15 Şubat 2013 Cuma

İdeal prototip: Bin Ladin-Avni Özgürel


18 ve 19. yüzyıl İngiltere'sinin bugün ortaya çıkan olumsuz tablodabüyük payı olduğu şüphe götürmez. Günümüzde, Londra'nın
İslam coğrafyasına yönelik politikalarına uygun kurulmuş iki din bile var. Bunlardan Türkiye'de de taraftarı olan birinin peygamber olarak tanıdığı kişiyi İngiltere hükümetinin Diz Bağı nişanıyla ödüllendirdiğibiliniyor. Kadıyanilik veya Ahmedilik olarak bilinen diğeri (İnananları Kadıyaniliğin ayrı din değil yenileyici bir İslam mezhebi olduğunu iddia ederler) sömürge döneminde Hindistan'ın İngiliz yönetiminde olmasının Allah'ın dileği olduğunu ve İngiliz ordusuna karşı savaşmanın Allah iradesine karşı savaşmakla aynı manaya geleceğini söylüyordu.

Ancak hiçbiri 19. yüzyılın sonunda Ortadoğuda'ki politika kadar tahrip edici ve belirleyici olmadı. Osmanlı İmparatorluğu dağılırken Arap yarımadasında hudutları cetvelle çizilmiş devletler, işbaşına getirilen ailelerin minnet borcu ve itaat duygusuyla doğdu. Ve daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti'ne vücut veren Lozan Anlaşması'na laik düzene geçilmesini kaçınılmaz kılan hükümlerde ısrarlı olan Batı, Arap coğrafyasında demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi kavramların geçersizliğini tartışmasız kabullendi.

Batı'ya minnet duygusu

Dini monarşiler o gün bugün kendi keyiflerine göre devletlerini idare etti, Batı dünyası adına kontrol ettikleri tabii kaynakların getirisini onlarla paylaşmaktan öte kaygı taşımadı. Petrol rezervlerini Batı'nın güvenlik şemsiyesi altında koruyup üretime amade tutacaklar, kazandıkları parayı Batı finans sistemi içinde ya da Batılı grupların projelerini yatırım adı altında topraklarına taşıyarak değerlendireceklerdi. Batı da onları hem muteber devlet sayacak hem de tehlike doğduğu anda iktidarlarını silah gücüyle koruyacaktı.
Hükmedilen Müslüman ahalinin polis ve hafiye gücüyle denetlenip sus payı verilerek kontrolüne; teknik eğitim dışında sosyal bilim dallarının tamamının öğrenimini, klasik romanlar dahil bütün edebiyatın yasaklanmasına dayanan rejimlerin bırakın İslamiliği, insaniliği hiç tartışılmadı Batı'da...

ABD'nin eğittiği gençler

Bu toplumların içinde zengin ve yönetici sınıfa mensup gençlerin çoğunlukla dünyadaki genel 'Arap Şeyhi' imajına uygun şekilde hayattan kâm almaya dayalı bir anlayışla günlerini gün ettiklerine şüphe yok.
Ancak, İran devrimi, Afganistan'daki Rus işgali ve arkasından SSCB'nin dağılmasının bir dip dalga doğurduğu da biliniyor.
İranlıların Hac ziyareti bahanesiyle geldikleri Arabistan'da çıkardıkları olaylar, fanatik bir gurubun Harem-i Şerif'e düzenlediği baskınla yönetimin baş edemeyip dini yasakları çiğneme pahasına Hıristiyan dünyasından askeri yardım istemesi, öfkeyi artırdı. Şaşkın Suudi Arabistan yönetiminin ABD'nin yüreklendirmesiyle Çeçenya ve Afganistan başta olmak üzere Bosna'dan
Orta Asya'ya kadar geniş bir coğrafyada dini ve siyasi ağırlığını hissettirecek girişimlerde bulunmaya kalkması, bu iş için görevlendirilen gençlerden bir kısmının sapacakları farklı yönün önünü açtı. İyi teknik ve dini eğitim görmüş bu insanlar iç savaş şartlarında diplomasi konusunda deneyim elde ettiler; silah alışverişi, gerilla organizasyonu, savaş finansmanı konularında usta oldular. Esas önemlisi ülkelerinin nasıl ABD kuklası olduğunun farkına vardılar.
Usame bin Ladin işte bu örneklerden biri. ABD koordinasyonunda süren mücadele Rus işgalinin kalkmasıyla bitince geriye dönüp Riyad'daki ofisinde iş takip etmenin kendisine yakışmayacağını düşünenlerden. Tıpkı bizim güneydoğuda görevli özel tim mensuplarının şartlar normale döndüğünde yeni duruma uyum sağlayamamaları gibi.
Bin Ladin bir yandan yeni Afgan rejimi Taliban'la uzlaşıp yine ABD'nin bilgisi dahilinde direniş hareketlerine karşı oluşturulacak kalkan için parasal kaynak ve bilgi sunarken; diğer yandan Suudi rejimiyle mücadelenin bayrağını açtı. Sonradan giriştiği ilk eylemlerde hedefi kendi ülkesiydi, Suud yönetimini bütün gücüyle destekleyen ABD'nin bu sebeple vurulması gerekti. Rusya'ya karşı Dağıstan'daki 1998-99 direnişine; Batının desteklediği Belgrad'a
karşı Bosna savunmasına müdahil oldu.

'İntihar'ın anatomisi

İntihar komandolarının nasıl eğitildiklerini ve eyleme gönderildiklerini anlattım. Bunların tamamındaki (Bizdeki ölüm oruçları ve canlı bombalarla yapılan saldırılar dahil) ortak yan şu: Eylemci saldırı anına kadar yalnız bırakılmaz. İsrail'e yönelik intihar saldırılarında örneğin seçilen hedef bir otobüsse karargâhtan dini içerikli ve coşkulu bir törenle (İlaçlar veya uyuşturucu etkisi altında saldırının gerçekleşeceği yere götürülmeleri de mümkün) uğurlamanın yapıldığı, refakat grubunun yoğun dini müzik ve sloganlarla nakli yapıp, otobüse binene kadar eylemciyle birlikte olduğu ve onun konsantrasyonunu bozacak hiçbir şey olmasına izin vermeden hedefe yönlendirdiği biliniyor. Nitekim bugüne kadar gerçekleşen saldırıların hiç birinde saldırganın hedefe vardıktan sonra beklediği vaki değil. Oysa ABD'de sergilenen olayda en az bir yıl süren planlamanın ve seçilenlerin altı aydan az olmayacak şekilde teknik eğitimden geçirilmesinin gerektiği anlaşılıyor. Ve saldırıda görev alanlarla ilgili edinilen ilk bilgiler bunların bulundukları çevrede iyi ilişkiler kurmuş, sıradan insan görünümünde oldukları yönünde. Yani klasik motivasyon ortamına ve grubuna sahip değiller; geçmişlerinde intihar takıntıları olduğunu düşündürecek bir veri de yok. Bilinen intihar eylemcisi tipinin aksine kiminin gönül ilişkileri olduğu iddiası dahi mevcut. Sonuç olarak ABD'yi hedef alan saldırının farklı yönleriyle analiz edilmesine ihtiyaç var. Bu işin arkasında sadece Afgan dağlarındaki mağarasında gizlenen bir kişinin olduğu söylenebilir elbette; Washington öyle olduğunu açıkladığına göre elde güçlü bazı kanıtlar da vardır kuşkusuz. Ama 'Bu beyan kesin cevap mıdır ve olayı izah eder mi?' sorusu herhalde kolay kolay kimsenin zihninden çıkmaz.

Hiç yorum yok: