Dağlarının doğu ucu) oturmaya
başladı. Sir Tarduşlar da İç erkinleri Ye-shih’yı “ Küçük Kagan unvanıyla” tahta geçirdiler. Diğer
taraftan Ch’u-lo’yu mağlup ettikten sonra büyümeye başlayan Baga cesarette eşsiz olduğu için
halkının kalbini aşırı derecede kazanmıştı.

Neticede onun gücünden korkuya kapılan Hami, Koço, Karaşar gibi küçük devletçikler de
ona bağlandı. Bu erkinin asıl ismi İ-shih-chin idi. Sonra Yen-mo dağında oturmaya başladı.
Aniden bağımsız kalan iki Töles boyu bunu uzun süre devam ettiremedi. Ch’u-lo’nun
Çin’e gidip kaganlığı terk etmesinden sonra Batı Gök-Türklerden kaganlığını ilan eden
Tardu’nun torunu She-kuei, gücünü iyice artırınca Baga ve Ye-shih, kaganlıktan vazgeçerek ona
bağlandılar. Uygurların da aralarında bulunduğu altı boy ise Hsien-shu Dağında oturarak Doğu
Gök-Türk kaganı Shih-pi’ye itaat ettiler. Altay Dağlarında bulunan bütün boylar ise bunların
arasında daha önce kaganlığını ilan eden İ-shih-po da vardı. En sonunda hepsi T‘ung Yabgu’nun
hakimiyeti altına girdiler(621’den sonra).

Genel olarak Gök-Türk Devletinin tekrar Shih-pi Kagan sayesinde eski kuvvetine
kavuşmasıyla pasifize olup Doğu Gök-Türk Devletine bağlanan Töles boylarının Tola, Kerulen
ırmakları civarında oturanları, 627 yılından sonra Çin desteği ile25 isyan ettiler. Doğu Gök-Türk
Devleti, bu isyan neticesinde iyice zayıfladı ve arkasında da kıtlık çıkınca tamamen dağıldı26.

Doğu ve Batı Gök-Türk Devletlerinin Çin esaretine girmesi üzerine başıboş kalan Töles
boylarının çoğu Çin ile münasebet tesis ederek bağımsız denebilecek bir şekilde yaşamaya devam
ettiler. En kuvvetlileri Sir Tarduşlar, Bayırku’lar, Uygurlar idi. Fakat, onların güçlenip tekrar
Çin’e rakip olmaları, söz konusu boyların hareketlerini yakından dikkatlice takip eden T’ang
hanedanı imparatoru T’ai-tsung tarafından önlenmiştir.

Moğolların Gizli Tarihi’nde Adargin boyu zikredilirken Baykal Gölü’nün batısında
yaşayan Tooles adlı kabilenin Töles isminin devamı olduğu zannedilmektedir27

VI-X.ASIRLAR ARASINDA ORTA ASYA’DA YAŞAYAN BOYLAR

Apar(Avar):

Apar boyu, Orhun Yazıtlarında sadece bir yerde geçmektedir. Onda da 572 yılında Mukan
Kagan öldüğünde cenazesine katılan kavimler arasında adları bildirilmektedir28. Bunları Juanjuanlardan
farklı bir kavim oldukları ve Avrupa’da yaklaşık üç yıl hüküm süren Avar
imparatorluğunun kaydedildiği anlaşılmaktadır .Bu boy aslında War ve Gun adlı iki kabileden
oluşuyordu29.

War-Gunların(Uar-Hun) tarih sahnesine çıkışları M.S.350 dolaylarındadır. Juan-juan
Devleti V. Asrın ortalarına doğru kuvvetlenip Tanrı Dağları bölgesini tehdit eder hale gelmişti.
Uar-Hunlar, Toharistan ve Kuşan bölgesini, Sogdiya’yı ele geçirdiler. Hatta buradan Çin’ e dahi
elçi gönderdiler30. Onlara ait sikkeler de bulunmuştur. Akhun Devletinin kuruluşu 358’den sonra
olmalıdır.

Uar-Hunlara Çinliler, Hua(Uar) diyorlardı. Kurdukları devlet Akhun, Eftalit(Heftalit) gibi
isimler taşıyordu. Cürcan’daki Çol(Çöl) boyu ve Batı Gök-Türkleri zamanındaki Askiller,
Akhun Devleti boylarından idi. Bir bayka Akhun grubu Kızıl Hun(Karmir Hyon, Kermichion,
Hermichion) adıyla anılmıştır. Onların Zavul adlı bir boyu orta ve güney Afganistan’da ayrı bir
yerde beylik kurmuştur. Bu boy ya da boylar grubu daha sonra Kuzey Hindistan’ın ele
geçirilmesinde önemli rol oynamıştır. Hint kaynakları onları Huna diye anmıştır31.

Neticede Akhun Devleti ağılık merkezi Soğdiya, Baktriya ve Toharistan olmak üzere 558
yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Bu yılda I. Gök-Türk Devletinin batı kanadının idarecisi
İstemi Yabgu ile Sasanî hükümdarı Anuşirvan’ın ortak hareketi neticesinde yıkılmıştır32.
Uar-Hun’(War-Gun)lardan bir kol ayrılıp önce Kafkaslara sonra Karadenizin kuzeyinden
Orta Avrupa’ya gimişler ve orada 805 yılına kadar varlığını sürdürecek olan bir devlet
kurmuşlardır. Bu devletin adı Bizans kaynaklarında açıkça yazıldığı gibi Avar idi.

Aramutlar:

Haklarında fazla bilgi bulunmayan Aramutlar da Uygurlara yakın bir topluluk olarak
gösterilmektedir33.

A-tie(Ediz):

Ediz boyunun Çin kaynaklarındaki yazılışı A-tie şeklindedir. Daha çok bu başlık altında
toplanmış ve anlatılmışlardır. Adı geçen boy ilk önce Töles boylarının arasında zikredilmez.
Ancak, sadece bir kaynakta Semerkand’ın kuzeyinde belirtilen He-shih boyu ile A-tie’ler
aynileştirilmektedir34. Bu metinde Pei Shih ve Suei Shu vesair yerlerde gösterilen Töles Boyları
listesinde kaydedilmeyen bir bilgi ile He-shih A-tie bağlantısı ortaya konulmaktadır. Bu
bilgiden hareketle 603 yılından önce Ediz(A-tie) boyunun Sır Derya ırmağının kuzeyinde
yaşadığı sonucuna varıla bilinir. Dolayısıyla Batı Gök-Türk ülkesi sınırları içinde yaşıyorlardı.
Fakat, bu durum oldukça enteresandır. Çünkü daha sonra Baykal Gölü’nün güney doğusunda
Tola ırmağının civarında yaşayan boylar arasında gösterilirler35. Bu esnada yani 626 yılından
önce yetişmiş asker sayıları 1700 idi36. 627 yılında aynı bölgede beraber yaşadıkları Bayırku’lar
Çin ile temasa geçtiklerinde onlar da Çin’e bağlılıklarını bildirdiler. 648’den sonra onların
topraklarının adı Çinliler tarafından değiştirilerek “Chi-t’ien eyaleti(chou)” oldu37.

711 yılından sonra reisleri Chia-t’ie-ssu-t’ai idaresinde tabi olduğu II. Gök-Türk Devleti
hükümdarı Kapgan(Mo-ch’o)’dan kaçarak Çin’deki T’ang imparatorluğuna sığındılar38.
Muhtemelen onun oğulları olan Kuang-yen ve Kuang-chin Çin imparatoru adına başarılı
savaşlarda bulundu. Bu sebepten Çin imparatoru onları yüksek makamlara getirdiği gibi kendi
tabiiyetine aldı39. T’ang hanedanı adına başarılı hizmetler gördükleri için ölümlerinden sonra
onlar adına Çin tarihlerinde biyografiler yazılmıştır40.

Kül Tegin, Oğuzlarla Togu Balık şehrinde savaştıktan sonra Koşulgak’ta Ediz boyu ile
çarpışmıştır. Kül Tegin bu savaşta az yağız atına binerek sabırsızca hücum etmiş ve bir eri
mızraklayıp, dokuz eri de kuşatarak dövmüştür. Neticede Ediz boyu halkının Koşulgak
savaşında öldüğü bildirilmektedir41. Ancak, her halde arta kalanlar olmuştur ki, 716’da Bilge
kaganlık tahtına oturduğunda hakim olduğu boyların adlarını sayarken onların da adlarını
zikretmektedir42. Kemçik ırmağının Cirgak mevkiinde bulunmuş olan yazıtta da Ediz boyunun
adı geçmektedir. Yazıtta söz konusu bey, Ediz urugunu, Kabay boyunu hazineci olarak almıştır43

Az’lar:

697 yılında Çinliler, Türgişler ve Kırgızlar kendi aralarında II.Gök-Türk Devletine karşı
hücuma geçmek üzere anlaştıkları zaman Kırgızlar üzerine sefer tertiplenmişti. Bu seferden önce
Tonyukuk, o toprakları daha iyi tanıyan bir rehber aramış ve Az boyundan birini bulmuştur.
Kılavuzdan Az ülkesinin yolunun Anı ırmağı kenarında olduğunu öğrendi. Ancak yolu bir atın
geçebileceği kadar dar idi. Kendisi o yoldan bir kez geçtiğini söyleyince Tonyukuk “ bir atlı
gitmiş olduğuna göre o yoldan yürüyebiliriz” dedi. Gök-Türk ordusu yürüdü ve Ak Termel
ırmağını geçerek zaman kazandı. Arkasından son derece zorlu bir yolculuktan sonra Kırgızları
uykuda bastılar. Bu arada kılavuz yanıldığı ya da yanlış bilgi verdiği için boğazlanarak
öldürülmüştür44.

711 yılında Türgişler mağlup edildikten sonra Az halkı da düzene sokulmuştu. Onların ve
ve Türgişlerin kaganı tayin edilen Bars Bey, Bilge ve Kül Tegin’in kız kardeşleriyle
evlenmesine rağmen isyan edince üzerine ordu gönderilmiş ve hükümdarları öldürülmüştür.

Kögmen ülkesi sahipsiz kalmasın diye Az ve Kırgız boyları yeniden teşkilatlandırılmıştı45.
Azların Türgişlerin kuzeyinde Kırgızlarla aralarında olduğunu tahmin ediyoruz. Bolçu
savaşından sonra Türgişlerin içinde Az valisi ki , o esnada Türgiş kaganının kumandanlığını
yapıyordu ve Kül Tegin tarafından yakalanmıştı(711) 46.

715 yılında Azlar, II. Gök-Türk Devletine karşı isyan etmişlerdi, Kül Tegin otuz bir
yaşında olduğu sırada cereyan eden savaşlarda Karlukları mağlup ettikten sonra Az boyunun
üzerine yürüdü. Kara Göl’de yapılan savaşta Alp Şalçı Kır atına binen Kül Tegin, hızla Azlara
saldırmış ve onların reisi İlteberi yakaladığı halkını da mahvetmişti47

Bayırku’lar:

Bayırkular tarih sahnesinde ilk görüldüklerinde Tola ırmağının kuzeyinde yaşıyorlardı48
Ve Çince Pa-ye-ku ya da Pa-ye-k’u şekillerinde adlandırılıyorlardı49.

P’u-ku boyunun doğu sınırlarında bulunan Bayırkular, aynı zamanda Mo-ho’ların batı
komşusu idiler. Onların yaşadığı toprakların genişliği bin li olup Gobi Çölünün kuzeyinde yeşil
bozkırlarda ikamet ediyorlardı50.

Doğu Gök-Türk Devletinin 625 yılından sonra zayıflamayı yüz tutması üzerine başıboş
kalan Bayırkular, P’u-ku, T’ung-lo, Hsi ve K’u-mo-hsi gibi boylarla birlikte 629 yılında Çin
sarayına gelip bağlılıklarını bildirdiler51. Ancak, bundan sonra 647 yılına kadar yaklaşık on sekiz
yıl adlarından bahsedilmemektedir. Bu esnada Doğu Gök-Türk hakimiyeti ellerinde tutan Sir
Tarduşlara bağlanmış olmalılardı.

Bu yılda yani 647’de reisleri Ch’ü-li-shih İlteber bütün boy halkıyla birlikte T’ang
imparatoruna itaat etti52. Bunun üzerine imparator onun boyunu You-ling askeri valiliği ilan
etti53. Reis Ch’ü-li-shih İlteber ise sağ muhafızları generalliğine getirilip askeri vali54 tayin
edildi. Böylece İzgil, Bugu, Tongra gibi boylarla Çin hakimiyetine girmişlerdi. Ancak, adı
geçen boyların halkları 656 yılını takiben Çin idaresine karşı isyan etmişlerdi. Bunun üzerine
Çin’deki T’ang imparatoru Chang Jen-t’ai adlı generali onların yaşadıkları yere göndermiş ve
reislerinin başını kesip öldürmüş, neticede kanlı bir şekilde bu ayaklanmayı bastırmıştı55.

682 yılında İlteriş Kutlug liderliğinde bağımsızlığını kazanan Gök-Türkler, devletlerini
kurduklarında Bayırku gibi çok sayıda boy da onlara tabi oldu56. 700’lü yılların başına
gelindiğinde iktidarda bulunan Kapgan’ın sert ve acımasız idaresi yüzünden diğer Türk boyları
sık sık ayaklanıyordu. 711’den sonra çıkan isyanlarda Bayırkular görülmektedir. 710 yılında
Türgi Yargun Göl’de Bayırku’lar ile Bilge ve Kül Tegin kardeşler savaştılar. İsyan eden diğer
boylar gibi Bayırku’lar da Kapgan’ın zalimce idaresine karşı başkaldırmışlardı. Reisleri Ulug
Erkin mağlup olunca yanındaki az sayıdaki askerle kaçıp gitmişti57 . Onlardan ele geçirdiği Ak
Aygır’a, Kırgızlarla yaptığı savaşta binmiş ve söz konusu at uyluğundan vurulmuştu58.716
yılında Kapgan Kagan, bastırdığı bir Bayırku ayaklanmasından geri dönerken söğüt ormanında
onlar tarafından kurulan bir pusuya düştü ve öldürüldü59. Onların yanında bulunan bir Çinli
devlet adamı Ho Ling-ch’üan, Kapgan'’n kesik başını Çin başkentine getirmişti60.

716 yılında Bilge Kagan, Gök-Türk devleti tahtına oturduktan sonra kendi faaliyetlerini
sayarken kuzeyde Yir Bayırku ülkesine kadar sefer tertiplediğini bildirmektedir.61
Bütün bu faaliyetlerine rağmen Bayırkular her hangi bir siyasi kuruluş oluşturacak güç
bulamadılar. Ancak, 742 yılında II. Gök-Türk Devletinin zayıflaması üzerine bağımsız kalıp
tekrar Çin’le temas kurabildiler62.

Bayırkuların yaşadığı yerler güzel otlarla kaplı çayırlıklar idi. Asker sayılarının on binden
fazla olduğu bildirilen bu boyun insan sayısı altmış bin çadır ile ifade edilmiştir63. Bunun
yanında iyi atlar yetiştirdikleri ve kaliteli cins demir madeni çıkardıkları belirtilmiştir.

Bayırkuların yaşadığı yerden K’ang-kan deresi(ırmağı) geçiyordu. Onlar çam ağacını keserek adı
geçen ırmağa atarlar üç sene64 beklettikten sonra ağaç taşlaşıp yeşilimsi bir renk alır ve bunun
bulundukları yere dikerlerdi. Ataları buna ırmağın adından dolayı K’ang-kan taşı derlerdi. Bazı
devlet adamları taşın yakınında ikamet ederler, çam taşlaştıktan sonra onlar için abide olurdu.
İnsanları ağaç ayak(kabı) takarlar ve buz üzerine koyarak geyik avlarlar. Ekin ekme işine az
oranda yapan Bayırkuların gelenekleri büyük oranda Töles boyları ile aynı idi. Ancak , dillerinde
çok az farklılıklar bulunuyordu65

Basmıllar:

Basmılların Çince transkripsiyonu Pa-hsi-mi’dir . Yaşadıkları toprakların bir diğer adı
Pi-la Ülkesi idi.

Basmıllar, 603 yılı dolaylarında bildirilen Töles boyları arasında gösterilmezler66. Buna
rağmen yine de Suei hanedanı devrinde(581-617) Turfan’ın kuzeyi, Baykal Gölünün güneyi
Kırgızların güney doğusunda dağınık halde yaşadıkları ifade edilmişti. Tun-huang’a 9 bin li
(yaklaşık 4500 km) mesafede oldukları da vurgulanmıştır. O sıralarda hane sayıları iki binden
fazla idi67.

Çin ile ancak 649 yılında ilk siyasi temaslarını kurabildiler. Her halde bundan önce Sir
Tarduşlara bağlı idiler. Bulundukları yere göre bu karara varabiliyoruz. Bu esnada başlarında
Tou-mao Tarkan Fei-lo-ch’a bulunuyordu.68 Ondan da önce Gök-Türk kaganlığına tabi olarak
yaşıyorlardı. Bilge Kagan yirmi yaşında iken yani 703 yılında Basmılların üzerine bir sefer
düzenlediğini bildirmektedir. Basmılların reisi Iduk Kut, vergisini ödememiş, bunun üzerine
Bilge onları yenip yeniden devlete olan yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlamıştı.69

Enteresan olan bir başka nokta Çin kaynaklarının 742 yılına kadar bir daha adlarından
bahsetmemeleridir. Bu durum fazla askeri güce sahip olmadıkları ve Çin’e nazaran uzakta
bulundukları sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Söz konusu yılda iyice kuvvetlenmişlerdi ki, bu
yüzden Uygurlar ile ittifak yaparak Gök-Türk kaganı Ozmış’ı öldürdüler70. Bundan sonra
onların reisi A-shih-na Ho-la Bilge Kagan oldu71. Yardım talebinde bulunmak için Çin’e elçi
gönderip teşekkür etti. Karşılığında Çin imparatoru Hsüan-tsung ona mor sivil elbise, altın
süslerle işlemeli kemer ve balık heybesi sundu. Ancak, aradan üç sene geçmeden Karluklar ve
Uygurlar tarafından mağlup edildi. Yenilgiden sonra Turfan’a kaçan Basmıl reisi sonra Çin
başkenti Ch’ang-an’a sığındı. T’ang hanedanı imparatoru ona sol muhafızları generalliği unvanını
tevcih etti. Geride kalan insanları ise Uygur Kaganlığına tabi oldu72.

Basmılların adı Şine Usu Yazıtında da beş yerde taşa kazınmıştır. 747’de Uygurların
kaganı olan Bayan Çor(Mo-yen Ch’o), diğer unvanı Tengride Bolmış İl-etmiş Bilge Kagan
kuzeydeki ve batıdaki kavimlerle savaşırken, Basmıllar düşman olup onun merkezine doğru
hareket etmişler, kagan onları ilk etapta durduramamıştı73.Çünkü, o sırada Karluk ve Türgişlerle
savaşıyordu74. Daha sonra muhtemelen 9. ayda mağlup etmiştir75. Bundan sonra ikinci kez daha
onlarla savaşan Bayan Çor, onların gücünü tamamen azaltmıştır76.

Basmılların adı XI. Yüzyılda yeniden tarih sahnesinde görülmektedir. Özellikle Doğu
Karahanlılar zamanında iki defa adlarından bahsedilir. Adı açıklanmayan Doğu Karahanlı
hükümdarı Basmıl ve Çomullar üzerine sefer düzenleyip onları mağlup etmiştir.77 Yine
Kaşgarlının zikrettiği ikinci Basmıl seferi yine aynı asrın ikinci yarınsında müslümanların
yardım çağrısı üzerine Karahanlı ileri gelenlerinden Arslan Tegin tarafından kırk bin kişilik
ordu ile önce İli Irmağını arkasından Yamar(Emil) Irmağını geçerek Yabaku reislerinden Büge
Budraç kumandasındaki yedi yüz bin gayri müslim askere karşı tertiplenmiştir. Yedi yüzbin
sayısı abartılı olmalıdır. Fakat, neticede Arslan Tegin, Yabaku ve Basmıllara karşı büyük bir
zafer kazanmıştır78. Yine aynı asırda Çin’in kuzey batısındaki Ordos-Alaşan bölgesinde Basmıl
boyunun adı geçmektedir79

Basmıllar sağlam yapılı sağlıklı enerjik insanlar idi. Ayrıca cesur oldukları
vurgulanmıştır. Avcılık ve nişancılıkta çok usta idiler Ülkeleri çok karlı olduğu için tahtadan at
yaparlar, karların üzerinde hızla kayarak geyikleri takip ederlerdi. Onun zırha(kalkan) benzer ve
başı yüksektir; altına at derisinden kıl elbise(parça ) koyarlar(yapıştırırlar); karın üzerine
koyarlar. ağaç ayakkabı gibi ayaklarının altına bağlarlardı. Eğer bayır aşağı ise üzerinde
ilerleyerek geyikleri takip ederler, şayet düz arazide ise geyiğe doğru sopaların yardımıyla
ilerlerler; aynı kayık gibi, yokuş yukarı ise elleri ile tırmanırlardı. Her avda yakalanan geyikler
eve götürülüp yenilir. Sonra yerlerini değiştirirler. Başka bir yere göç ederler. Huş(kayın)
ağacının kabuklarından yapılmış evlerde otururlar. Kocalar saçlarını keserler ve kayın ağacı
kabuğundan şapka yaparlardı80.

Berçik:

Berçik boy ya da kavminin adı Kül Tegin’in cenazesine katılanlar arasında
gösterilmektedir. Sogd’(Sogud)dan sonra Buhara’dan önce adları zikredilir. Onların İranlılar
olduğu tahmin edilmiştir81.

Bulak:

Kaynaklarda Bulakların menşei konusunda farklı kayıtlar bulunmaktadır. Yağmalardan
bir kol olup sonradan Dokuz Oğuzlarla karıştıkları bildirilirken82 diğer taraftan Mervezî’de
Karlukların bir boyu olduğuna işaret edilmiştir83. Divan-u Lugat it-Türk’te de Bulaklar hakkında
bilgi bulunmaktadır. Onların bir başka adı Elke Bulak’tır. Kıpçaklar tarafından esir alındılarsa da
Ulu tanrı onları Kıpçaklardan kurtarmıştır84. Bulakların menşeyini tayin etmek zor ise XI yy.
ortalarından Yukarı Çu boylarında ve Balkaş’ın batısında yaşadıkları tahmin edilebilir85

Çaruk:

Kaşgarlı Mahmud’a göre bu boy Kaşgar’ın doğusundaki Uygur sınırında oturuyordu.
Oturdukları yerin adı Barçuk(Maral Başı) idi86.

Diğer taraftan Çaruklug adlı bir kabilenin de mevcut olup bunun Oğuzlardan bir kabilenin
bulunduğu bildirilmektedir87

Chiou-li:

Muhtemelen Chiou-li’ler Bizans’ın doğusunda gösterilirler. A-lan, Pei-ju, Fu-wen-hun
boylarıyla birlikte yaşamaktaydılar. Toplam sayılarının 20 bin olduğu bildirilmiştir88.

Ch’i-pi:

Bu boy ilk defa 603 yılı dolaylarında tarih sahnesinde belirmektedir. Söz konusu Ch’i-pi
boyu o esnada Hami’nin güney batısında, Karaşar’ın kuzeyinde Tanrı Dağlarının Aktag denen
bölgesindeki eteklere yakın yerde oturuyorlardı. Aynı bölgelerde P’u-lo-chih, İ-shih, Su-po, Na-
ho, Wu-hu, Ye-shih ve Yü-ni-hu gibi boylar da vardı. Hepsi birlikte yirmi bin asker
çıkarabilecek güce sahiptiler89.

598 yılından sonra gelişen olaylar ve Gök-Türk – Çin savaşlarının uzun sürmesi, Doğu
Gök-Türk Devleti idarecilerinin eski kuvvetlerini toplama yönünde önemli adımlar atmaları,
Suei imparatorluğunu Töles boylarını isyana teşvike sevk etmişti. Neticede Doğu ve Batı Gök-
Türk Devletleri zayıflayarak hükümdarlarını kaybettiler. Batı Gök-Türk Devletinin başında
Ch’u-lo, kagan olarak göründü90. Adı geçen kaganın zalimce idaresi ağır vergiler toplaması
sakinleşen Töles boylarının baş kaldırmasına yol açtı. Özellikle boy reislerinin birkaç yüzünün
sebepsiz yere öldürülmesi isyanın patlak vermesine sebep oldu(604). İşte söz konusu bu boylar
arasında Ch’i-pi’ler önde geliyordu. İlteber unvanlı onların reisi Ko-leng, Ch’u-lo’yu mağlup
edip T’an-han(Tafgan) dağında Baga Kagan unvanıyla ikamete başladı. Adı geçen kagan
cesarette emsalsiz olduğu için halkının kalbini fevkalade kazanmıştı. Üstelik Karaşar, Hami,
Turfan gibi şehir devletçiklerinin hepsi ona itaat etti 91.

O ölünce yerine oğlu He-li saltanatı devam ettirdi. 632 yılında Doğu Gök-Türk Devleti
yıkılıp Batı Gök-Türkleri de iç karışıklıklarına sürüklenince ortaya çıkan boşluktan istifade eden
Ch’i-pi’ler, Çin ile temas siyasi kurdular . T’ang hanedanı imparatoru onları Kansu’daki Kan ile
Liang arasında bir bölgeye yerleştirdi ve topraklarına Yü-hsi eyaleti adı verildi. 653 yılında
Çinliler, onları siyasi olarak kendi imparatorluk sınırlarından dışarı tutarak, Doğu Gök-Türk
ülkesinde kurulan Yen-jan , büyük genel askerî valiliğine dahil edip, Ho-lan askeri valiliği
yaptılar. Reisleri Ho-li, Çin adına bir çok savaşta başarı kazandı. Onun soyunun oturduğu
yerlere 701 yılında Chen-wu bölgesi de ilave edilmiştir92.

Chü:

Chü boyu, Bayırkuların kuzey doğusunda yaşıyordu. Onlara göre beş yüz li yani
yaklaşık 235 km. mesafede, altı günlük yolda idiler. Topraklarında ağaçların çok sayıda mevcut
olduğu bildirilen Chü’ler otluk araziye sahip değillerdi. Ancak çok topraklarında çok yosun vardı.
Otsuzluktan dolayı at ve koyun beslemeyen Chü insanları geyikleri evcilleştirmişlerdi.
Geyikleri arabalara koşarlar ve sürerlerdi. Arabaları üç dört adam kullanırdı ya da binebilirdi.
Geyiğin derisinden elbise yaparlar. Topraklarındaki yosunları yerlerdi. Ağaçlardan ev yaparlar
asil olan olmayan hepsi bu evlerin içinde otururdu93.

Chü-hai:

Chü-hai boyu, Maveraünnehr’in kuzeyinde Arıs ( Sır Derya’nın bir kolu) Irmağının
yanında Ho-shih, Po-hu, Pi-kan, Ho-pi-shih, Ho-t’o-ssu, Pa-ye-wei ve Ho-ta gibi çok sayıda
boylarla birlikte yaşıyordu. Otuz binden fazla asker sayısına sahip oldukları bildirilmektedir94

Ch’ü-tu-wei:

Çinliler tarafından ilk defa adlarından Suei hanedanı devrinde(582-617) haberdar olunan
bu boy, Shih-wei kabilesinin kuzeyinde idi. Onların insanları çok uzun olup elbiseleri kısaydı.
Saçlarını bağlamazlar, topraktan oyulmuş mağaralarda ikamet ederlerdi. Çok domuz hayvanı
vardır. Koyun, at ve sığır gibi hayvanlar yoktu. Bu boyun menşeini tayin etmek zordur Fakat,
Moğol ya da Türk-Moğol boyu olarak gösterilebilir95.

Çigil:

X. asırdan önce Karlukların bir boyu iken bu asırda müstakil bir boy olarak görülen
Çigiller, Isık Göl’ün kuzeyinde yaşıyorlardı. Bir kısmı da Taraz’a bir bağırım mesafede Çigil
adlı şehirde yaşıyordu. Aslında onların şehri hakkında Karluk-Çigil arasında olduğu, mamur ve
zengin, İslam sınırına yakın tacirlerinin de bulunduğu şeklinde kayıt bulunmaktadır. Bazılarının
güneşe ve yıldızlara taptığına işaret edilmiştir 96.985’te yazılan Mukaddesî’nin eserine göre ise
Çigil surları olan küçük bir şehirdi ayrıca camisi ve de çarşısı mevcuttur97.

Daha sonraları Çiğiller üç kola ayrılmışlardı. Eski hayat tarzını devam ettirenler,
Kuyaş’ta, bir kolu Toroz((Tolos) yakınındaki kasabada yaşarken, diğer bir grup da İli civarında
oturuyordu.98 Oğuzlarla Çiğiller sürekli savaşırlardı.

XI. yüzyılın ikinci yarısında da Maveraünnehir’de yaşayan Çiğiller vardı. Bu Çiğiller
Karahanlı ordusunun esas nüvesini teşkil ediyordu. Daha sonra onların reisi Aynud-devle
Selçuklu tabiyetine girmiş ise de umduğunu bulamadığı için ayrılmış, aynı yılda Semerkand’a
çağırdığı Karahanlı prensi Yakub tarafından öldürülmüştür99.

Kaynaklarda kalabalık ve varlıklı bir boy olarak gösterilen Çiğillerin iyi huylu, cana
yakın, iyilik seven insanlar oldukları anlatılmıştır. Hatta İran edebiyatında dahi bu meziyetleri ile
tanınmışlardı100. DLT’de Oğuzlar ile Çiğiller arasında sürekli bir düşmanlıktan bahis vardır101.
Diğer taraftan Şine Usu Yazıtının güney cephesinin 11. Satırında Çiğil Tutuk adlı bir
devlet adamının adı geçmektedir102.

Çik:

Kitabelerde 709 yılında ilk defa adlarından bahsedilen Çikler, Kırgızlarla yakın bölgede
Yenisey civarında yaşıyorlardı. Bilge Kagan, onlar üzerine sefer tertiplemiş ve Örpen adlı
mevkide savaşmıştı. Neticede devlete bağlanmışlardır.103

II.Gök-Türk Devletinin yerine kurulan Uygur Kaganlığının da hükümdarı Bayan
Çor(Mo-yen Çor) 750 yılında Çiklerin üzerine yürüdü. İkinci ayın on dördünde Kem Irmağı’nın
kenarında onlarla savaşmıştır.104 751 ve takip eden zaman sürecinde bu sefer bir tutuku
kumandasında bir ordu gönderdi.105 Neticede Çiklerin ülkesinde ileri karakollar kuran Bayan Çor,
bu bölgeye tamamen kendine bağlamayı başarmıştır. Hatta onların üzerine tutuk, ışbara,
tarkanlar tayin etmiştir.106 Diğer yandan X. Asırda ortaya çıkan İrtiş Irmağı civarındaki
Kimeklerin, Çiklerin devamı olduğu düşünülmüştür107

En-chü:

En-chü boyu, Bizans’ın doğusunda muhtemelen yukarıda bahsettiğimiz boylarla birlikte
Kafkaslarda yaşıyordu108. Bu boyundan Sabarlardan gelme ihtimali vardır.

Ezgiş:

On Oklara mensup olan topluluklardan gösterilen bu boy Fergana bölgesinde yaşıyordu.
X. yüzyılda Balasagun’un batısındaki ordu-kasaba ve yöresinde yaşayan Türkmenler, Isık Göl’ün
güney batısında oturan Barsganlar ve Fergana ile Özkend’de yerleşmiş bulunan Ezgişlerin de On
Oklardan olduğu düşünülebilir109. Ancak, haklarında fazla bilgi yoktur.

Fu-lo:

Töleslerden gelen bu boy 600’lü yılların başında Tola Irmağının kuzeyinde Bayırku,
Bugu, Tongra, Wei-ho gibi boylarla birlikte yaşıyorlar ve tek erkin idaresinde bulunuyorlardı110.

Fu-wen-hun :

Bu boy da Bizans’ın doğusunda muhtemelen Kafkaslarda yaşayan gruba dahil idi111. Hakkında
fazla bilgi yoktur.

Halaç:

Halaç adı tarih sahnesinde 886 yılından önce çıkmıştır. Daha doğrusu bu onların ilk
görünüşleridir. Taraz’dan Yukarı Barshan’a giden yolun üzerindeki konaklar hakkında bilgi
verilirken Cermiyye(Keşra Bas) denilen yerde Karlukların kışladıklarını, Halaçların da
Karlukların yakınında bulunduğu İbn Hurdadbih tarafından bildirilmiştir. Daha sonra yine Türk
illerinden söz edilirken artık Halaçların Ceyhun Irmağının Horasan tarafında olduklarından
bahsedilir112 . Demekki, bir kısım Halaç, Taraz’da kalırken önemli bir kütle Horasan’a geçmiştir.

Horasan’dan güneye doğru ilerleyen Halaçlar, Sistan’a inerek orada yurt tuttular. Gazneliler ve
Gorluların tabiyetine girdikten sonra Türk Delhi Sultanlığı devrinde de mühim roller oynadılar.
1290 yılında bu devletin 1320 yılına kadar parlak bir devir yaşamasına sebep oldular113.
Türkmen: Oğuzlardır. Bunlara bu ismin verilmesinin şöyle bir hikayesi vardır. Zü’l-Karneyn,
Semerkand’ı geçip Türk ülkeleri üzerine yürüdüğü sırada Türk hükümdarı Sû adında biridiydi...
Hısn-su Balasagun yakınındadır.. Kınık, Salgur, Halaç Türkmendirler114.

Ho-ku:

Hami’nin batısında Yen-ch’i(Karaşar)’nin kuzeyinde Tanrı Dağlarının eteklerinde
Ch’i-pi, P’u-lo-chih, İ-shih, Su-po, Na-ho, Wu-hu, Ye-shih, Yü-ni-hu gibi boylarla birlikte
yaşıyor ve onlarla birlikte genel toplamda yirmi bin kadar mükemmel asker çıkarabiliyorlardı.
Ch’i-pi boyunun kuvvetlenmesi üzerine muhtemelen onlarla birleşmişlerdi.115

Ho-shih:

Töles listesinde adı geçen Ho-shih, Semerkand’ın(Maveraünnehr) kuzeyi, A-te
Suyu’(Arıs Irmağı)nun yanında Po-hu, Pi-kan, Chü-hai, Ho-pi-shih, Ho-t’o-su, Pa-ye-wei, Ho-ta
ve diğerleri ile birlikte ömür sürüyorlardı116.

Ho-pi-shih:

Töles boyları listesinde gösterilen bu boy da Ho-shih’ler gibi Sır Derya’nın yanında Arıs
ırmağı boyunda yaşıyordu117.

Ho-t’o-su:

Töleslerden olan Ho-t’o-su’lar Semerkand’ın kuzeyinde Arıs ırmağı kenarında yukarıda
bahsettiğimiz boy gurubuna dahil gösterilirler.118

Ho-ta:

Ho-ta’lar, Arıs ırmağı kenarında yaşayan Töles boyları arasına dahil idi119.

Hsi( Tatabılar):

Hunların başka bir kolu olarak gösterilen Hsi’ler Suei hanedanı devrinde Gök-Türk
hakimiyetini zayıflaması üzerine Çin ile temas kurmayı başardı. Mo-ho’ların komşu toprağında
bulunuyorlardı. Huang(Sarı) Suyu’nun kuzeyinde idiler. Hsien-pi’lerin eski topraklarıdır. On
binden fazla mükemmel askerleri vardır. Gelenekleri Gök-Türklerle aynıdır. İl Kagan(621-630)’a
tabi oldular. Reislerinin unvanı erkindir. 630’lu yıllarda reislerini Çin’e gönderip T’ang
hanedanına itaat ettiler120.

Hu-hsie:

Hun’lar gibi doğudaki Töles boyları gurubu içinde yer lana Hu-hsie’ler, yirmi bin
asker çıkaran birliğin içinde yer alıyordu121. 627’den sonra Hu-hsie’ler ise Tongra boyunun
kuzeyinde bulunup on bin yetişmiş askerleri mevcut olduğu bildirilmiştir122. Halbuki iki
kabileden müteşekkil olup birlikte oturdukları ve yetişmiş asker sayılarının yedi bin olduğu ifade
edilmiştir123. Diğer taraftan Çin sarayına geldiklerinde onların
toprakları eyalet ve ilçe(chou, hsien)lere bölündü124.

Hun:

En doğudaki Töles boylarının küçükleri olan Hun’lar, 603 yılı dolaylarında Tola ırmağı
civarında bulunuyorlardı. Yanlarında Meng-ch’en, T’u-ju-ho, İzgil(Ssu-chie), Hu-hsie gibi yine
küçük boylar yaşıyorlardı125. Töles boylarının en güneyinde olanı Hun’lar idi.. Bunlar 630
yılında reisleri ilteber unvanlı A-t’an-chih liderliğinde Çin imparatoruna bağlılığını sundu.
647’de Sir Tarduşlar tamamen Çin’e itaat etti. Onların toprakları Kao-lan askerî valiliği adını
aldı. Daha sonra doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı126.

İ-shih:

Töles boy grubuna dahil İ-shih’lar 603 yılında Batı Gök-Türk Devleti döneminde Tanrı
Dağlarında yaşayan boylardandır127.

Kanglı

Kanglıların adı 1200’lü yıllarda açıkça tarih sahnesinde görülmektedir. Anlaşıldığına göre
bunlar Kıpçakların bir kolu idi. Aral Gölü’nün kuzeyinde yaşıyorlardı128. Kaşgarlı Mahmud
Kanglı adlı bir Kıpçak başbuğundan bahsetmektedir129

Karluklar:

Tarih sahnesinde ilk göründükleri sırada Karluklar, Altay Dağlarının batısında Pu-kuchen
Suyu kenarında gösterilmektedir130. Burası onların ilk yurtları olmayabilir. Ancak, 630
yılından önce Karlukların yaşadığı bölge konusunda bize fikir vermektedir.

Bilindiği gibi 627 yılını takiben Doğu Gök-Türk ülkesinde büyük bir boylar hareketi
oldu. O sırada Batı Gök-Türk ülkesi hükümdarı T’ung Yabgu’ya bağlı olan Sir Tarduşlar en
kuvvetli boy idi. T’ung Yabgu ile anlaşamayan Sir Tarduşlar, Doğu Gök-Türk ülkesine göç
ederek İl Kagan’a tabi oldular131. Böylece Tanrı Dağlarının kuzeyi boşaldı. Belki de bu yüzden
daha kuzeyde Altayların güney eteklerinde yaşayan Karluklar, ortaya çıkan fırsatı değerlendirip
kuvvetlendiler.

Karluklar için başka bir dikkat çekici özellik yukarıda da sık sık işaret ettiğimiz 605 yılı
dolaylarına ait Töles boyları listesinde adlarından bahsedilmemesidir. Yani Karluklar, Töles
gurubuna dahil edilmemiş olup, Gök-Türk hanedanına yakın boylardan biri şeklinde
gösterilmiştir. Altay Dağlarının güney etekleri Gök-Türklerin tarih sahnesine kesin olarak ilk
çıktıkları yerdir. Karlukların da ilk zikredildikleri bölge orasıdır. Dolayısıyla Karluklar, Gök-
Türklere yakın en azından akraba bir boydur. Üstelik, Karluklar, Töles boyları arasında değil,
Türgişler gibi Gök-Türk hanedanından gösterilirler132. Neticede Karlukların Gök-Türklerin bir
kolu olduğunu söylemek mümkündür.

Bu sırada üç kabileye ayrılıyorlardı: Mou-ts’e(Mou-luo), ikincisi Ch’ih-ssu(P’o-fu),
üçüncüsü T’a-shih-li idi. Yukarıda belirttiğimiz gibi Altayların batısı Beşbalık’ın kuzey batısı,
Pu-ku-chen Suyu’nun kenarında To-ta-ling’de yaşıyorlardı133.

Karluklar, 627 yılından sonra bağlı oldukları Batı Gök-Türk Devletinin hükümdarı
T’ung Yabgu’ya isyan ettiler134. Batı Gök-Türklerinin önemli boylarından biri olduğuna işaret
edilen Karlukların baş kaldırması çok kuvvetli bir durumda olan T’ung Yabgu’nun gücünü
sarstığı zayıflamasına yol açtığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır135.

Kaynaklarda Karluk adına bundan sonra 648 yılına kadar rastlanmaz. Doğu Gök-Türk
ülkesine Sir Tarduşların 646’ya kadar hakim olmaları, Batı Gök-Türk ülkesinde hanedandan
gelen beylerin birbirleriyle taht için mücadele etmeleri, Karlukları Çin’in dikkatinden
kaçırmıştır. Doğu Gök-Türk Devleti 630 yılında yıkılınca bilindiği gibi Sir Tarduşlar, Çin
tarafından tanınarak bağımsızlıklarını ilân etmişlerdi. Bir kısım Gök-Türk ahalisi de onlara
bağlanmıştı. Ancak, bu grup hanedandan gelen Ch’e-pi adlı beyi kagan yaparak kendi başlarına
geçirmek istedi. Buna cesaret edememesine rağmen Ch’e-pi ortaya çıkan siyasî anlaşmazlıklara
dayanamadı ve kaçarak Altay Dağlarının kuzeyinde üç tarafı sarp kayalarla çevrili bir yere
sığındı. Üç bin süvariyle onu arkasından takip eden Sir Tarduşlar yakalayamadılar. Kendini
oraya sığınarak kurtaran Ch’e-pi, toprağı düz, bol otlu bu geniş yerde gücünü artırdı. Zaten söz
konusu bölge onun eskiden idare ettiği saha idi. Askerlerinin sayısı otuz bine ulaştığında oradan
çıkarak etrafa siyasî otoritesini yaymaya başladı. Batısında To-ta-ling’de bulunan Karluklar,
Yenisey Nehri kaynaklarındaki Kırgızlar ilk bağlananlardı. Sık sık Sir Tarduşların sürülerini
yağma ediyordu136. Daha sonra Çinliler Orta Asya’da hiçbir gücün büyüyüp, kendilerine rakip
olmalarına izin vermek istemediklerinden harekete geçtiler. Ch’e-pi’nin kendilerine bağlanmasını
reddedince gönderdikleri elçilerden Han Hua, Karlukları kendi tarafına çekerek onu ortadan
kaldırmak istedi. Ancak, kendisi için kurulan tuzağın farkına varan Ch’e-pi, oğlu Chih-pi Tegin’i
onun üzerine yollayıp öldürttü. Arkasından diğer Çinli general elçi An T’iao-ch’e da imha
edildi. Çin imparatoru bu sefer Kao K’an adlı generali Ch’e-pi’nin üzerine yolladı ve bu general
önce Uygur ve Bugu(Pu-ku) gibi boylarla işbirliği yaptı. Arkasından Karlukların reisi Ni-shu
Kül İlteber ve Ch’u-mu-k’un’ların erkini Bagatur da Ch’e-pi’yi terkedip, Çin ordusunun tarafına
geçtiler. Çin, Uygur, Bugu, Karluk ve Ch’u-mu-k’un’lardan müteşekkil ordu A-hsi Dağına
ulaştı. Rakiplerinden korkmayan Ch’e-pi, kendisine bağlı olan bütün halkı savaşa davet etti.
Ancak, hiç kimse savaşmak istemeyince yanına hatununu ve birkaç yüz süvari alarak Altay
Dağlarına kaçtı. Fakat, Çinliler onu takip ederek yakaladılar. Başkent Ch’ang-an’a getirerek
imparatora sundular; ancak öldürülmeyip hayatı bağışlandı137.

Neticede T’ang hanedanı kendisine karşı Doğu Gök-Türk ülkesinde başlatılan bir başka
bağımsızlık hareketini daha bastırmış oluyordu. Arkasından bu ülke coğrafyasında yaşayan
bütün boylarla doğrudan temasa geçti. Boy idarecilerine Çince unvanlar boyların yaşadığı
yerlerde de askerî valilikler kuruldu138. Karluklar da teşekkül halinde bulundukları üç boy ile
Çin’deki T’ang imparatoruna bağlandılar. Akabinde 657 yılında Çinliler Mou-luo kabilesine
Yin-shan askerî valiliği, Ch’i-ssu kabilesine ise Hsüan-ch’ih askerî valiliği adı verildi. Sonradan
Ch’ih-ssu boyu bölündü ve Chin-fu eyaleti kuruldu. Adı geçen Karluk boylarının reisleri ise
askerî vali (Tu-tu) tayin edildiler. Daha sonra söz konusu kabilelerin üçü de güneye doğru hareket
etti. Vardıkları yer muhtemelen Tanrı Dağları silsileleri idi. Epey kuvvetli hale gelmiş olmalılardı
ki; onlar hakkında “Batı Gök-Türk ve diğer küçük devletler onlardan korkar hale gelmişti” ifadesi
vardır139. Bundan sonra “Üç Kabile Yabguluğu” unvanını aldılar. Bu unvan onların siyasî ve
askerî bakımdan oldukça kuvvetlendiklerini göstermektedir. Her ne kadar Karluklar, Ch’e-pi
ihanet edip Çinlilerin tarafına geçtiler ve daha sonra onlardan unlar aldılarsa da bazı gruplarının
ayrı hareket ettiği müşahede edilmektedir. Şöyle ki, 650’den sonra Çin’e karşı isyan eden Batı
Gök-Türk beyi A-shih-na Ho-lu’ya bağlı boylar arasında Karlukları görmemiz mümkündür140.
Ch’u-yüe,Ch’u-mi, Ku-su ve Nu-shih-pi’ler gibi Karluklar da Batı Gök-Türk Devletinin doğu
tarafında yer almışlardı. A-shih-na Ho-lu, 652’de Karluk ve benzeri boylarla Turfan’ı işgal
etmişti141. Bu boylar 654 yılında Çin ordusu kumandanı Liang Chien-fang ve Uygurlar
tarafından mağlup edildiler142. Az önce de belirttiğimiz gibi 657 yılı Karlukların tam olarak
Çin’e itaat ettiği tarihtir. Belki de artık en az dört ayrı kola bölündükten sonra bir daha
birleşemeyip, güçlenmediler143.

Çin imparatoru Kao Tsung, 666 yılında kutsal T’ai Dağına ibadet etmeye gittiği sırada
Karlukların reisi Ch’i-li Tudun ve otuzdan fazla boy reisi de yanında bulunuyordu. Bu boy
reislerinin hepsinin törene katılması Çin imparatoru tarafından memnuniyetle karşılanmış,
bundan dolayı tören yazıtına isimleri yazılmıştı144.

Bu tarihten sonra çok uzun sayılabilecek bir süre Karlukların adına Çin kaynaklarında
rastlanmaz. Ancak, 711 yılında Çin’e elçi göndermelerinden bahsedilir. Yaklaşık 46 yıllık
devrede Karluklar nerede oldu ve ne yaptı şeklindeki bir soruya her halde onların 682’de kurulan
II.Gök-Türk Devletine itaat ettikleri yönünde cevap vermek mümkündür.

708 yılından sonra Çinlilerin tahriki ve özellikle Kapgan Kagan’ın zalimce idaresi
yüzünden çok sayıda boy bağlı oldukları II.Gök-Türk Devletine karşı isyan etmeye başlamışlardı.
İşte bunlardan birinde 711 yılında hem Kapgan’a başkaldırdıkları gibi hem de Çin ile temas
ettiler.

Karluklar 666’da Çin kaynaklarında en son göründükten sonra, ancak 714’te yeniden yer
almaya başladılar. Bu yılın 7. ayında bazı Türgiş kabileleri (On Ok- On Kabile)145 ile birlikte
Karluklar da Çin’e bağlılıklarını bildirmişlerdi. Chiou-pi-she She-po-lo başkanlığındaki 12
kişilik heyet Liang-chou’da Çin imparatoruna vassal olmuşlardı146 Bu olaya kızan Kapgan
Kagan, onların yaşadığı bölgeleri yağmaladı147. 715 yılının 1. ayında Karluklar, Pei Takan(
Tarkan) adlı önemli bir devlet adamlarını göndermişlerdi .Karşılığında Çin imparatoru da
ona “ gerçekten cesur ve Ko bölgesi prensliği gibi unvanlar verdikten sonra sarı ve mor renkteki
balık şeklinde bir para çantasını hediye olarak verdi. Bütün dostça gelişen Karluk-Çin
münasebetlerinin neticesinde üç ay sonra üç Karluk boyunun bir gurubu bütün ahalisiyle T’ang
imparatoruna iltica etti148. Tabiiki, Çinliler kendilerine sığınanları menfaatleri doğrultusunda
kullanacaktı. Karlukları A-shih-na Hsien isimli bir Gök-Türk beyi kumandasında Türgişlerin
üzerine gönderdi. Ancak, Türgişler kendilerini başarı ile savundu(719’a kadar). Sonra Karluklar,
Kapgan Kagan’ın Azların üzerine tertip ettiği sefer sırasında Karagöl’de ona karşı hücumda
bulundular. 715 yılında Tamıg Iduk Baş’ta yine Gök-Türklere saldırdılar. Kül Tegin’in üstün
başarılar gösterdiği savaşta Karluklar ağır bir bozguna uğradılar149 ve bu yüzden 4.ayda tekrar
gidip Çin’e bağlandılar150. Ağır darbeler alan Karluklara, T’ang hanedanı ve onlara sığınan Gök-
Türk beyi A-shih-na Hsien yardım etmeye çalıştılar151 . Karlukların , II. Gök-Türk Devletine
karşı ayaklanmaları durmak bilmiyordu. 716’da Kül Tegin bir defa daha Karagöl’de Karlukları
mağlup etti.

Kapgan’ın 716 yılında ölümü üzerine onun idaresi de son buluyordu. Dolayısıyla devlete
bağlı boylar da huzura kavuşmuş oluyorlardı Buna rağmen Çinlilerin tahrikleri neticesinde bazı
isyanlar çıktı. 720’de yapıldığı tahmin edilen savaşta Karluklarla Gök-Türkler arasında Çin’e
yakın yerlerde çarpışmalar meydana geldiğinde Tudun Yamtar’ın idare ettiği Gök-Türk ordusu
Karlukları bir kez daha yendi152. Bu hadiseden 742’ye kadar Gök-Türklerle Karluklar arasında bir
çatışma olduğu ifade edilmemektedir. Çin hesabına başka varlık göseremeyen Karluklar 728
yılının 9.ayında Türgişlerden yüksek düzeyde bir memur ve Karluklardan İ-nan-ch’u Pei gibi
bazı beyler Çin sarayına gelmişlerdi. Bu esnada diğerlerine olduğu gibi Karlukların reisine de
Chang-lang-chiang unvanları verilirken, mor elbiseler ve gümüş süslü kemerler hediye edildi153.

Bilindiği gibi 734’te Bilge Kagan’ın ölümünden sonra II.Gök-Türk Devleti gerilemeye
yüz tutmuş, kısa zamanda başa geçen kaganların yetersizliği sebebiyle devlet idaresi çatırdamıştı.
Dolayısıyla sayı ve nüfuz bakımından kuvvetli olan boylar hareketlenmeye başladı. Bunlardan
Karluklar diğer ikisi Basmıllar ve Uygurlar idi. Üç boy devlet adamlarının birbiri ile mücadele
ettiği II. Gök-Türk Devletine karşı isyan edip kagan Ku-tuo’yu öldürdüler. Zafer kazanıldıktan
sonra ittifakla Basmılların reisi Hsie-hsie-chih’yı kaganlık makamına oturttular. Uygurlar,
doğu(Sol) kanat yabguluğunu alırken, Karluklar(Sağ) batı yabgusu olmuşlardı. Uğradıkları
bozguna rağmen Gök-Türkler tamamen yok olmamışlar ve Wu-su-mi-shih’yı kagan seçmişlerdi.

Çinliler Wang Chung-ssu’yı göndererek, Gök-Türklerin arta kalanlarını yok etmeye çalıştı. Adı
geçen Çinli general, Karluklar, Uygurlar ve Basmılları saldırtarak, 744’te tamamen Gök-Türkleri
ortadan kaldırttı154.

Bu arada Uygurlar, Çinlilerle özel(gizli) olarak temasa geçmiş ve ardından Karluklarla
birleşerek Basmıl Kagan’ı Hsie-hsie-chih’yı öldürmüşlerdi. Neticede Karluklar Sol Yabguluğu
yani daha yüksek mertebe olan kesimi teşkil ettiler155. Üstelik Uygur Devletinin öncü kuvvetini
meydana getiriyorlardı156.

Uygur-Karluk dostluğu daha fazla devam etmedi. Altaylarda oturan Karluk gurubu,
Uygurlara saldırmaya niyetlenince 746-747 yılında mağlup edildiler ve batıda Türgişlerin
bölgesine kaçtılar157. 751 yılında Bolçu’da bir kere daha Uygurların hükümdarı Bayan Çor’un
baskınına maruz kaldılar158. Arkasından Basmıllarla anlaşan Karluklar, yine Uygurlara savaş
açtılarsa da netice alamadılar159. Daha sonra Türgişler ve Karluklar tekrar hücuma kalktılar.
Fakat, Bayan Çor Kagan, Basmıl ve Karlukları Yogra Yarış’ta yenmeyi başardı160. Buna rağmen
bazı kişiler kaçıp Karluklara sığınınca161 bir savaş daha olmuş, nihayet başsız kalanlar Türgişlere
sığınmışlardı162. Bunun sonrasında Uygurlarla Karluklar arasında son bir savaş daha cerayan
etmiş , Karluklar bir daha onların karşısına çıkamamışlardı163. Bahsettiğimiz son savaşların kesin
tarihini tesbit etmek mümkün değil ise de bunların 751-759 arasında olduğunu söylemek
imkanımız vardır. Çünkü bilindiği gibi Şine Usu Yazıtı Bayan Çor adına 759 yılında dikilmiştir.
Her ne kadar Uygur Devletine itaat etseler de daha başlangıta 746 yılının 10. Ayında
Tun-a-pao-i-chien Çor’u elçi göndererek , Çin’e olan bağlılığını arz etti164. 751 yılının 3. ve 11
aylarında yine elçi gönderdiler165. Karluklar, Uygurlarla mücadele ederken Çinle yakınlaşmayı
sürdürüyorlardı. Belki T’ang hanedanıyla olan dostluklarını göstermek için 753 yılı Tun Bilge
,9.ayda, T’ang imparatoruna karşı isyan etmiş olan A-pu-ssu’yu yakalayıp Çin sarayına sundu166

Halbuki, A-pu-ssu isyan ettikten sonra yenileceğini anlayınca Karluklara sığınmış, onlar da onu
hiç bekletmeden Çin başkentine göndermişlerdi. İmparator da onlara bir fermanla yüksek Çin
unvanlarını takdim etti. Aynı yılın 12. Ayında karluklar kendi memleketlerinin mahsullerini
sunmak için elçi göndermişler, karşılığında Çinliler de 754 yılının 5. Ayında bir mektup
yollamışlardır167 .

Bundan sonra ancak, 791 yılında Çin kaynaklarında Karluklara ait bilgi vardır. Bu kayda
göre Tibetlilerle ittifak yapan Karluklar, birlikte Kagan Stupa(Beşbalık’ın kuzeyi)’yı aldılar.
Zaten artık Onların Çinlilerle komşuluğu kalmamıştır168.11. ve 12.asırlarda Kuku Nor civarında
görülen Karluk bakiyelerinin bunlar olduğu sanılmaktadır169.

Türgişlerin, batıda zayıflayıp yıkılışa gitmeleri üzerine onların bıraktığı boşluğu Karluklar
doldurmaya başladı. 712 yılında Kapgan, Batı Gök-Türk ülkesine doğru yaptığı seferde Sarı
Türgiş siyasî birliğine ağır bir darbe vurmuştur. Altayların güneyindeki Karluklar da yavaş yavaş
güneye doğru kaydılar. Bu arada 716’da Karagöl’de Kül Tegin’in hücumuna maruz
kalmışlardı. Karluklar, buna rağmen Tokmak civarına yerleştiler ve Türgişlerle işbirliğine gittiler.
Neticede iki Türgiş devleti ortaya çıktı. Biri Tokmak’ta diğeri 717’de Talas’ta kurulan Kara
Türgiş devleti idi170.

Taşkent’te idarecisi Batı Gök-Türk hanedanından gelen ve Tudun unvanını taşıyan devlet
kuzeyde Sır Derya kıyısındaki Kara Türgiş devletiyle 740’tan sonra çatışmaya başladığında
doğudaki Karlukları kendine müttefik yaptı ve üstünlük sağladı. Neticede Taşkent’te İ-nai-t’outu-
ch’iu-le idaresinde yeni bir siyasî birlik kuruldu. Yeni kurulan devlette Karluklar da görev
almışlar ve Yabgu olmuşlardı. Ancak, çok geçmeden Taşkent şehir devletçiği Çin’in vassalı
olduğunu kabul etti171.

751 senesinde Orta Asya tarihinin akışını değiştirecek bir hadise meydana geldi. T’ang
imparatoru adına Doğu Türkistan’ı idare eden Kao Hsien-ch’ih, Taşkent Tudununu hapse attı.
Tudun oğlu batıdaki diğer devletçiklere kaçarak durumu anlattı. Bunun üzerine Doğu Türkistan’ı
Çin’in elinden kurtarmak için Arap kuvvetlerini ikna ettiler. Akabinde adı geçen Çinli vali
yaklaşık 350 km.lik bir yürüyüşten sonra Talas şehrine yaklaştı. Atlah denilen mevkide Arap
ordularıyla Çin ordusu beş gün süren bir savaş yaptılar(temmuz 751). İşte bu çarpışmaların
şiddetli anında Isık Göl Karlukları, Arapların tarafını tutarak Çin’e karşı cephe aldılar. Neticede
önden ve arkadan saldırıya maruz kalan Çin ordusu yenilip geri çekildi172.

Bundan sonra serbest kalan Tanrı Dağlarının kuzey silsileleri Isık Göl tarafları ardından Talas
Seyhun boylarına doğru Karluk grupları yayıldı. Ağırlık merkezleri artık Batı Türkistan idi.
Tokmak, Evliya-ata ve diğer şehirleri ele geçirdiler. 766’ya doğru bir Karluk devleti kuruldu.173
Bu arada Toharistan’da 710 yılından itibaren Karluk ismi İslâm kaynakarında görülür.

Söz konusu tarihte Bedehşan’da oturup Kuteybe tarafından öldürülen Eftalit Tarkan’ı Neyzek’in
emrinde bir Karluk yabgusundan söz edilmektedir. 737’de de Arap kumandanı Esed’in
faaliyetleri dolayısıyla bir Karluk yabgusundan bahis vardır. Ona mağlup olan Türgiş kaganı Sulu,
Toharistan’a giderek Karluk yabgusunun yanına sığındı. 809 yılında Feyzabad yakınındaki
Vascirt adlı yerde Karlukların varlığı bilinmektedir. X. asırda İbn Rüsteh, Amu Derya’nın
kollarından Vahşab civarında Karlukların yaşadığını zikretmektedir. Hududül-alem’de ise
Karlukların Hilend ve Belh’e kadar yayıldıkları bildirilmektedir. XII. Asırdaki olaylarda Buhara
Karlukları, Karahanlı devleti adları geçer ve Çağaniyan ile Tirmiz, Nahşab, Kiş’de Karluklar Batı
Karahanlı hükümdaları ile savaşırlar. Celaleddin Harezmşah, Gazne’ye geldiğinde karşısında
yine Karlukları bulmuştur. Onların reisi Seyfeddin Hasan kendisine itaat etmişti. O Moğollardan
kaçarken topraklarının bir kısmını Seyfeddin Hasan’a bıraktı. Aynı asrın sonunda onların Belh
ve Tirmiz’e kaydıkları anlaşılmaktadır174.

Çin’in Tanrı Dağları civarından elini çekmesi, bu havalide ve kuzeyde yaşayan boyların
işine yaradı. Bundan sonra Tokmak(Suyab) ve Talas bölgesine gelen Karluklar, Türgişlerin Nushih-
pi boyunun bulunduğu sahaları ve Batı Gök-Türklerinin eski merkezlerini ele geçirmişlerdi
ve başkentleri Balasagun idi175. Tuo-lu ve diğer Türgiş boyları onlara tabi olurken 766-775 yılları
arasında Kaşgar’ı aldılar. Fergana’yı da Abbasîlerin elinden alıp, Oğuzlarla ittifak ederek
Peçenekleri yendiler. Tibetlilerle işbirliği yaparak Beşbalık’ın kuzeyindeki Kagan Stupa şehrini
işgal ettiler.Kıscası 766’yı takip eden yıllarda müstakil bir Karluk devleti söz konusudur176

Aslan İl Türgig bu esnada onların hükümdarı idi ve Kaşgar, Yarkent ve Talas bölgelerini
yönetiyordu(780 sıraları). Adı geçen hükümdarın bir unvanı da Burguçan idi.177 791 yılında
Karlukların Tibetlilerle işbirliği yapıp Kagan Stupa’yı almasından sonra Karlukların Uygurlarla
çarpışması görülmemekle beraber 821 yılına ait Kara Balasagun Yazıtının Çince kısmında 791-
812 tarihleri arasında Uygurlara mağlup oldukları bildirilmektedir. Uygurlar, topraklarının taciz
edilmesine karşı 791’de Karlukları bozguna uğrattılar.812 muhtemel tarihli hadisede ise ülkesine
tecavüz eden Karlukları, Uygur hükümdarı Fergana’ya kadar hükümdarlarını ülkesini terk
etmeye mecbur etmiştir. Neticede çok sayıda esir yakalayan Uygur hükümdarı ganimetle
ülkesine dönmüştür. Bundan sonra Uygur kaganı Chin-chu-chi-huei’i bir kısım Karlukların
üzerine yabgu tayin etti.

840 yılındaki Kırgız baskını sonrasında bir kısım Uygur, Hsi-shih-pang-t’e-le
liderliğinde Karluklara sığındı. Diğer yandan IX. asrın ikinci yarısından sonra Tanrı Dağlarının
doğu kısmına gelen Uygurlar da Karlukları tehdide başladı. Hudud’ül-Alem’e göre İli ve Isık
Göl havalisindeki savaşlarda kesin netice elde eden taraf olmadı178. Aynı devirde Kırgızlar da
kuzeyden sürekli Karlukları taciz ettiler. Onların Bancul kasabası Kırgızların eline geçmişti.179
Tibetlilerle 791’de ortak hareket ederek Kagan Stupa’yı ele geçirmişlerdi. 817-836 arasında
kralları Ralpa-can devrinde bir Karluk elçisi Tibet kralını ziyarete gitti. Genelde ilişkileri dostça
gelişti.180
Batı yönünde Karluklar tabiiki Abbasîlerle münasebete girişecekti. Fergana’yı ele geçiren
Karluklar bir süre sonra buralarını kaybetti. 772’de tekrar işgal ettiler. 775’te Halife Mehdi’nin
üstünlüğün tanıyanlar arasında Karluk Yabgusu da vardı. Aynı yabgu 792-793’te Fergana’yı ele
geçirince üzerine gelen Amr b. Cemil’i yenmeyi başarmış, ancak Yahya el-Bermekî’yi
durduramamıştı. Daha sonra patlak veren Rafi b. Leys isyanına Karluklar da katıldılar.809’da
Karluklar ve diğer Türk boyları Rafi’yi terketti. Halife Memun zamanında bu tip mücadeleler
devam etti. Abbasîler Karluk yabgusuna arazisi üzerinde mülkiyet tanımak zorunda
kaldılar(811). 816’da Otrar’da Karluklar, vezir Fadl b. Sahl’a karşı ağır bir hezimet aldılar. Karısı
ve çocuklarını esir olarak veren Karluk yabgusunun kendisi Kimek ülkesine kaçtı. 822’de
Fergana Karluklar tarafından bir kez daha işgal edildi ise de Horasan valisi tarafından geri alındı.
Karluklar IX. asrın ikinci yarısında zayıflamaya başladılar. Kendi içlerinde karışıklığa
sürüklendikleri gibi doğudan gelen Uygurların hücumları da onları sarsmış, nihayet Samanî
devletinden İsmail b. Ahmed’in 893 yılında Sır Derya’nın doğusuna yaptığı seferde 10 bin
Karluk öldürerek ağır bir darbe vurmuştur. Talas şehri dahi Samanîlerin eline geçerken Tunguz
adlı Karluk hükümdarının hatunu dahil on beş bin kişi elde etti181.

893’ten sonra, Karluklara bir başka darbe Oğuzlar tarafından vurulmaya başlandı. Bu
arada Oğuz Yabgusunun dahi öldüğü savaşlar yapıldı. Kaşgar şehri tarafında da Yağmalarla
savaş devam etmekte idi. 943’e doğru Kaşgar’dan hareket eden Karahanlı hükümdarları Çu
vadisine girerek Karluklara son verdiler182.

Hudud’ül-alem’de Karluklara ait on beş yer ismi gösterilmiştir. Karluk ülkesinin
doğusunda Tibet’in bazı kısımları, Yağma ve Dokuz Oğuz sınırları, güneyinde Yağmaların bazı
kısımları ile Maveraünnehir ülkesi, batısında Oğuz sınırları ile, kuzeyinde Tuhsi, Çigil, Dokuz
Oğuz ülkeleri vardı. Burası mamur, mutedil iklimi olan bir yerdi. Karlukların kendisi hoş ahlaklı
ve medeni insanlardı. Eski zamanlarda Karluk hükümdarları Cabguy veya Yabgu unvanını
alıyorlardı. Onların bir kısmı avcı, bir kısmı çiftçi, bir kısmı çobandı. Zenginlikleri koyut at ve
çeşitli kürklerdi183. X. asırda Çırçık ırmağının, Narın Irmağının kenarında Karlukların Basham
bölgesi bulunuyordu184. Yine aynı asırda Karluk hükümdarları Atasagun unvanını taşıyordu185

Büyük Uygur Kağanlığı yıkılınca(840) Karlukların siyasi nüfuzu artmış, neticede bu
bölgede kurulan Karahanlı devletinin esas kütlesini meydana getirmişlerdir186. Hatta
Pendname’nin bildirdiğine göre Gazneli devletinin kurucusu Sebük Tegin, bir Karluk şehri olan
Barshan’dan çıkmıştır187. Karluklar zamanla Karahanlı devletine cephe almışlardı. Bu durum
doğudan gelen Karahıtayların işini kolaylaştırmıştır188. Özellikle Katavan(Katvan) savaşında
olumsuz etki yaptıkları ve 1137 yılından sonra onların Horasana kadar sokulmalarına sebep
oldukları bilinmektedir.189

Kıpçaklar:

Kıpçak ismi ilk defa Tobol-İşim ırmakları çevresinde tarih sahnesinde görülmektedir. O
sırada İrtiş Irmağı civarında Kimekler yaşıyorlardı. Peçeneklerin de kuzeyinde idiler190. Kunlar
ise Çin’in Kansu-Ordos bölgesinin kuzeyinde bulunuyorlardı. Kunlar doğudan gelerek
Kıpçaklarla ve Kimeklerle karıştı. 300 bin çadırlık bir halk gurubu kuzey batı Çin’den çıkarak
Karahanlı ülkesine saldımak istemiş, ancak Karahanlı hükümdarı Togan tarafından geri
püskürtülmüşlerdi(1017/1018)191. Kıpçakların Türklerden bir cins olduğu Kaşgarlı Mahmud
tarafından bildirilmiştir192.

Kıpçaklar aslında XI. asırdan sonra İrtiş Irmağından Tuna nehrine Orta Avrupaya kadar
uzanan geniş bir sahada önem kazanmışlardı. Bu önemleri bundan sonra üç kıtada asırlarca
devam etmiştir. Ancak burada konumuzu ilgilendiren kısmı onların tarih sahnesine çıkışlarıdır.
Kıpçaklar kaynaklarda bilindiği gibi Kıpçak(Kıfşak)(İslâm), Kun(Macar),Khartes(Ermeni),
Polvets ve Polovtsı(Rus), Falben, Falones, Valani, Valwen, Pallidi(Alman ve diğer) Kumanos,
Kumanoi, cumanus, komani(Bizanslılar ve Latinler) gibi adlarla anılmışlardır193.Bununla birlikte
en yaygın kullanılan isimleri Kıpçak ve Kuman’dır. Esasında Kuman-Kıpçak birliği X arın
sonunda Kimek,Kıpçak ve kuzey batı Çin’den gelen Kunların(Sarılara) birleşmesiyle meydana
gelmiştir. Zaten Kuman ismi Kunların, Kıpçaklara dahil olmasından sonra başlamaktadır(1012-
1013)194. Diğer taraftan Kuman ismine195 Ermenice, Rusça ve Almanca kaynaklarda sarı, aman
renginde olan sarı saç anlamları verilmiştir.

Kıpçaklar, IX.veXI. asırlarda İrtiş ırmağı, Balkaş gölü civarından kuzey Sır Derya ve
Orta-Batı Kazakistan bozkırlarında yaşıyorlardı196. XI. Asrın başlarında(1030’larda) İtil ırmağına
geldiler197

Kırgızlar:

Kırgızların eski yurdu yani esas anayurtları Kögmen Dağlarının kuzeyi, Yenisey Nehrinin
kollarından Kem havzası idi.

Kırgız adı etimolojik çalışmalarla etüd edilmiştir198. Ancak, günümüze kadar kesin
neticelere hala varılamadığı görülmektedir. Bu filolojik mesele ise de araştırmaların neticesinde
kelime anlamı olarak Kırgız adının kır-gezmek’ten veya Kırk Oğuz’dan geldiği konusunda
önemli fikirler olduğunu söyleyebiliriz. Çince metinlerde ise Kırgız ismi ilk defa Ke-k’un olarak
kaydedilmiştir199. Bu Kırgız isminin tarihte bilinen ilk transkripsiyonudur. Daha sonra Chienk’un
şeklinde zikredildiğine rastlıyoruz200. Gök-Türklerin ilk zamanlarında(555’lerde) Ch’iku201,
648 yılı dolaylarında Chie-ku202, Büyük Uygur Kaganlığı döneminde(744-840) Chie-ku,
Hsia-chia-ssu, Chia-chia-ssu203 ve Ho-ke-ssu204 gibi isimlerle yazılmışlardır. Bunların hepsi
Kırgız isminin değişik transkripsiyonlarıdır. Fakat, WHTK’da 205 verilen Ho-ke-ssu okununuşu
Kırgız ismine en yakın olanıdır. 603 yılı dolaylarında Töles boyları için verilen listede geçen
He-ku’ların ki, bunlar Tanrı Dağlarındaki Pai-shan’(Aktağ)ın kuzey eteklerinde yaşıyorlardı206,
Kırgız isminin son transkripsiyonu He-ke-ssu’ya yakınlığından dolayı söz konusu tarihte bu adla
anıldıkları sonucunu ortaya koymaktadır207. Bu durum Kırgız ismi konusunda yeni bir fikir
verdiği gibi aslında aşağıda bahsedilen onların Türk kökenli olmadıkları konusundaki iddialara
en iyi cevaptır. Bunun yanında Kırgız adının yüzyıllar boyu devamlılığını göstermesi bir başka
enteresan noktadır.

Kırgızların aslında Türk olmayıp VI. Asırda Türkleştiklerine dair ileri sürülen fikirlere
kesinlikle katılmıyoruz208. Onların fikri esasında Kırgızların “ yeşil gözlü sarışın veya kızıl saçlı
olduklarına ve de kurttan türeyen kimselerden değildir” şeklindeki kayıtlara dayanmaktadır.
Bunlardan başka diğer eski Türk boylarıyla kültürel açıdan her hangi farklı bir tarafları olduğu
konusunda kayıt yoktur. Üstelik kurttan türeme rivayeti ile ilgili bilgiler sadece Gök-Türklere
değil, Kao-ch’e’lara ve Wu-sun’lara aittir. Gök-Türk döneminde kurt yani A-shih-na’ya
bağlananlar yalnız hanedandır209. Bunun yanında çok sayıda diğer Türk boylarının kurt
efsanesiyle ilgisi bulunmamaktadır( Töles boyları, Türgişler, Sir Tarduşlar, Bayırkular, Oğuzlar,
Uygurlar, Karluklar ve benzeri küçük boylarda) . Dolayısıyla kurttan türeme rivayeti yok diye
Kırgızları Türk asıllı saymamak kanaatimizce doğru değildir; ayrıca Eberhard “ Türklerden
değildir demekle “ 210 sadece Gök-Türk hanedanlığının bağlı olduğu kabileden gelmediğine
işaret etmiştir. Renk açısından farklı olduklarının bildirilmesi de Kırgızların başka bir etnik
kökenden geldiklerini göstermez. Çünkü Hazarlar, Bulgarlar, Kuman-Kıpçaklar tarihî
kaynaklarda sarışın ve mavi gözlü tasvir edilmişlerdir. Diğer taraftan Türk adını taşıyan I.Gök-
Türk devletinin meşhur kaganı Mukan(553-572) dahi Çin kaynaklarında “kızıl yüzlü, renkli
gözlü(donuk cam gibi)” ifadesiyle anlatılmıştır211. Bizim görüşümüzü destekleyen en önemli
delil Kırgızların ortaya çıktığı bölgenin yapılan arkeolojik kazılar neticesinde en eski Türk yurdu
olarak belirlenmesidir212. M.Ö. 2500-1700 arası Afanesyevo sonra 1700-1200 arası Andronovo
kültürlerinin temsilcilerinin Türk soyunun proto-tipi olduğu anlaşılmıştır213.

Kırgızlar, bilinen tarihte ilk defa Büyük Hun imparatorluğunun Shan-yü’sü Mo-tun
zamanında zikredilmişlerdir214. Buna göre Hunların kuzeyinde bulunan Kırgızlar, Ting-ling,
Ch’ü-she, Hun-yü, Hsin-li gibi boylar arasında yaşıyorlar ve Ke-k’un ismiyle adlandırılıyorlardı.
Muhtemelen M.Ö.203 yılı dolaylarında adını saydığımız diğer kabilelerle bağlanan Kırgızlardan
bundan sonra bahis yoktur. Bu esnada Altay dağlarının kuzeyinde Kem ırmağı civarında
yaşıyorlardı215.

M.Ö. 46 yılında Chih-chih Shan-yü tarafından mağlup edilen Kırgızlar, bu hükümdara
itaat etmek zorunda kamışlardı. Bu sefer Chien-k’un adıyla zikredilen Kırgızlar, Chih-chih
tarafından yenilince devletin doğusundaki asıl merkezine 7 bin li(3710 km) mesafede bir yere
çekilmişlerdi. Güneydeki Kuca(Ch’ü-she)’ya ise beş in li(2650 km) uzaklıkta idiler216. Söz
konusu bölge Altay dağlarının kuzeyine ve Tannu-ola( Sayan) dağlarının batısına düşmektedir.
Kırgızlardan haber alamadığımız bunun öncesi devirde Wu-sun’ların yaşadığı Isık Gölün
kuzeyine doğru yayıldıkları ve Chih-chih Shan-yü tarafından mağlup edilince tekrar eski
yerlerine döndükleri anlaşılmaktadır.

M.Ö. 99’da iki Çinli general Li Ling ve Wei Lü, Çin’deki Han hanedanından kaçıp
Hunlara sığındıkları zaman, Hunlar, bu generallerden Wei Lü’yü Ting-ling’ler üzerine, Li Ling’i
ise Kırgızlar üzerine idareci tayin ettiler 217. Bunlardan başka Hun döneminde Kırgızlarla ilgili
kayıt yoktur. Hiçbir yerde ve olayda adlarından bahsedilmemektedir.

Kırgızların, Gök-Türk Devletinin kuruluşundan itibaren tarihî metinlerde yer almaya
başladığı görülmektedir. Aslında Kırgızların Gök-Türk Devleti kurulmadan önce menşe
efsanelerinde adlarına tesadüf edilmektedir. Gök-Türklerin ikinci menşe efsanesinde Abakan
nehri ile kem nehrinin arasında yaşadıklarından bahis vardır. Buna göre:” Gök-Türklerin
atalarından Ni-shih-tou’nun oğullarından birisi değişip, beyaz ördek olmuştur. Unvanları Ch’i-ku
idi. Ve Abakan(A-fu) suyu ile Kem(Chien) suyu arasında yaşıyorlardı”218. Efsanevî kayıt olması
sebebiyle fazla ilmi değeri bulunmayan bu bilgiden yine de Kırgızların 552 yılından önceki
dönemde Kem nehri ile Abakan ırmağı arasında yaşadıkları sonucunu çıkarmak mümkündür.
Ayrıca bu bilgi Kırgızların Türk olmadıkları ileri sürenlere karşı, Gök-Türklere olan yakınlığını
göstermesi açısından son derece mühimdir.

552 yılı dolaylarında Gök-Türk devletinin kuruluşu esnasında Kırgızların adı tarihi
kayıtlarda geçmemektedir. Ancak, 553 yılında Gök-Türk devletinin başına geçen Mukan Kagan,
555 yılında devletini hızla büyütmeye başlamıştı. Bu yılda doğudaki Ch’i-tan(Kıtan) kavminin
yenilmesinden sonra Mukan’a kuzeylerindeki Kırgızlar itaat etmişlerdi. Aynı sırada Kırgızlar
Baykal Gölü civarında yaşıyorlardı. Kaynaklarda Kırgızlar üzerine her hangi bir seferden
bahsedilmemesi ve Mukan Kagan’ın diğer zaferlerinden farklı olarak “ itaat altına alındı”

ifadesinin kullanılması219 onların kendiliğinden hızla yükselen Gök-Türk devletine bağlandığı
fikrini ortaya çıkarmaktadır.

568 yılında Bizans elçisi Zemerkhos, Batı Gök-Türklerini idare eden İstemi Yabgu’nun
yanına Tanrı Dağlarının kuzeyindeki Aktağ’a gittiğinde kendisine bir Kırgız kızı sunulmuştu220.
572 yılında Mukan Kagan ölünce onun yas törenine katılan kavimler arasında Kırgızlar
da vardı. Çin kaynaklarının haber vermediği bu hadiseyi Orhun Abidelerinde bulabiliyoruz221.
630 yılında Batı ve Doğu Gök-Türk devletleri yıkılarak Çin’deki T’ang hanedanına
bağlanmışlardı. Neticede Orta Asya’ yaşayan Türk boyları bağımsız hareket etmeye başladılar.
Sir Tarduşlar bunların en kuvvetlisi idi. 627 yılını takip eden zaman sürecinde Sir Tarduşlara
bağlandığı anlaşılan Kırgızlar onlar tarafından gönderilen bir ilteber tarafından idare ediliyorlardı.
Ayrıca Ch’i-hsi-pei, Chü-sha-p’o-pei ve A-mi-pei adlarında üç Kırgız idareci de yönetimde söz
sahibi idi. Diğer boyların çoğu onlara itaat etmişti. Bu arada Gök-Türk hanedanından Ch’e-pi
Tegin, Karluk ve Kırgız(Chie-ku) gibi Türk boylarını kendine bağlayarak kuvvetlendi222. Daha
sonra kendini kagan ilân eden söz konusu tegin Çin’deki T’ang imparatorluğunun entrikaları
neticesinde pasifize edilmişti. 648 yılında cereyan eden bu hadiseler neticesine Karluk, Sir
Tarduş, Bugut(P’u-ku) ve benzeri Türk boylarnı elçi gönderip Çin imparatoruna hediyeler
sunmuşlardı. Kırgızlar da bu esnada elçi göndererek Çin imparatoruna kendi ülkelerinde yetişen
mallardan hediye verdiler. Arkasından reisleri ilteber unvanlı Shih-po-ch’ü A-chan adlı şahıs
T’ang sarayına geldi. İmparator T’ai-tsung onun şerefine eğlence tertip etti. 650 yılını takiben
Gök-Türk ülkesi askerî valiliklere bölündüğü zaman Kırgız(Chien-k’un) askerî valiliği de ihdas
edildi. Kırgız reisi ilteber, askeri vali ve sol istihkam(savunma) generali ve de Li-yen-jan Tu-hu
olarak tayin edildi. Bundan sonra imparator kao-tsung zamanında(650-683) tekrar Çin sarayına
elçi gönderdiler223.

708 yılında Kırgızlar tekrar Çin’e elçi göndererek kendi ülke mallarından sundular.
Arkasından 713-755 yılları arasında tam dört kere daha Çin sarayına elçiler yollayarak hediye
verdiler. 758’de Uygurlar tarafından yenilerek itaat altına alındılar. Bundan sonra Büyük Uygur
Kaganlığına dahil olduklarından Çin ile resmî temas kuramamışlardır. Uygur hakimiyeti altında
Kırgızların adı Chia-chia-ssu şeklinde değişti. Anlamı sarı-kızıl yüzlü demek idi. Bu esnada
Kırgızlar, yine de Karluk, Tibet, İran(Ta-shih) gibi boy ve devletlerle münasebetlerini devam
ettirdiler. Uygurlar, onların reisi A-je’ya makam ve unvanlar vermişlerdi. Zamanla Uygurlar
kuvvetten düşünce A-je kaganlığını ilan etti. Bunun üzerine Uygurlar bazı kumandanlarını
göndererek isyanı bastırmak istedilerse de Uygur kumandanları kuvvetli Kırgız ordularıyla baş
edemediler. Üstelik Uygur kumandanlarından Küllüg Baga (Chü-lü Mo-ho), Kırgız kaganı Aje’ya
rehberlik ederek Uygur kaganının merkezini bastırttı. Yenilen Uygur kaganı Ho-sa
öldürüldü(840). Diğer bütün Uygur kumandanları ve teginleri de mağlup olmuştu. Uygurların
altından otağı ve Çin asıllı T’ai-ho prensesleri Kırgızların eline geçti. Daha sonra Kırgız kaganı
kendi merkezini Burası Uygur kaganının merkezine on beş günlük mesafede olan Lao dağının
güneyine nakletti.224. 840 yılının Eylül ayında Kırgızların ani hücumuna maruz kalan
Uygurların bir kısmı güneye doğru ilerlemiş, 60 li genişliğindeki bir alana yayılan kütleden Çin
halkı çok korkup, kendi ülkelerinin içlerine kaçmaya başlamıştı. Mağlup Uygurlardan Üge, 841
yılının baharında kaganlığını ilan ederek ordugahını Ts’o-tzu-shan’da kurdu. Bu sırada Çinli
devlet adamı Li Te-yü devreye girmiş ve Uygurların eskiden Çin’e yaptığı yardımları hatırlatarak
onların himaye edilmesini sağlamıştı.

Kırgızlar, elde ettikleri büyük zaferden bir yıl sonra on tarkandan oluşan bir elçi heyetini
Çin’e gönderdiler. Heyetin gayesi Kırgızlarla Çin arasında iyi ilişkiler tesis etmek ve Uygurların
elinden alınan T’ai-he prensesi iade etmek idi. Ancak, Uygur kaganı Üge, Kırgız elçilik heyetini
yolda bastı ve tarkanların hepsini öldürerek, adı geçen prensesi ele geçirdi225.

Bu arada Çin imparatoru yiyecek sıkıntısı çeken Uygurlara yirmi bin ölçek tahıl vermiş, fakat
yerleşmeleri için Çin’in içlerine girmelerine müsaade etmemişti. Akabinde Uygurlar arasında
anlaşmazlıklar çıktı ve istikrarlı bir devlet kuramadılar226.

Kırgızlar, yaklaşık bir asır süren Büyük Uygur Kaganlığına son vererek Ötüken
bölgesini ele geçirmişlerdi. Akabinde bağımsızlıklarını ilerletmek ve sağlam bir devlet kurmak
için harekete geçtiler. Çin’deki T’ang hanedanıyla iyi ilişkiler kurma teşebbüsleri, arta kalan
Uygurların kaganı Üge tarafından elçileri öldürülmek suretiyle başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun
üzerine 842 yılının sonbaharında Kırgızlar, T’ang hanedanına bir elçi daha göndererek, T’ai-he
prensesin durumunu sordular ve öldürülen tarkanların intikamı için Uygurlara saldırmak üzere
izin istediler227 . Çünkü Uygurlar, o sırada Çin’in himayesinde idi. Buna rağmen Üge Kagan her
fırsatta T’ang imparatorluğu topraklarına saldırıyordu. Neticede çeşitli entrikalarla Üge Kagan’ı
zor duruma düşüren Çinliler, Sha-t’o ve Ch’i-pi gibi kendi idareleri altındaki boylarla harekete
geçerek Üge Kagan’a baskın düzenlediler. Çarpışmalar sırasında yaralanan Üge, T’ai-he
prensesi ve diğer ağırlıklarını savaş meydanında bırakarak Hei-ch’e-tzu(Kara Arabalı Oğulları)
kabilesinin yanına sığındı. Çinli prenses de kendi ülkesine teslim edildi.

843 senesinin başlarında Kırgızlar, Chu-wu-he-suo başkanlığında bir elçilik heyetini daha
T’ang hanedanına yollayarak yeni kurdukları devletin tanınmasını istediler228. Adı geçen elçi üç
sene sonra T’ang hanedanı başkentine varabildi. İmparator onun gelişinden çok memnun
olmuştu. Hemen teşrifat işlerinden sorumlu vezir Chao Fan’a Kırgız ülkesine gitmesini emrettiği
gibi, Li Te-yü’ye Kırgızlar hakkında teferruatlı bir rapor hazırlamasını emretti. Chao Fan’ın
götürmesi için imparator tarafından Li Te-yü’e bir ferman hazırlatıldı. Fermanda imparator
Kırgız kaganının sağlık başarı ve mutluluk içinde olmasını diliyor ve sonra, onun başarılarının
ününün Çin sarayının kapılarına kadar ulaştığını belirtiyor, arkasından Kırgız kaganının
cesaretini, aklını kabiliyetini övüyordu. Bundan sonra tarihin derinliklerinden o vakte kadar
meydana gelen Kırgız- Çin ilişkilerini açıklayarak, bütün yabancı kavimlerin Çin’e tabî olduğu
zamanları vurguluyordu. Sonra kendi tahta çıkışından ve Kırgızlarla eski münasebetleri devam
ettirmek istediğinden bahisle Uygurların, 742 senesinden sonra arlarını ayırdığını söylüyordu.
Uygurların Çin’e çok zarar verdiğini fakat, T’ang hanedanına en sıkışık anlarında yardım
ettiğini( Çin’deki isyanların bastırılması sırasında) ifade ederek şimdi Çin’in sınırlarında sığıntı
olarak yaşadıklarını vurguluyordu. Kırgızlar tarafından mağlup edilince Çin’e yaklaştıklarını
fakat onların yardımlarına rağmen Çin sınırlarını sık sık taciz ettiklerini ve ani baskınlar
düzenlediklerini ve bu yüzden Liou Mien adlı kumandanın onlara baskın yapıp Kırgızların
sorduğu T’ai-he prensesi kurtardığını ve Uygurların dağıldığını bildiriyordu. Bundan sonra
Kırgızları, mağlup Üge Kagan’ın sığındığı Hei-ch’e-tzu kabilesine karşı hücuma davet ediyor,
bu şekilde iki ülkenin arasının dost olabileceğini ve barış içinde yaşayacaklarını açıklıyordu.229

Bu yılın haziran ayında ise Wen-wu-ho adlı Kırgız elçisi Çin sarayına gelmiş, imparatordan eğer
Uygurlar ile Hei-ch’e-tzu lara saldırırlarsa kaganlıklarının tanınacağı konusunda bir cevap
almışlardı230 Aynı yılın başında Çinli devlet adamı Chao Fan’ın imparatoruna sunduğu rapordan
Uygurların An-hsi(Kuca) ve Beşbalık(Pei-t’ing)’a taarruz ettiklerini anlıyoruz231. Bunun üzerine
Çin sarayında uzun tartışmalar yapıldı. Neticede Kırgızlara sefer düzenlenmemesine karar
verildi( Çinliler çekiniyor)232. Çin imparatoru onların bu isteğine başka bir istekle cevap verdi.
Onların isteği Kırgızların, Çin adına Üge Kagan’ın sığındığı Hei-ch’e-tzu kabilesine hücum
etmeleri idi. Birkaç ay sonra Kırgızlar aynı teklifte bulunduklarında Çin imparatoru aynı cevabı
verdi ve ancak, onların cezalandırılması karşılığında Kırgız Kaganlığını tanıyacağını bildirdi.
Kırgızların Çin’in karşı teklifini uzun süre kabul etmediği anlaşılıyor.

844 yılın martında nihayet Çinliler, Kırgızlarla, Uygurlar ve Hei-ch’e-tzu kabilesini
cezalandırma konusunda bir anlaşma yapabildiler. Kırgızların elçi Tirek İnanç (Ti-te i-ssu-nanchu)
iki beyaz atla ve mektupla T’ang sarayına gelmişti. Elçiye son derece hürmetle muamele
edilmiş şerefine eğlenceler düzenlenmişti 233.Yapılan anlaşmaya göre o yılın sonbaharında
Kırgızlar, hücuma geçecekler, Çin orduları ise You-chou, T’ai-yüan, Chen-wu, T’ien-te
bölgelerinin birlikleri halinde hareket edip önemli geçitler üzerinde onları bekleyeceklerdi.
Neticede Uygurlar ve Hei-ch’e-tzu’ların etrafa dağılan insanlarını yakalayacaklardı. Kırgız
kaganı A-je sonbaharda atların güçlenmesi fırsat bilerek Uygurlar ve Hei-ch’e-tzu kabilesine
saldıracağını, bunun için Çin imparatorundan sefer tarihinin kendisine bildirilmesini istedi. Bir
yıl sonra Kırgız Kaganına Tsung-ying hsiung-wu ch’eng-ming Kagan unvanını vermek üzere bir
elçiyi göndereceği sırada Çin imparatorunun kendisi yani Wu-tsung öldü. 845 yılının nisan
ayında Li Shih adlı bir elçi Kırgızlara doğru yola çıkmak üzere hazırlattırılmıştı. Yeni imparator
Hsüan-tsung, kuzey komşularına karşı aynı politikayı devam ettirmek niyetinde idi234. Aslında
imparator öldükten sonra Kırgızların kagan olarak tanındığı belgeyi götürecek olan elçi Li Shih,
Kırgızların çok uzakta olduğunu, artık Çin’le baş edemeyeceklerini ileri sürerek yeni
imparatorun vazgeçmesini sağladı(846)235. Ancak, 847 yılında Li Ye başkanlığında bir elçilik
heyeti Kırgızların yanına giderek kaganlarına Ying-wu ch’eng-ming Kagan unvanını tevcih
etti236.

Bu arada Hei-ch’e-tzu kabilesine kaçan Üge Kagan, maiyetinin iyice azalması sebebiyle
bundan sonra varlık gösteremedi. Etrafındaki insanların sayısı üç bine kadar düşmüştü. Kendi
veziri İ-yin Çor tarafından Chin-shan(Altay Dağları)’da öldürüldü. Yerine kardeşi O-nie Tegin
geçtiğinde artık Uygurların bu kısmı Moğol Hsi kabilesine bağlanmıştı. Çinliler Uygurların
peşini bırakmıyordu. Nitekim 847 yılında Chang Chung-wu adlı kumandanı göndererek, Moğol
Hsi’leri ağır bir bozguna uğrattılar. Açıkta kalan Uygurlar bu sefer beş yüz kişi halinde başka bir
Moğol grubu olan Shih-wei’lere sığındılar. Çinliler, Shih-wei’lere de baskı yapınca O-nie
Tegin, neticede karısı Ko-lu ve oğlu Tu-ssu Tegin ile dokuz kişi ile birlikte batıya doğru kaçtı.
Arta kalan Uygurlar yedi kola ayrılarak Shih-wei’ler tarafından idare altına alınmıştı. Bu arada
Kırgızlar kendi başbakanları Apa’yı 70 bin kişilik kuvvetle Shih-wei’lerin üzerine yolladı.
Shih-wei’ler yenildi ve Uygurlar, Kırgızlar tarafından alınıp Gobi Çölünün kuzey taraflarına
götürüldüler. Dağlara ve ormanlara kaçan Uygurlar ise Doğu Türkistan istikametinde ilerleyip
Kuca civarındaki Uygurları idare eden Menlig Tegin’e bağlandılar237.

863 yılında Ağustos ayında Kırgızlar, Ho-i-nan-chih (Alp İnanç) adlı bir devlet
adamlarını göndererek dediler ki;” Bize klasik kitaplar hediye etmenizi istiyoruz. Ayrıca her
sene elçi göndererek Çin’i gezmek ve Çin takvimini öğrenmek isteriz. Bundan başka An-hsi
bölgesinden itibaren bütün toprakları Çin hakimiyetine döndürmek için Uygurlara taaruz ederek
onları cezalandırmamızı kabul etmenizi dileriz”. Fakat, imparator bunu kabul etmedi238.
866 yılının sonunda Kırgızlar, İ-chih-lien-chih adlı bir elçi göndererek “ biz değerli
atlarımızı göndererek elçinizi karşılayacağız. Ayrıca Çin takvimi göndermenizi istiyoruz”
dediler239. 860-873 yılları arasında Kırgızlar Çin’e üç defa elçi göndermişler ve hediye
sunmuşlardı. Fakat, en sonuna kadar Uygurları kendi idareleri altına alamadılar. Bu vakitten
sonra hediye vermek, karşılığında unvan almak gibi konuları Çin tarihçi memurlar bir daha
yazmadılar.240

Buraya kadar bahsettiğimiz Çin kaynaklarının dışında Türkçe yazılı kitabelerde de Kırgız
adı defalarca kaydedilmiştir241. İlteriş Kagan’ın 692 yılında ölümünden sonra yerine geçen
kardeşi Kapgan devletini her alanda güçlendirmeye başlamıştı. Tonyukuk kitabesinden
anladığımız kadarıyla Çinliler, On-ok ve Kırgızlarla anlaştılar. On-ok ve Kırgızlar Altay
dağlarında oturacaklar, Çinlilerle anlaşıp Gök-Türk kaganı Kapgan’a saldıracaklardı. Ancak,
Kapgan ve Tonyukuk idarelerindeki Gök-Türk ordusu 696-697 kışında Kögmen dağlarını aşarak,
Yenisey nehri kollarından Anı Irmağı kıyısında Kırgızları çok ağır bir bozguna uğrattı.
Kırgızların hanı dahi orada öldürülmüştü242 . Ölen Kırgız kaganına atfen 716 yılında Kapgan
Kagan, Bayırku’lar tarafından öldürüldüğü zaman yeni kagan Bilge tarafından onun adına balbal
dikildi243.

Kırgızlar, 708 yılında Çin’deki T’ang imparatorluğu ile temasa geçmişlerdi. Bunun
neticesinde isyan etmiş olmalılar ki; 710 yılında Bilge ve Kül Tegin kardeşler tarafından yeniden
mağlup edildiler244. 731 yılında Kül Tegin öldüğü zaman cenazesine Kırgızlardan Tarduş İnançu
Çor gelmişti245.

Gök-Türk Devleti yıkılıp yerini Uygurlara bırakınca ilk kagan Bayan Çor(745-759)
devletin birliğini sağlamak maksadıyla Kırgızlarla savaşmıştı246. 779 yılından önce Bögü Kagan
tarafından mağlup edilen Kırgızlar, onu öldürüp yerine geçen Tun Baga Tarkan(779-789)’dan da
ağır bir darbe yediler247.

800’lü yılların başında Kırgızların yine Uygurlarla savaşıp yenildiklerini görüyoruz.
Uygurlardan Kutlug Bilge Kagan, Kırgızlar üzerine çıktığı seferde, onların reisini öldürdüğü gibi
çok sayıda at ve sığır ele geçirmişti. Ayrıca Kırgızların Orta Asya’daki diğer boy ve şehirlerle
yaptığı demir ticareti Uygurların eline geçti248.

İslâm kaynaklarında Kırgızlar hakkında çok az malumat vardır. Sadece Yenisey nehrinin
doğduğu kollardan söz ederler. İki yılda bir Maveraünnehr’e Kırgız ülkesinden kervan gelirmiş.
Gelen mallar değerli kürkler, misk ve özellikle ok yapımında kullanılan ağaçlar(kayın) ve benzeri
idi. Oradan Kırgız ülkesine başta dokuma ürünleri ve bir çok ticaret malı giderdi. Kırgız kaganı
Kemcikeş adlı şehirde otururdu. Bundan başka şehirleri yoktu. Ölülerini yakan tek Türk kavmi
olarak gösterilirler, çadırlarda keçeden kulübelerde otururlar, öldürücü oyunludurlar, ateşe
taparlar. Onlara bağlı Furî isimli bir kabile vardı. Kırgız Hakan’ının oturduğu Kemekâs
kasabası bulunuyordu. Küseym adlı bir Kırgız boyu daha vardı. Kürk misk ve hutüvv(boynuz)
elde emek için avlanırlardı249.

DLT’de de Kırgızların Türklerden bir cins olduğu vurgulanmıştır250 .

Kırgızların en kuvvetli olduğu zamanda seksen bin iyi yetişmiş asker çıkarabildiklerini
öğreniyoruz251. O sırada doğularında Kurıkan’lar, güneylerinde Tibetliler, güney batılarında ise
Karluklar bulunuyordu. Gelenekleri büyük oranda Gök-Türklerle aynı idi252

Kırgızların yaşadığı topraklar yazın çok sulu, rutubetli, bataklı idi. Kışın kar
yığılırdı; yani çok yağardı. İnsanların hepsi uzun boylu ve iri yarıdır. Kızıl Saçlı, açık tenli yeşil
gözlüdürler. Siyah saçlılara şanssız derlerdi. Kadın çok erkek az idi. Değerli taşlardan dizili
küpeler takarlar, geleneklerine sıkı sıkıya geleneklerine bağlıdırlar. Erkekler ellerine kadınlar
boyunlarına dövme yaparlardı. Eğlence ve şehvete düşkündürler.

Yıl başına Mao-shih(baş) ay derler ki, üç ay bir zaman birimi( mevsim) oluşturur. 12 ay
bir yıl olur. Söz gelimi bir yıla kaplan derler. İklimleri çok soğuktur. Büyük ırmakların yarısı
dahi donar. Darı buğday ve benzerlerini ekerler. Ezme suretiyle un yaparlar. Üçüncü ayda ekip,
dokuzuncu ayda toplarlar. Yemek ve içki yaparlar. Ayrıca sebze ve meyvaları yoktur. Atları
kuvvetli ve iridir. Mükemmel savaşanlar at başı(reis) olurlar. Develeri, sığırları koyunları çokça
vardır. Zengin çiftçilerde birkaç bin hayvan olabilir.

Yabani hayvan olarak vahşi at, Ku-t’u253, sarı koyun, koç, kara kuyruk, geyik bulunur ki,
kara kuyruklar ala geyiklere benzer ve kuyrukları daha büyük ve siyahtır. Balık olarak yedi-sekiz
kadem(ayak) uzunluğunda Mie vardır. Mo-ken’ların ise kemikleri(kılçık) yoktur ve ağızları
çenelerinin altında bulunur.

Kuş olarak kartal, yabanî ördek, saksağan ve yabanî kaz vardır. Ağaç olarak, çam, kayın
ağacı, kara ağaç, söğüt ve P’u çamı bulunmaktadır. Öyle yüksektirler ki; ok atılsa tepesine
ulaşmaz. En çok kayın ağacı bulunur.

Maden olarak altın demir ve kalay çıkmaktadır. Her yağmurdan sonra demir elde edilir.
Chia-sha adlı iyi cins demirden keskin silahlar yapılır ve bunlar Gök-Türklere ulaştırılırdı.
Silah olarak okları, yayları ve sancakları(mızrakları) bulunmaktadır. Süvarileri
kendilerine ağaçtan kalkan yapıp, ayak ve bacaklarını korurlar. Bir de omuzlarına koydukları
yuvarlak kalkanları imâl ederler ve bu şekilde kendilerini mızraklardan korurlar.

Onların reislerinin unvanı A-je idi. Bundan dolayı A-je soyadını taşıdıkları bilinmektedir.
Bir sancak dikerek etrafında toplanırlar ve kızıl renge değer verirlerdi. Diğerleri ise kendi
kabilelerine göre unvan almışlardı. Elbiseleri değerli samur ve kunduzdandır. A-je, kışın
samurdan yazın altından başlık takar. Ucu sivri süslü altı tarafı bükülmüştür.

Halkının(maiyetinin) hepsi beyaz keçeden başlık takarlar, yanlarında bıçak vebileği taşı
taşımayı severlerdi. Milletin giydiği elbise deridendir. Başlık takmazlar, kadınların elbiseleri yün
ve ipekten imâl edilir. Elbiselerde kullanılan ipek, Beşbalık, Fergana ve İran’dan getirilirdi.
A-je, Yeşil Dağ’Ch’ing-shan)da konaklar. Etrafında duvar yerine çit vardır. Keçeler
birleştirilmek suretiyle yapılan Mi-t’e Ch’ih-t’o adlı çadırı vardır. Kabile reisleri küçük çadırlarda
otururlar. Askerler vazifeye çağrıldığında hepsi harekete geçerler. Samur ve yeşil fare kürkünü
vergi olarak sunarlardı.

Devlet yönetiminde Kırgız hükümdarından başka altı makam vardır. Bunlar,
başbakan(hsin-hsiang),tudun(T’u-tu), ch’ang-shih(sivil memur), general(chiang-chün), takan(Takan)
gibi atı makam bulunuyordu. Yedi başbakan, üç tudun, on subayın hepsi askeri
makamdırlar. Aynı zamanda, on beş yüksek memur bulunur. General ve tarkan olarak kimse
tayin olunmamıştı. Kabilelerin hepsi at kımızı ile et yerler. Sadece A-je etli pide gibi bir şey
yerdi.

Musıkî aleti olarak, flüt, davul, pipa, Tatar pipası, düdük, plaka ve ziller vardır.
Oyun olarak deve ve arslan oyunları, at oyunları ve ip oyunları bulunuyordu. Zamana
bakmadan ruhlar arasında sadece otlara sulara kurban sunarlar. Sihirbazlarına kan derler.
Evlenirken at ve koyun başlık parası olarak verilir. Zenginleri yüz veya bin koyun ile at verirler.
Biri ölünce yüzlerini kesmezler. Sonra ceset yakılır, külleri ve kemikleri bir yıl sonra toprağa
gömülür. Gömme işlemi sırasında yine ağlaşırlar. Kışın ağaç kabuğundan örtülü evlerde
otururlar.

Onların yazı dilleri tamamen Uygurlarla aynıdır. Kanunları çok serttir. Savaştan kaçanlar,
memuriyetlerini iyi yapamayanlar, vatana ihanet edenler, hırsızlık yapanlar gibi suçların cezası
başı uçurulmak suretiyle yerine getirilir. Hırsızlık yapanlar gibi suçların cezası başı uçurulmak
suretiyle yerine getirilir. Hırsızlık yapan çocuğun başı babasının boynuna asılır ve ölünceye kadar
bunu taşırdı.

Kırgızların başbuğu A-je’nın merkezinden Uygurların merkezine deve ile kırk günde
gidilebilirdi. Oraya giden elçiler, T’ien-te bölgesinden geçerek batıya(sağa) iki yüz li gittikleri
zaman batı Shou-chiang-ch’eng adlı şehre varırlardı. Buradan kuzeye üç li gidildiğinde P’i-t’ich’üan
adlı pınara varılır. Pınarın kuzey batısından Uygur merkezine bin beş yüz li mesafe
bulunmaktadır. Burada doğuya ve batıya giden iki yol vardır. Pınarın kuzeyinden giden yol doğu
yoludur. Uygur merkezinin kuzeyine altı yüz li gidildiğinde Hsie-e adlı nehre ulaşılır. Nehrin
kuzey doğusunda Hsüe-shan(kar dağı) vardır. Orada su ve pınarlar çoktur. Ch’ing(yeşil) dağının
doğusunda Chien(Kem) nehri bulunmaktadır. Nehir tamamen kuzey-doğu istikametinde akar.
Doğuya gidildiğinde Po-ma T’u-chüe(Gök-Türklerin)’lerin topraklarına varılır ki; onlar Tu-po,
Mie-lie-ko, Wo-chih olmak üzere üç boydurlar. Onların da reislerine erkin denir. Kayın ağacı
kabuğundan odalarını örterler. Büyük bir kısmı attan çok iyi anlar. Tahtadan yapılmış at üzerinde
hızlı giderler. Bir ayağını tahta üstüne koyup koltuk değneğine dayanarak yüz adım giderler.
Onlar geceleri yağma yaparlar, gündüzleri dağılırlar. Kırgız ülkesi onları itaat altına aldı.
Kırgızlar eskiden çok kuvvetli bir devlet idiler. Toprakları Gök-Türklerinki kadar vardı. Gök-
Türkler kızlarını onların reisleriyle evlendirdiler. Onların ülkesinin doğusu Kurıkan, güneyleri
Tu-fan, güney-batıları Karluklara kadar dayanıyordu.

Başlangıçta Sir Tarduşlara tabî idiler. Sir Tarduşlar bir ilteber vasıtasıyla onların ülkesini
idare etti. Onlar şeflerinden Ch’i-hsi-pei, Chü-sha-p’o-pei ve A-mi-pei adlarını taşıyan üç kişi
tarafından beraberce idare ediliyorlardı. Onların ülkesi o zamana kadar Çin ile temasa geçmeye
hiç teşebbüs etmemişti.254

Kimekler:

Kimeklerin ortaya çıkışı 656 yılına bağlanabilir. Onların idarecisi Şad Tütik unvanı
taşıyordu.255 840’ta Uygur Kağanlığı yıkılınca Eynür, Bayandur, Tatar gibi boylar kimeklere
katıldı. Bundan sonra Kimek idarecisine Baygu(Yabgu) denmeye başladı256. X. ve XI. Asırlara
ait bir eserden faydalanan İdrisî bu sefer onların hükümdarını Canaq İbn Hakan el-Kimekî diye
bildirmektedir. Ebu Dülef’in kaydına göre ise onlarda kamış yetişiyordu ve onunla
yazıyorlardı257. İrtiş ve Tarbagatay’da IX-X. asırlara ait ele geçen taş aynaların üzerinde eski
Türk yazıları vardır258

Kimeklerin yurtları Yukarı İrtiş boylarıdır. Kimek adının İki İmek(İki Yimek)’ten geldiği
şeklindeki fikir ilim aleminde kabul edilmektedir259. Gök-Türkler ve Uygurlar zamanındaki Çik
lerin devamı da sanılmaktadır260. Kimek ülkesinin doğusunda Kırgızların bir kolu yaşıyordu.
Güneyinde Artuş ve Etil nehirleri, batısında Kıpçakların bir kısmı, kuzeyinde ise gayr-i meskun
sahanın bir kısmı bulunuyordu261

Kimeklerin bazı alt kabilelere ayrıldıkları anlaşılmaktadır. Mesela Gerdizî, Kimekleri yedi boy
halinde göstermektedir. Bu boyların adları İmi, İmâk, Tatar, Balandur, Hıpçak, Ankaz ve Eclâd
idi262. Ayrıca İmi boyunun Bayavut adlı bir küçük kabilesi vardı ki; bu kabile daha sonra
Moğollar arasında görülecektir263. Ancak, Hudud’ül Alem’de Kimeklerin 11 boy halinde yaşadıkları
belirtilmiştir264 . Fakat, boyların hepsinin adı yazılmamıştır.Sadece Hıfçak(Ifçak), karkara, Han,
Yagsun ve Yâsû gibi boyların adlarından bahsedilmektedir. Bu eserde Kimeklerin Yemekiye adlı
şehirlerinin olduğu kayıtlı ise de diğer kaynaklarca bu bilgi teyid edilmemiş (Taraz’dan bu şehre
sekensen günde gidilirmiş) , aksine köylerinin dahi olmadığından bahsedilmiştir265.
Kimeklerin yazın süt içtikleri kışın kurutulmuş et(kak) yedikleri bildirilmektedir. Yine
Hudud’ül Alem’de onların hükümdarının hakan unvanı taşıdığı söylense266 de Mücmelüttevarih’e
göre reisleri Tutug unvanı taşıyordu.267

Samur, kunduz, kakım ve tilki kürkleri önemli servetlerini teşkil eden Kimekler
özellikle kışın bu hayvanları avlarlardı. Maveraünnehirli tacirler Kimek ve Kırgızlara giderler,
onlardan değerli kürkler satın alırlardı268.

916 yılında Çin’in kuzeyinde Liao(Karahıtay) devleti kurulunca kuzey batı Çin yani
Ordos’taki Kunlar(sarılar) Tarbagatay havalisine gelip Kimekleri batıya ittiler ve daha sonra
onlarla karıştılar269.

XI. yüzyılda Kimek adının yerini Kıpçak ve Yimek almıştır. Bu asırda Yimekler hala İrtiş
civarında oturuyorlardı. İrtiş Irmağı, Kimeklere göre kutsal idi270. Hatta Gerdizî’ye göre ilâh idi.
XII. yüzyılda bilhassa Bayavutlar olmak üzere Yemekler, Harezmşah ordusunda yer
aldılar271.

Diğer taraftan Yimâk(Kimâk) Türklerden bir sınıf olup, Kıpçaklara mensup idiler272

Kuei-kuo:

Haklarında fazla bilgi bulunmayan ve her hangi bir siyasi olaya ya da savaşa karıştıkları
görülmeyen Kuei-kuo’ların hakkında bilgi oldukça azdır. Yine de aşağıdaki gibi bir
değerlendirme yapmak mümkündür.

Kuei-kuo, Po-ma’ların (Benekli Atlıların) batısında altmış günlük yoldadır. O ülkenin
insanları gece vücutlarını gizleyerek seyahat ederler. Geyik derisinden elbise giyerler. Gözleri
kulakları, burunları Çinlilerle aynıdır. Ağızları boyunlarındadır. Yukarıdan aletler kullanarak
birbirlerini beslerler. Topraklarında darı pirinç yoktur. Yalnız domuz, geyik ve yılan vardır.
Güneylerinde Po-ma’ların ülkesine otuz günlük, Türgişlerin ülkesine yirmi günlük
mesafedirler273.

Kurıkan :

Kurıkan’ların(Ku-li-kan) Baykal Gölünün (Han-hai) kuzeyinde oturdukları ifade
edilirken274 bazı kaynaklar tarafından Uygurların ve Baykal’ın kuzeyine işaret edilmiştir275.
Beş bin yetişmiş asker çıkaracak kadar güçleri vardır276. Sadece bir kaynakta ise iki erkinlik
halinde bir arada oturdukları kaydedilmiştir277. Topraklarında çok zambak soğanı(lily-bulb)
bulunmaktadır. Çok güzel at yetiştirirlerdi . Başları develerinkine benzer, kasları kemikleri çok
iri, kuvvetli idi ve gün içinde bir kaç yüz li hızla koşabilirler.

Onların toprakları denize mesafelidir. Başkente en uzak olanlar onlardır. Ayrıca kuzeye
gittikçe gece uzun veya kısa olur. Gündüz koyun omuzuna girer gibi olur. Sıcakta doğu tarafı
parlak kalır yani güneş çıktığı yerdedir.

647 yılında Çin sarayına elçi gönderdi ve güzel atlardan on tane sundu278.

Onun elçisine çok iyi muamelede bulunuldu. Onların on değişik isimleri vardı ki, imparatorun
ilgisini çekti. Hepsi güzel isimlerdi. Sıçrayan kırağ (kar) beyazı , Beyaz kar mavimsi atı,
Donmuş çiğli at, asılı ışık at . Uçan renkli bulut Sarımsı at, elektrik akım kızılı, akan altın atı,
Yükselen efsanevi hayvan kahve rengi(mor), Hızla giden gökkuşağı279.

Bundan sonra Çin’deki T’ang imparatorluğunun idaresi altında yaşayan 662 yılında
Hsüan-chou ile Yü-wu chou olarak iki eyaletle Han-hai( Baykal Gölü) askeri valiliğine dahil
edildiler.694 yılında tekrar Çin sarayına geldiler280.

Kurıkanlar, herhalde Baykal Gölünün kuzeyinde çok uzakta olduklarından dolayı
kaynaklarda fazla yer almamışlardı. Ancak, 572’de Mukan Kagan’ın cenazesine onlar da elçi
göndererek taziyetlerini sundular. Orhun Yazıtlarında bu konu anlatılırken Üç Kurıkan ifadesinin
kullanılması bize o sırada onların üç ayrı kabile halinde yaşadıkları fikrini vermektedir281.

Ku-mo-nien:

K’u-mo-nien’lere Tou-liou(lu) boyundan kuzeye sekiz gün yürünmek suretiyle
varılır. K’e-shih-yen boyu, Po-ma, K’u-mo beraber aynı yerdedir. Sığır ve koyun gibi sürü
hayvanlarından yoktur. Evlenme gelenekleri Gök-Türklerle aynıdır. Topraklarında çok çam
(sun-hua) vardır. Her yıl samur, fare derisinden kürk getirirler. Yeşil ve beyaz derisi olanlar reis
seçilirler282.

Lung-hu:

Töles boyları listesinde göterilen Lung-hu’lar muhtemelen Hazar Denizi’nin doğusunda
yaşayan boylardan idi. Oralarda aynı bölgede bulunan diğer boylarla birlikte sekiz bin yetişmiş
asker çıkarabiliyorlardı.283

Mançud:

Mançud ismi sadece 701 yılındaki Tonyukuk, İnel Kagan ve Bilge idaresindeki ordunun
Tinsi oğlu(Tanrı oğlu) adlı karla kaplı Ek Dağını aşarak Demir kapıya varışından sonra tabi olan
şehirler arasında gösterilmiştir. Sakalar, Farslar ve Toharlarla birlikte zikredilmiştir. Türkler ilk
defa o bölgeye varmışlardı284

Meng-ch’en:

Töleslerden gelen Meng-ch’en’lar, T’u-ju-ho, Ssu-chie, Hun, Hu-hsie ve diğerleri urug
durumunda idiler. En doğudaki gurubun yanında yaşıyorlardı. Toplamda yirmi bin asker
çıkarabilme gücüne sahiptiler285.

Mie-ts’u:

Töleslerden olan Mie-ts’u’lar Hazar Denizinin doğusunda gösterilen boylardandır286.

Na-ho:

Hami’nin batısında Yen-ch’i(Karaşar)’nin kuzeyinde Tanrı Dağlarının eteklerinde
Ch’i-pi, P’u-lo-chih, İ-shih, Su-po, Na-ho, Wu-hu, Ho-ku, Ye-shih, Yü-ni-hu ve diğerleri yirmi
bin kadar mükemmel asker çıkarabildikleri bildirilmiştir287. Na-ho boyu da muhtemelen Ch’i-pi
boyu kuvvetlendiğinde onlara katılmıştır. Çünkü daha sonra adlarından bahsedilmemektedir.

Oğrak:

Ograk(Oğraklar)’ın Uygur sınırında oturdukları biliniyor. Yiğitlikleri ile tanınmışlardı.
Onlara Kara Yıgaç da deniliyordu. Uğrak: Kara Yagaç sınırında oturan Türklerden bir cinstir288

Oğuzlar:

İlteriş Kagan olduktan sonra güneyde Çinlileri, doğuda Kıtanları, kuzeyde ise Oğuzları
pek çok öldürmüştü289. Daha sonra ise İlteriş’e karşı kurulan Kıtan, Çin, Dokuz Oğuz ittifakına
diğer Oğuzların da katıldığı anlaşılıyor290. Herhalde bütün Oğuzlar Karakum’da oturan Kutlug
ile Tonyukuk’un üzerine yürüyeceklerdi. Neticede Tonyukuk, Kutlug’dan “ orduyu gönlünce
sevk et” talimatına aldıktan sonra Kök Öng Irmağını geçmiş, Ötüken Dağlarına doğru ordu sevk
etmişti. İngek Gölü ile Tola Irmağından Oğuzlar saldırıya geçtiler. İki bin kişilik Gök-Türk
ordusu altı bin kişilik Oğuz ordusunu yendi ve bundan sonra Oğuzların hepsi gelip, II.Gök-Türk
Devletine tabi oldu. Bundan sonra II.Gök-Türk Devletini merkezi Ötüken’e taşındı291. Kutlug
Kagan, 682-691 arasında Oğuzlarla beş defa savaşmıştı292.

Kapgan döneminde 696’yı takip eden yıllarda ona karşı kurulan Kırgız, Çin, Türgiş
ittifakına Oğuzların katılmamalarına rağmen huzursuz oldukları anlaşılıyor293.

715 yılında Kül Tegin ve Bilge, II.Gök-Türk Devletine karşı büyük isyanlar çıktığında
sırasıyla Karlukları(714), 715’te Azları, İzgilleri, Dokuz Oğuzları, Edizleri mağlup ettikten sonra
Bolçu’da Oğuzlarla savaşmışlardı. Bu Oğuzlar da bozguna uğratıldı294. Söz konusu savaşta Kül
Tegin kır atına binip hücum ederek mızraklamıştı. Askerlerini mızraklayıp, ülkelerini aldılar.
Dördüncü çarpışmasını Çuş Başında yaptıktan sonra Gök-Türk halkı çok zor durumda kalmıştı.
Beşinci savaş Ezgenti Kadız’da meydana gelmiş, yine Kül Tegin ve Bilge Kagan galip
gelmişlerdi. Zaferden sonra Ötüken’e dönmeyen Bilge ve Kül Tegin kardeşler, Amga
Korugan’da kışladılar ve o yılın ilk baharında Oğuzların karargahını bir daha bastılar. Hep
beraber o kadar zor durumda kaldılar ki; Bilge, “eğer kardeşim olmasaydı, annem hatun başta
olmak üzere, annelerim, ablalarım, prenseslerim, bunca hayatta kalanlar cariye olacaktı” demek
suretiyle bu savaşların önemine işaret etmektedir295.

Oğuzlar, bu seferler sırasında Gök-Türk ordularını epey hırpalamışlardı. Hatta
onlar Amga Korugan’da kışlarken kıtlık dahi olmuştu. Bahardaki sefer sırasında üç Oğuz
ordusu aynı anda bastırdığında, Oğuzlar aynı anda iki hedef seçmişlerdi. Biri Bilge ve Kül
Tegin’in ordularını bozguna uğratmak, diğeri onların evlerini, barklarını yağmalamak idi. İçine
düştükleri zor şartlara rağmen Bilge ve Kül Tegin Oğuzları dağıtmayı başardılar. Mağlup
Oğuzlar, Dokuz Tatarlarla birleşip yeniden geldilerse de Bilge, Ağu’da büyük bir savaş daha
yaparak galip geldi296. 717 yılında bir grup Oğuz kaçıp Çin’e gittiği için üzülen Bilge, onların
çocuklarını ve kadınlarını ele geçirmişti297.

Oğuzları, Bilge Kagan zamanında(716-734) Ötüken’e göre kuzeyde bulunuyorlardı298.
Ongin kitabesi dahi bunu bildirmektedir299.

Bilge zamanında Oğuzlara Kıtay, Tatabı ve Çin’e karşı on iki kez sefer tertip edilmişti300.
751 yılında Çin’deki Oğuzlar Çin’den dışarı çıkmışlardı301. Barlık yazıtının I.sinde de Oğuz ismi
geçmektedir302.

Oğuz adı üzerine çok çeşitli açıklamalar yapılmışsa da artık kabileler anlamına geldiği yani
ok+u+z olduğu genellikle kabul edilmektedir303. Zaten Batı Gök-Türk Devletinde 634 yılını takip
eden hadiselerde On Okların ortaya çıkması ve Türgişlerin meydana gelmesi 304 hadiseleri
Oğuzlar konusunda filolojik delilleri desteklemektedir. Gök-Türk tarihinin 627 yılına kadar olan
kısmında hiç Oğuz isminin geçmemesi, her şeyden önce Töleslerin, Oğuz öncesi fonksiyonunu
icra ettiklerini göstermektedir. Bir başka ifade ile 627 yılından sonra Töles adı ve terimi önemini
kaybetmiş, Orta Asya’da yeni boy dalgalanmaları ve yapılanmaları meydana gelmişti.
Zaten F.Sümer tarafından teferruatıyla incelenmiş olan Batı(Seyhun) Oğuzları konusunun
sadece araştırmamızın bütünlüğü açısından değerlendiriyoruz.

Her ne kadar Oğuzların Seyhun(Sır Derya .olarına 775-785(Halife el Mehdi zamanı)
dolaylarında geldikleri tahmin edilse305 de onların Türgişlerin devamı olduğu tarihi süreç
açısından daha doğrudur306. Bilindiği gibi 766 yılından sonra Uygurların baskısıyla Tanrı Dağları
Isık Göl-Yedisi-Çu-Talas havalisine gelen karlukların sıkıştırmasıyla Türgişler daha da batıya
Sır Derya boylarına ve kuzey batıya doğru kaymışlardır.

Bu bölge zaten Türgiş, onunda öncesinde Batı Gök-Türk ülkesi toprakları idi.
Muhtemelen 603 dolaylarında verilen Töles boyları daha sonra On Okları yani Seyhun
Oğuzlarını oluşturdular. IX. asırda Oğuzların varlığı artık İslâm kaynaklarında iyice
belirginleşmektedir307. Artık İsficâb şehrinden Hazar denizine uzanan Mangışlak dahil geniş bir
alan Oğuzların yurdu olarak ortaya çıkmaktadır. Mangışlak’ta güney sınır Gürgenç(Curcan) idi.
Siyah-kûh( Karadağ)) yarım adası tamamen Oğuzlar tarafından işgal edilmişti. Özellikle Gürgenç
sınırındaki Jit kasabasından sınır başlıyordu.308 Doğuya doğru gittikçe Aral Gölünün güneyindeki
Baratekin kasabasına varıyordu. Buhara’nın kuzey sınırlarına kadar yayılan Oğuzların esas
ağırlık merkezi Seyhun(Sır Derya) boylarıydı. Karaçuk adıyla kaynaklarda geçen Karadağların
(Karatav) kuzeyindeki Sozak, Oğuzların en doğdaki şehirleri olmaladırır. Kuzeyde sınırlar İtil ve
Cim-Emba ırmağının kuzeyine ulaşıyordu. Sır Derya boyundaki diğer Oğuz şehirleri Yenikent,
Cend, Barçınlıg-kend, Sığnak, Karnak, Süt-kent, Savran(Sabran), Aşnas, Otrar(Farab), İkan,
Özkend, Sayram-İsficab belli başlı Oğuz şehirleri idi309. Zaten Dede Korkut ve Oğuz
Destanlarının konuları bu bölgede yani Sır Derya boyundaki Karadağlar’da geçmektedir310.
Diğer yandan Talas’ta bulunan ağaç yazıtta da İç Oğuz tabiri geçmektedir311. Yine Şine
Usu Yazıtında Sekiz Oğuz ifadesi vardır312

X. asrın başlarına gelindiğinde Oğuzların kışlık merkezi Yeni-kent olan bir devlet
kurdukları görülmektedir. Hükümdarın unvanı yabgu olup, ona naiplik eden ise Kül Erkin idi.
Orduya ise Sübaşı kumanda ediyordu. Yınal Tarkan gibi unvanlarda vardı.

Abbasilerin Horasan valisi Abdullah b. Tahir zamanında(828-844) ilk hadiselerde
Oğuzların adı geçer ve 838-840 yıllarında mağlup edilip bin esir verirler. Peçeneklerin bir kısmı
da Avrupa’ya gitmeyip Oğuzların yanında kaldılar.

Oğuzlar, doğudaki Karluklar, kuzeyde Kıpçak ve Kimekler, Hazarlar ve Kuzey batıdaki
Peçeneklerle sürekli mücadele halinde idiler. Karluklarla Oğuzlar arasında yapılan savaşların
birinde Oğuz Yabgusu ölmüştü. Son Samanî şehzadesi Ebu İbrahim(Muntasır) Mavareünnehr’i
Karahanlılardan geri almak için bir ara Oğuz Yabgu’sunun yanına gitmiş, onunla ittifak
kurmuştu. Neticede Yabgu Müslüman oldu(1001-1002)313. Aslında yardım istenilen kişinin
Selçuk Bey’in oğlu Arslan Yabgu olduğu da bildirilmiştir314

Oğuz Yabgu Devletinin yıkılış tarihi belli değildir. Yalnız Reşideddin’in destanî vasıfta
verdiği bilgiye göre Ali Han adında bir yabgu onların son hükümdarıdır315. 1000’li yıllara doğru
Oğuz Yabgu Devleti yıkıldı. Yıkılış sebebi olarak Selçuklu ailesinin kendilerine bağlı büyük
kütlelerle ayrılmaları(985’ten sonra) ve kuzeyden Kıpçakların baskısıdır316.

Oğuzlar bu devirde Üç Ok ve Boz Ok olmak üzere ikili teşkilat halinde idiler. DLT’de
22, Camiüt-tevarih’de 24 boyun adı kaydedilmiştir. Boz Oklar: Kayı, Bayat, Alka-evli(Alka
Bölük), Kara-evli(kara Bölük) Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı(DLT’de yok), Afşar,
Kızık(DLT’de yok), Beğdili, Karkın; Üç Oklar: Bayındır, Peçene, Çavuldur, Çepni, Salur,
Eymür, Alayuntlu, Yüreğir, İğdir, Büğdüz, Yıva(ıva),Kınık317.

Oğuzlardan bir grup Uz diye anılmak suretiyle 870’lerden sonra Karadeniz’in kuzeyine
geldi ve Rus kaynaklarında (965’te ) Tork olarak kaydedildiler. 1055’te Özü(Dnyeper)’e
,1065’te Tuna’ya ulaşmışlardı. Ancak, salgın hastalıklar, açlık korkunç soğuklara Peçenek
saldırıları eklenince siyasî birliklerini koruyamadılar. Arta kalanlar Bizans’ın ve Rusların
himayesine girdiler318.

Pa-ye-wei:

Semerkand’ın daha doğrusu Sır Derya Irmağının kuzeyinde gösterilen gruptaki Tölers
boyları arasında yer alan Pa-ye-wei boyu yanındaki diğer boylarla birleştiğinde otuz bin asker
çıkarabiliyordu. Bu da onların kuvvetli olduklarına işaret etmektedir319.

Pei-ju:

Bizans’ın doğusunda muhtemelen Kafkaslarda yaşayan yukarıda bahsettiğimiz boylarla
birlikte Pei-ju boyu, yanlarında bulunan diğer boylarla birlikte yirmi bin asker çıkarabiliyordu.320

Pi-kan:

Töleslerin Sır Derya havalisinde yani Maveraünnehr’in kuzeyinde bulunan yaşayan
boylardandır321.

Po-hu:

Töles listesinde adları zikredilen Po-hu’lar, Maveraünnehrin kuzeyinde yaşayan yaşayan
boylardandır322.

Po-ma’lar(Alaca Atlılar):

Türkçe karşılığı “Alaca Atlılar” ya da “Benekli Atlılar” anlamına gelen Po-maların
kaynaklarda bazen Pi-ts’u, bazen E-lo-chih şeklinde adlandırıldığı da bildirilmiştir323. Tam
Gök-Türklerin kuzeyindedirler. Baykal Gölü’nün yakınında oturduklarına işaret edilirken Çin
başkenti Ch’ang-an’a mesafeleri on dört bin li idi( yaklaşık 7 bin km). Bir kaynakta Kırgızların
kuzeyinde bulundukları kaydedilmiştir324. Onların bulunduğu yere Gök-Türklerin büyük beş
boylarının bulunduğu yerden geçerek varılır. 325 Suları otları, takip ederler, çoğunlukla dağda
oturmaktan hoşlanırlar. Otuz bin yetişmiş asker çıkardıkları kaydından onların diğer boylara
nazar çok kuvvetli oldukları sonucuna varıyoruz. Atlarının sayısı otuz bin baş idi. Ülkeleri erkin
tarafından idare ediliyordu. Gök-Türklerden farklı değillerdi. Yayları , okları kılıçları ile
müfreze oluştururlar. Gece bekçileri yada bir başka ifade ile muhafız kıtaları yoktur. Hediye
bağışlamazlar. Topraklarında genellikle kar yığılır. Ağaç kesilmez. At ile tarlaları sürerler.
Atların rengi alacalı olduğu için bu sebeple ülkenin ismi olmuştur. Atları iyi değildir, ama
sütünden kımız yaparlar.

Kuzeylerinde en uçta deniz vardır ifadesinden Sibirya’nın derinliklerine doğru
uzandıklarını anlamak mümkündür.

Her ne kadar at ve sığırlardan binek hayvanı olarak faydalanıyorlarsa da etinden ve
sütünden de yararlanırlar.

Kırgızlarla sürekli mücadele ederler ve iyi savaşırlar. İnsanlarının görüntüsü Kırgızlar
gibidir. Fakat, dilleri tamamen aynı değildir. Hepsi saçlarını uzatırlar. Huş ağacının
kabuğundan şapka yaparlar.

Ağacı kullanma suretiyle gövde yaparlar. Huş ağacı ile örterek oda yaparlar. Her birinin küçük
reisleri vardır. Birbirlerine tabi olmazlar326.

T’ang hanedanıyla 650-656 yılları arasında temas kurdular ve vergi verdiler. Gök-Türkler,
Po-ma’lara Ko-ts’e derler onların ülkesine Ko-ts’e ülkesi adını verirler. Onların toprakları
doğudan batıya bir ayda güneyden kuzeye elli günde gidilir327.

Pu-ku’lar(Bugu/Bugut):

Töles listesinde gösterilip 603 yılı dolaylarında Tola Irmağı civarında görülen Bugu’lar328,
To-lan-ke’ların doğusunda yaşıyorlardı. Tongra’larla aynı yerde barınıyorlar, ve on bin asker
çıkarıyorlardı. Toprakları en kuzeyde olanlar bunlardı. İl Kagan’a bağlı iken Doğu Gök-Türk
Devletinin 626 yılından sonra zayıflaması üzerine hakimiyeti ele geçiren Sir Tarduşlara tabi
oldular. Yaklaşık yirmi yıl onlara bağlı kalan Pu-ku’lar 647’den sonra bağımsızlıklarını çok kısa
bir süre için elde ettilerse de, hemen arasından Çin’e itaat ettiler. Çinliler kendilerine
tabiyetlerini bildiren Suo-fu İlteber Ko-lan-pa-yen’e Chin-wei eyaletinin askeri valiliğinin başına
da bu şahıs getirilmişti. 713 yılında P’u-ku boyunun halkı bağlı oldukları reisi öldürüp Shuo-fang
şehrine ulayarak Çin’e teslim oldu. Çinliler reislerini öldürenleri cezalandırdıkları gibi gibi ölen
reisin oğlunu Shuo-fang’da Chie-tu’luk görevine getirildi. 756 yılına kadar bu görevini başarıyla
sürdürdü329.

P’u-ku adının ilk defa M.S. 300’de Chin Shu’da görüldüğü ifade edilmiştir330.
Otuz bin çadır ahaliden oluşan Pu-ku’ların asker sayısının on bin civarında bulunduğu
bildirilmişti. Diğer taraftan P’u-ku insanların çok zor itaat altına alındığı ifade edildiği gibi
başlıca hayat tarzlarının at yetiştiriciliği olduğu vurgulanmıştır331.

P’u-lo-chih:

Hami’nin batısında Yen-ch’i(Karaşar)’nin kuzeyinde Tanrı Dağlarının eteklerinde
Ch’i-pi, İ-shih, Su-po, Na-ho, Wu-hu, Ho-ku, Ye-shih, Yü-ni-hu ve diğerlerinin dahil olduğu
Töles grubundan idiler332.

Pai-hsi(Beyaz Kaylar):

Pai-hsi’ler Hsien-pi’lerin eski topraklarında otururlar. Başkentten kuzey doğuya beş bin li
uzaktadırlar. T’ung-lo ve P’u-ku’larla yan yanadırlar(bağlantılıdırlar). Sir Tarduşlardan
sakınırlar(çekinirler). Bu yüzden Ao-chih suyu ile Ling-hsing dağında(saklanırlar) korunurlar.
Güneylerinde Ch’i-tan’lar, kuzeylerinde Wu-lo-hunlar, doğularında Mo-ho’ler, batılarında
Bayırku’lar vardır. Toprakları kuzeyden güneye iki bin lidir. Dağın etrafında dönerler. On bin
yetişmiş askerleri mevcuttur. Askerliği meslek edinmişlerdir. Kızıl deriden elbise yaparlar. Evli
kadınları bakır bilezik takmaya önem verir. Oğulları çırgırakları yakalarına asarlar.

Onların üç boyu vardır; birine Chü-yen, birine Wu-juo-mo(mei), birine Huang-shuei
derler. Onların reisi Gök-Türk Hsie-li Kagan tarafından erkin yapıldı.

Chen-kuan saltanat devresinin ortasında tekrar saraya geldiler. Sonradan onun toprakları
Chih-yen chou ilan edildiği için onların erkini askeri vali(Ts’e-shih) tayin edilerek onları idare
etti.

Hsien-ch’ing saltanat devresinin beşinci yılında reisleri Li-han-chu, Chü-yen tu-tu’su
tayin edildi. Han-chu ölünce kardeşi Ch’üe-tou o görevi devam ettirdi. Sonradan haber
alınamadı333.

Peçenekler, Orta Kazakistan’da tarih sahnesine çıkmış Türk boylarından biridir334. Büyük
ihtimalle Batı Gök-Türklerinden Işbara Kagan’ın 634 yılından sonra yaptığı yeni boy
teşkilatlanmasının akabinde ortaya çıkan bir boydur335. Bu sırada Isık Göl-Balkaş arasından
ortaya çıktıkları tahmin edilmektedir. Çünkü Peçenek kabilelerinden biri Çor, bir başkası da
Çopan adını taşıyordu. Aslında Peçenekler sekiz ana boy ve kırk küçük kabile(oba)den oluşan bir
topluluk idi. Sekiz ana boyun adı şunlar idi: İrtim, Çor, Yula, Kulpey( Köl Beg), Karı Bay,
Talmat, Kopun, Çopan. Bunların ilk üçünün diğerlerine göre daha soylu sayıldığı ve dolayısıyal
onlara Kangar denildiği bilinmektedir336.

Karlukların, Uygurların baskısı yüzünden batıya hareketleri, Peçeneklerin de Balkaş
Gölünün güneyinden Sır Derya kıyılarına gelmelerine sebep olmuştur. Diğer taraftan Bizans
kaynağı Konstantin Porphyrogennetos’a göre “ Oğuz baskısı sonucunda daha da batıya çekilen
Peçeneklerin bir gurubu Oğuzların yanında kalmıştır. Dolayısıyla Kaşgarlıdaki Oğuz listesinde
yer alan Peçenekler bunlar olmalıdır337.Daha sonra Peçenekler, Aral gölünün kuzeyinden Hazar
denizinin kuzeyine kadar geniş sahaya yayıldılar338.

860-880 sıralarında Don-Kuban havzasına kadar uzandılar. Tabiiki Hazar Devleti bundan
büyük zarar gördü. Peçenekler, Macarları Orta Avrupa’ya sürdükleri gibi kendileri de
Karadeniz’in kuzeyindeki geniş düzlüklere, hatta Balkanlara kadar ilerlediler. Bu arada Ruslarla
uzun mücadeleler yaptılar. Hakim oldukları topraklar sekiz bölge halinde düzenlendi. 1049’da
Uzların saldırısı sonucu Aşağı Tuna’ya göçtüler(1049). Bizans’ı epey uğraştırdılarsa da 1091
yılında Bizans-Kuman(Kıpçak) ortak hareketi neticesinde dağıldılar. Bir kısmı Macaristan
topraklarına giderken diğer bir gurup Tuna boyunda kaldı. Bunlar XII. Yüzyılın sonuna kadar
varlıklarını koruyabildiler.

İslâm kaynaklarında Peçenekler hakkında az sayılmayacak kadar malumat vardır.
Özellikle İslâm tacirlerinin Peçenekler arasından getirdiği bilgiler İslâm tacirlerinin Peçenekler
arasından getirdiği bilgiler İslâm tarih ve coğrafyacılarınca kaydedilmiştir. Genellikle varlıklı bir
topluluk olduğu bildirilen Peçeneklerin sayısız yılkı ve koyun sürüsüne sahip oldukları
anlatılmıştır. Ancak, her hangi bir köyleri mevcut değildi339. Bunun çok ayıda altın ve gümüş
eşyalar, hatta bunların üzerindeki yazılar günümüze gelmiştir340.

Becânek(Peçenek), Türklerden bir sınıf olup Oğuzların yakınındadır341

Saka:

701 yılındaki Tonyukuk, İnel ve Bilge’nin batı seferinde Mançudlar, Farslar(Tezik) ve
Toharlarla birlikte Gök-Türklere tabi olduklarından bahis vardır.342

Sha-t’o’lar:

Sha-t’o’lar, Batı Gök-Türk ülkesi içinde doğan boylardan biridir. Batı Gök-Türk Devleti
630 yılında T’ung Yabgu’nun ölümü üzerine iç karışıklığa sürüklenmişti. İşte bu esnada Tanrı
Dağları havalisinde Wu-sun’ların eski topraklarında ömür sürüyorlardı. Bu sırada Ch’u-yüe
boyu onların ataları olarak gösterilmektedir. Yani Ch’u-yüe’ler, Sha-t’o gruplarının ilk adı idi.
Ch’u-yü’ler, Ch’u-mi’lerle Sir Tarduşlar gibi karışık bir vaziyette yaşıyorlardı.

633 yılında T’ang hanedanı imparatoru Batı Gök-Türk beylerinden Li-pi-tuo-lu’ya
davul ve sancak sunup kagan olarak tanıyınca, kabilenin insanları Pu-chen’ın sert(zalim) olması
sebebiyle onun kardeşi Mi-she’yı kagan seçmeyi planladılar. Mi-she bundan korkarak Ch’uyüe’lere
liderlik edip, Çin’e gitti. Gücü zayıflayan Pu-chen da Çin ülkesine döndü. Onlardan
kalanlar Batı Gök-Türk kaganı Ho-lu’nun idaresine girdiler.

Batı Gök-Türk ülkesinde iç karışıklıklar ve savaşlar durmuyordu. Onların beylerinden İpi-
tuo-lu Kagan, Chin-sha dağının batısında Pei-t’ing adıyla merkezini kurduğu zaman Ch’uyüe’ler,
ona itaat etti. Bu sırada Ch’u-yüe’lerin sınırları Urumçi’nin kuzeyindeki Chin-sha
dağından güneye doğru uzanan ve Barköl’ün doğusunda bulunan geniş kumluk sahada
oturdukları için onların adı bundan sonra “kum yığını” anlamına gelen Sha-t’o adıyla anılmaya
başladılar. Bu arada Sha-t’o Gök-Türk leri olarak da adlandırıldılar. Yukarıda adı geçen Tuo-lu
Kagan İ-chou(Hami)’ya saldırıp iki gurup askeriyle T’ien-shan(Tanrı Dağlarını) kuşatınca, An-
hsi Tou-hu’su Kuo Hsiao-k’o onun üzerine hücum etti ve Ch’u-yüe’lerin erkinin kalesini ele
geçirdi. Sonradan İ-pi Kagan yenilip Toharistan’a kaçtı. Ho-lu’nun da gidip Çin’e teslim olması
üzerine Çin imparatoru Yao-ch’ih kurulmasını emretti. Ch’u-yüe’ler, T’ing-chou’daki Mo-ho
(Baga) kalesine nakledildi.

Bundan sonra Ch’u-yüe’lerin erkini Chu-ye A-ch’üe’nin kendisi Çin’e bağlanmak için
teklifte bulundu. Batı Gök-Türk ülkesinde hakimiyet mücadeleleri T’ang hanedanın bütün
entrika ve baskılarına rağmen devam ediyordu. A-shih-na Ho-lu, 650-651 ‘de Batı Gök-Türk
lerinin bağımsızlığı için isyan edince Sha-t’o’ların reisi yanında bulunan Çinli teslim alma
memurunu öldürerek askerlerini alıp Lao Dağında mevzilendi. Neticede She-p’i Erkin Sha-t’o
Na-su onu takip etmek istemediler. Çin imparatoru Kao-tsung, Ho-lu’yu tedip ettirişinin ertesi
yılında Liang Chien-fang ve Ch’i-pi Ho-li sayesinde Chu-ye-ku-chu’nun öldürülmesini sağladı.
Çin ordusu ayrıca 9 bin kişilik bir Sha-t’o kütlesini esir almıştı. Yine ertesi yılda Yao-ch’ih
askeri valiliğini lağveden Çinliler, eskiden beri Ch’u-yüe’lerin oturdukları toprakları Chin-man
ve Sha-t’o olmak üzere iki eyalete ayırdılar ve hepsini askeri valilerin emrine verdiler.
A-shih-na Ho-lu 659’da tamamen ortadan kaldırılınca, daha önce Çin’e sığınan Mi-she,
İli Irmağının yakınında kaldı. Bunun üzerine Ch’u-yüe’ler gidip Çin’e itaat ettiler.

Bu tarihten sonra onları Çin hizmetinde diğer Türk boylarına karşı savaşırken
görüyoruz. 661 yılında Ch’u-yüe’ler liderleri Sha-t’o Chin-shan’la Çinli kumandan Hsie Jent’ai’ı
takip ederek Töles boylarının bulunduğu yere baskın düzenlediler.

702 yılında liderleri Chin-man eyaletinin askeri valiliğine getirildiği gibi akabinde
Ch’ang-ye bölgesinin düklüğü tevcih edildi. Liderleri Chin-shan ölünce yerine oğlu Fu-kuo
geçti.

712’de Tibetlilerin baskınlarından kurtulmak için bütün boylarıyla Beşbalık(Peit’ing)’
a kaçtılar . Reisleri akabinde kendi maiyetiyle Çin sarayına geldi. Aynı şahıs 714 yılında
yeniden Chin-man eyaleti askeri valiliğine getirilerek buraya gönderildi. Bu arada annesi Shu-nishih’ya
Shan-kuo fu-jen unvanı tevcih edilmişti. Fu-kuo’nun hizmetleri devam edince Çinliler
ona unvanlar bağışlamaya devam ettiler. En son Yung-shuo bölgesi prensi unvanını da aldıktan
sonra öldü. Yerine oğlu Ku-tuo-chih o göreve oturdu.

742 yılında, II. Gök-Türk Devletinin zayıflaması üzerine Uygur, Karluk, Basmıl gibi
boylar güçlenmişti. Gök-Türk devletine ağır darbe indiren Uygurlar Çin ile temas
kurduklarında, Çinliler Sha-t’o’ların reisi Ku-tuo-chih’yı onlara yardımcı genel askerî vali tayin
ettiler. Daha sonra An-lu-shan’ın isyanı bastırıldığında başarılı vazifelerinden dolayı ona yüksek
kumandanlık rütbelerinden biri daha tevcih edildi. Ölünce yerine oğlu Chin-chung geçti ve
Chiou-ch’üan dükü tayin edildi.756-762 yılları arasında Çin’de iç karışıklıklar hüküm sürdüğü
için Beşbalık ve Turfan’a giden yol kapalı olduğundan Sha-t’o’larla ilişki kesildi. Çünkü
Uygurlar sırada çok güçlü idi ve onların Çin ile ilişkiye girmelerini engelliyordu. Aynı Uygurlar
onları sık sık yağmaladığı için oldukça zor şartlarda yaşamak zorunda kaldılar. Her ne kadar
Beşbalık’a sığındılar ise de yine ellerindeki malları zorla alındı ve fakirlik içinde yaşadılar. Bu
durum Büyük Uygur Kağanlığının nisbeten zayıfladığı 785-805 yıllarına kadar devam etti. Bu
devrede yedi bin çadırlık ahali ile gidip Tibetlilere teslim oldular. Arkasından onlarla birleşerek
Beşbalık şehrini yağmalayıp yıktılar. Sonra Tibetliler, onları Kansu’ya götürdüler. Reisleri
Chin-chung Çinlilerle tekrar anlaştı. Bundan sonra Tibetliler, ne zaman Çin’e saldırsalar
öncüleri Sha-t’o’lar oluyordu.

Aradan uzun zaman geçtikten sonra Uygurlar, Kansu’daki Liang-chou’yu aldılar. Bunun
üzerine Sha-t’oların taraf değiştirmesinden şüphelenen Tibetliler, onları nehrin dışına
nakletmeyi teklif ettiler. Sha-t’o’lar kokuya kapıldı. Reisleri Chin-chung ve Chih-i aralarında
Bu durumdan kurtulmaya çalıştılar. Onlara göre en iyi çare T’ang hanedanına vassal olmak idi.
808 yılında 30 bin kişilik halk kütlesiyle Ötüken Dağlarının doğusuna kaçtılar. Tibetliler
onları takip ettiler. Savaşarak Yao Suyunun kenarına kadar geldiler. Shih-men’a kadar ilerleyip,
döne döne çarpıştılar, fakat, sonuca ulaşamadılar. Sha-t’o’ların boy ahalisi yavaş yavaş azalmıştı.
Chin-chung çarpışmalar sırasında öldürüldü. Chih-i yaralıları topladı, 2 bin piyade, 7 yüz süvari,
bin kadar deve, sığırla Ling-chou’nun yanına sığınmıştı. Adı geçen eyaletin idarecisi (Chie-tushih)
bunu duydu. İmparatorun emriyle Yen-chou’da ikamet ettirildiler. Yin-shan-fu’luk ihdas
edilerek Chih-i, at ve asker işleri memuru oldu. Çinli idareci onlara sığır ve koyun vererek
besledi. Onların çocuk ve yaşlıları Feng-hsiang, Hsin-yüan ve T’ai-yüan’e gitmişlerdi. Onlar
da dönüp kendi boylarına katıldılar. Chin-chung’un kardeşi Ke-le A-p’o arta kalan 7 yüz
kişilik zayıf kuvvetiyle Chen-wu’ya gidip teslim olarak Sol Muhafızları generali unvanını aldı.
Sonra yeni ihdas edilen Yin-shan valiliğinin genel askeri valisi oldu.

Sha-t’o’ların liderleri Chih-i bundan sonra Çinliler tarafından tam anlamıyla hediyelere
boğuldu. Tibetlilere karşı kullanılmak üzere Ling-chou’da yerleştirileceklerdi. Onların
değişmesinden korkulduğu için yeni tertibat alındı ve sınırlara dağıtıldılar. Arkasından lingchou’nun
valisi Fan Hsi-ch’ao, Sha-t’o’lardan oluşan bir ordu kurdu ve adına Sha-t’o ordusu
denmeye başlandı. Bundan sonra Sha-t’o’lar ve onların ileri gelen kumandanları T’ang hanedanı
lehine çok sayıda askerî başarı kazandı. Chih-i ölüp yerine geçen oğlu Uygurlara karşı başarı
kazanınca ona iyice yakınlık duyan T’ang hanedanının imparatoru kendi ailesinin adı Li’yi
vermişti. Onun da oğlu Li K’e-yung da aynı hizmetlere devam etti. Bir taraftan da T’ang
hanedanı çatırdıyordu. 876’daki büyük isyanı, 880’de Sha-t’o’lar bastırmıştı. Tam bu sırada
Huang Ch’ao isyanı patlak verdiğinde yine Sha-t’o’lar, Tang hanedanını korumak vazifesi
düşmüştü. 885 yılında söz konusu isyan bastırıldı. Fakat, karışıklıklar durmuyordu. Neticede
asilerden Chu-wen, 907 yılında T’ang hanedanını devirip kendi Sonraki Liang devletini ilân etti.
Böylece Çin tarihinde “Beş Hanedan” denilen dönem başlamış oluyordu 343. 927 yılında tatarlar
ile Sha-t’o’lar arasında çıkan savaş sonucunda yenilen Tatarlar, Sha-t’o’lar tarafından kuzey
sınırlarına yerleştirildiler344.

Bundan sonra Sha-t’olar Çin’de T’ang hanedanının varisçisi oldular ve arka arkaya üç
sülale kurdular. İlk Sha-t’o hanedanı 923 yılında Li K’e-yung’un oğlu tarafından kuruldu ve
Sonraki T’ang adını aldı. Daha çok askerî hükümete sahip olan bu devlet nüfus olarak sayıca
azlığından dolayı fazla bir varlık gösteremedi ve 936 yılında yıkıldı. İkinci Sh’a-to devleti 937’de
kuruldu ve Sonraki Chin adını aldı. Fakat, o da 946’da Kıtanların şiddetli taarruzları neticesinde
yıkıldı ve imparatorları esir edildi. Liou Chih-yüan adlı bir general 947’de hemen yeni bir
devlet kurarak Sonraki Han adını aldı ise de üç sene sonra bu da yıkıldı. Dolayısıyla 950 tarihi
Sha-t’o’ların Çin’de son bulduğu yıldır345.

Sir(Altı Sir):

Sir Tarduşların meydana gelmesi Hsie boyunun Yen-t’o’ları hakimiyetine alması ile
karışmaları sonucu olmuştu. Bu boy 627’den sonra kuvvelenip Çin tarafından da tanınan bir
kaganlık kurunca çok sayıda boy onlara bağlandı. Bu boy birliği 647’de Sir Tarduşların Çinliler
ve diğer boylar tarafından bozguna uğratılması ile dağıldı. II. Gök-Türk Devleti döneminde hala
özellikle Tola Irmağı tarafında oturan boy gurubu için bu ad kullanılmış olmalıdır.

Bilge Kagan tahta çıktığında tebasını sayarken” Altı Sir, Dokuz Oğuz, İki Ediz” gibi boy
guruplarının adlarından bahsetmektedir346. Tonyukuk yazıtında ise beş yerde geçen Sir kelimesi
hepsinde Türk Sir, Bodun, Oğuz grubu gibi Tola ırmağı havalisinde yaşayan Sir gurubu
sonucunu ortaya çıkarmaktadır347.

Su-po:

Töles boylarından olan Su-po’lar, Hami’nin batısında Yen-ch’i(Karaşar)’nin kuzeyinde
Pai-shan’ın eteklerinde Ch’i-pi, P’u-lo-chih, İ-shih, , Na-ho, Wu-hu, Ho-ku, Ye-shih, Yü-nihu
gibi boylarla birlikte yaşıyorlardı ve yirmi bin kadar mükemmel asker çıkarabiliyorlardı348.

Ssu-chie:

İzgiller(Ssu-chie), 603 yılı dolaylarında Tola Irmağı civarında yaşayan Töles boylarının
urug olanlarındandır. O esnada Meng-ch’en, T’u-ju-ho, Hun ve Hu-hsie gibi boylarla birlikte
oturuyorlar ve genel toplamda yirmi asker çıkarabiliyorlardı349. 647 yılından sonra Çin’e
bağlandılar.

Bundan sonra İzgiller, Sir Tarduşların yerinde görülürler. Çok sayıda diğer Türk boyu
gibi onlar da Çin ile temas kurabildiler ve Çin eyalet teşkilatı tarzında teşkilatlandılar350.
715 yılında Kapgan Kagan’ın ülkesi isyanlarla sarsıldığı sırada İzgiller de isyan
etmişlerdi. Kül Tegin, Alp Salçı Kır atına binip savaşa çıkmıştı. Bilge ve Kül Tegin neticede
onları orada mağlup etti. Kül Tegin’in atı orada öldü(düştü)351.

Sir Tarduşlar:

Sir Tarduşlar, Gök-Türk coğrafyasında 647 yılından önce varlığını en çok hissettiren
boydur. Özellikle Doğu Gök-Türk Devletinin 630 yılında yıkılmasından sonra büyük bir güç
olarak ortaya çıkıp, bağımsızlıklarını kazandıkları 628’den 647 ‘e kadar bir devlet gibi rol
oynadılar.

Onların menşei bütün kaynaklarda Töles boylarının içinde gösterilmektedir. Ama biz
kaynaklardaki metinlerde açık bir şekilde belirtilmemesine rağmen Gök-Türk Devletinin
kuruluşunda vazife yapan Töleslerin içinde önemli bir gurup olduklarını kabul ediyoruz.
Dolayısıyla onların 603 yılında birden bire kuvvetli bir boy olarak ortaya çıkışını daha açık bir
şekilde değerlendirebiliyoruz.

Batı Gök-Türk kaganı Ch’u-lo’nun ağır baskılarına ve vergilerine boyun eğmeyen Sir
Tarduşlar için ona karşı başlattıkları isyan kendileri için bir dönüm noktası olmuştur.
Dolayısıyla Türk boylarının 603’ten 647’ye kadar en kuvvetlisi olarak görünen Sir Tarduşlar,
kaynakların bildirdiğine göre Sir ve Tarduş kabilelerinin birleşmesi ile meydana gelmişlerdi.
Buna rağmen “karışık otururlardı” ifadesinden de sadece iki boydan müteşekkil olmayıp, çok
sayıda boydan meydana geldiğini tahmin ediyoruz. Bilhassa Sir (hsie) kabilesi Tarduş (Yen-t’o)
kabilesini mağlup edip, onun halkına sahip olmuştu. Bundan sonra Sir Tarduş (Hsie-yen-t’o)
adıyla anılmaya başladılar. Yönetici ailenin kabile adları ise İ-li-hsi (belki ilci)idi352. Diğer
taraftan bazı kaynaklarda hanedanın kabile adlarının İ-li-t’u olduğu bildirilmiştir 353. Ayrıca
kaynaklarda bu boyun geleneklerinin Gök-Türklerle aynı olduğu ifade edilmektedir.

I. Gök-Türk Devleti, Juan-juan’ları ani bir baskınla bozguna uğratıp, hükümdarlarını
savaş meydanında intihar etmesine sebep olup bu devletin tamamen yıkılmasını sağlayınca
kendileri Bumın liderliğinde bağımsızlıklarını ilân etmişlerdi. Sir Tarduşlar bu devletin içinde
yer aldılar. Bir kısmı Ötüken(Yü-tu-chin shan) dağının doğusunda otururken, diğer gurubu tanrı
Dağlarının doğu ucundaki Tafgan(T’an-han) dağında ikamet etmeye başladı.354 Bu yukarıda
söylediklerimizi destekleyen en önemli delildir. Yani açık bir şekilde ifade edilmemesine rağmen
603 yılına kadar Sir Tarduşlar, Altay ve Tanrı dağlarının doğu kısımlarında varlıklarını
sürdürüyorlardı.

552 yılından önce Gök-Türk devletinin kurucusu Bumın , daha devletini kurmadan Töles
boylarını mağlup etmiş ve hepsini kendine bağlayarak kuvvetini artırmış, neticede bu hadise ona
bağımsızlığını elde etme yolunda büyük aşama kazandırmıştı355. Söz konusu Töles boylarının
içinde açıkça zikredilmemiş olmalarına rağmen (zaten hiçbir boyun adından bahsedilmemiş) Sir
Tarduşların da bulunduğu kabul edilmelidir. 603 yılında Batı Gök-Türk kaganı Tardu, mağlup
olup T’u-yü-hun’lara sığındığında Töles boyları, Batı Gök-Türk idaresinden ayrılarak dağıldılar
ise de onun yerine alan Ch’u-lo, bütün Töles boylarına yeniden saldırmış, hatta yüksek vergilerle
onların mallarının çoğunu ellerinden almıştı 356. Arkasından boyların ileri gelen reislerinden
birkaç yüzünü toplayıp idam ettirdi. Bunun üzerine Ch’u-lo’ya karşı isyan etmeye başlayan
Töles boyları iki boy etrafında toplanmaya başladılar.

Bu iki boyun biri Ch’i-pi, diğeri ise Sir Tarduşlar idi. Ch’i-pi boyu bugünkü Karaşar’ın
kuzeyinde Tanrı dağlarının eteklerinde P’u-lo-chih, İ-shih, Su-po, Na-ho, Wu-hu, Ho-ku , Yeshih,
Yü-ni-hu gibi boylarla birlikte oturuyordu. Chi’pi’lerin etrafında toplanan diğer boylar
onların erkini Ko-leng’ı, İ-wu-chen Baga Kagan ilan etmişlerdi. Bunlar Tanrı dağlarının doğu
ucundaki T’an-han, İslam kaynaklarındaki adıyla Tafgan dağında oturarak hüküm sürmeye
başladılar357.

Sir Tarduşlar ise reisleri İ-hsi-po (işbara)ya Ye-hsi Kagan unvanını verdiler358. Töles
boylarına ağır darbeler indiren Ch’u-lo, 611’den sonra Çin’deki Sui hanedanı hizmetine girince,
Batı Gök-Türk ülkesinde hakimiyeti ele geçiren She-kui Kagan kuvvetlendiği zaman söz konusu
iki boy da ona itaat etti. Bu esnada doğuda bulunan Uygur, Bayırku, Ediz (A-tie), T’ung-lo
(Tongra, P’u-ku (Bugut) gibi boylar doğuda Ötüken’de oturan Doğu Gök-Türk kaganı Shihpi’nin
idaresine girmişlerdi 359. She-kui’den sonra (619) Sir Tarduşların batıdaki Yabgu Kagan’a
(T’ung Yabgu) bağlandıkları anlaşılmaktadır360.

628 yılında T’ung yabgu idaresindeki Batı Gök-Türk ülkesi karışmıştı. Bu kargaşalık
içinde kalmak istemeyen İ-shih-po’nun torunu İ-nan yetmiş bin çadırlık ahalisi ile doğudaki İl
Kagan’a bağlılığını bildirdi361. Bu şekilde Doğu Gök-Türk ülkesine gelmiş oluyordu. Fakat, çok
geçmeden Doğu Gök-Türk ülkesi de karışıklığa sürüklendi. Bu fırsattan faydalanan İ-nan, İl
Kagan’a baş kaldırdı ve üzerine gönderilen Gök-Türk ordularını yendi. Onun galibiyetinden
sonra çok sayıda boy ve kabile gelip, Sir Tarduşlara itaatini bildirirken Ötüken bölgesinin
kontrolü de tamamen Sir Tarduşların eline geçti. Bütün boylar Sir Tarduş reisi İ-nan’a kendini
kagan ilân etmesi için ısrar ediyordu. Ancak, o henüz kendini kagan olarak görmüyordu. Doğu
Gök-Türk devletinin büyük zaafa uğramasını fırsat bilen T’ang hanedanının imparatoru T’aitsung,
İ-nan’la yakınlaşmak istedi. Onunla kuracağı ittifak sayesinde İl Kagan ve Doğu Gök-
Türklerini kuzeyden de vurabilirdi. Bu maksadını gerçekleştirmek için general Ch’iao Shihwang’ı
gizli yoldan davul ve sancakla Sir Tarduş reisine gönderdi. Onun Chen-chu (Yincü?)
Bilge Kagan olarak tanındığını bildirdi. Bunu kabul eden yani kagan olduğunu ilan eden İ-nan ,
karşılığında Çin’e elçi gönderip kendi ülke mallarından sunmuş ve teşekkür etmişti. Merkezi
Ötüken dağında bulunuyordu, Çin’in başkenti Ch’ang-an’dan kuzey batıya altı bin li mesafede
olduğu belirtilen Ötüken merkezleri idi; ancak, doğularında Moğol asıllı kabile Mo-ho’lara kadar
uzanan sınırları batıda Batı Gök-Türk ülkesine yani Tanrı dağlarının kuzeyine kadar ulaşıyordu.
Güneylerinde Gobi Çölü Çin ile aralarında hudut iken Kerulen nehri kuzeylerini çevrelemişti362.

Bu arada kardeşi T’ung Tegin, Çin sarayına geldi. Gök-Türklerden Çin’e gelen elçilerin çoğu
tegin unvanını taşıyorlardı. Sir Tarduşlar da artık kendilerini bağımsız bir devlet olarak
gördüklerinden hanedanlarından bir tegini göndermişlerdi. İmparator, T’ung Tegin’e bir Çin
kırbacı (süslü) ve keskin bıçak sundu. Ayrıca eğer gelecekte Sir Tarduşlar Çin’e saldırırlarsa
onları kırbaçla cezalandıracağının söyledi. İ-nan, Çin imparatorunun dediklerini kabul etti.
Böylece siyasi alanda onların üstünlüğünü tanımış oluyordu. Az sonra İl Kagan, Çin’e mağlup
olup Doğu Gök-Türk devletini tamamen ortadan kalkınca İ-nan boyunu yavaş yavaş doğuya
kaydırıp Tola ırmağının güneyindeki Tu-wei-chien dağına (Togu Balık) ulaştı363 . Tola Irmağının
yanına merkezine kurdu. Ondan sonra Çin başkentine mesafeleri üç bin li’(yaklaşık 1500 km)ye
inmişti. Şimdiki mevkileri daha iyi şartlara sahip idi. Baykal Gölüne ulaşmışlar, daha doğudaki
Shih-wei kabilesine kadar otoritelerini genişletmişlerdi. Yani Gobi Çölünün güneyi hariç hemen
Doğu Gök-Türk devletinin kapladığı sahayı kontrollerine almışlardı. Ordularındaki yetişmiş
asker sayısı iki yüz bine ulaşınca askerî güçleri arttı. İki oğlu Tardu ve T’u-li-shih, kuzey ve
güney boyu olmak üzere iki kısımda devleti yönetmeye başladılar. Merkezde İ-nan oturuyordu.
633 yılının başında Çin sarayına elçi yolladılar364.

Bundan sonra aradan geçen yedi yıl içinde Çin sarayına sekiz defa elçi göndermişlerdi.
İmparator T’ai-tsung, onların kuvvetlenip büyümelerini endişe içinde izliyordu. Bir gün Çin’e
hücum edeceklerini düşünüyor ve yıkılmalarını arzu ediyordu. Hatta onları parçalamak istemiş ,
bu yüzden iki oğlunun da küçük kagan olarak tanıdığını ilân etmişti.

Sir Tarduşların asıl korkusu Gök-Türklerin yeniden kuvvetlenmesi idi. Çünkü, onlar
Çin’den geri gelirlerse kendilerine bağlı boyların çoğu ayrılıp, Gök-Türkler etrafında
toplanabilirlerdi. 641 yılında Ssu-mo Kagan idaresinde Çin sınırları içindeki Gök-Türkler kuzeye
gönderilince önce ses çıkarmamışlar, sadece askerlerini hazırlayarak Gobi çölünün kuzeyinde
beklemişlerdi. Zaten Çin’deki T’ang hanedanı imparatoru da Ssu-mo Kagan ve
beraberindekilerin Gobi Çölünün güneyine yerleşmelerini istiyordu. Kısacası Çinlilerin planına
göre Gök-Türkler ve Sir Tarduşlar birlikte komşu olarak yaşayacaklardı.

Çin imparatoru T’ai-tsung, doğudaki T’ai dağına ziyarete gidecek idi. Bunu fırsat bilen
Bilge Kagan, bütün Çin askerlerinin oraya imparatorla beraber gittiğini, sınırlarının boşaldığını,
hatta Çin’e vassal olan kavimlerin askerlerinin dahi adı geçen dağa gittiğini dolayısıyla Ssumo’nun
kolayca yakalanabileceğinin maiyetindekilere söyleyerek harekete geçti. Önce oğlu
Tardu Şad’ı iki yüz bin askerle çölün güneyini kesmesi için gönderdi. O da Pai-tao-ch’uan’da
kamp kurdu ve arkasından bir askere dört at vermek suretiyle aniden Ssu-mo’ya hücum etti. Ssumo,
Tardu Şad karşısında hiçbir şey yapamayacağının biliyordu, derhal geri çekilerek Shuochou’ya
geldi. Askeri vali Chang Chien, Moğol boyları Hsi, K’u-mo-hsi, Kıtan gibi boylarla, Li
Chi ise emrine altmış bin piyade üç bin süvari alarak Shu-chou’da mevzilendi. Diğer generaller
Chang Shih-hui ve Li Hsi-yü onlarla savaşmak üzere yola çıktılar.

İmparator ziyaretinden geri döndükten sonra bütün generallerine bir ferman yayınladı.
Fermana göre Sir Tarduşların artık gölün güneyine geçtiklerini, atlarının bitkin olduğunu,
dolayısıyla derhal hücuma geçilerek bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğini vurguluyordu. Sir
Tarduşlar, Çinlilerin büyük bir seferberlik ilan etmesi ve üzerlerine birkaç ordunun birlikte
gönderilmesi neticesinde bir şey yapamayacaklarını anlamışlardı. Tardu Şad elçi göndererek,
Gök-Türklerle barış yapmak isteklerini bildirdi. Fakat, imparator daha önce kendisinin Sir
Tarduşların çölün kuzeyini, Ssu-mo idaresindeki Gök-Türklerin güneyini kontrol edeceğini tayin
ettiğini ancak Sir Tarduşların anlaşmayı bozduğunu bu yüzden cezalandırılacaklarını ve asla barış
yapılmayacağını bildirdi.

Tardu Şad’ın bu cevap üzerine daha da güneye doğru ilerlediğini, hatta biraz kendini
toparladığını anlayabiliyoruz. Ssu-mo, daha önce kaçıp Çin Seddinin güneyine sakladığı için
yakalayamayacağını anlayan Tardu Şad, elçi göndererek ona hakaret etti. Çinli kumandan Li Chi
onunla savaşmak üzere yola çıkmıştı, Ch’ing-shan’ı geçtikten sonra seçme askerlerini yanına
alarak La-ho’ya ulaştı. Tardu Şad bir yerde sabit kalmıyordu. Juo-chen suyunu geçerek ordusunu
düzenledi ve beklemeye başladı. Çinliler, daha önce Sir Tarduş Işbara ile A-shih-na She-er’ın
süvarilerle hareketli savaş yaptıklarını hatırlayarak piyade savaşı yapmaya karar verdiler. Ancak,
Sir Tarduşların mağlup olduktan sonra kaçmalarını engellemek için yeni bir yönteme
başvurdular. Beş kişilik ekipler oluşturuldu. Bunların biri at tutacak diğer dördü savaşacaktı. Eğer
galip gelirlerse kaçmalarını önlemek için atlara atlayıp onları takip edeceklerdi. Neticede savaş
başlamıştı. Çin ordusundaki Gök-Türk askerleri acele ileri atılmışlar, fakat, Sir Tarduşlar onları
geri püskürtmüşlerdi. Aynı anda Sir Tarduş okçuları hazırlanan ekiplerin atlarını öldürmüşlerdi.
Li Shih-chi, Gök-Türkleri kurtardığı gibi Sir Tarduşların tam zayıf yerine hücum ederek onları
dağıtmayı başardı365. Üstelik Çinli kumandan Hsie-ch’e daha enerjik askerlere kumanda ederek
önce onların atlarını ele geçirmişti. Mağlup olan Tardu Şad kuzeye doğru çekilirken diğer Çinli
kumandan Wan Chie onu takibe çıkmıştı. Çölün kuzeyine ulaşıldığında Çin ordusu aşırı derecede
karla karşılaştı. Zaten Çinliler çok soğuğa alışık değillerdi. Sir Tarduşlar da soğuktan nasiplerini
almışlar epey zayiat vermişlerdi. 641-642 kaşında cereyan eden bu hadiselerden sonra Çinli
kumandan Ting-hsiang’a dönmüş ve imparatoruna rapor sunmuştu.

Sir Tarduşlar, Çin sarayına elçi gönderdiler ve barış yapmak istediklerini bildirdiler.
Tardu Şad’ın amcası Işbara üç bin at sunmuş ve bir prensesle evlenme teklifinde bulunmuştu.
İmparator ise hala onlara çok kızgındı. Sir Tarduşların aslında bir erkin tarafından idare edilecek
kadar küçük bir boy iken kendi sayesinde kagan olduklarını ve güçlerinin Doğu Gök-Türk
devletini geçtiğini, dolayısıyla Çin sınırlarını tehdit ettiğini söyleyerek evlilik teklifini kabul
etmediğini açıkladı. Ancak; Sir Tarduş kaganı ertesi yıl yine elçi göndererek daha önce sunduğu
at ve koyunların sayısını artırmış evlilik teklifinde ısrarını sürdürmüştü. Bu sefer endişeye
kapılan imparator, büyük veziri ile istişareye oturdu. Onun düşündüğü iki planı vardı: Birincisi
Sir Tarduşlara saldırmak, ancak o zaman Sir Tarduşlar ortadan kalkacak ve Çinlilerin Gök-Türk
ülkesini yönetmek için daha önce hazırladıkları uzun vadeli plan bozulacaktı. İkincisi evlilik
teklifinin reddedilmesi halinde sınırlara saldıracaklardı. O halde daha büyük problemler ortaya
çıkacak idi. Büyük vezir Fang Hsüan-ling ise imparatora Gök-Türklerin yıkılmalarının daha
bitmediğini dolayısıyla en iyi yolun Sir Tarduşlarla iyi geçinmek olduğunu ve evlilik ittifakının
yapılmasının faydalı göründüğünü açıkladı. Bu sırada Sir Tarduş kaganı Bilge’nin ağabeyinin
oğlu T’u-li Şad elli bin at, on bin deve ve sığır, yüz bin koyun sundu. Onun şerefine düzenlenen
eğlencede bütün vezirler dizildi, kıymetli hazineler, eşyalar düzenlendi, ch’ing-shan, P’o-chen
müzikleri ve on makamdan oluşan müzikleri çalındı. Bu eğlence çok hoşuna giden T’u-li Şad
başını eğdi ve imparatora on milyon yıl uzun ömür diledi366.

Bu hadiseden sonra imparator, Bilge Kagan’a yakınlık göstermeye başlamıştı. Lingchou’yu
ziyaret ettikten sonra evlilik işini tamamlayacaktı. Gelişen durumdan gayet memnun
kalan kagan Bilge, öğünerek etrafındakilere, kendilerinin Töles boyu olduklarını imparatorun onu
kagan yaptığını,prenses dahi verdiğini, üstelik arabasıyla ziyarete geldiğini, kendisinin en şerefli
kişi olduğunu söylüyordu. Arkasından vergiler artırmasıyla koyun ve atları çoğaldı, Bazı devlet
adamları onu tahrik ederek Sir Tarduşlar ile T’ang’ın aynı seviyede olduklarını dolayısıyla saraya
gitmemesi gerektiğini, eğer malların çoğunun çeyiz için verilmesi halinde halkının üzüleceğini
söylüyorlardı. Bilge ise buna karşı çıkıyor ve T’ang imparatoruna karşı gelemeyeceğini ileri
sürüyordu.

Bundan sonra imparator T’ai-tsung’a yabancı kavimler vergi sunduğu sırada Sir Tarduşlar
bir şey sunmadılar. Çünkü at ve koyunlarının çoğu ölmüştü. Onlardan vergi gelmeyişine kızan
imparator seyahatini durdurmuş ve yeni müzakerelere koyulmuşlardı. Devlet adamları onların
vergi getirmemesinin Çin için bir hafiflik sayılacağını ve bundan sonra diğer kavimlere kötü
örnek olacağının ileri sürerek imparatora evliliğin reddedilmesini tavsiye ettiler. O da tavsiyeleri
kabul ederek evlilik işinden vazgeçti.

Çinli prensesle evliliğin gerçekleşmemesi üzerine, Sir Tarduşlar düşmanca tavır
takındılar. T’u-li Şad, Ting-hsiang’a hücum ettirildi. Daha sonra gelişecek olaylardan bunun
sadece ufak bir tehdit olduğunu anlıyoruz. Çünkü arkasından elçi gönderen Bilge Kagan,
Korelilerle Çin arasında yapılan savaşta yardımcı olmak istediklerini bildirdi. İmparator onun bu
teşebbüsünü şüphe ile karşıladı. Kendilerinin doğuda bulunmalarından faydalanarak tekrar Çin
sınırlarına hücum edeceklerini tahmin ediyordu. Bu arada Koreliler, kendilerine tabi Mo-ho adlı
Moğol boyu vasıtasıyla Sir Tarduşlarla ittifak yapmak için teklifte bulundular. Fakat, Bilge
Kagan, Çin’e yaklaşmak istiyordu. Bunun için Korelilerle her hangi bir ittifaka yanaşmadı. Aynı
sırada hastalanan Bilge Kagan, fazla yaşamadı ve öldü. İmparator T’ai-tsung, kurban keserek
onun yas törenlerine uydu (645)367.

Sir Tarduşlar onun ölümü üzerine ülkelerini ikiye böldüler. Bilge’nin kadınlarından
birinin oğlu Ye-mang’ın T’u-li-shih unvanıyla ülkelerinin doğu tarafını, onun yeğeninin oğlu Pachuo’nun
Lü Yabgu Kagan olarak batı tarafını idare etmesine karar vermişlerdi. Ye-mang Pai-tao
bölgesine gelerek Çin’in askeri hizmetine girdiğini bildirdi ise de diğer devlet adamları onu Lü
Yabgu’ya şikayet ettiler. Onun yaptığı sürpriz saldırı sonrası Ye-mang öldürüldü ve ülkenin tek
hakimi olarak Lü Yabgu, Hsie-li-chü-li-shih-hsie-shao-to-mi (il küllüg Şad shao-to-mi) unvanını
aldı. Bu sırada Çin ordusunun çoğu kuzey doğuda Liao bölgesinde savaşta iken fırsattan
yararlanmak isteyerek, Çin sınırlarına hücum etti. Çin imparatoru yine savunma savaşı için
önlemler aldı. Tao Tsung, Shuo-chou’ya, Hsie Wan-ch’e ile A-shih-na She-er, Sheng-chou’ya,
Sa-hu Wu-jen, Ling-chou’ya mevzilenmeleri için gönderdiler. Chih-ssu-shih-li ile Çin
idaresindeki Gök-Türkler Çin Seddinin dışında kanatlara ayrılarak boynuz gibi olmuşlardı. Bu
hazırlıkların büyüklüğünü öğrenen Sir Tarduşlar geri çekildiler.

Sir Tarduş ülkesinde tek başına hakim olan ve Çin’e dahi en kuvvetli zamanlarında akın
yapabilen Lü Yabgu Kagan, ülkesinde huzurlu bir idareyi tesis edemedi. Bunun sebebi kendisinin
ihtiras sahibi olması idi. Babası zamanındaki değerli vezirlerin çoğunu öldürttü. Arta kalanları da
bundan huzursuz idiler. Ayrıca şadlardan A-p’o ile Çinlilerin gönderdiği elçi doğudaki Moho’ların
bölgesinde buluştular. Arkasından aralarından çıkan iç savaşta netice alınamadı. Bazı
devlet adamları Çinlilerin A-p’o’nun tarafını tutması yüzünden onların askerlerinin geldiğini
zannetmeleri üzerine halk endişeye kapıldı ve Lü Yabgu’yu terketmeye başladı. Neticede asker
sayısı iyice azalan Lü Yabgu, on kadar süvariyle A-shih-na Shih-chien’e sığınmak üzere yola
çıktı. Fakat yolda Uygurlar tarafından öldürüldü. Ailesi tamamen katledildi. Elli altmış bin kadar
ahalisi Doğu Türkistan’da küçük devletçiklere sığındı. Bilge Kagan’ın ağabeyinin oğlu Tuo-mochih
geride kalanlar tarafında İ-t’e-wu-shih Kagan unvanıyla hükümdar yapıldı. Bu arada Çin
İmparatoruna elçi göndererek aslında Ötüken’de yerleşmek istediklerini bildirdiler. Çin
imparatoru Ts’ui Tun-li ile Li Shih-chi’ye onları güvenli ve pasif bir halde yerleştirme görevi
verdi. Böylece onların ülkeleri yeniden tesis edildi. Tuo-mo-chih, Sir Tarduşların başına geçince
eskisi gibi çok sayıda küçük Töles boyu gelip ona itaat ediyorlardı.

Bu durum Çinlileri yeniden endişeye sevketti. Özellikle imparator ani bir Sir Tarduş
saldırısından korkuyordu. Li Shih-chi onların üzerine gönderildi. Kendisine verilen emre göre
teslim olanlara bir şey yapılamayacak, karşı gelenler ise öldürülecek idi. O, Tuo-mo-chih’nin
bulunduğu yere vardığında Sir Tarduş hükümdarı çok şaşırmıştı. Tuo-mo-chih teslim olacağının
söyledi ise de gizlice Çinlilere baksın yapmayı düşünüyordu. Fakat, Çinli kumandan onun asıl
niyetini öğrenince hücuma geçti ve beş-altı bin kişiyi öldürdü. Yaşlı genç otuz bin kişiyi de
yakalamıştı. Bu arada Hsiao Ssu-ye adlı bir elçinin Uygurlara gönderildiğini duyan Tuo-mo-chih,
gidip adı geçen elçiye teslim oldu. Çin başkentine gitti, orada Sağ muhafızları generali tayin
edildi. Ayrıca orada ikamet etmesi için tarla sunulmuştu.

Sir Tarduşlar yıkıldıktan sonra Chi’pi, Uygur gibi on bir Töles boyu Çin İmparatorula
temasa geçerek itaatlerini bildirdiler. Sir Tarduşlardan arta kalan A-p’o Ta-kan (tarkan-tarhan)’ı
yendi ve binden fazla baş kestikten sonra iki yüz li kuzeye sürdü. 650 yılında Sir Tarduşlardan
arta kalan bir kısım Çinli kumandan tarafından Çin’e getirildi ve Ch’i-t’an Chou’da
yerleştirildiler368.

669 yılında Sir Tarduşlardan arta kalanlar Çin hakimiyetine karşı isyan ettiler. Ötüken
bölgesindeki bu ayaklanmayı T’ang hanedanı imparatoru Kao-tsung, Gök-Türklere bir ferman
gönderip, onlara hücum ettirmek suretiyle bastırdı369.

Shih-lo-er’lar:

Shih-lo-er’lar, Sir Tarduşlar, Ta-ch’i gibi boylarla Altay Dağlarının güney eteklerinde
yaşıyorlardı. Bu boy da muhtemelen daha sonra Sir Tarduşlara katılmış olmalıdır370.

Ta-ch’i:

Töleslerden olan Ta-ch’i’ler, Sir Tarduşlar, Shih-lo-er’larla birlikte yaşıyorlardı. Hep
beraber on binden fazla mükemmel askere sahiptiler371.

Ta-han:

Ta-han’lar, Chü’lerin kuzeyinde otururlardı. Çok koyun ve ata sahip oldukları
vurgulanmıştır. İnsanları iri ve uzundur. Chü’lerle birlikte Kırgızlarla , Chien-hai’ın(Kem
Irmağı olabilir) kenarında otururlar. Bunların hepsi eskiden gelmemişlerdi. 649-650’li yıllarda
Çin sarayına samur ve at sundular. Bazen bir kere tekrar Çin sarayına gittikleri ifade
edilmiştir372.

Tarduş:

II.Gök-Türk devletinin kuruluşu esnasında millet düzenlenirken Töles ve Tarduşların
adından bahsedilmektedir373. Milletin yeniden bir araya getirilip teşkilatlanma anlatılırken Taruş
ve Töles adlarının zikredilmesi onların 552-630 yılları arasında oynadıkları tarihî rolün
öneminden dolayıdır. II.Gök-Türk Devleti döneminde 682’den sonra Tölesler doğuda Tarduşlar
batıdadır. Dolayısıyla İrtiş Irmağı taraflarında olduklarını tahmin ediyoruz374.

692’de Kapgan Kagan olduktan sonraki teşkilatlanmada ise Bilge, Tarduşların üzerine şad
olarak tayin edildi375. 732 yılında Kül Tegin’in cenaze törenine katılanlardan birinin adı da
Tarduş İnançu Çor idi376.

Tarduş boyunun adı yazıtlarda dolaylı olarak kaydedilmiştir. 696-97 yıllarında Kırgızların
bulunduğu yere baskın yapan Tonyukuk daha sonra hanımının ölümü üzerine Kapgan geri
dönünce tek komutan kalmıştı. 698’de İnel ve Bilge’nin katılımıyla Yarış ovasına doğru
ilerlemiştir. İşte Kapgan’ın yeni yaptığı bu tayin sırasında Tarduş Şad’ın adı geçmektedir377. Söz
konusu Tarduş Şad’ın Bilge olduğu bilinmektedir. Daha sonra savaş kazanılınca On
Oklar(Türgişler), Tarduş Şad’a doğru kovalanılmıştır(699)378

Kül Çor adlı bir Türk beyinin adına dikilen ve 716 tarihli olduğu tahmin edilen İhe
Hüşotu yazıtında da Tarduşların adı geçmektedir. Buna göre Kül Çor veya Kül İç Çor, tarduş
halkını idare ediyordu379.

Bayan Çor, kagan olduktan sonra sıklıkla diğer boylarla kendine bağlamak için
savaşıyordu. 749’lu yıllarda Tatarlarla savaştıktan sora iki oğluna yabgu ve şad unvanlarını verip
Tarduşların üzerine idare için göndermişti 380. Hoytu Tamır Yazıtlarının Tarduşlara ait olduğu
sanılmaktadır. Yine Kül Çor unvanlı tarduş idarecisinin Beşbalık’a karşı düzenlenen seferde
kazandığı başarılar anlatılmaktadır381.

Tokuz Oguzlar(Dokuz Oğuz-Chiou-hsing):

Dokuz Oğuz kavramı, 626 yılını takiben Doğu Gök-Türk Devletinin zayıflaması üzerine
yukarıda açıklamaya çalıştığımız Töles boyları grubunun Tola Irmağı civarı ve Kerulen’e doğru
yani Doğu Gök-Türk ülkesinin doğu kısmında yaşayanların kaynaklarda zikrdeliş şeklidir.
Genelde Dokuz Oğuz boyları şu isimleri taşıyorlardı P’u-ku, Hun(Qun), Bayırku(Pa-ye-ku),
Tonra(T’ung-lo), Ssu-chie, Ch’i-pi, A-pu-sse. Ku-lun-wu-ku, Ediz(A-tie)382.

Söz konusu bu boylar adlarının başlığı altında kaynakların bilgi verdiği ölçüde
eserimizde incelenmiştir. Özellikle Doğu Gök-Türk Devletinin yıkılışı sonucu Çin ile temas
kurmuşlar ve çeşitli askerî valilik unvanları almışlardır383.

679 yılında Çin’deki T’ang hanedanına karşı başlayan Gök-Türk istiklâl hareketinin
başarıya ulaştıktan sonra öncelikle Dokuz Oğuz boylarıyla çarpışacağı tabii idi. Bu yüzden
Orhun Yazıtlarında da çok sık bahsedilen Dokuz Oğuz-Gök-Türk mücadeleleri çok sıklıkla
meydana gelmiştir384.

Uygur Devletinin 742’den itibaren Ötüken merkezli olarak yükselmesi Dokuz Oğuzların
onlara bağlanmasına sebep olmuştur. Bundan sonra Uygurların bir parçası durumunda
hayatlarına devam edeceklerdir385. Nitekim Uygur Devleti bu yüzden İslâm kaynaklarında
Dokuz Oğuzlar (Tokuz Guz) şeklinde kaydedilmiştir386.

II.Gök-Türk Devletinin kuruluşu sırasında Dokuz Oğuzların kaganı Kutlug ve
Tonyukuk’a karşı Çinliler, Kıtanlarla irtibata geçerek az sayıdaki Gök-Türk halkının geliştiğini,
kaganlarının cesur olduğunu, sözcülerinin cesur olduğunu, onların var oldukça Çinlileri ve
Kıtanları öldüreceklerini söyledi. Sonra ittifak teklif etti. Ancak, daha önce harekete geçen
Tonyukuk, Kök Öng Irmağını aştıktan sonra orduyu Ötüken Dağlarına doğru sevk etti. İngek
Gölü ile Tola Irmağından Oğuzlar altı bin kişilik ordu ile üzerlerine geldi. Tonyukuk’un asker
sayısı iki bin idi. Neticede Dokuz Oğuzlar büyük bir bozguna uğradılar387. Bundan sonra
Oğuzların hepsi gidip, Kutlug Kagan’a bağlandı.

Bilge Kagan’ın milletine hitabında kendi sözünü işitmesi gerekenler arasında Dokuz
Oğuz beyleri ve halkının da adı zikredilmektedir388. Onun ifadesine göre Dokuz Oğuzlar, Gök-
Türk Devletinin önemli unsurlarından biridir. Daha sonra II. Gök-Türk Devletinin kuruluşu ve
gelişmesinde Kutlug Kagan’ın mücadele ettiği boylar arasında görülürler. Bu kez de Baz
Kagan’ı, Kırgızlar, Kurıkanlar, Otuz Tatarlar, Kıtanlar ve Tatabılarla birlikte adları geçmektedir.

Ancak, dikkat çekici nokta ilk zikredilişlerinde olduğu gibi bodun kavramıyla birlikte
anılmalarıdır389. Bu da Dokuz Oğuzların tek bir boydan oluşmadıklarını kalabalık bir kütle
halinde yaşadıklarını göstermektedir390.

714 yılında karluklar ve Basmılların isyanı, Bilge Kagan tarafından bastırıldıktan sonra
onun kendinden gördüğü Dokuz Oğuzlar da düşman olmuşlardı. Bilge Kagan, bunu “ Gök ile yer
arasındaki karışıklık sebebiyle ödlerine hased girdiği için düşman oldular” şeklinde
açıklamaktadır. Onlarla bir yılda dört kez savaşan Bilge, Togu Balık’ta Antargu’da Çuş Irmağı
başında ve Ezgenti Kadız’da çarpışıp, hepsini hezimete uğratmıştır391. 716 yılında Dokuz Oğuzlar
yerlerine yurtlarını bırakıp Çin’e doğru gittiler392.

Taçam adlı bir Türk beyine ait olduğu sanılan Ongin Yazıtında da Dokuz Oğuzlardan
bahis vardır393. Yine onlarla savaşılmış devlete tabi olmaları sağlanmıştır.
716’lı yıllarda Kül Çor isimli bir Türk beyi adına dikilen İhe Hüşotu Yazıtında da Dokuz
Oğuzlar anlatılmaktadır . Buna göre Dokuz Oğuzlarla yedi kez savaşmıştı394.

Dokuz Oğuzların, Bayan Çor Kagan ile de mücadeleleri söz konusudur. Şine Usu
Yazıtında, Dokuz Oğuzlar üzerinde yüz yıl hakim olunup idare edildikleri yazılmaktadır395.
Bayan Çor Kagan’ın kendisi de Uygur Devletinin yükselişi sırasında Dokuz Oğuzların hepsini
toplamıştır396 .Bayan Çor’un 751 yılında da Dokuz Oğuzlarla mücadele ettiğini görüyoruz397.
Bu esnada Dokuz Oğuzlar, Anı Irmağı kıyısında oturup Kırgızlarla ve Çiklerle ittifak
yapmışlardı.

İslâm kaynaklarında da Dokuz Oğuzlar hakkında bilgiler vardır. Mesela Hududül-alem’e
göre kuzeylerinde Kırgızlarla komşu olup nüfus bakımından en kalabalık Türk ülkesi di.
Yazları ve kışları kendilerine uygun topraklara göç ederlerdi. Ülkelerinden güzel misk, siyah,
kırmızı ve çizgili tilki kürkleri, gri sincap, samur, kakum, fenek, sabica kürkleri, hutüvv
boynuzları, yak öküzü derileri gelirdi. En önemli hayvanları koyun, at ve sığır idi. Türklerin en
zenginleri bunlardı. Ayrıca onlara ait on yedi yer isminden bahsedilmektedir398

To-lan-ke:

Bu boy 647 yılından önce tarihî kaynaklarda görülmez. Söz konusu tarihte Sir Tarduşların
kurduğu siyasi gücün yıkılması üzerine ortaya çıktı. Tola Irmağının kenarında yaşıyorlardı. On
bin iyi yetişmiş asker çıkarabiliyorlardı. Hiç Çin ile temas kurmadıkları halde bahsettiğimiz
tarihten sonra T’ang imparatorluğu tarafından tanındılar. Onların idarecisi (erkin) Mo(bey?)
Uygurlarla birlikte Çin sarayına gitmiştir. 650 yılından sonra Doğu Gök-Türk ülkesinde yapılan
teşkilatlanmada Yen-jan tao-tu-fu’luğu sınırları içinde yer aldılar. Onların reisinin unvanı sağ
büyük generali idi. O ölünce Sai-fu, büyük ilteber unvanıyla askeri valiliği devam ettirdi.399

Töles( 682’den sonra):

II. Gök-Türk Devletinin kuruluşuna katılılıp bağlananlar arasında da Töles adı
geçmektedir. Buna göre Tölesler o zamanki merkezin doğusunda idiler400. Burada Töles adı
yukarıda işaret edildiği gibi genel bir ad değil belirli bir kabilenin adı olarak düşünülmelidir. Bu
yüzden ayrı başlık altına aldık. Bilge Kagan’ın idaresine göre II.Gök-Türk Devleti tam anlaıyla
teşekkül ettikten sonra Töles ve Tarduş halkları düzenlenmiş, yabgular onların üzerine idareci
olarak gönderilmiştir401.

Uygur Devletinin her alanda gerçek yükselticisi olan Bayan Çor, Şine Usu Yazıtında
kendi ağzından hakim olduğu boyları sayarken Töleslerden başlamaktadır402

T’u-ju-ho’lar:

Tola Irmağı civarında yaşayan ve urug durumunda bulunan T’u-ju-ho’lar, yanlarında
varlığını sürdüren diğer boylarla birlikte yirmi bin asker çıkarabiliyorlardı403 .

Tu-po’lar:

Tu-po’lara aynı zamanda Tu-p’o da derler. Onların toprakları kuzeyde Hsiao-hai ile,
batıda Kırgızlar ile güneyde Uygurlar ile sınırlıdır. Üç boya ayrılmışlardır. Her biri kendini idare
eder. Onların geleneğinde yıl zaman yoktur. Otları toplayıp kulübe yaparlar. Ziraati bilmezler.
Topraklarında yüzlerce ot vardır. Bunların kökünü toplayarak yemek yaparlar. Kuş, balık yabani
hayvan yakalayıp yiyecek yaparlar. Samur kürk ve geyik derisi elbiseleri vardır.

Yoksullar yakaladıkları kuşların tüyünü elbise yaparlar. Evlenirken zenginler at sunar.
Fakirler ise geyik derisi ile ot kökü verirler.

Ölüleri ağaç kutu ile dağın içine ya da ağaçların üzerine koyarlar. Gömerken ağlayıp
inlerler, Gök-Türklerle aynıdır.

Cezalandırma yoktur. Mal çalanlar çaldıkları malın iki katını geri öderler. Chen-kuan
saltanat devresinin yirmi birinci yılında(648) Kurıkanların saraya gelmesi sebebiyle onlar da
elçi gönderip, Çin ile ilişki kurdular.404

Tongralar(T’ung-lo):

Tonra boyu, 603 yılı dolaylarına ait verilen listelerde adlarına rastlanan önemli
boylardandır. Tola Irmağı civarında P’u-ku, Wei-ho, Bayırku, Fu-lo gibi sayıca kuvvetli boylar
arasında idiler405. Ancak, daha sonra Sir Tarduşlara bağlanmışlardır.

Tonra’ların Gök-Türklerle aynı geleneklere sahip oldukları bildirilmiştir.

Sir Tarduşların kuzeyinde To-lan-ko’ların doğusunda bulunuyorlardı. Başkente mesafeleri on
yedi bin beş yüz li olup, durumları iyidir. Otuz bin asker çıkarıyor durumda gösterilmeleri onların
kuvvetine işaret etmektedir. 628 yılında Doğu Gök-Türk devletinin zayıflayıp yıkılmaya yüz
tutması üzerine serbest kalıp Çin sarayına elçi gönderdiler. Bundan uzun zaman sonra
kendiliklerinden Çin’e tabi olmayı rica ettiler. Onların için Kuei-lin askerî valiliği ihdas edildi.
Reisleri ilteber Shih-chien Çor’a Sol ling büyük generalliği tevcih edilip, Askerî vali makamına
tayin edildi.

682 yılında II.Gök-Türk devleti kurulduğunda Tonyukuk’a Oğuzlardan bir kaçak(küräg)
gelip, Dokuz Oğuzların üzerine yeni bir kaganın çıktığını ve söz konusu kaganın Çin’e General
ku’yu gönderirken, Kıtanların üzerine Tongra Eşim adlı bir elçiyi Gök-Türk lere karşı ittifak için
yollamıştır406. Buradan hareketle Tongraların bu sırada kesinlikle Dokuz Oğuzların içinde
bulunduğunu anlayabiliriz.

716 yılında II.Gök-Türk kaganlığına kaşı başlayan seri isyanlarda Tongraların adı
geçmektedir. Kül Tegin, karluklar, Azlar, İzgiller, Dokuz Oğuzlar, Edizler, Oğuzlarla savaşıp, her
birinin isyanını teker teker bastırdıktan sonra Tonga Tegin’in cenaze töreni sırasında
Tongralardan bir gurup yiğit on eri öldürmüşlerdi407.

742 yılında reisleri A-pu-sse on binden fazla çadır ahalisiyle gidip Çin’e teslim oldu.
Shuo-fang’da ikamet ettirildiler, Sarı Irmağın güneyindeki topraklar onların ihtiyaçlarını
karşılamak üzere verildiği gibi on binlerce top kumaş bağışlandı. Onların yüzünden Hech’ü’deki
topraklar boşaldı. On sene sonra isyan ettiler Bütün kabile boyları nehirden
geçirttirilerek çölün kuzeyine döndüler. Arkasından Uygurlar tarafından yıkıldılar ve haklı etrafa
dağıldı. A-pu-sse, sonradan Karluklara sığındı. Pei-t’ing özel idarecisi Ch’eng-ch’ien-li onunla
konuşup Çin’e teslim olması için ikna etti. Neticede götürüldüğü Çin başkentinde öldürüldü.
Aradan zaman geçip An-lu-shan isyan ettiğinde onun askerlerini yağmalayıp kullandı. Unvanı
Ye-luo-ho olan birisi onların bir gurubunu başında görülmektedir. Ye-luo-ho konuşması
becerikli biri idi408.

Tuhsiler:

Tuhsiler, Çigillerin batısında İli Irmağı kıyılarında yaşıyorlardı. Batı sınırları Çu
ırmağının ağzına kadar olan bölgeye uzanıyordu. Suyâb, Biglilig, Urkeş, Lâzine ve Ferahiye adlı
şehir ve köyleri bulunuyordu.409

Karlukların bir alt boyu olarak görülen Tuhsiler, Hududül-alem’de Tuhs, Kaşgarlı ve
Mervezî’de Tuhsî şeklinde geçmektedir410.

Bu devirde Tuhsîlere ait olduğu bildirilen Suyâb, Batı Gök-Türkleri ve Türgişlerin de önemli bir
merkezi idi. Tuhsîler vaktinde Suyâb’dan yirmi bin süvarî çıktığı bildirilmiştir411. Biglilig adlı
köyden ise oranın beyinin Yınal Tigin unvanını taşıdığı, üç bin atlıya kumanda ettiğine dair
kayıt vardır412. Daha sonra Tohsılar(Tuhsiler) hakkında bilgi veren Kaşgarlı ise Tohsıların sadece
İli Irmağı kıyısındaki Kubaş’ta oturduklarını yazmaktadır. Ona göre en doğru dili Yağmalarla
birlikte Tohsılar tarafından konuşulmaktadır. Buna da Hakaniye Türkçesi adı verilmektedir413.
Kaşgarlıdan sonra kaynaklarda Tohsı ya da Tuhsî adı görülmemektedir.

Türgişler:

Türgişler, Batı Gök-Türk ülkesinde 635 yılını takip eden yıllarda muhtelif siyasî
olaylarda yeni boy teşkilatlanmaları sırasında tarih sahnesine çıkmış bir boydur. Daha sonraki
gelişmelerden onların Batı Gök-Türk hanedanından geldiği anlaşılmaktadır. 634 yılında
kagan olan Işbara ülkesini on boya bölmüş, her boya birer ok verilmiş, bundan sonra unvanları
On Şad ve On Ok şeklinde söylenmeye başlamıştı.414 Akabinde beş boya Beş Tuo-lu, diğer
beşine ise Nu-shih-pi adları verildi. Beş Tuo-lu, çorluklar halinde tesis edilmiş ve Tokmak(sueiye)’
ın doğusunda oturmuştu. Sağ yani batı gurubu oluşturan Nu-shih-pi’ler ise erkinlikler
halinde teşkilatlandırılıp Tokmak’ın batısında ikamet edeceklerdi. Bu teşkilatlanmadan sonra
genel olarak ortaya çıkan boylar On Ok (On Boy) adıyla zikredildiler415.

A-shih-na Ho-lu, 651’den sonra Batı Gök-Türk ülkesinde yeniden hakim olmuş,
akabinde merkezini Ming-bulak’a naklederek, 15 sene önce yeni teşkilatlanmayla oluşan Beş
Tuo-lu ve Nu-shih-pi boylarını idare altına aldı. İşte bu sırada Beş Tuo-lu boyu arasında ilk defa
Türgiş adından bahsedilmektedir. Buna göre Tuo-lu boyu gurubunun içinde Türgiş Ho-lo-shih
Çor tarafından idare edilen bir boy vardı ve Ebinor’a dökülen Borotala ırmağı civarında
bulunuyordu. . Diğer On Ok boyları ise Tuo-lu’lardan Ch’u-mu-k’un Çor, Imıl Irmağı civarında,
Hu-lu-wu Chü Çor , Ayar Göl’ün güneyinde, She-she-t’i-tun Çor, Ebinor yakınlarında Shuni-
shih Ch’u-pan Çor, Yıldız vadisinde oturuyordu. Çu ırmağının batısında yaşan Beş Nu-shih-pi
boyu ise A-hsi-chie Ch’üe Erkin, Ke-shu Ch’üe Erkin,Pa-sai-kan shao-po Erkin, A-hsi-chie Nishu
Erkin ve Ke-shu-ch’u-pan Erkin idi416.

659 Yılında Batı Gök-Türk ülkesinde A-shih-na Hu-lu’nun uzun süren bağımsızlık
mücadelesini kaybetmesinden sonra Çinliler tam anlamıyla Tanrı Dağlarının kuzey ve
güneyindeki sahalara hakim olmuşlardı. Bu sırada Ch’u-mu-k’un boyu Fu-yen Askerî valiliği
olurken Türgişlerin Suo-ho-mo-he boyu Wen-lu askerî valiliği adına aldı. Yine Türgişlerin Ali-
shih boyu Ch’i-shan askerî valiliği adını aldı.417 Batı Gök-Türklerin siyasî olarak tam
anlamıyla tarih sahnesinden kalkmasıyla meydana gelen otorite boşluğunda yavaş yavaş
Türgişler ön plana çıkıyordu.

Batı kabileleri (On Ok) gittikçe zayıflıyorlardı. Tuo-lu ve Nu-shih-pi gibi iki ana boy
gurubunun insanları dağıldı. Batı Gök-Türk hanedanından gelen A-shih-na She-er ve A-shih-na
Pu-chen’ın oğulları Yüan-ch’ing ve Börü Şad Çinliler tarafından generallik unvanları ile
ödüllendirildiler. Bunlar kendi aralarında kagan olabilmek için mücadele ediyorlardı. 686
yılında kagan tayin edilen Börü Şad Hu-se-lo’ya karşılık Yüan-ch’ing’e işten el çektirilmişti.
Börü Şad’ın unvanı Chie-chung-shih-chu Kagan idi.

692 yılında Batı Gök-Türk boyları A-shih-na Suei-tsu adında birini kagan ilân ettiler. Bu
hükümdar Tibetlilerle ve Çinli general Wu-wei-tao idarecisi Wang Hsiao-chie ile Lingch’üan(
soğuk pınar)’da Ta-ling-ku( Büyük tepe vadisi?)’da savaştı ve bozguna uğrattı. Bu arada
Tokmak’ın idarecisi Han Ssu-chung Ni-shu Erkin, Gök-Türk Shih-chih-han ve Hu-lu gibileri
bozguna uğrattı. Arkasından Tibetlilerin Ni-shu-mei-ssu kalesini işgal etti.

696 yılında II.Gök-Türk Devletini kudretinin zirvesine çıkaran Kapgan Kagan’a karşı
Kırgızlar, Çinliler ve Türgişler ittifak yapmışlardı. Kırgızlar, 696-697 kışında mağlup edilirek,
devlete bağlandıktan sonra Türgişlerin üzerine büyük bir sefer tertip edildi. Ancak, bu sırada
hatunu öldüğü için Kapgan, onun cenaze törenine katılmak üzere geri döndü. Yapılan yeni tayine
göre orduya Tonyukuk, İnel Kagan ve Tarduşların şadı Bilge kumanda edecekti. Dolayısıyla
Gök-Türk ler Türgiş- On Ok ülkesine doğru büyük bir sefere hazırlanıyorlardı. Ordu Altayları
aşıp Yarış ovasına ilerledi ve Bolçu’da418 Türgişleri ağır bir hezimete uğrattı. Önce Altaylarda
mevzilenen ordunun kumandanları gerekli savaş planlarını yaptılar. Üç kaçağın geldiği
Türgişler, Yarış ovasında toplanmıştı. Türgiş ordusunun sayısının yüz bin civarında olduğu
bildirilmektedir. Gök-Türk ordusundan kat kat daha fazla oldukları halde yenildiler. Savaşı
Tonyukuk ve İnel idare etmiş, Tarduş Şad’ı Bilge başka bir mevkide mevzilenmişti. Türgişlerin
kaganı esir düştüğü gibi yabgu ve şadları öldürülmüştü. Yakalanan elli asker On Ok beylerinin
bulunduğu yere gönderilmiş ve halklarının büyük kısmının teslim olmaları sağlanmıştı. Az bir
gurup ise batıya doğru kaçmayı başarmıştı. Bundan sonra Gök-Türk ordusu On Ok ordusu ile
Demir Kapı’ya kadar yapılan sefere katıldı.419 Türgiş halkı Bilge tarafından kendi halkı olarak
göterilmiş ve hatalı hareket ettiği için çok ızdırab çektikleri vurgulanmıştır420. Bundan sonra
Maveraünnehire kadar(Kengü Tarban) her taraf Gök-Türk hakimiyetine girmiştir421.

699 yılında Börü Şad Hu-se-lo batı orduları baş kumandanı olup bu bölgeleri pasifize
etmekle görevlendirildi. Aynı sıralarda Wu-chih-le liderliğindeki Türgişler çok kuvvetlenmiş,
nihayet Hu-se-le , Çin’den ülkesine geri dönmeye cesaret edememişti. Kendisi Ch’ang-an’da
öldüğü gibi yanındaki 60-70 bin kişi Çin’in içlerine nakledilmişti. Oğlu Huai-tao Sağ
muhafızları generali tayin edildi. 422

702 yılında A-shih-na Hsien, Sağ cesur muhafızları generali ve Hsing-hsi-wang kaganın
yerine On Okları idare etmek ve Çin kontrolünde tutmakla vazifelendirildi. Beşbalık Büyük
Valisi de olmuştu. 704 yılında Huai-tao, Meng-ch’ih genel valisi tayin edildi. Bu arada Hsien,
Chi-hsi(çölün batısı) özel idarecisi olmuştu. On Ok boylarından Tou-tan isyan etti. Hsien, ona
saldırıp bozguna uğratıp, kesik başını Çin sarayına ulaştırdı. Tokmak’ın batısındaki otuz bin
kişiden müteşekkil boyları kendine itaat ettirdi ve Çin sarayı tarafından bir mektupla kutlandı.
Karluk, Shu-ni ve Hu-wu gibi üç boy da Çin’e itaat ettiler. Bunu üzerine Kapgan Kagan
tarafından yağmalandılar, Çin’in Orta Asya’daki tayinli memuru olan A-shih-na Hsien ve
Beşbalık genel valisi T’ang Chia-huei ve diğerleri Kapgan’a boynuz gibi saldırdılar. En sonunda
Türgişler gizlice sınırlara gelip, Çin sarayına gelmeyi Hsien’den rica ettiler. Ancak, imparator
Hsüan-tsung buna müsaade etmedi. Çinli generallerden Wang Huei, onları itaate almak özel
memuru tayin edildi. Türgiş valisi Ch’e-pi-shih Çor Su-lu, devlete sadık dük unvanıyla
ödüllendirildi. Sonra Türgişler, Po-han( Yaka Arık) ve Ta-shih-ch’eng’(Aksu)ı kuşattılar. Dört
garnizonu ele geçirmeye niyetli idiler. Çinli general T’ang Chia-huei ve Kuca genel askeri
valisi olarak Üç Kabile Karluklarla ve A-shih-na Hsien’le onlara saldırdılar. İmparator,
Türgişleri tamamen sıkı bir kontrol altına almak için plan yapılmasın emredeceği sırada Ying ve
Ting isimli vezirler “ Türgişlerle Karlukların savaştıklarını kuzeyin yabancılarının karşılıklı
savaşarak zayıfladıklarını ve Çin’den oraya gidilmesine gerek olmadığını büyük olanın
yaralanacağını küçük olanın yıkılacağını her durumun Çin’in menfaatine olduğunu, Wang
Huei’in sefere çıkıp onları pasifize etmesine askeri işerle çözülemeyeceğini” söylediler. A-shihna
Hsien, Suo-ke’nın kuvvetlenmesi üzerine ülkesinde kontrolü kaybetti ve Ch’ang-an’a dönüp
orada öldü.

Türgişlerden T’u-huo-hsien yenilince Huai-tao’nın oğlu On Ok Kagan oldu. Kendisine
Meng-ch’ih askeri valiliği ve Çin yüksek makamlarından üç tane sulundu. Hanımına Liang-kuo
Fu-jen’lık ve Chiao-he Prensesliği tevcih edildi. Hsin, Suei-ye’deki Chü-lang şehrine vardığında
Türgiş Baga Tarkan tarafından öldürüldü .Chiao-ho prensesi ve onun oğlu Chung-hsiao perişan
olup döndüler. Neticede Batı Gök-Türk varlığı tamamen yok oldu.

Wu-chih-le, Batı Gök-Türklerinde temayüz eden bir başka Türgiş lideri idi. 659’dan
sonra Batı Gök-Türk lerinde mevcut iki kagan gidip Çin’in hizmetine girince başsız kalan ülkede
Wu-chih-le, önce Hu-se-lo’ya bağlı olarak Baga Tarkan unvanını aldı. Fakat, onun kötü idaresine
karşı halkın hoşnutsuzluğu üzerine boylar Wu-chih-le’nın yanında toplanmaya başladı. Neticede
Türgişler çok kuvvetlendi. Her birine 7 bin asker verdiği yirmi valilik kurdu Suei-ye’nin kuzey
batısında mevzilendi. Arkasından Suei-ye’yi alarak merkezini ortaya taşıdı ve Suei-ye Çayına
büyük merkez adını verdi. İli Irmağı kenarındaki Ying-yüe’yi küçük merkez yaptı. Kuzey
toprakları Doğu Gök-Türk ülkesine kadar uzanıyor, bütün Soğd’lular ve Beşbalık ‘ı kaplıyordu.
Kısacası Hu-se-lo’nun idare ettiği Batı Gök-Türk topraklarına hükmediyordu. 699 yılında oğlu
Che-nu’yu Çin sarayına gönderdi. O sırada Kapgan kagan idaresindeki II.Gök-Türk Devletine
karşı çok zor durumda kalan T’ang hanedanı imparatoriçesi Wu, Türgiş elçisine gayet iyi
davranmış ve derin hürmette bulunmuştu. 706 yılında Wu-chih-le’ya Huai-te bölgesi prensliği
gibi yüksek bir Çin unvanı sundu. Aynı yılın sonunda Wu-chih-le öldü423.

Yerine oğlu Suo-ke geçti. Suo-ke daha önce Wen-lu-chou askeri valiliği yapmış ve
Çinlilerden Sol cesur muhafızlar generalliği ve bazı asalet unvanları almıştı. Askerlerinin sayısı 3
yüz bine ulaştığında Çinliler On Ok kaganı A-shih-na Huai-tao özel elçi olarak gönderdi ve çin
sarayındaki kızlardan dört tane gönderdi. 708 yılında Çin sarayına elçi gönderdiğinde imparator
Chung-tsung, sarayın önünde Türgiş elçisini karşıladı. On bin kişiden oluşan iki süvari birliği ile
refakat ettirerek huzuruna kabul ettirdi ve olağan üstü ihsanlarda bulundu. Aniden
kumandanlarından Kül Çor Chung-chie ile arası açılmış askerleri karşılıklı savaşmışlardı.
Aralarındaki savaşlardan netice alınamayınca, Suo-ke Çin sarayına Kül Çor Chung-chie’nin
suçunu bildirdi ve Çin sarayına girilmesine müsaade etti. Chung-chie, bin altın ile başbakan
Tsung Ch’u-k’o ve diğerlerine hediye vererek ve Tibetlilerin saldırtılarak Suo-ke’nın
cezalandırılması rapor ettiler. Bundan sonra Chung-chie , Feng Chia-pin ile işbirliği yaparak
Suo-ke’ya karşı isyan ettiler. Suo-ke, onları yendi ve Feng Chia-pin’i öldürdü. Ayrıca Suoke’nın
kardeşi Che-nu, ordularını hareket geçirip Çin sınırlarına akın yaptı. Bu arada An-hsi
Büyük Genel Askerî valisi Niou Shih-chiang Huo-jao-ch’eng ile savaştı ve Niou Shih-chiang
öldü. Arkasından Çin imparatorundan kendisine karşı düşmanlık yapan Tsung Ch’u-k’o’nın
öldürülmesini istedi. Kuo Yüan-chen, imparatoruna doğruyu söyledi. Neticede İmparator gerçeği
anlayıp, onun ülkesinin batıda olmasına müsaade etti.

Türgişleri her yönden güçlendiren Suo-ko’nın başı bunun akabinde kardeşi Che-nu ile
derde girdi. Che-nu, kendi idare ettiği boyların sayısının azlığı üzerine doğudaki II.Gök-Türk
Devleti hükümdarı Kapgan’a itaat etti. Üstelik ona ağabeyine karşı yapılacak bir seferde
rehberlik edeceğini bildirdi. Kapgan Kagan, Che-nu’nun teklifini kabul etti. Onu bırakıp yirmi
bin askerle Suo-ke’ya hücum etti ve yakaladı. Kagan dönüşte her iki kardeşe “siz ağabey kardeş
birlikte idare edemediniz. Nasıl bana sadakatla bağlı kalırsınız?” diyerek ikisini de öldürdü(710).

Kapgan kagan’ın aşırı sert zalimce idaresine karşı patlak veren isyanlara Türgişler de
katılmışlardı. 711’de Yine Altay Dağlarını aşarak, İrtiş Irmağını geçerek, Bolçu’da Türgiş
ordusunu Bilge ve Kül Tegin kardeşler bastılar. Kaganları orada ölürken, yine halkı Gök-Türk
lere teslim oldu. Hatta, Kül Tegin onların içindeki Az valisini kendi eli ile yakalamıştı. Teslim
olan Türgiş halkı Tabar da yerleştirildi424. Bundan sonra Gök-Türk ordusu ileri harekata devam
etmiş Seyhun boylarına çekilen Kara Türgişler Kül Tegin tarafından mağlup edilmişti425.
Türgişlerin hakim olduğu sahada 715 yılında bir başka bey ortaya çıkıyordu. Ch’e-pishih-
su-lu adındaki bu bey arta kalan Türgiş kütlelerinin etrafında toplamış ve kendini kagan ilan
etmişti. Onun insanları idaresindeki olağan üstü yeteneği sayesinde kendisine bağlananların
sayısı hızla arttı ve kısa zamanda iki yüz bin kişiye ulaştı. Batı Ülkelerinin kahramanı(hakimi)
oldu. 717 yılında Çin sarayıyla temas kurdu. Çinliler kendisine Sağ Muhafızları Generalliği ve
Türgiş Askerî valisi gibi unvanlar verdiler. Arkasından Wang Huei isimli bir elçi Su-lu’ya bazı
Çin unvanları ve nakış işlemeli bir gömlek ile altın işlemeli bir kemer ve balık şeklinde 7 kese
vermekle görevlendirildi. Ertesi yıl Çinliler yine ona İtaatkâr ve Sadık Kagan unvanlarını tevcih
etti. İmparator, daha önce Çin’e sığınmış A-shih-na Huai-tao’nın kızı ile Su-lu’yu evlendirdi.
721 yılında Türgiş ordu kumandanlarından birinin adı İslâm kaynaklarında Kür-Sûl (Kül
Çor) olarak yazılmıştır426.

Bilge Kagan kızını Türgiş kaganının kızına vermiş, onun kızını kendi oğluna eş olarak
almıştı427. 732 yılında tertiplenen Kül Tegin’in cenaze törenine Bilge’nin oğlu(damadı) Türgiş
kaganından Makaraç Tamgacı gelmişti428. Ayrıca Bilge Kül Tegin yazıtında yazdırdıklarının On
Ok oğullarının(Türgiş) tarafından da görülmesini özellikle istemektedir429.

719 yılında Su-lu Kagan, Tokmak’ı Çinlilerin elinde kurtardı. Aynı yılın sonunda
Türgişler genç atları satmak üzere An-hsi’ye girdi. Götüren elçiler Genel Askerî Vali Tu
Hsien’in yanında söz konusu prensesin teklifleri iletince Tu Hsien kızarak “A-shih-na kızına
bana kuralları öğretme cesareti kim verdi” dedi. Onun elçileri cevap veremedi. Su-lu kızdı.
Tibetlilerle gizlice anlaşarak askerleriyle dört garnizonu yağmaladı430. An-hsi’yi kuşattı. Tu
Hsien, Çin’e gitti. Chao İ-cheng, aynı kuca’ya genel askeri vali olarak gönderildi. Uzun süre
orada kalan yeni vali ilk çıkışı yaptı fakat, yine mağlup oldu. Su-lu insanların hayvanlarına el
koydu ve tahıl ambarlarını talan etti. Tu Hsien’in Çin’e geri döndüğünü duyunca geri çekildi.
Bundan sonra Ye-chih-a-pu-ssu isimli bir elçiyi Çin’e göndermişti. Aynı sırada II.Gök-
Türk Türk devletinin elçisi de T’ang merkezinde idi. İmparator Hsüan-tsung, Türgişlerin küçük
ülke olduğunu ayrıca Gök-Türk lere vassal durumda bulunduklarını bu yüzden birinci mevkide
oturamayacaklarını söyledi. Su-lu’nun elçisi dedi ki” eğlence benim için tertip edildi, ikinci
sırada oturmam mümkün değil”. Sonra doğuda ve batıda iki çadır kuruldu ve Su-lu’nun elçisi
batındakinde ikamet edip eğlenebildi.

Su-lu, önceleri adil temiz karakterinden ötürü savaşlarda kazandığı ganimetleri halkına
dağıtıyordu. Dolayısıyla herkes ve bütün kabileler memnuniyetlerinden gidip ona itaat
ediyorlardı. Neticede güçlerini birleştiriyorlardı. Aynı zamanda Tibetlilerin ve Gök-Türklerin
kızı ile evlenmiş, böylece üç devletin kız aynı anda Hatun olmuş, çok sayıda çocuk Yabgu
olmuştu. Sonra yıllarında iyice yıpranmış ve yorgun düşmüştü. Bu yüzden ganimetleri halkı
arasında adil bir şekilde dağıtamıyordu. Dolayısıyla halkı hoşnutsuz oldu. Ayrıca hastalanmış bir
eli felç olup iş göremez olmuştu. Neticede büyük şeflerden Baga Tarkan ve To-mo-chih’nın
boyları kuvvetlenip zenginleşti. Ayrıca bu boyların insanları Suo-ko’dan gelenler Sarı kabileler,
Su-lu’dan gelenler Kara kabileler diye adlandırılıyorlardı. Kendi aralarında çekememezlik vardı.
Aniden bir gece Baga Tarkan ve Tou-mo-chih Su-lu Kagan’a saldırıp öldürdüler. Toumo-
chih tekrar Baga Tarkan’a karşı gelip Su-lu’nun oğlu T’u-huo-hsien -ku Çor’u kagan olarak
tahta geçirdi. Yeni kagan Suei-ye’de oturmaya başladı. Kara kabilelerin kaganı Er-wei ise Talas
kalesinde yerine aldı beraberce Baga Tarkan’a karşı savaştılar .

Çinliler fırsattan istifade derhal devreye girdiler ve imparator, Kai Chia-yün adlı bir
devlet adamını Fergana ve Türgişlerin bölgesine gönderdi. Baga Tarkan ile Çinli kumandan,
Taşkent hakimi Bagatur Tudun, Keş hakimi Se-chin-t’i birlikte Su-lu’nun oğlu T’u-huo-hsien
Kagan’a saldırdılar(739 yılı)431. Tokmak’taki bu savaşta Türgiş kaganı ağır bir darbe yedi.
Kagan T’u-huo-hsien ve kardeşi Tun Apa Yabgu savaş meydanından kaçtılarsa da neticede
yakalandılar. Başka bir ordu Kaşgar hakimi ve Fergana hakimi Arslan idaresinde, Talas’a
hücum edip Kara Kabile kaganının kardeşi Po-se’yı öldürdüler Ye-chien kalesine girdiler.
Burada Su-lu’nun hatununu ve Er-wei’in hatununu yakaladılar ve döndüler. Savaşlarda perişan
olan on binlerce insana yiyecek verildiği gibi hepsi Fergana’ya bağlandı. Bütün ülkeler Çin’e
tabi olmuşlardı.

Bundan sonra Ch’u-mu-k’un’ların reisi Fu-yen Kül Çor gibi boylar Çin imparatoruna
mektup göndererek teşekkür ettiler. 740 yılında esir kagan, Kai Chia-yün tarafından Çin’e
götürülmüş ve imparator tarafından idam edilmeyip affedildi. Üstelik kendisine ve kardeşine
çeşitli Çin unvanları tevcih edildi.

Bütün entrikaları çevirerek Türgiş devletinin çatırdamasına yol açan Baga Tarkan, kagan
olamamıştı. Çinliler A-shih-na Huai-tao’nın oğlu Hsin’i On Ok Kagan’ı tayin ettiler. Buna kızan
Baga Tarkan “Su-lu’nun öldürülmesi benim başarım, şimdi Hsin kagan oldu neden?” diyor ve
boylarıyla isyana hazırlanıyordu. Bunun üzerine imparator tekrar Kai Chia-yün’ü vaziyeti
tetkik etmekle vazifelendirmişti. Baga Tarkan imparatorun gözüne girebilmek için karısını ve
çocuklarını, idarecilerini, önde gelen adamlarını yanına alarak gelip Çin imparatoruna
bağlılığını bildirdi. Bunun üzerine halkını idare etmesi emredildi.

Birkaç yıl sonra Hsin yeniden kagan tayin edildi ve korunmasına Çinliler tarafından asker
gönderilirdi. askerleriyle gönderildi. Ancak, Chü-lang’a varırken Bagatur tarafından öldürüldü.
Bagatur kendini kagan ilân etti. Kuca özel idarecisi Fu-meng-ling-ch’a ona saldırıp öldürdü.
Büyük sancak Tou-mo-chih Kül Erkin Üç Kabile Yabgu’su oldu.

742 yılında Türgiş boyu Kara Kabile’den İl Etmiş Kutlug Bilge kagan oldu. Defalarca
Çin’e elçi gönderip vergi sundu. On iki yıl sonra Kara kabile’nin başında Teng-li İ-lo-mi-shih
isminde biri kagan oldu. Ona da Çinliler unvan verdiler.

Şine Usu Yazıtına göre 747 yılından önce Üç Karlukları mağlup eden Bayan Çor, onların
batıda On Oklar, yani Türgişlere sığınmasına yol açmıştı432. Daha sonra yine Karluk ve
Türgişler onun tarafından mağlup edilmişlerdir433.

756 yılından sonra Türgişler zayıfladı. Sarı ve kara Kabileler kendi kaganlarını tahtlara
geçirip karşılıklı savaştılar. Çin’de çok problemler olduğu için idare edilemediler. 759’da Kara
Kabile kaganı A-to Pei-lo Çin sarayına adam gönderebildi. 766’dan sonra Karluklar çok
kuvvetlendiğinde batıya doğru hareket edip Suei-ye Çayında ikamet ettiler. Her iki kabile de
azaldı. Karluklara ve Hu-se-lo’nun geride akalan boyları Uygurlara bağlandı. T’e-p’ang-le
Karaşar’da ikamete başladı ve yabguluğunu ilân etti. Geride kalan başka boylar Chin-so Tepesine
sığındılar ve iki yüzbin bin kişiye ulaştılar.434

Hoytu Tamır Yazıtlarında da Türgiş adı iki yerde geçmektedir. Her halde Türgişlerin
üzerine yapılan seferler anlatılmaktadır435.

Tuba Yazıtının(III) 3. satırında da Türgiş adı zikredilmiştir. Buna göre Türgiş ilinin içinde
Ezgene 26 yaşında iken öldürülmüştür436.

702-756 yıllları arasında Türgişlerin batı sınırı Sır Derya’ya kadar uzanmıştır437.

Türgişler hakkında Tibet kaynakları da bilgi vermektedir438

Türkmenler:

Eserini 985’te yazan El-Mukaddesî’de Oğuz ve Karluklardan tamamen ayrı bir Türkmen
gurubundan söz edilmektedir. Buna göre İsficâb ile Balasagun arasında yaşıyorlardı. İsficâb’ın
doğusundaki Berûket ve Bulaç adlı kasabalar Türkmenlere karşı uçşehirleridir. Aynı müellife
göre Türkmenler korkularından Müslüman olmuşlardı ve melikleri İsficâb hakimine hediyeler
gönderiyorlardı439. Sayılarının az önemsiz olduğu görülüyor.

Türkmen meliki ordu adlı kasabada oturuyordu. Kaşgarlıda Ordu şehri hakkında bilgi
verip onun Balasagun yakınında olduğunu söylemektedir440. İbn Hurdadbih’deki konaklarla ilgili
listede Ordu şehri 13. Konak olarak geçmektedir. 15. Konak Suyab, 16. Konak Barshan’dır.
Medinetü Hakanı Türgişi (Türgiş Hakanının şehri) olarak da gösterilmiştir441.

Wei-ho’lar:

Tola ırmağının kuzeyinde P’u-ku, T’ung-lo, Wei-ho, Pa-ye-ku ve Fu-lo’lar vardır. Bunlar
bir erkinde birleşmişlerdir442. Bu boy Uygurların atası olup, onların tarihte ilk defa
zikredilmeleridir.

Wu-ku’lar:

Töles boyları listesinde adları göterilen Wu-ku’lar, Hami’nin batısında Yench’i(
Karaşar)’nin kuzeyinde Pai-shan’ın eteklerinde Ch’i-pi, P’u-lo-chih, İ-shih, Su-po, Na-ho,
Wu-hu, Ho-ku, Ye-shih, Yü-ni-hu ve diğerleri yirmi bin kadar mükemmel asker
çıkarabilirler443.

Yağmalar:

İlk defa Kaşgar ile kuzeyindeki Narın Irmağı arasındaki bölgede yaşadıkları sırada tarih
sahnesinde görünen Yağmalar, kalabalık bir topluluk olarak nitelendirilmiştir. Bin yedi yüz
oymakları olduğu dahi bildirilmiştir. Doğusunda Dokuz Oğuz ülkesi, güneyinde Kuça nehrine
karışan Huland nehri ve batısında Karluk sınırları bulunurdu. Silahları mükemmel idi ve güçlü
savaşçı insanlar şeklinde tanınıyorlardı. Hükümdarları Toquz Guz(Dokuz Oğuz) oğullarından idi.
Kaşgar ile birlikte Artuç ve Hirgilî adlı köyleri bulunuyordu444.

Yağmalar, bağlı oldukları Toquz Guzlardan kaçıp Karluklara sığındılar. Fakat, Karluklar
onlara yardım konusunda bir şey yapamadı445.

Uygurlara ait Taryat Terhin kitabesinde Yağmalar bir topluluk adı olarak
gösterilmektedir446. Bu kitabede (753-756 arasında dikildiği tahmin edilmektedir), Uygur
hükümdarı Bayan Çor’un kumandanı Bilge Kutlug tarkan Sengün sefere katılmıştır. Yağmalar,
Lumçişi ile birlikte Uygurlara bağlanmıştır Mücmelüt-tevarih’te ise yağmaların
hükümdarlarına Buğra Han denildiği kaydedilmiştir447.

Kaşgarlı Mahmud ise Türklerden bir topluluk olarak gösterdiği Yağmları Kara Yağma
şeklinde yazmıştır448. Başka bir yerde Tohsılarla Yağmaların dillerinin en doğru türkçe
olduğundan bahsetmiştir449. Karahanlıların kurucularının Yağlar olduğu belirtilmiştir (Kara
Yağma- Kara Han)450 .

Yü-ni-hu:

Töles boylarından olan Yü-ni-hu’lar, Hami’nin batısında Yen-ch’i(Karaşar)’nin
kuzeyinde Pai-shan’ın eteklerinde Ch’i-pi, P’u-lo-chih, İ-shih, Su-po, Na-ho, Wu-hu, Ho-ku,
Ye-shih’larla birlikte yaşıyorlardı. Yü-ni-hu ve diğerleri yirmi bin kadar mükemmel asker
çıkarabilirlerdi451.

Ye-shih’lar:

Töles boylarından olan Ye-shih’lar, Hami’nin batısında Yen-ch’i(Karaşar)’nin
kuzeyinde Pai-shan’ın eteklerinde Ch’i-pi, P’u-lo-chih, İ-shih, Su-po, Na-ho, Wu-hu, Hoku’larla
birlite yaşıyorlardı. Ye-shih’lar diğerleri ile birlikte yirmi bin kadar mükemmel asker
çıkarabilirlerdi452.

Yü-che’lar:

Haklarında fazla bilgi olmayan Yü-che’ların, toprakları büyük değildi. Gelenekleri
Bayırku’lara benziyordu. Az at ve koyuna sahip olup bölgelerinde çok samur ve fare vardır453.


dipnotlar
1 Bkz. W. Eberhard, Çinin Şimal Komşuları, Ankara 1942, s.79; İstoriya Sibiri,I, Moskova 1968,s.266; Czegledy,
aynı eser, s.57 vd.; Hsüe Tsung-cheng, aynı eser, s.372-273; D.Christian, aynı eser,s.250-251.
2 Eberhard sadece boy isimlerinin listesini vermiştir(bkz. aynı eser).
3 Töles boylarını anlatan diğer kaynaklardan T’ung Tien 199-1080; Wen-hsien T’ung-k’ao 344-2698 a,b; Ts’e-fu-
Yüan-kuei 956-33-34’da ve Suei Shu 84 ile Pei Shih 99’da müstakil Töles bölümleri vardır.
4 Ting-ling kelimesinin aslında Türkçe Tiyinli (sincap)olması ihtimali konusunda bkz. A. N. Kurat, Karadenizin
Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972, s.109.
5 Bu konuda tafsilatlı bilgi için bkz. B. Ögel, “İlk Töles Boyları”, Belleten ,48, 1948,s.795-831. Tarihte kurulan ilk
Türk Devleti Büyük Hun İmparatorluğu’nun kurulmasından m.ö. iki bin yılına kadar olan devrede dahi Çin
kaynakları Orta Asya’da yaşayan Proto-Türk boyları hakkında bilgi vermektedir. Bu konuda bkz. C. Türkeli, Çin
Kaynaklarına göre Hunların Ataları, (İ. Ü. Sosyal Bilimler Ens. Tarihi Bölümü Yayınlanmamış Dr Tezi), İstanbul ,
1990.
6 Tabgaç’lar Hakkında bkz. İ. Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul ,1987. S.85-88: T’ang-ch’i Preliminary
İnterpretation of terms from th Toba (Tabgaç) Language recorded in The Nan Ch’i Shu”, Pien-cheng , IV, 1973,
s.89-122.
7 Kao-ch’e Bölümleri ve boyları hakkında bkz. Wei Shu 103. S.2307-2311; Pei Shih 98, s.3270-3271, Ayrıca
bkz.Eberhard, aynı eser, s.72-73.
8 Chou Shu 50,s.907
9 aynı yer.
10 Töles adı, Orhun Abidelerinde sadece Bilge Kagan kitabesinde iki yerde zikredilmiştir. “Halkı atalarımın
dedelerimin töresince (yeniden) yaratmış (ve eğitmiş) Töles ve Tardus halklarını o vakit düzenlemiş.. (doğu satır 12);
babam Türk Bilge Kagan tahta oturduğunda şimdiki Türk beyleri batıdaki Tarduş beyleri, Kül Çor başta olmak üzere
Şadapıt beyler, Apa tarkan (Güney satır 13), bkz. T. Tegin, Orhun Yazıtları, Ankara 1988, s.41-55
11 Chiou T’ang Shu 194’de kaydedilmiş olan Töles bölümü , Suei Shu ve Pei Shih’ya göre farklıdır. Burada boyların
adı zikredildikten sonra onların kuvvetlenmesi anlatılmaktadır. Bu Doğu ve Batı Gök-Türk devletlerinin zayıflayıp,
Çin nüfuzuna girdiği devreye tesadüf etmektedir.
12 Chiou T’ang Shu 199, s.5343-5345.
13 Urug, aileler birliği anlamına gelmektedir, Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.202;A.Donuk, Eski Türk
Devletlerinde Askeri-İdari Unvan ve Terimler, İstanbul 1988,s.89-90.
14 Töleslerin en önemli bölgesinin Kerulen nehri havzası ile Baykal Gölü’nün güneyinin gösterilmesini (Yao Tachung,
Ku-tai pei-hsi Chung-kuo, Tai-pei 1981,s.170 vd.) pek isabetli bulmuyoruz. Çünkü kaynaklardan anlaşıldığı
üzere doğuda Kerulen nehrinden batıda Hazar Denizine kadar çok geniş bir alana yayılan Töles boylarının Çin’e
yakın olanlarından daha fazla ve önemle bahsedilmesi normal karşılanmalıdır. Ayrıca yine metinlerden
anlaşılacağı üzere batı taraflarında daha çok boy bulunmakta idi.
15 Bu boy daha sonra Uygur devletinin kurulmasında büyük rol oynayacaktır. Tafsilatlı bilgi için
bkz.G.Çandarlıoğlu, Ötüken Bölgesindeki Büyük Uygur Kağanlığı,(İ.Ü.Ed.Fak. yayınlanmamış doçentlik tezi,
1972),s.2,15 vd.
16 Kabile isimlerinin bazılarının Türkçelerinin açıklanması için bkz. M.Mori, On Chi-li-fa(Eltabar/eltebir and Chichin(
İrkin) of the T’ie-le Tribes, Acta Asiatica, 9, 1965,s.31-36.
17 Bayırku boyu özellikle II.Gök-Türk Devleti döneminde önemli rol oynayacaktır, bkz.E.Chavannes, Documents sur
les Tou-kioue Occidentaux, Paris 1941,s.74,89.
18 Erkin unvanının tarihi gelişimi için bkz.A.Donuk, aynı eser,s.15
19 İzgil=Ssu-chie için bkz.Mori, aynı eser,s.43; Ayrıca Eberhard, Ssu-chie’nin Türkçesinin Sikari olduğunu
söylemektedir(bkz.s.154).
20 Bu bölge yani Tanrı Dağlarının kuzey silsileleri Batı Gök-Türklerinin merkezliğini yapmıştır, Altındağ, Ektag vb.
isimlerle zikredilmiştir.
21 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü,s.90; Czegledy, aynı yer.
22 KT, doğu 4; BK, doğu 5; ayrıca bkz. B.Ögel, “Gök-Türk Yazıtlarının Apurımları ve Fu-lin Problemi”,
Belleten,33,195 ,s.70
23 Ş. Baştav Sabir Türkleri, Belleten, 17-18, 1942,s.59 vd.
24 Bu olayın tafsilatı için bkz. Suei Shu 67; ayrıca A.Taşağıl, Gök-Türk Ülkesine Gelen Çinli Elçilerin
Raporlarına Göre Gök-Türk – Çin İlişkileri(552-630),(İ.Ü.Sos Bil. Ens. Yayınlanmamış Yüksek Lisans tezi, 1989),
s.79-80.
25 Çin imparatoru T’ai-tsung, bir mektupla Ch’iao Shih-wang’ı kurt başlı sancakla elçilik vazifesiyle Sir
Tarduşlardan İ-nan’a elçi olarak gönderip onu kagan olarak tanıdığını bildirmişti, CTS 194,s.5344
26 Taşağıl, Gök-Türkler , s.70-85.
27 A.Temir, Moğolların Gizli Tarihi, Ankara 1986,s.139,160
28 BK D5; KT D4
29 K.Czegledy, s. 48-75 ; B.Ögel, Gök-Türk Yazıtlarının Apurımları ve Fu-lin Problemi,s.71 vd.; L.Rasony, Tarihte
Türklük, s.79 vd. Kafesoğlu, s.152-154;A.N.Kurat, Karadenizin Kuzeyindeki Türk Kavim ve Devletleri, Ankara
1992,s. 25
30 Wei Shu 102
31 Czegledy, aynı eser,s.48-57;Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, s.81.
32 Czegledy,s.70; Kafesoğlu, aynı eser,s.84.
33 DLT,I,s.139
34 TPHYC 198,s.743
35 TT 1081a;WHTK 2699b; TPHYC 198,743
36 not 30
37 HTS 217B,s.6143; TT, aynı yer
38 Taşağıl, Kapgan, Belleten, 218, s.67,68
39 TT, aynı yer ve de HTS 217B, aynı yer.
40 HTS 217B, aynı yer.
41 KT K 5,6
42 BK D1
43 Bkz. H.N.Orkun, Eski Türk Yazıtları, Ankara 1987,s.490,491
44 T,23,24
45 KT D,19,20; BK D,16,17
46 KT D,38;BK D,26
47 KT K,2,3
48 TT 1081a;WHTK 2699a;TPHYC 198, 737
49 HTS 217B,6139
50 not 36 ve 37
51 Bu bilgi sadece HTS 217B’ s.6140’da bulunmaktadır.
52 TT 1081a;WHTK 2699a;HTS 217B,s.6140;TPHYC 198,s.737; Hsüe Tsung-cheng,s.228
53 Tu-tu-fu
54 Tu-tu
55 HTS 217B, s.6140
56 Taşağıl, Kutlug Kagan ve II. Gök-Türk Devletinin Kuruluşu, Bir Dergisi, s.232 vd.
57 KT D,34 ; L.Bazin, Les Calendriers ..., s.226; Kafesoğlu, s.113
58KT D,35,36
59 Liu, aynı eser, I,s.171,223 ; L.Bazin,s.234
60 Taşağıl, Kapgan ..., s.70
61 KT G 4; BK K,3
62 HTS aynı yer; WHTK 2699a
63 TPHYC 198,s.737’de ise altmış bin insan olarak bildirilmiştir. Bu rakam daha doğru olabilir.
64 Bekletilen yıl sayısı HTS 217B’de üç yıl, WHTK ve TT’de iki yıl olarak belirtilmiştir.
65 TPHYC 198,s.738; HTS 217B,s.6140
66 Bkz. SS 84,s.1879,1880; PS 99,s.3203-4. Ayrıca bkz. Taşağıl, Töles..., s.234-244
67 TT 1083; WHTK 2717c
68 Chavannes, Additionalles .., s.19; Salman, Basmıllar ve Beşbalık bölgesinin Diğer kabileleri, marmar Üniv.
Türklük Araştırmaları Dergisi, sayı 6,1991, s. 166.
69 BK D,25; ayrıca bkz. H.Salman, “ Basmıllar ve Beşbalık Bölgesinin Diğer Türk Kabileleri”, s.165 vd.
70 Tafsilatlı bilgi için bkz. Taşağıl, “Gök-Türklerin Sonu ve Belgeleri”, Belleten, 236, s. 26-29 .; D.Sinor, The
Cambridge History of İnner Asia, Cambridge 1990, s.313
71 A-shih-na adının burada kullanıması çok ilginçtir. Bu durum bize Basmılların Gök-Türk hanedanlığı ile olan
yakınlığını sorusunu akla getirmektedir.
72 HTS 217B,6143-44; WHTK 2717c
73 Şine Usu, G,4
74 Şine Usu G,5
75 Şine Usu G,7
76 Şine Usu,G 12,13,B,2
77 DLT, I, s.459
78 DLT,II, s.312, III, s.356; O.Pritsak, Karahanlılar mad. İA, VI, s.260; Salman, aynı eser, s.177,178
79 Z.V.Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1980, s.144.
80 TT aynı yer; WHTK 2717c
81 Tekin,s.23, Kafesoğlu s. 120n;R. Giraud, L’Empire De Turc Celestes, Paris 1960 s.184,189; Klyashtorny, A
propos des mots Sogd Bärçäkär Buqaraq ulys de l’inscription Kul Tegin, Central Asiatic Journal, III,4, 1958,
s.245-251
82 Hudud’ül-alem,s.96; Sümer, Oğuzlar,s.38
83 Sümer, aynı yer.
84 DLT,I,s.379; Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri ,s.27
85 Sümer, aynı eser,s.38
86 DLT,I,s.28,30,381; Şeşen, s.27
87 DLT,I,s.497, Şeşen, s.28
88 PS 99,s.3303; SS 84, 1880
89 not 37 ve ayrıca TPHYC 198,s.742’ sadece Ch’i-pi’lerin asker sayısının 2 bin olduğu bildirilmiş, TT 1081b’de ise
üç bin şeklinde ifade edilmiştir.
90 Taşağıl, Gök-Türkler , s.88-92
91 PS aynı yer; SS aynı yer
92 HTS 217B,s.6142;WHTK 2699b
93 HTS 217B,s.6146;WHTK 2699b; TT 1081b
94 PS 99,s.3304; SS 84,s.1880
95 WHTK 2717c
96 Hududül-alem, s.98-99; Şeşen, s. 66
97 Mukaddesî,274,275’ten naklen Sümer,s.36
98 DLT,I,s.393-394; Şeşen,s.27
99 İbnül –Esir,İslam Tarihi(terc.A.Özaydın),X, İstanbul, s.155 ; Sümer, s.36.
100 F.Köprülü,” Kay Kabilesi hakkında Yeni notlar”, Belleten,VIII,31(1944),s.444-452; Sümer,s.37;.
101 DLT,I, s.294
102 Şine Usu,G,11
103 BK,D,26
104 Şine Usu, D,7
105 Şine Usu, D,10,11
106 Şine Usu, G,2
107 Kafesoğlu, aynı eser, s.177
108 PS 99,s.3303; SS 84,s.1880
109 Sümer, aynı eser,s.22
110 PS aynı yer; SS aynı yer
111 PS aynı yer; SS aynı yer
112 Sümer,s.40
113 F.Köprülü, Halaç mad. İA,V/1,s.112-113; Sümer, aynı yer.
114 DLT, III, s.304-307; Şeşen, s.29
115 PS aynı yer; SS aynı yer
116 PS aynı yer; SS aynı yer.
117 PS aynı yer; SS aynı yer.
118 PS aynı yer; SS119 PS aynı yer; SS aynı yer.
120 WHTK 2717c
121 PS 99 aynı yer; SS aynı yer.
122 HTS 217B,s.6145
123 TT 1081a; WHTK 2699b
124 WHTK 2699b
125 PS 99 s.3303; SS 84,s. 1879
126 HTS 217B s.6141 aynı yer.
127 PS 99 aynı yer; SS 84,s.1879
128 Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1984,s.7,40-42,52,53,130,131 vs.; Barthold, Moğol İstilasına
kadar T ürkistan (terc. H.D.Yıldız) İstanbul 1981,s.510
129 DLT,III,s.379; Kanglıların 13. Yüzyıldaki durumu hakkında ayrıca bkz. Cuveynî, s. 36,145, 188,305,
315,337,341,381.
130 HTS 217B,s.6143
131 TFYK 964,1b;CTS 199B,s.5344, ayrıca bkz.Taşağıl, Gök-Türkler,s.80.
132 WHTK 22725a; HTS 217B,s.6143.
133 WHTK 2725a
134 CTS 194B,s.5181;HTS 215B,s.6057; TT 1077b;Liu İ-t’ang, Hsin T’ang Shu Hsi T’u-chüe Chüan K’ao-chu,
PC,14 1983,s.177; Salman, VII. ve X. Asırlar Arasında Önemli Türk Boylarından Karluklar ve Karluk Devleti,
Türk Dünyası Araştırmaları, 15, Aralık, 1981, s.170.
135 TT 1077a
136 Taşağıl,Gök-Türkler, II,s.40
137 TT 1073c;CTS 194A,s.5165;HTS 215A,s.6040,6041; TFYK 986,1a; TCTC
198,s.6250;199,s.6262,6265,6271,6272; WHTK 2691; Liu,I,s.155,207,210; Chang Jen-t’ang,s.116-118; Liu İ-t’ang,
“T’u-chüe Chüan Shih-hsi-k’ao”, PC , s.49-50
138 J.Hamilton, “Toquz Oguz et On Uighur”, Journal Asiatique, 1962,s. 33-54; M.Mori, “On Chi-lifa(
Eltäbar/eltabir) and (İrkin) of the T’ie-le Tribes “, Acta Asiatica, 9, Tokyo 1965, s.53 vd. Taşağıl, Gök-Türkler II,
s.41-47
139 HTS 217B,s.6143; WHTK 2725b; Chavannes, 33,67n2; Salman,s.173
140 Chavannes., Documents .. ,s.62; Salman, Kar1uk,s.73; Taşağıl, Gök-Türkler II,s.70
141 CTS 109, s.3293
142 HTS 215B,s.6060; Taşağıl, Gök-Türkler II,s.72
143 Salman,s.175
144 TT 198,1073a; WHTK 2691b; HTS 215A,s.6042
145 Tu-lu’lardan Hu-lu-wu, Shu-ni-she kabileleri
146 TFYK; Chavannes, notes,s.29
147 Taşağıl, Kapgan, s.69
148 Liu Mau-tsai,I,s.258; Chavannes, Notes,s.30-31
149 KT, K,2-4
150 TFYK 964,11b,12a
151 Chavannes, Documents,s.284
152 BK, D;38
153 TFYK 975, 8b; Chavannes, Notes,s.48; Salman,s. 184
154 Lin En-hsien,s.10,29;Taşağıl, “Gök-Türklerin Sonu ve Belgeleri”, Belleten, sayı 236,1999,s.24-29
155 HTS 215B,s.6054 vd.; TCTC 215,s.6809 vd.
156 Karabalasagun Yazıtı, 5; B. Ögel, Şine Usu Yazıtın Tarihi Önemi,s. 363
157 Şine Usu Yazıtı, G,2; Ögel, aynı eser,s.373
158 Şine Usu Yazıtı, G,1,2
159 Şine Usu Yazıtı, G,3
160 Şine Usu Yazıtı,G,7
161 Şine Usu G,10,12
162 Şine Usu, B,1
163 Şine Usu, B,2
164 TFYK 971,15b; Chavannes, Notes,s. 76
165 TFYK 971,18a; Chavannes, Notes,s.84.
166 HTS 5,s.149; CTS 9,s.228; Taşağıl, “Gök-Türk lerin Sonu ve Belgeleri”,s.30,31
167 TFYK; Chavannes, Notes,s.90
168 Chavannes,s.305; Lin En-hsien,s.302
169 Z.V.Togan, “Eftalitlerin Menşeî Meselesi “, İTED, IV,1-2,1964,s.58; Salman, “Karluk ...”,s.189
170 Bu konuda ayrıca bkz.Qazaqstan Tarihı, Almatı ,s.307
171 Chavannes, Documents,s.142
172 V.Barthold, Türkistan, s.252 ; H.D.Yıldız, “Talas Savaşı Hakkında Bazı Düşünceler”,s.71-82; D.M.Dunlop, “A
New Source of İnformation on the Battle of Talas or Atlakh, UAJbhr, 36,3-4s.326-330.
173 İbn el-Esir, V, 365; H.A.R. Gibb, Orta Asyada Arap Fütuhatı(türk.terc.) İstanbul 1930,s.80; Salman,
“Karluk..”,s.191; Qazaqstan Tarihı,s.307; P.B.Golden, “The Turkic Steppe in Early Samanid Times”, The
Cambridge.. s.343,348
174 Hudud’ül-alem,s.288; Togan, Eftalitlerin Menşeî Meselesi,s.60; Pritsak, Karahanlılar mad.,İA,s.268; Salman,
Karluk ..,s.192-193.
175 Kafesoğlu, aynı eser,s.138-139
176 Ayrıca bkz. Chavannes, Documents.. ., s.85; O.Pritsak, Von den Karluk den Karachaniden,s.270;
Salman,s.194,195
177 Donuk, aynı eser,s.11
178 Hudud’ül-alem,s.287
179 aynı eser,s.98
180 H.Hoffmann, Die Qarluq in der Tibetischen Literatur, Oriens, sayı 3(1950) s.199 vd.; P.B.Golden, the Turkic
steps .. ,s.350; Salman, Karluk ...s, 200,201.
181 V.Bucher, Samaniler mad, İA, s.140; Barthold, Türkistan,s.285; R.R.Arat, Karluk mad.,İA; Smagulov, Grigoryev,
İtenov, Oçerk po istorii srednevekogo Turkestana, Almatı s.9-12; K.M.Baypakov, Srednevekovie goroda
Kazahstana, Almatı, 1998,s.84
182 Salman, s.199
183 Hududül alem,s.97,98; Gerdizî,s. 256,257’den Şeşen,s.63,64
184 G.Le.Strange, The Lands of Eastern Caliphate, Cambridge, 1905,s.482
185 Donuk,s.32
186 Pritsak, Karahanlılar mad, İA ; Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, s.139
187 E.Merçil, “ Sebük Tegin’in Pendnamesi”, İTED,VI,1-2,1975,s.222-227
188 İbnül-Esir, XI, s.80-84; Atamelik Cuveynî, Tarih-i Cihan-guşa(terc. M.Öztürk) Ankara 1999, s305; Kafesoğlu
aynı eser,s.140; R.R.Arat, Karluk Mad İA,VI,s.351 vd.
189 Kafesoğlu, Harezmşahlar,s. 52 vd.; Köymen, Büyük Selçuklu Devleti, II, Ankara 1954s.326-329; E.Merçil, İlk
Müslüman Türk Devletleri, s.69
190 Hududül alem,s.101
191 İbn’ül Esir, IX, s.232-233; O.Pritsak, Karahanlı mad İA, VI, s.256; L.Rasony, Tarihte Türklük,s.137 ; R.R.Arat,
Kıpçak mad. İA,VI, s.714.
192 DLT,I,s.494; Şeşen,s.28; P.B.Golden, s.277 vd.
193 G.Moravcsik, Byzantino-Turcica,II, s.148 vd. Kafesoğlu,s. 175; Kurat, Peçenek Tarihi,s.183; L.Rasony, Tarihte
Türklük,s.136,137; S.M.Ahincanov, Kıpçaki, Almatı 1995,s.4 vd.
194 J.Marquart, Über das volkstum der Komanen, Berlin 1914; L.Rasony, aynı eser,s. 138
195 Kurat, Karadenizin Kuzeyindeki Türk Kavim ve Devletleri,s.70
196 Ahincanov,s.s.155,156
197 Kurat, aynı eser,s.73
198 Mesela bkz.L.Ligeti, Kırgız İsminin Menşei, Türkiyat Mecmuası, I,1925, s.231-249;L.Bazin, Les Calendriers
Turc Ancien et Mediavaux, Lille 1974, s.103; E.G.Pulleyblank, The Name of the Kirghiz, Central Asiatic Journal,
34, 1990, s.98-109.
199 SC 110,s.2893 HS 94A,s.3753
200 HS 94B,s.3800;HTS 215B,6149;WHTK 2724a; TC 6729c
201 CS 50,s.909
202 CTS 194A,s.5165;HTS 215A,s.6041
203 WHTK 2724a,b;TC aynı yer; HTS 217Bs.6149-6159
204 WHTK 2724b
205 2724a,b
206 SS 84,s.1879;PS 99,s.3303
207 TFYK 996,6a
208 W.Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, İstanbul 1927,s.vd; Eberhard, aynı eser,s.67-70;
A.P.Okladnikov, Ancient Population of Siberia and its Cultures, Massachusetts 1959,s.41
209 CS 50, 907vd.;; SS 84,s.1864; PS 99,s.3285 vd.
210 aynı yer
211 CS 50,s.909; TT 1068a; WHTK 1867b; TFYK 997,2a; ayrıca bkz .Liu,I,s.15 vd.; A.Taşağıl, Gök-Türkler,s.26
212 Bu konuda daha fazla bilgi için bkz.B.Ögel, İslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi,s.7-28
213 Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü,s.47-48
214 SC 110,s.2893;HS 94A,s.3753
215 HS 94B,s.3800
216 HTS 217B,s.6149;TC 6729c; WHTK 2687a
217 Li Ling’in biyografisi HS 54, s.2450-58’de bulunmaktadır.
218 CS 50s.908; PS 99,s.3285; TT 1067c
219 TCTC 166,s.5140; CS 50, s.908;PS 99,s.3285; TT 1067c
220 L.Ligeti, Bilinmeyen İç Asya(trc. S.Karatay) Ankara 1986,s.66
221 KT, doğu,4 ve BK ,doğu, 5
222 CTS 194A,s.5165;HTS 215A,s.6041
223 HTS 217B,s.6149;TC 6729c; WHTK 2724c
224 HTS 217B,s.6149-50; WHTK 2724c
225 TFYK 997,14a; TCTC 246
226 Bu hadiselerin teferruatı için bkz.Li Te-yü, s.47 vd.
227 TCTC 246 : gönderilen elçinin adı T’a-pu-he-tsu idi ve bu elçi Çinlilere şöyle dedi: “ Daha önce T’ai-he
prensesi size teslim etmek için Tu-lü-shih-he ve diğerlerini göndermiştik. Fakat, şimdiye kadar onlardan hiç haber
gelmedi. Onlar sarayınıza kadar varabildi mi? Yoksa kötü adamlar tarafından yakalandılar mı? Bunun hakkında
hiçbir şay bilmiyoruz. Şimdi biz ordularımızı göndererek aramaya çalışıyoruz. İster göğe çıkmış olsunlar, isterse
yerin dibine girmiş olsunlar, biz onları muhakkak arayıp bulacağız. Bundan başka Kara Irmak(He-le ch’uan)’a
göçüp Uygurların eski memleketlerinde oturacağız. Ayrıca onların hakimiyetleri altında bulunan Kuca, Beşbalık Tatan
gibi beş kabilenen yerlerini elde edeceğiz.
228 CTS 18A; HTS 217B,s.6150 . Bu arada HTS göst.yer de Chu-wu’nun kabile adı(soyadı), He-su’nun ise Hecesur,
Suo’nun –sol olduğu şeklinde ve tam olarak çok cesur ve sol tarafından ok atan bir şahsiyet şeklinde
enteresan bir açıklama vardır.
229 Bu konuda bkz. Tsai Wen-shen,155-159; TCTC 247
230 TCTC 247
231 TFYK 994,1b
232 TCTC 247 ve de Tsai Wen-shen,148-150,152-153
233 TFYK 980,19b; Tsai Wen-shen,s.164-172; TCTC 247; CTS 18B; HTS 217B,s.6150
234 HTS 217B,6150; TCTC 248
235 HTS 217B,s.6150; TCTC 248
236 TFYK 965,15a; TCTC 248; CTS 18B; HTS 217,s.6150
237 CTS 195A ; TCTC 248 ; HTS 217B,s.6150
238 TCTC 250
239 TCTC 250
240 HTS 217B,s.6150,6151
241 KT, D,4,14,15,17,18,21,24,25,36, K,13; BK, D,5,12,15,17,20,26; T,I,2,4,5,6, Suci 1-11; Şine Usu 10
242 KT,D, 17-18; BK, D,15,17;T,I,3,4,6, 5
243 KT,D,25;BK,D,20
244 KT, D,35,36; BK,D,26,27. Ayrıca bkz. R.Giraud, L’empire Des Turcs Celestes, Paris 1960, s.175; L. Bazin, aynı
eser,s.226
245 KT, K,13.
246 Şine Usu, doğu ,10; ayrıca bkz. Ögel, Şine Usu Yazıtının tarihi Önemi, Belleten, sayı 59, 1951,s.361-379;G.
Çandarlıoğlu, Ötüken Bölgesindeki Büyük Uygur Kağanlığı(İ.Ü. yayınlanmamış doç. Tezi) İstanbul 1972,s.26
247 Suci, 1-11
248 Orkun,s.234 vd.; Çandarlıoğlu, aynı eser,s.126
249 Hudud’ül-Alem,s. 96-97; Gerdizî, Zeynül ahbar;s.260-261; Avfî, Camii ül Hikâyât, s.488’tan Şeşen,63,64,75,91
250 DLT,I,381;Şeşen,s.28
251 TT 200
252 TT aynı yer; TPHYC 199,s.727
253 Yaban sığırı olabilir
254 Kırgızların kültürü hakkında en teferruatlı bilgi WHTK 2724a,b,c,2725a’da bulunmaktadır
255 Qazaqstan Tarihı, s.322
256 Gerdizî, Zeyn’ül-ahbar’dan naklen, Şeşen,s.73
257 R.Şeşen, İbn Fazlan Seyahatname, s.90,91
258 Arslonva F.H.-Klaştorny S.G., “Runiçeskaya nadpis na zerkale iz verhnego priirtişya”, Tyurkologiçeskii Sbornik,
1972,Moskova 1973,s.306-315.
259 J.Marquart, Über das volkstum Der Komanen, Berlin 1914; A.N.Kurat, Peçenek Tarihi, İstanbul s.191
260 Bilge, D,26;Şine Usu, D,7,11; Kafesoğlu.. s.177
261 Şeşen,s.66; Ahincanov, Qıpçaki, s.154 vd.
262 Gerdizi’den naklen, Şeşen,s. 73; ayrıca F.Sümer, Kimek Mad.İA,VI, s.809-810; E.Buharalı, Kimek Hakanlığı,
Tarihte Türk Devletleri, I, Ankara 1987,s.263
263 Moğolların Gizli Tarihi,s.54,55,143
264 Hudud’ül Alem , s.100
265 Mervezî’den naklen Sümer,s.42; Şeşen, İbn Fazlan ,s. 104-105
266 Hudud’ül-alem, s.100; Şeşen,s.67
267 Mücmelüt-Tevarih’ten Buharalı, aynı eser,s.264
268 Mervezî,’den Şeşen, aynı eser,s.104
269 V.Minorsky, Sharaf al-zaman Tahir Marvazî on China, The Turks and İndia, London 1942,s. 18;
P.B:Golden,s.279; G.Çandarlıoğlu, Sarı Uygurlar ve Kansu Bölgesi Kabileleri, , Tai-pei 1967, s.43,
270 DLT,I,s.325
271 Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti , s.40,131; Köprülü, Harizmşahlar, İA,V/1,s.265-296
272 DLT,III,s.29; Şeşen, s.28
273 WHTK 2725c
274 HTS 217B,s.6144;WHTK 2724a
275 TT 108?; TPHYC 200,s.748
276 Asker sayısı TPHYC 200,748’de 4 bin 500 olarak belirtilmiştir.
277 TT 1080
278 TT 1080; TPHYC, s.748
279 HTS 217B,s.6144-45
280 HTS 217B,s.6144,6145; WHTK 2724a
281 KT,D4;BK,D5
282 WHTK 2725c
283 PS 99 aynı yer; SS 84,s.1880
284 T,44,45,46,47
285 PS 99 aynı yer; SS 84, s.1879
286 PS 99 aynı yer; SS 84,s.1880
287 PS 99 aynı yer; SS 84, 1879
288 DLT,III, s.183; Sümer,s.39 ; Şeşen,s.27
289 T,7
290 T,9-10,12,15
291 T,15-18
292 T,49
293 T,22
294 KT, K,6; BK,D,32
295 KT,K,6-13;BK D,D,29-31
296 BK,D,32-34;KT,K,8
297 BK,D,23;KT,D,28
298 KT, D,28; BK,D,23
299 Ongin,5
300 BK,D,23; KT,D,28
301 Şine Usu, G,8
302 Barlık,I,2;Orkun, s.471
303 Sümer,s.14; Kafesoğlu , Türk Millî Kültürü, s.141 ; ayrıca DLT,I,s.37,48; A. Caferoğlu, Türk Dili Tarihi, I,s.134.
Diğer görüşleri ileri sürenler P.Pelliot,T’oung Pao, 1930,s.256-257(uguz,oguz,agız- ilk süt; J.Marquart, Über das
volkstum der komanen, Berlin 1914,s.37,201(oq+u+z= oklu adam); P.A.Boodberg, 1939, (ugur>oguz= boynuz);
D.Sinor, OğuzDestanı üzerine Bazı mülahazalar, TDED, IV,1-2 ,s.1-14(Oguz=öküz=ögüz); L.Bazin, Notes sur les
Mots Ogu et Turk, Oriens,1953,VI,s.315; J.Hamilton, JA,1962,s.23-25(klan-oguş)
304 TT 1078c; Chavannes, Documents , s.67,68,271 ;Taşağıl, Gök-Türkler,II ,s.71 vd.; Salman, Türgişler, Ankara
1998,s.12,13 vd.
305 Kafesoğlu, s.143; Sümer,s.49
306 Bkz.Salman, Türgişler,s. 12-94; ayrıca Barthold, Türkistan,s.258
307 İbn Hurdadbih’ten naklen Şeşen,s.154,184; Sümer,s.46; Kafesoğlu,s.144
308 İstahrî’den naklen Şeşen,s.155; Sümer,s.46
309 Oğuz şehirlerinin kalıntıları vesair eserleri için bkz. T.Qongıratbaev, Ertedegi Eskertişter, Almatı 1996,s.68-155.
310 Dede Korkut destanları için bkz.B.Ögel, Türk Mitolojisi,I, Ankara, 1993; II, Ankara 1995; Korkut Ata, Almatı
1999;M.Ergin , Dede Korkut Kitabı, İstanbul 1981.
311 Bkz.H.N.Orkun, Eski Türk Yazıtları, s.623.
312 Şine, D,1,3,B, 8
313 Gerdizî’den naklen Sümer,s.60.
314 İbn’ül-Esir,IX,s.362; ayrıca bkz. Barthold, Türkistan,s.339-340.
315 F.Sümer, Oğuzlara Ait Destanî Mahiyette Eserler, s.381
316 O.Pritsak, Der untergang des Reiches des Oguzischen Yabgu’dan naklen Kafesoğlu,s. 145 ; Sümer,
Oğuzlar,s.65,s.145; P.B:Golden, aynı eser,s.361-362.
317 24 Oğuz boyunun listeleri ve değerlendirilmeleri için bkz. Sümer, aynı eser,s.163-267 ve de Ögel, Türk
Mitolojisi,I,s.327,354.
318 K.Bela, XI-XII. Asırlarda Uzlar ve komanların tarihine Dair(terc.H.Z.Koşay), Belleten 1944, sayı 29, s.119-
136;A.N.Kurat, Karadenizin Kuzeyindeki ..,s.65-68; aynı müel. ,Peçenek Tarihi ,s.155-188; Kafesoğlu,s.173;
Sümer,s.67; P.B.Golden, “The Oguz(Torki) in the South Russian Steppes”, The Cambridge History of Early inner
Asia,s.275.
319 PS 99,s.3303; SS 84,s.1880.
320 PS 99 aynı yer; SS 84 ,aynı yer
321 PS 99, aynı yer; SS 84 aynı yer
322 PS 99 aynı yer; SS84 aynı yer
323 HTS 217B,s.6146
324 TPHYC 200,763
325 WHTK 2725b; TPHYC 200,763 ; TT 1081
326 TT 200;TPHYC 200,s.763;HTS 217B,s.6146;WHTK 2725b
327 TT 1081;WHTK 2725b;TPHYC 200,763,764; HTS 217B,s.6146
328 PS 99 aynı yer; SS 84 ,1880
329 HTS 217B,s.6140;WHTK 2698c; TT 1080c; TPHYC 198,s.734; ayrıca J.Hamilton, aynı eser,s.27,54
n.19,n20;E.Pulleyblank, Some Remarks on the Toquzoghuz Problem,s.39 vd; Liu,II,s.592
330 W.Eberhard, Birkaç Eski Türk Unvanı Hakkında,s.337; Donuk,s.10
331 HTS 217B,s.6140;WHTK 2725c
332 PS 99,s.3304;SS 84 1879
333 TT 1081b;HTS 217B,s.6145;WHTK 2699b
334 A.N.Kurat, Peçenek Tarihi, s.30; Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü,s.169; F.Sümer Oğuzlar, s.44; Şeşen, s.67
335 Taşağıl, Gök-Türkler II, s.65-66
336 Kurat, Peçenek..,s.32.33.43-44; F.Sümer, Oğuzlar, s.44
337 DLT,I;s.488; Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü,s.169
338 Şeşen, İbn Fadlan ,s.45
339 Hududül alem,s.101; Gerdizî, Zeyn ül ahbar,s.272’den ve Avf î, Camii ül Hikâyât’tan Şeşen,s.81,93
340 Nagy Szent-Miklos hazinesi hakkında bkz. H.N.Orkun, Eski Türk Yazıtları, Ankara 1987,s.375-399
341 DLT,I,s.488; Şeşen,s.28.
342 T,45
343 Sha-t’o’ların burada ele aldığımız devresi hakkında Çin kaynaklarındaki bilgiler, HTS 218,s.6153-6155 ve de
WHTK 2723,a,b,c,/2724a’da bulunmaktadır.
344 G.Çandarlıoğlu, Sarı Uygurlar ve Kansu Bölgesi Kabileleri.., 14,76,77 vd.
345 Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. W.Eberhard, Çin Tarihi, Ankara 1987,s.230-231; Wu Hsing-tung, Beş
Sülale Çağında Sha-t’o’ların Çin Toplumuna Etkileri, Taipei 1970,s.20-27; Hou Lin-po, T’ang Tai i-ti Pien-huan
shih-lüe,s.191-194.
346 BK,D,1
347 T,3,11,60,61,62
348 PS 99, s.3303; SS 84 aynı yer
349 PS 99, s.3303; SS 84,s.1879
350 HTS 217B,s.6146; Hsüe Tsung-cheng, T’u-chüe Shih, Pekin 1992,,s.227,371-377.
351 KT,K,3,4
352 HTS 217B,s.6134; Hsüe Tsung-cheng, aynı eser, s.404 vd.
353 TT 1080b;TPHYC,198,s.697; WHTK 2698b
354 TT 1080b;TPHYC,198,s.697; WHTK 2698b
355 CS 50,s.908; SS 84,s.1879-80; PS 99,s.33030; Liu,I,s.127-128; Taşağıl, Gök-Türkler ,s.16 vd. ; Lin En-hsien,
T’u-chüe Yen-chiou., Tai-pei 1988,s. 1 vd.
356 SS 84,s.1876-77; PS 99,s.3300
357 CS 50,s.908; SS 1879-1880; PS 99,s. 3303 ve de CTS 199B, s.5343-44.
358 CS 50,s.908; SS 1879-1880; PS 99,s. 3303 ve de CTS 199B, s.5343-44.
359 HTS 217B,s.6134
360 HTS aynı yer.
361 B.Ögel, Uygur Devletinin Teşekkülü ve Yükseliş Devri,Belleten,75,1955,s.336. Fakat, Ögel , bu konuyla ilgili
HTS’deki metinlere müracaat etmemiştir.
362 CTS 199B,s.5344;HTS 217B,s.6135. ayrıca bkz. Ögel, Uygur Devletinin..,,s.337, Hou Lin-po, aynı eser,s.85,86
vd.
363 Tu-wei-chien Dağındaki merkezin Togu Balık şehri olduğu konusunda bkz. Ögel, Uygurların Menşe Efsanesi,
DTCF,VI,1-2,1948,s.19; unvan açıklamaları için bkz. Mori, aynı makale, 32-40. CTS 3,s.43.
364 CTS 3,s.43; TT 1080b; TPHYC 198,s.697;WHTK 2698b
365 CTS 3, s.53; HTS 2,s.41; HTS 217B,s.6136; CTS 199B,s.5345; TCTC 196,s.6171,6172.
366 CTS 3,s.55; HTS 217B,s.5137; Liu,I,153,155,204,206.
367 CTS 3,s.58; HTS 217B,s.6137,6138; TT 1080b,c;TPYC 198,s.697-699;WHTK 2698b,c
368 Bu bilgilerin en teferruatlı bulundukları metinler HTS 217B,s.6134-6139 ve CTS 199B,s.5345-5349’da
kayıtlıdır. HTS’deki Sir Tarduş bölümünün kısmen tercümesi için bkz. Chavannes,s.94-96
369 TPHYC 198,s.699
370 PS 99 aynı yer; SS 84, s.1880
371 PS 99 aynı yer; SS 84 aynı yer
372 HTS 217B,s.6146
373 KT,D,13; BK,D,12
374 BK,G,13
375 KT,D,17; BK,D,15
376 KT,K,13
377 T,31
378 T,41
379 İhe Hüşotu, D,14
380 Şine Usu, D,6,7
381 Hoytu Tamır,3
382 Liu, II,s.592; J.Hamilton , “Toquz Oguz..”, s.23-63; M.Mori, aynı eser; Kafesoğlu,s.123,124; Ö.İzgi, Uygurların
Siyasî ve Kültürel Tarihi, 1987,s.13; Taşağıl, Gök-Türkler II; aynı müel, Töles Boylarının Coğrafi Dağılımına Bir
Bakış, s.234-243
383 Liu, II,s.592; J.Hamilton , “Toquz Oguz..”, s.23-63; M.Mori, aynı eser; Ö.İzgi, Uygurların Siyasî ve Kültürel
Tarihi, 1987,s.13; Taşağıl, Gök-Türkler II ,s.41-47
384 Taşağıl, II.Gök-Türk Devletinin Kuruluşu, s.227-243
385 Bu konuda tafsilen bkz. E.G.Puleyblank, “Some Remarks on the Tokuzoghuz Problem, UAJbr, 1956,28,35;
J.Hamilton aynı eser,s.13-63; C.Mackerras, The Uighurs, The Cambridge Earl History of İnner Asia, s.320
386 V.Minorsky, Tamim İbn Bahr’s Journey to the Uyghurs, BSOAS, 1948,s.281 vd.; diğer İslâm kaynakları için
bkz. Şeşen,s.17,19,20-23,42-45,58,60,61-65 vs., 72 vd. 100 vd. 134 vd. 143 vd., 163.
387 T,9; ayrıca kz. Taşağıl, Kutlug Kagan ve II.Gök-Türk Devletinin Kuruluşu, s.234-236
388 KT,G,2; BK,D,1
389 Tokuz Oguz Budun , ayrıca bkz. Hsüe Tsung-cheng, T’u-chüe Shih,s.226
390 KT,D,14;BK,D,12
391 BK,D,29-31;KT,K,4
392 BK, D, 35
393 Ongin, G,6; H.N.Orkun, 128,129
394 İhe Hüşotu, D,16
395 Şine Usu K,3
396 Şine Usu, K, 5
397 Şine Usu, D,10 vd.
398 Hudud’ül alem,s.94,95; Şeşen,s.61,62
399 TT 1081a;WHTK 2699b;HTS 217B,s.6142
400 BK,G,13
401 BK,D,12
402 Şine Usu,K,1
403 PS 99 aynı yer; SS 84 aynı yer
404 TT 1081a; HTS 217B,s.6144; WHTK 2699a
405 PS 99,s.3303; SS 84 1879
406 T,8,9
407 KT,K,7;BK,D,31
408 TT 1080c; HTS 217B,s.6140-41; WHTK 2699a;TPHYC198,s.736
409 F.Sümer, Eski Türklerde Şehircilik, s.15-17,75,81,82
410 Sümer,s.37;Şeşen,28.
411 Hududül-Alem,s.99.
412 aynı eser
413 DLT I,s.32.
414 CTS 194B,s.5184;HTS 215B,s.6059; Chavannes, Documents .., s.21,24, 47; Salman, Türgiş.., s.4 vd. ; Taşağıl,
Gök-Türkler,II, s.66 vd.
415 Taşağıl aynı eser, s.67; Chavannes, aynı yer; Liou İ-t’ang, Hsin T’ang Shu T’u-chüe chüan k’ao-chu, PC,sayı 14,
s.206,207 vd.
416 Chavannes, s34,60; Salman,Türgiş .. s. 8 ; Taşağıl,Gök-Türkler,II,s.71
417 Bu sırada diğer Türk boyların valiliklere ayrılması konusunda bkz. Taşağıl, Gök-Türkler, II, s.75; Hsüe Tsungcheng,
aynı eser,s.404-414
418 Urungu Gölünün güney- batısında Tokoi kasabası
419 T,29-43
420 KT,D,18,19;BK,D,16
421 KT,D,21;BK,D,18; ayrıca bkz. Klyaştorny, Orhon Abidelerinde Kengü Kavmi Yer Adı,s. 92-96; Kafesoğlu, Türk
Millî Kültürü,s.111; R.Giraud,s.45
422 HTS 215B,s.6065; WHTK 2697c.; Hsüe Tsung-cheng,s.629 vd.
423 Liou İ-t’ang, T’u-chüe K’o-han Shih-hsi-k’ao, PC 7,s.81
424 KT,D,36-38;BK D,27,28
425 KT,D,39-40; L.Bazin, Calendriers,s.228 ; Hsüe Tsung-cheng, aynı eser,s.650 vd.
426 Kafeoğlu,s. 213; Donuk, s.14
427 BK,K,9,10
428 KT, K,13
429 BK,K,15
430 Dört garnizon Kuca, Hoten, Kaşgar, Tokmak kale-şehirleri bu konuda ayrıca bkz. Chavannes,s.114; H.Salman,
Çin İmparatorluğunun Batı Ülkelerine Karşı Tesis Ettiği Askerî Hat(Dört Garnizon), Belleten, 211,1991s.921.
431 Liou İ-t’ang, aynı eser,s.82; D.Christian, aynı eser,s.262
432 Şine Usu,K,11
433 Şine Usu,G,5
434 HTS 215B, s.6066-6069
435 Hoytu Tamır, III,2, IV,3
436 Tuba ,III,3
437 S:G:Klyaştorny, Drevnetyurksie Runiçeskie pamyatniki kak istoçnik po istorii sredney Azii, Moskova 1964,s.139-
140; E.Smagulov, F.Grigorev, A. İtenov, Oçerki srednevekogo Turkestana, Almatı, 1999,s.8
438 G.Uray, “The Old Tibetan Sources of History of Central Asia up to 751 A:D: A survey,”, Proglemena to the
Sources on the History of Pre-İslamic Central Asia, Budapest 1979,s.275-303
439 Sümer,s.39
440 DLT,I,s.124
441 İbn Hurdadbih’ten naklen F.Sümer, Eski Türklerde Şehircilik,s.72-75
442 PS 99, aynı yer; SS 84,s.1879
443 PS 99, aynı yer; SS84, aynı yer
444 Hududül-Alem,s.95; Sümer,s.38; Şeşen, 63
445 Gerdizî’ s.260’tan, Sümer,s.38
446 T.Tekin, aynı makale,s.807-811; S.G.Klyaştorny, Doğu Türkistan ve Ordubalık Kaganları,( terc. B.Atsız), Türk
Dünyası Araştırmaları Dergisi, sayı 103,1996,s.15,16
447 Sümer, s.38
448 DLT,III,s.34
449 DLT,I,s.30
450 Sümer,s.38
451 PS 99 aynı yer; SS 84 aynı yer
452 PS 99 aynı yer; SS 84 aynı yer
453 HTS 217B,s.6146; TT 1081b; WHTK 2699c.

Hiç yorum yok: