4 Ağustos 2013 Pazar

BENZERLİK VE FARKLILIKLAR EKSENİNDE ALEVÎ- BEKTAŞÎ İNANÇLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME-Birol AZAR Fırat Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

Giriş

Bektaşîlik ve Alevîliğin bağımsız birer din mi yoksa İslam’a bağlı
birer tarikat/mezhep mi oldukları hem teorisyenler arsında hem de konuyla
ilgilenenler arasında sürekli bir tartışma konusu olmuştur.


Her ne kadar bu iki topluluk “pir” olarak Hacı Bektaş’ı görüyor ve
aynı kökten geldiklerine inanıyorlarsa da erkânları ve bazı konulardaki görüş
ayrılıkları bu iki topluluğun farklı olduklarını göstermektedir. Alevîler
aralarında “yol bir sürek bin bir” diyerek birçok farklı kollara ayrıldıklarını
ifade ederler. Ama bu farklılık keskin çizgilerle ayrılmış belirli farklılıklar
arz etmemektedir.1

Bektaşîlik ve Alevîlik konusu üzerinde inceleme yapan araştırmacıları
bekleyen en önemli problem, bu iki terimin sıkça birbiriyle karıştırılması ve
birbirinin yerine kullanılmasıdır. “Her Alevî Bektaşî’dir, fakat her Bektaşî
Alevî değildir” sözü bu kesimler tarafından kullanılsa da müşterek inanç
esaslarına sahip olup bu esasları yerine getirme konusunda farklı yöntemler
kullanan bu iki zümre, aradaki küçük uygulama farklarına rağmen aynı yolu
kullanan aynı hedefe yönelen rehberleri ve çıkış yerleri aynı zümrelerdir.
Bektaşîlik genellikle Alevîlikle karıştırılmıştır. 19. asırdan itibaren -
özellikle 1826’dan sonra- Bektaşîlik ve Alevîlik terimleri birlikte anılmış,
bugün, “Alevî-Bektaşî” diye anılan bir terim ortaya çıkmıştır. Bazı
araştırmacılar “1826’da Bektaşîlik yasaklanınca köy Bektaşîliğini Alevilikle
birleştirmişler ve 1925’te tarikatların kapatılmasıyla da Bektaşîliği, Alevîlik
içinde ele almışlardır” (Küçük, 2003:151).

Bazı araştırmacılar, Bektaşîliği Alevîliğin bir kolu olarak ele alırlar
(Eyüboğlu, 1989:66). Bazıları Alevîliği Bektaşîliğin Çelebiyan koluna bağlı
olması sebebiyle bunu reddeder (Küçük, 2003:152). Bazı araştırmacılar da
Bektaşîliğin, Osmanlı Devleti tarafından kurulmuş bir Alevîlik şekli
olduğunu söyleyerek olayı siyasî nedenlere bağlamaya çalışırken (Özkırımlı,
1990:182); bir kısmı ise ikisinin de aynı olduğu görüşünü savunmuşlardır
(Ulusoy, 1986:107).

İnançlar Arasındaki Farklılıklar:

Alevîlik-Bektaşîlik şeklindeki isimlendirme, biraz da şartların
zorlamasıyla birbirine benzeyen, ancak birbirinin aynısı olmayan iki farklı
sosyolojik oluşumun birlikte anılması neticesinde ortaya çıkmıştır.
Alevîlik-Bektaşîlik konusunda bilimsel çalışmalarıyla ve objektif
değerlendirmeleriyle karanlıkta kalmış bir çok noktayı açıklığa kavuşturan
A.Yaşar Ocak ise 1925’te bütün tarikatların kapatılmasına bağlı olarak
Bektaşîliğin bütünüyle Alevîlikle karıştırıldığını ifade etmektedir
(Ocak,1994:88).

Alevîlik ve Bektaşîlik, inanç bakımından birçok ortak özellik taşır.
Bununla birlikte Bektaşîlik, temel prensip ve âyinleri olan sufî bir tarikat
olduğu halde Alevîlik, Hz. Ali soyundan olmaya önem veren bir kimliktir.
Bektaşîlik önceleri herkese açık bir tarikatken, Alevîlik gizliliği esas
almıştır. Alevîlikte soy önemlidir. Alevî bir aileden olmak gerekir. Sonradan
Bektaşî olunduğu halde Alevî olunmaz. Alevîlikte dede olmak için belirli bir
ocağa veya soyca Hz. Muhammed’e veya Hz. Ali’ye bağlanmak gerekir.
Bektaşîler, Alevîleri meydanlarına almadıkları gibi Alevîler de onları ayin-i
cem’lerine almazlar. Alevîler, Bektaşî babalarına “mezar taşı”, Bektaşîler de
Alevîlere “sofu, sofu süreği”(cem törenlerinin diğer adları) adlarını verirler.2
Tarikatta isteyen istediği şeyhe intisap edebildiği halde, Alevîlikte
şahsın babası hangi ocağın talibi ise oğul da o ocağın talibidir, başka bir
ocağa intisap edemez. Ocakzadelikte bir sosyal kast ortaya çıkmaktadır.
Ocak, babadan oğula kalıtım yoluyla intikal etmektedir. Dedelerin,
Bektaşîlikte olduğu gibi seçimle gelmemesi, bu zümre içerisinde belli bir
eğitim programının olmayışı dedelik müessesinin çok ilkel bir seviyede
kalmasına neden olmuş, bu da Alevîlerin kapalılık-gizlilik felsefesinin
oluşmasını hızlandırmıştır. (Türkdoğan 2005:22).

Bektaşîlikte “Dede” veya “Baba”, yetenekli, yol’un eğitimini ve
terbiyesini almış kişiler arasından seçilirken, Alevîlik’te babadan oğula
geçer. “Dedeliğin babadan oğula geçmesi uygulaması şamanlıktan Alevîliğe
geçmiştir” (Keçeli ?:83). Bektaşîler dedelere “nezir”,3 Alevîler “humus”
derler. Bir Bektaşî, Alevî’ye kız verebilir; yeter ki nasip almış olsun.
Bektaşî olmak isteyen herkes bir tekkeye başvurur, giriş töreninde
ikrar verip Bektaşî olabilir ama Alevî, “daldan, budaktan gelmez, kökten
sürer” (Timuroğlu 2004:84). Özetle Alevîlik soy esasına bağlıdır, atası Alevî
olmayan sonradan istese de Alevî olamaz. Bu özellik Alevîliğin en belirgin
ayırt edici yönünü oluşturmaktadır.

Bektaşîler, sadece Hacı Bektaş Veli’yi pir olarak tanırken; Alevîler
Hacı Bektaş Veli yanında nesebi Hz. Muhammed’e kadar gittiğine inanılan
birçok piri kabul ederler.

Alevîlikte Bektaşîlikteki dergah yerine dinî ayin ve benzeri
toplantılarda kullandıkları “meydan evi” vardır. 4

Sırrı ifşa etmeme düsturu hem Alevîlik hem de Bektaşîlikte olmasına
rağmen Bektaşîliğin, 1826 yılında Yeniçerilikle birlikte kaldırılması ve
1925’te bütün tarikatların kapatılması gibi olaylardan dolayı, Alevîliğe göre
daha gizli bir yapıya büründüğünü kabul etmek gerekir. Alevîlik ise bir
tarikat özelliği göstermediğinden bu yasaklardan fazlaca etkilenmemiştir.
Bektaşîler kendilerini gizlerler ve buna “Bektaşî Sırrı” derler.5

Alevîlerde büyük önemi olan “musahip” veya “ahiret kardeşliği” âdeti
Bektaşîlerde yoktur. Balım Sultan’la başlamış olan “mücerred” (bekâr
derviş) âdeti de Alevîlerde yoktur. Aksine, Alevîlerde “ayin-i cem”
törenlerine sadece evli çiftler katılabilmektedir.

Bektaşîler bağlı oldukları Türkmen boylarından zamanla koparak
tarikat düzenini oluşturmalarına rağmen, Alevîler gelenek ve göreneklerine
daha bağlı olup tarikat düzeni içerisinde yapılanmamışlardır.6 Birçok
araştırmacı bu görüşlere katılırken Hasan Onat, meseleye daha ılımlı ve
olumlu yaklaşmakta, Alevîliğin kendini ifade ediş biçiminden yola çıkarak
Alevîliği “tarikat formunda” yapılanmış gibi göstermektedir. Yazara göre,
“cem, musahiplik, görgü ve düşkünlük erkânları, dört kapı kırk makam”
kavramları sadece Alevîlikte değil pek çok Sünnî bilinen tarikatta da vardır
(Onat, 2003:10).

İnançlar Arasındaki Benzerlikler:

Bektaşîler ve Alevîler arasındaki farklar birtakım sosyal faktörlerden
ortaya çıkmaktadır. Her ikisi de 12 imamı tanır ve özellikle imam Cafer
Sadık’a (ö.148/765)7 büyük saygı gösterirler. İbadetlerinin merkezinde
bulunan Allah-Muhammed-Ali üçlüsü ‘üçler’ olarak kabul edilir. Her iki
taraf da Muharrem ayının ilk on gününde ‘matem geceleri’ni içtenlikle
anarlar. Şiîlerden aldıkları ‘tevellî’8 ve ‘teberrî’9 doktrini ve ‘meydanda
mürşidin gözetimi altında yapılan ayin-i cem’ ikisinde de vardır. Bu ayinde
yerine getirilmesi gereken on iki görev, nefes, gülbang ve terceman denilen
Türkçe şiirler ve lokma denen bir yemek vardır. Nevruz, Hz. Ali’nin doğum
günü veya Hz. Peygamber’in kızı Fatıma ile evlendiği gün olarak kabul
edilir. 21 Martta kutlanan Nevruz, günahların bağışlanması için ‘baş
okutması’ iki tarafta da var olan âdetlerdendir (Küçük, 2003: 157).

Günümüzde Alevîlik-Bektaşîlik kavramlarının ayrı kullanılması
neredeyse imkânsızdır. Alevîliği ve Bektaşîliği bugün gelinen noktada
birbirinden bağımsız olarak ele almak tarihsel ve sosyolojik açıdan mümkün
görünmemektedir.

Yeşilyurt’un belirttiği gibi; “Alevî-Bektaşî inanç sisteminin tahliline
ayrılmış bir araştırmada, belki de vurgulanması gereken ilk şey, sistematik
ve herkes üzerinde bağlayıcı bir inanç sistemi ortaya koymanın güçlüğüdür.”
( Yeşilyurt, 2003:13).

Bu inanç, tarihi, sosyolojik ve kültürel bakımdan zengin bir kültür
zemini üzerine yerleşmiştir. Temelini hoşgörünün oluşturduğu bu anlayış
zamanla birçok farklı inancı bünyesine adapte edebilmiş, değişik birçok
inanç Alevî-Bektaşî inancı şeklinde değerlendirilmiştir.

Alevîlik, Bektaşîlikten ayrılmaz. Çünkü her iki terim de aynı olguya,
Türk İslâm olgusuna bağlıdır. Alevîlik ve Bektaşîlik, inanç, ahlak esasları ve
edebiyatları bakımından temel olmayan farklılıklar dışında ortaktırlar
(Melikoff, 1994: 49).

Tarikatlar içerisinde Türk kimliğini en belirgin biçimde koruyan,
gerek edebiyatlarında kullandıkları dilde, gerekse günlük yaşantılarında
yaşattıkları gelenek ve görenekler de öz kimliğimizi yansıtan Alevî-Bektaşî
inançlarına ön yargıyla bakmamak gerekir. Bu inançta “insan” temel olarak
alındığı için bütün pratiklerinde insan unsuru hep ön plandadır. Ritüellerinde
eski Türk inançlarının izlerini taşıyan bu inanç, zamanla Türk toplumunda ve
tarikatlar içerisinde kabul gören tasavvufi bir ekol olmuş, popüler bir tarikat
özelliği kazanmıştır. Ancak zamanla değişen koşullar bu tarikat için olumlu
hiçbir katkı yapmamıştır. Tarikat popülaritesini zamanla kaybetmiş ve
içine/kabuğuna çekilmiş, dış dünyaya kaygıyla bakmış kapılarını
kapatmıştır. Bugün gelinen nokta tarikatın bir nebze de olsa irdelenmeye
başlandığı, ilmi açıdan incelenmeye çalışıldığı noktadır

dipnotlar
1 Alevîlerde her köy bir ocağa bağlıdır ve bu ocaklara ayrılış bir gelenektir. Alevîler yalnız
bu ocakları tanırlar. Onlara göre Hacı Bektaş’ın genel bir sıfatı yoktur. O da bir
ocakzadedir ve seyyid’dir. bk. A. Güzel, “Alevî”, Türk Ansiklopedisi, c. II s. 46-48.
2 Bu konuların ayrıntıları için bk. A. Güzel, “Alevî”, Türk Ansiklopedisi, s. 47.
3 nezir: Adak, armağan anlamındadır. Uğur olsun, bereket olsun diye dedeye verilen
hediyeye de nezir derler.
4 Bu konular hakkında bk. Gölpınarlı, Alevî-Bektaşî Nefesleri, İstanbul 1992, s. 5; Ocak,
“Bektaşîlik Bir Tarikattır Ama Alevîlik Bir Tarikat Değildir”, s.13-19; E.Ruhi Fığlalı,
“Alevîlik-Bektaşîlik Üzerine”, s.5-7; Atalay, Bektaşîlik, s.16; Köprülü, “Bektaşîliğin
Menşe’leri”, Cem Dergisi, Yıl 5, S.52 Eylül 1995; Noyan, “Bektaşî-Alevî Konusunda bir
Gezinti”, Türk Yurdu, No:8, s.34; Türkdoğan, Alevî-Bektaşî Kimliği: Sosyo-
Antropolojik Araştırma, İstanbul 1995; İ. Görkem, Baha Said, Türkiye’de Alevî,
Bektaşî, Ahî ve Nusayrî Zümreleri, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 2000
5 Bu sır bazılarına göre, Bektaşîlikte insanın “ilahlaşmış hatta Allah’ın en büyük adının
(ism-i azam) insan olduğu şeklindeki inanca kadar giden teolojik bir mesele olduğu
bazılarına göre ise sır ‘kadının erkekle aynı statüde olmasıdır.’ Bu terim, Bektaşîlerin
birbirlerini tanımak için kullandıkları araçlara da işaret edebilir ki bu da içki içmek ve
sultanım, nazarım, erenler gibi kelimeleri içerir. Bektaşîlerin zaman zaman tarikatın adını
şifreli olarak ‘Tarikat-ı Nazenin’ şeklindeki kullanmaları bu gizliliğin bir devamıdır.
Hülya Küçük, “ Bektaşilik ve Aleviliğin Sufi ve Esoterik Boyutu Karşılaştırmalı Analizi”,
İslâmiyât 6 (3) Temmuz-Eylül 2003, İstanbul s.156.
6 Alevîlik, Bektaşîlik, Şiilik ve Kızılbaşlık inançları arasındaki farklar için bk.
V.Timuroğlu, Alevîlik, Bektaşîlik, Şiilik, Kızılbaşlık, Kalan Yay., Ankara 2004.
7 İsnaaşerenin altıncı imamı ve Caferiyenin kurucusu. Daha fazla bilgi için bk.. Mustafa Öz,
“Ca’fer es-Sadık”, C.VII, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993, s.1-3.
8 tevellâ: Ehl-i Beyt’i sevmek, sevenlere muhabbet duymaktır.
9 teberrâ: Ehl-i Beyte düşman olanlara, Kerbela’da İmam Hüseyin’i şehit edenlere lanet
etmek onları sevmemektir.

kaynaklar
ATALAY, Besim (1991), Bektaşilik ve Edebiyatı, 2.b. (çev. Vedat Atila) Ant Yay.
İstanbul.
FIĞLALI, E. Ruhi ( 1994 ), Türkiye’de Alevilik-Bektaşilik, Selçuk Yay. İstanbul.
GÖLPINARLI, Abdülbaki (1992), Alevi-Bektaşi Nefesleri, İnkılap Kitapevi İstanbul.
GÖLPINARLI, Abdülbaki (1994), “Bektaşilik Bir Tarikattır Ama Alevilik Bir
Tarikat Değildir”, Türk Yurdu, (Aralık) C.88, s.14.
BAHA, SAİD (2000), Türkiye’de Alevi-Bektaşi, Ahi ve Nusayri Zümreleri (Hzl. İsmail
Görkem) Kültür Bak. Yay. Ankara
BİRDOĞAN, Nejat (1992), Anadolu ve Balkanlarda Alevî Yerleşmeleri, Alev Yay.
İstanbul
BİRGE, John Kingsley (1991), Bektaşîlik Tarihi (Çev. Reha Çamuroğlu), Ant Yay.
İstanbul.
FARAGHİ, Suraiya (2004), Anadolu’da Bektaşîlik (Çev. Nasuh Barın), Simurg Yay.
İstanbul.
GÜZEL, Abdurrahman (1968 ), “Alevî” , Türk Ansiklopedisi, C.II, İstanbul.
HASLUCK, F.W. (1995), Anadolu’da ve Balkanlar’da Bektaşîlik (Çev. Yücel
Demirol) Ant Yay. İstanbul
KEÇELİ, Şakir (?), Alevîlik Bozkırda Yanan Ateş, Emel Yay. Ankara
KÖPRÜLÜ, Fuad (1995a), “Bektaşiliğin Menşe’leri, I ”, (hzl. M. Yaman) Cem
Dergisi, 5 (52) Eylül İstanbul s.7-9.
KÖPRÜLÜ, Fuad (1995b), “Bektaşiliğin Menşe’leri, II ”, (hzl. M. Yaman) Cem
Dergisi, .5, (53) Ekim İstanbul s.10-13.
KÖPRÜLÜ, Fuad (1995c), “Bektaşiliğin Menşe’leri, III”, (hzl. M. Yaman) Cem
Dergisi, .5 (52) Kasım İstanbul s.7-9.
KÜÇÜK, Hülya (2003), “Bektaşîlik ve Alevîliğin Sufi ve Esotirik Boyutu
Karşılaştırmalı Kavram Analizi”, İslâmiyat 6, (3) Temmuz-Ağustos
Ankara.
KÜÇÜK, Hülya (2003), Kurtuluş Savaşında Bektaşîler, Kitap Yay. İstanbul
MELIKOFF, Irene (1994), Uyur İdik Uyardılar, (çev. Turan Alptekin) Cem Yay.
İstanbul.
MELIKOFF, Irene (1998), Hacı Bektaş: Efsaneden Gerçeğe, (Çev. Turan Alptekin)
Cumhuriyet Yay. İstanbul
NOYAN, Bedri (?), “Bektaşi-Alevi Konusunda Bir Gezinti”, Türk Yurdu, S.8, İstanbul
s.34.
NOYAN, Bedri (1998), Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik, (hzl. Şakir Keçeli) C.1,
Ardıç Yay. Ankara.
NOYAN, Bedri (1999), Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik, (hzl. Şakir Keçeli)
C.2, Ardıç Yay. Ankara.
NOYAN, Bedri (2000), Bütün Yönleriyle Bektaşilik ve Alevilik, C. III Ardıç Yay.
İstanbul.
ULUSOY, A. Celalettin (1986), “Hünkâr Hacı Bektaş Veli ve Alevî-Bektaşî Yolu”,
Hacıbektaş, Ankara.
OCAK, A.Yaşar (1994), “Bektaşilik Bir Tarikattır Ama Alevilik Bir Tarikat Değildir”,
Türk Yurdu, (Aralık) S..88.
ONAT, Hasan (2003), “Kızılbaşlık Farklılaşması Üzerine”, İslamiyat, 6, (3) Temmuz-
Ağustos, Ankara.
SAVAŞ, Saim (2002), XVI. Asırda Alevîlik, Vadi Yay. Ankara.
TÜRKDOĞAN, Orhan (1995), Alevi-Bektaşi Kimliği -Sosyo-Antropolojik Araştırma,
Timaş Yay. İstanbul.
TÜRKDOĞAN, Orhan (2005), “Alevî-Bektaşîlerde Statü ve Rol Dağılımı”, Türk
Yurdu 25, (210) Şubat s.8-19.
TİMUROĞLU Vecihi (2004), Alevîlik, Bektaşîlik, Şiilik, Kızılbaşlık, Kalan Yay.
Ankara.
ÜZÜM, İlyas (1997), Günümüz Alevîliği, Türkiye Diyanet Vakfı İSAM Yay. İstanbul



Hiç yorum yok: