Aynı olayı “Makamatı Hariri” nin 21′inci makamesinin şerhinde Şerişi 2/167 nakleder: Adam, kurbağayı kendine alıştırmış. Çarşıya çıkarken kurbağayı omzuna koyar öyle dolaşırmış. Bu benden ayrılamaz kanaatinde iken bir gün su toplanan bir yerden geçerken “vırrak” diyerek adamın omzundan gölete atlayıvermiş ve “Vırrak” derken adamı bırakmış.
Yokluk zamanlarında zühdün, zahitliğin, kanaatin, takvanın, bin bir çeşit görüntüsünü sergileyen, elinde mum tutan kedi gibi zahitliğin bütün malzemelerini üzerinde galeri gibi sergileyen bazı kardeşlerimiz bugünlerde dibi görünmeyen bulanık suya kurbağa gibi atladılar. Deliğe giren fareyi bekleyen kedi gibi kuyruklarda bekler oldular. Faize, mürabaha elbisesi giydirerek Allah’a ve Rasülüne açıktan savaş açtılar ama yaptıklarının ne olduğunu bilemez hale geldiler.
İşte böyle bir günde bozulmayanların işi daha önceki günlere göre daha fazla çalışmaktır. Rabbimiz, cihad için çıkanların geçici olarak ilimden uzak kalmaları nedeniyle dönüşlerinde ilimden istifade etmeleri için bir grup insanın ilimle meşgul olup cihaddan dönüşte ilim öğretmesi için çalışması gerektiğini “İman edenlerin hepsinin sefere çıkmaları doğru değildir. Dini iyi anlamaları ve kavimleri (harpten) geri döndüğünde onları uyarmaları için her topluluktan bir grup (ilim tahsili için) toplanması gerekmez mi? Umulur ki onlar sakınırlar.” Ayetiyle haber verir. (Tevbe süresi ayet 122)
Rabbimizin cihada gidenler için indirdiği ayeti biz, bu günlerde cihaddan kaçıp servet, şöhret ve siyaset peşinde koşanların bir gün geri geleceklerini ve o gelişlerinde gittikleri yerin adresini kaybetmemeleri için o yerde durmamız ve geldiklerinde kaybettiklerini öğretmemiz için kullanıyoruz. Ayrıca âl-i Imran süresinin 104 üncü ayetinde “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten yasaklayan bir cemaat olsun. İşte kurtuluşa erenler onların ta kendisidir.” buyurmaktadır. “Benden geçti gayri” sözlerini dilimizden bir daha çıkarmayacağız. Seksen yaşında İstanbul’u fethetmek için gelen Eba Eyyub el Ensari gibi biz de yüz yaşında ölürken bile heyecanımızdan bir şey kaybetmemeye çalışacağız. Yanlış yapmamaya dikkat ettiğimiz gibi yanlış yapanları da gönül defterinden silmeyeceğiz.
28 Şubat’tan önce devlet İslami değil diye Cuma namazı kılmayan, sakalı göbeğinde olan bir mücahidimiz, 28 Şubat’ta sakalı kesti, hanımı açtı, haram-helal demeden daldı ve köşeyi döndü. Geçenlerde bir yerde bıyıksız bir adam bana yaklaştı ve saygıyla elimden tuttu, “nasılsın hocam” dedi. Tanıyamadığımı söyleyince kendisini tanıttı. Geçmişteki iki halinden de hiç bahsetmeden yeni hizmet planları üzerinde konuşmaya başladık. Doğru olan da budur. Edirne’den Hakkari’ye, Artvin’den Muğla’ya kadar her il, ilçe ve köylerde ilim meclisleri kuracağız. Yüz bini aşan camilerimizi İslami eğitim için neredeyse yirmi dört saat hizmete sunmaya çalışacağız. Evinizin yakınındaki okula gidip müdürüyle tanışınız ve diplomanızın hangi okuldan olduğunu bildiriniz ve ihtiyaç olursa ders verebileceğinizi söyleyiniz. Özel üniversiteler para kazanmak için üç vardiye çalışıyorlar. Biz de hem sevap kazanmak, hem de cehenneme doğru akan insan selinden birkaç tanesini kurtarmaya çalışırken kendimizi de kurtarmaya çalışalım. Hocanın rahmetlisi olur da emeklisi olmaz. Bunu hatırımızdan hiç çıkarmayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder