1 Mart 2013 Cuma

Devlet Millete ‘Elif, Be’ Dedi-Zeynep Tuba Kesimli


Devlet Millete ‘Elif, Be’ Dedi

Yatay ekseninde askeri müdahale, dikey ekseninde yaş yazan bir grafik Türkiye’de doğru orantılı denkleme tekabül eder.  Eğer 20 ve üzeri yaşta iseniz bir darbe, 30 ve üzeri yaşta iseniz iki darbe, 40 ve üzeri yaşta iseniz iki darbe bir muhtıra, 50 ve üzeri yaşta iseniz üç darbe, bir muhtıra düşer nasibinize. Ara yıllarda doğanlar ise iki darbe arasında sıkışıp kalmıştır. O esnada ülke bir darbeden çıkmış ve yeni bir müdahaleye hazırlanmaktadır. Neyse ki 2000’den sonra doğanlar 90 kuşağına ve önceki kuşaklara göre daha şanslı. Onlar artık askeri müdahalelerin, postmodern darbenin son kırıntılarının süpürülmesine şahitlik ediyor. Tıpkı 50 yıl önceki çocukların Milli Şef döneminde getirilen Kur’an yasağının kaldırılmasına şahit oldukları gibi.

4+4+4 kademeli eğitim sisteminin kabul edilmesinin ardından dileyen öğrenciler Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimizin Hayatı derslerini ikinci kademeden yani 5. sınıftan itibaren seçmeli ders olarak alabilecek. Derslerin nasıl işleneceği ile ilgili ayrıntılar ise belli olmaya başladı.
Ne var ne yok?
Mecliste onaylanan kademeli eğitim sistemine göre Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi ilköğretim 4. sınıftan lise 4. sınıfa kadar zorunlu olarak verilmeye devam edecek. Kuran-ı Kerim ve Peygamberimizin Hayatı dersleri ise, yeni sistemde ikinci kademe olan 5. sınıftan başlayarak, lise sona kadar seçmeli ders olarak alınabilecek. Kur’an-ı Kerim dersini seçen kız öğrencilerden isteyenler derslerde başlarını örtebilecekler. Abdest alma zorunluluğu da pek tabi olarak yok. Öğrencilerin yanlarında Kur’an-ı Kerim taşıma zorunluluğu da olmayacak. Milli Eğitim Bakanlığı, dili sadeleştirilmiş, Türkçe mealinin yer aldığı, alfabenin ve surelerin öğretildiği Kur’an-ı Kerim dersi kitabı hazırlayarak, diğer ders kitapları gibi öğrencilere ücretsiz dağıtacak. Bu dersleri de mevcut Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri verecek. Yani polemik malzemesi yapıldığı gibi derslere imamlar girmeyecek. Bu da atama bekleyen öğretmenler için yeni bir istihdam alanı demek. Bunların dışında Bakanlık diğer dinlerin ve peygamberlerinin anlatıldığı dersler vermeyi de planlanıyor. Alevi öğrenciler için de saz dersi, semah ve cem törenlerinin uygulanmasına ilişkin seçmeli ders programı yapılacak.
Kuran’ı süslü kılıflarda saklarız
4+4+4 kademeli eğitim sistemi henüz Milli Eğitim Komisyonu’nda tartışılırken CHP aylarca yasa tasarısına itiraz etmiş,  ana muhalefetin neye itiraz ettiği bir türlü anlaşılamamış, Komisyon’da yaptıkları 12 saat konuşmanın da bir faydası olmamıştı. Tasarı yasalaştıktan sonra da devam etti CHP’nin muhalefeti. Kur’an-ı Kerim’in seçmeli ders olarak alınabileceği kesinleştikten sonra Kılıçdaroğlu “Kuran’ı süslü kılıflarda saklarız, duvara asarız ve besmeleyle ele alırız” diyerek, belki Kur’an’a duyduğu saygıyı dile getirmek istedi.  Ama onun şanssızlığı Genel Başkanı olduğu partinin kurulduğu günden beri dine karşı gösterdiği akıl almaz düşmanlıklardı. Zaten Kur’an-ı Kerim de ne ölülere okunmak, ne fal bakmak için inmişti.
Kur’an yasak, ezan Türkçe
1923′te idareyi eline alan Cumhuriyet Halk Partisi 14 Mayıs 1950 seçimlerine dek ülkeyi tek başına idare etti. Takke takanların başından takkelerinin çıkarılıp dövüldüğü, insanların sebepsiz karakola götürülüp darp edildiği, Kur’an-ı Kerim’in gizli gizli okunduğu, Kur’an bulundurmanın yasak olduğu, bulunduğunda askerler tarafından yakıldığı, Kur’an öğreten hocaların evlerinin basıldığı, hapse atıldığı, insanların camiye gitmekten korktuğu, camilerin tahıl ambarına, ahıra dönüştürüldüğü, askerlerin Türkçe ezan nöbeti tuttuğu, maddi sıkıntıların had safhada yaşandığı, ekmek bulanların dahi parmakla gösterildiği bir dönemden söz ediyoruz.
Tevhid-i Tedrisat yürürlüğe girince…
Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 3 Mart 1924 yılında kabul edilmesiyle ülkedeki bütün eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Aynı kanun tekke ve zaviyelerin kapatılmasını, Arap harflerinin kaldırılıp yerine Latin harflerinin getirilmesini de öngörüyordu. Yine bu kanunla ilkokulların hiçbirinde meslek dersleri okutulamayacağı, bunun öğretimin birleştirilmesine aykırı olacağı gerekçesiyle mahalle mektepleri ve medreseler de kapatıldı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulünden bir süre sonra “Türkiye’de sadece Müslüman vatandaşların olmadığı, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının da dinsel gereksinmeleri ve vicdan özgürlüğü olduğu” düşünülerek; ilkokul programından Kur’an dersleri, ortaokul ve lise programından da din, Arapça ve Farsça dersleri de çıkarıldı. Başlangıçta isteğe bağlı bir ders haline getirilmiş olan din dersi; ortaokullarda 1930’da, öğretmen okullarında 1931’de, şehir ilkokullarında 1933’de, köy ilkokullarında 1939’da tamamen müfredettan çıkarıldı. Tüm bu gelişmeler sonucu 1939-1948 yılları arasında din derslerinin hiç yer almadığı bir örgün eğitim deneyimi yaşandı.
Mevlid’e, Namaz Hocası’na yasak…
Ne yazık ki yapılanlar bununla sınırlı kalmadı. CHP’nin Milli Şef’inin imzasıyla 1944 yılında peygamberimizin hayatını anlatan ve Klasik Türk Edebiyatı’nın önemli eserlerinden biri olan ‘Mevlid-i Şerif’, hemen hepimizin evinde bulunan, ilk çocukluk dönemimizin kaynak kitaplarından olan ‘54 Farzlı Büyük ve Tam Namaz Hocası’ da yasaklandı. Adı “tevhid” olan kanunla dinin temel ibadetlerinin öğretiminin engellenmesi tarihimizin bize mahsus tuhaf bir cilvesiydi.
19 yıl boyunca imam yetişmedi
O dönemde lisansüstü seviyede eğitim veren “Medrese-i Süleymaniye” yerine bir İlâhiyat Fakültesi kuruldu. Açıldığında 224 öğrencisi olan fakültenin öğrenci sayısı 1934’te 20’ye düştü. Bu nedenle o yıl yapılan Üniversite Reformu ile İlahiyat Fakültesi kapatılarak “İslam İncelemeleri Enstitüsü” adında bir enstitü kuruldu. Hem İlahiyat Fakültesi’ne altyapı oluşturmak hem de imam ve hatip yetiştirmek için 1923-1924 öğretim yılında ülkenin değişik yerlerindeki 29 imam hatip okulunun sayısı da 1926-1927 öğretim yılında ikiye indi. Bu okullar 1930-1931 öğretim yılında ise talep gelmediği gerekçesiyle kapatıldı. Bu sebeple Türkiye’de, 1931-1950 yılı arasında 19 yıl boyunca imam yetiştirilmedi. 1950 yılında bir İngiliz gazetesinde yer alan şu haber, durumun vahametini ortaya koyuyor: “Türkiye’de, cenazelerine namaz kıldıracak bir kişi bile bulamayan zavallı Müslüman köylüler, ölüyü namaz kılınmadan defnetmiştir.”
 Ve Demokrat Parti iktidara gelir
Ülkemiz 1945 yılına kadar tek parti ile yönetildi. O vakte kadar yapılan parti kurma denemeleri başarısız oldu. 1945’te Milli Kalkınma Partisi’nin ve 1946’da Demokrat Parti’nin kurulmasıyla ülke çok partili döneme geçiş yapmış oldu. 1950’de yapılan genel seçimlerle de 24 yıl kesintisiz iktidarda kalan Cumhuriyet Halk Partisi’nin yerine Demokrat Parti iktidara geldi. Demokrat Parti iktidara geldikten sonra ise işler değişmeye başladı. 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden bir ay kadar sonra ezan camilerde Arapça okunmaya başladı. Ezanın yıllar sonra orijinal dilinde okunması halkı en hafif deyimle duygulandırmıştı. 15 dakikada ilk ezanı okuyamayan müezzinler bile oldu. Demokrat Parti iktidarıyla Kur’an-ı Kerim öğretimi tekrar okul bazında verilmeye başlandı.
Şimdi yeniden Kur’an-ı Kerim’in seçmeli ders olarak müfredata eklenmesi bize ister istemez Tek Parti Dönemi’ni ve Demokrat Parti devrini hatırlattı. Artık Türkiye’de 50 yıl öncesinde olduğu gibi okullarda Kur’an dersleri okutulacak. Kur’an kurslarındaki yaş sınırının kaldırılmasının ardından atılan bu adım Kur’an kurslarına gitmek istemeyen, gitme fırsatı bulamayan ya da Kur’an’ı okulda öğrenmek isteyen öğrenciler ve aileleri için bir alternatif olacak. Ayrıca okullarda Kur’an’ı Kerim’in seçmeli ders olarak okutulmaya başlanması devletin milletiyle barışması gibi çok özel bir anlam da taşıyor. Türkiye, devlet – millet kan uyuşmazlığına onlarca yılını heba etti.
Bedeli çocuklar öder
Yeni eğitim sisteminin kabulüyle Türkiye’de postmodern darbenin son izi silindi. Ancak İmam Hatipler hedef alınarak yapılan kat sayı uygulamasının ve 8 yıllık kesintisiz eğitim sisteminin maliyeti ne yazık ki ağır oldu. İdeolojik kaygılarla yapılan düzenlemenin bedelini sadece İmam Hatipliler değil, meslek eğitiminden geçmiş herkes ödedi. Bu süre zarfında kalifiye eleman yetişmediği gibi kat sayı farkından dolayı ilgisizlikten kapanan okullar sebebiyle pek çok öğretmen de işsiz kaldı. Ortaokul kavramı ortadan kalktı ve İmam Hatipler yalnızca liseden ibaret oldu. İmam Hatiplilerin nasibine de yalnızca din bilimleri eğitimi alabilmek düştü. Farklı alanlarda eğitim almak isteyen meslek liseliler yurt dışında eğitim görmeyi bir çözüm olarak görse de bu, pek çoğu için ne yazık ki hüsranla sonuçlandı.

Hiç yorum yok: