15 Şubat 2013 Cuma

Terör ve suikast okulu: Haşşaşin-AVNİ ÖZGÜREL

Rudbar, İran'ın başkenti Tahran'ın kuzey-doğusunda Hazar Denizi'ne yakın bir vadi... Günümüzde meraklıların Alamut Kalesi'nden geriye kalan taş yığınını görebilecekleri dağa buradan çkılıyor.
Rudbar, İran'ın başkenti Tahran'ın kuzey-doğusunda Hazar Denizi'ne yakın bir vadi... Günümüzde meraklıların Alamut Kalesi'nden geriye kalan taş yığınını görebilecekleri dağa buradan çkılıyor. Kalıntılara bakarak bin yıl önce burada dönemin 'Cennet Bahçesi'nin olduğuna; İran'dan başlayarak Irak, Suriye, Anadolu ve Mısır'a kadar dört bir yana korku salan terör devletinin yönetim merkezinde bulunulduğuna inanmak zor...

Hasan Sabbah ve onun önderliğindeki Nizari İsmaili Devleti hakkında anlatılanların bir kısmı, 'Bu kadarı da olmaz' denilerek sıyrılsa dahi geriye hayli hacimli bir korku hikâyeleri külliyatının kalacağına şüphe yok.
Sabbah'ın 1050 yılında İran'ın Tus şehrinde doğduğu biliniyor. Kendisinin kaleme aldığı 'Sergüzeşt-i Seyyidina' adlı kitabın tek yazma nüshası, Moğol saldırısıyla düşen Alamut Kalesi taş üstünde taş kalmamacasına yıkılırken ele geçirilmiş, şimdi Tahran Kütüphanesi'nde. Sabbah'ın burada atalarının Güney Yemen'de hüküm sürmüş Himyeri kralları olduğunu ve oradan göç eden babasının birkaç yer dolaştıktan sonra Kum'a yerleştiğini iddia etmesi muhtemelen kendisine soylu bir geçmiş aramasından kaynaklanıyor. 
Babası Ali bin Muhammed yaşadığı dönemde
İmamiye Şiası'nın önde gelen âlimlerinden biri olarak biliniyor. Oğlunun iyi bir eğitim görmesini istediği için onu Muvaffak Lidinillah en Nişaburi'nin okuluna gönderdiği, orada gelecekte Selçuklu'nun en ünlü veziri olarak tarih sahnesine çıkacak Nizamülmülk ve Ömer Hayyam'la tanıştığı da... Rivayetlere göre üç arkadaş öylesine samimiyet kurmuşlar ki, içlerinde kim daha önce ikbale kavuşursa onun diğerlerine yardım edeceği konusunda yeminleşmişler. Sabbah otobiyografisinde Nizamülmülk'ün vezir olunca kendisine valilik teklif ettiğini ancak kendisinin merkezde bir görev istediğini ama kıskançlık sebebiyle bunun verilmediğini yazıyor. Gerçek ise biraz farklı: Nizamülmülk'ün bu isteği kabul ettiği ancak bir süre sonra Sabbah'ın kendi 
yerine göz diktiğini fark etmesiyle onu takip ettirdiği. 
Batınilik
Hasan Sabbah'ın gerçek macerasının bu noktada başladığına şüphe yok. Mısır'a kaçıp orada Fatımi halifesi Mustansır Billah'la tanışması, 'hüccet' (vekil) seçilmesi ve Horasan'da irşad ve mezhebe davetle görevlendirilmesiyle ilk kez dini yetki almış oldu. Sabbah'ın Mısır'da da taht yarışındaki şehzadelerin çekişmesine karışmasında şaşılacak bir yan yok. Onun tarafını tuttuğu Nizar (Kurduğu devleti bu şehzadeye nisbet etti.) mücadeleyi kaybedince bir söylentiye göre hapse atıldı ve oradan kaçtı, bir söylentiye göre ülke dışına sürüldü.
Neticede yeniden İran'a döndü Sabbah. Ve Batınilik propagandasına başladı. Kuran'daki her ayetin açıkça görünen manaları dışında batıni (saklı, gizli) anlamlar taşıdığı ve bunların ancak imamlar tarafından bilindiği esasına dayanıyordu Batınilik. Mezhebe girenler zahirde bulunan (açıktaki) bütün dini vecibelerin cahiller için olduğu; batını bilenler için namaz, oruç dahil hiçbir ibadete gerek kalmayacağı, tüm dini yasakların kaldırılmış olduğu görüşüyle tanışıyorlardı. ( H. Sabbah'ın tarafını tuttuğu Nizar'a atfen Nizarilik diye anılan ekolün tek farkı kendilerinden olmayan herkesin sadık fedailer eliyle öldürülmesini dini vazife ve prensip sayması.)
Cinayet ve itaat
Sabbah amaçlarına ulaşmak için Rudbar Vadisi'ndeki Alamut Kalesi'ni en uygun yer olarak seçmişti. Beldetül İkbal adını verdiği kaleyi uzun sürecek saldırı ve kuşatmalara dayanması için aşılmaz bir engel haline getirdi, içine soğuk hava deposu işlevi görecek ve çeperlerine raf sistemi yapılmış kuyularla donattı. Dai'ler (davetçi)
içinden Mükelleb (av için eğitilmiş köpek) adını verdiği grubun kandırdığı insanları kaleye toplamaya başladı. Bunlar adayı önce seçiyor, sonra onun zaaflarını araştırıyor, nasıl yaklaşacaklarına dair yapılan bir plandan sonra 'teklif'i götürüyorlardı. Herkese vaat edilen cenneti hemen göstermekti. Kabul edip bunun şartı olarak afyonla kendinden geçen kişi gözünü Alamut'un iç bahçelerinde açıyordu. Her türlü meyvanın yetiştiği, aralarında dere şeklinde bir havuzun bulunduğu ve bölgeden özel seçilmiş güzel kız ve oğlanların hizmet verdiği bir bahçeydi burası. Mezhebe katılanlar, ahlaki ve dini bütün sınırlamadan kurtuldukları telkin sürecinde zevk devresi geçiriyorlardı önce. (Cemaatin Haşşaşin diye anılması sonraki yıllara ait bir konu. Fransızcada katil anlamına gelen asasin kelimesinin de kökü bu topluluğun adından.) Ardından Sabbah'ın verdiği suikast emirlerini yerine getirmek için 'Şifre' denilen ve doğuda işkence sırasında deri yüzmek için kullanılan özel bıçaklarla eğitiliyorlardı. Görevi herhangi bir sebeple yapamayanın bahçeye geri dönmesi söz konusu olmadığı gibi hayatını sürdürmesi de imkânsızlaşıyordu.
Bu katil ordusunu ortadan kaldırmaya karar veren Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, onun emrini yerine getirmeye azmeden komutan Yoruntaş ardı ardına öldürüldüler. Nizamülmülk de hançer darbeleri altında can verdi. Melikşah'ın yerine geçen Sultan Berkyaruk dahil Selçuklu devletinin üst düzey yöneticilerinin hepsinin elbiselerinin içine zırh giymeden dışarı çıkmaya çekindikleri bir terör devresi yaşandı. Sabbah kendisini takiple görevlendirilen komutanları kimi zaman öldürüyor, kimi zaman parayla satın alıyordu. Sultan Sencer bir sabah uyandığında başucuna saplanmış bıçağı görünce bunun 'Seni istediğimiz anda öldürebiliriz' manasına geldiğini anlayıp onunla uğraşmayı bırakmıştı.
Hasan Sabbah 1124'te yerine Kaya Buzürg Ümid'i bırakarak öldü. Alamut kalesi 1272'ye kadar dayandı. 1256'da Moğol hükümdarı Hülagü, Haşşaşinlerin o günkü lideri Rüneddin'i teslim olmasına rağmen öldürttü; Memlük hükümdarı Baybars ise 1272'de cemaati tarih sahnesinden sildi. Siyasi gücünü tamamen kaybetmiş olan mezhebin bugün takipçileri var mı sorusunun cevabı, evet. Gizli, küçük bir topluluk olarak, kendilerini kimi zaman Nuseyri kimi zaman İsmailiye diye tanıtan Haşşaşinlerin
İran ve Hindistan'da varlıklarını sürdürdükleri biliniyor..

Hiç yorum yok: