Osmanlı topraklarında yenileşme ve reform hareketinin Mısır’da başladığını söylemek bir abartma olmayacaktır. Mısır’ı etkileyen de dönemin tüm Avrupasında olduğu gibi Fransa’dır. Fransız İhtilali Avrupa’daki monarşileri sarsmıştır. Fransa, yeni rejimini korumak ve dünyaya tanıtmak için savaşlara girişir. Avusturya ve Rusya’yı yenilgiye uğratması, Osmanlı’yı sevindirir. O sırada bizde tahtta III. Selim var. Şansa bakın, tahta çıkışı ; 1789. Sanatkar, mülayim ama aynı zamanda yenilikçi bir padişah. İhtilal taraftarları tüm Avrupa’da yasaklı iken Osmanlı topraklarında serbestçe dolaşır.
Kısa zamanda Avrupa devletlerini dize getiren Cumhuriyet Fransası, İngiltere’ye esaslı bir darbe vurmak ister. Bunun için Hindistan yolu üzerindeki Mısır’ı ele geçirmeyi planlar. Planlayan da devrin ele avuca sığmayan komutanı, imparator Napolyon. Avrupa’daki kaynaşmayı ilgiyle izleyen Osmanlı, 400 yıldır resmen savaşmadığı Fransa’dan husumet beklememektedir. Yine de Dış Politikada şeytanın bacağını kırarak, Paris’e ilk defa bir daimi elçi gönderir : Seyyid Ali Efendi. Yıl 1797. O sırada Fransa Mısır’ı işgal hazırlıkları içindedir. Fakat politika, kuyu kazma, perde arkası gibi konulara vakıf olmayan Seyyid Ali Efendi, Fransız donanmasının hazırlıklarını, kendisine söylendiği gibi, “memnuniyet verici bir olay”, bir Sicilya ve İngiltere seferi olarak Dersaadet’e rapor eder. Napolyon’un Mısır’a çıkışını 1.5 ay sonra öğrenir.
1798’de Fransız donanmasının İskenderiye’ye gelişi, 1799’da Akka’da Cezzar Ahmet Paşa’nın zaferi ve 1801’de Fransızların Mısır’dan ayrılmasına kadar geçen süre, Mısır için şok yılları oldu. Mısır’da yönetici elit, Osmanlı gücünün zayıflığını gördü, adeta büyü bozuldu. Dönemin aktif gücü ve kültürü olan Fransa ile birinci elden temas kurdu. Napolyon işgal boyunca dağıttığı bildirilerde, “Osmanlı sultanıyla veya Mısır halkıyla bir işleri olmadığını, İslamiyet’i sevdiklerini, hatta kendisinin bile bir Müslüman sayılabileceğini” ilan etti. Yanında yalnız komutanlar değil, Sacy gibi dönemin önde gelen Oryantalistleri de vardı. Devrim Fransasıyla Mısır aydınları arasında siyasi ve kültürel bir temas kuruldu.
Osmanlı Ordusunun savaşlarda gösterdiği performans tatmin edici olmaktan çok uzaktı. Nizam-ı Cedid hareketi buradan kaynaklandı. Fakat Yeniçeri geleneği köklü bir değişimi engelliyordu. Bu sırada Mısır’da, yaşanan şokun etkisiyle radikal bir değişim süreci başlamıştır. Fransa, askerlerini çekmekle beraber Mısır üzerindeki etkisini ve desteğini sürdürür. Mısır aydınları, bürokratları, teknik adamları Fransa’ya gidip gelmeye başlar. Esasen Fransa’nın etkisi Osmanlı topraklarında başlayan isyanların temel nedenidir.
Hicaz’daki Vehhabi isyanının, Mora’daki Yunan isyanının bastırılmasında, Sudan’ın Mısır vilayetine bağlanmasında başarılı olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mısır tarihinde dönüm noktasıdır. Kölemen beylerini bir yemekte öldürterek ülkede tam hakimiyet kurmuştur. Kurduğu sağlam orduya, zenginliğine ve Fransa’nın desteğine güvenerek isyan bayrağını açar. Adeta, bölgedeki sorunları çözer, bu defa kendisi sorun olur. II. Mahmut’a karşı başarılar kazanarak ordusuyla Kütahya’ya kadar gelir. II. Mahmut onu Hünkar İskelesi anlaşmasıyla Ruslarla ittifak yaparak durdurur. Fakat onunla başa çıkmaya ömrü yetmez.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa
Sultan Abdülmecid tahta çıktığında Mehmet Ali Paşa o kadar etkilidir ki, Kaptan-ı Derya Ahmet Fevzi Paşa, Osmanlı donanmasını Mısır’a götürüp ona teslim eder. Nizip yenilgisinde (1839) ordusuz kalan Osmanlı, şimdi de donanmasız kalmıştır. 1841’de Abdülmecid, Tanzimat’ı yaymaya çalışırken, bir yandan Mısır’la uğraşmaktadır. Fakat İngilizlerin sıkı bir müttefikidir. İngilizlerin de araya girmesiyle Mehmet Ali Paşa’yla anlaşmaya varılır, “Mısır Valiliği İmtiyaz Fermanı” yayınlanır. Buna göre Mısır valiliği çok özel bir statü kazanıyordu ; Valilik babadan oğula geçmek üzere Kavalalı soyuna veriliyor, Mısır Valisi protokolde Osmanlı vezirleriyle eşit statü kazanıyordu.
İmtiyazlı bir statü kazanan ve Hidiv adı verilen Mısır valileri aileleriyle birlikte İstanbul’a geldiklerinde hem zenginlik ve Fransız usulü şatafat, hem de hayat tarzı olarak Osmanlı sarayını ve İstanbul halkını büyük ölçüde etkilemiştir. Osmanlı modernleşmesi dediğimiz süreçten önce Osmanlı sarayı, yüksek bürokrasi ve zenginler arasında daha mütevazi bir hayat tarzının hakim olduğunu söyleyebiliriz. Bu sadece sedirden koltuğa, yer sofrasından masaya bir geçiş değildir. Gösterişli, lüks tüketime dayanan bir hayat tarzına geçiştir. Fransız ihtilali bu nedenle Osmanlı toplumunda bir karşılığını bulamamış ve ayaklanmalar daha çok Batılı güçlerin kışkırtmasıyla ulusal temelde gerçekleşmiştir. Yoksulların, alt sınıfların aristokrasiye veya Sultana karşı ayaklanması söz konusu değildir.
Fakat Fransa’nın, Napolyon’un başarıları, Avrupa monarşilerinde yaşanan 1830, 1848 ihtilalleri, yaşanan askeri başarısızlıklar, bunların üstüne bir de Mısır’da yaşanan gelişme, Osmanlı Sultanını reformlara zorladı. Artık ordudan ve saraydan başlayarak sistemde ve hayat tarzında yenileşme başlıyordu. Bu süreçte Mısır Hidivleri eşleriyle birlikte İstanbul’a gelerek saraylar inşa ediyor ve Avrupa tarzı yaşamlarıyla örnek oluyorlardı.
Bu ilişkilerin sonucu İstanbul boğazı Mısır Hidivlerinin yaptırdığı saray yapılarıyla süslendi. Bebek’teki Hidiv Sarayı bugün Mısır Konsolosluğuna aittir. Mehmet Ali Paşa’nın torunu Sait Halim Paşa Osmanlı Sadrazamı olmuştur ve Yeniköy’deki yalısı meşhurdur. Yine Mehmet Ali Paşa’nın yaptırarak Sultan Abdülmecid’e hediye ettiği Beykoz Kasrı, Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın yaptırdığı Hidiv Kasrı İstanbul’u süsleyen görkemli yapılar arasında varlığını sürdürüyor.
Mısır’ın İstanbul üzerindeki etkilerinden ve izlerinden bahsettik. İstanbul’un Mısır üzerindeki etkileri apayrı bir yazı konusu olabilir. Osmanlı eserleri, gelenekleri, kültürü, hatta aileleri, Mısır’da canlılığını hala koruyor. Mısır’da ve Türkiye’de cumhuriyet tarihi, biraz da bu etkileri silme veya görmezden gelme tarihi olmuştur. Kapılar açıldıkça benzerlikler bir bir ortaya çıkmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder