3 Eylül 2012 Pazartesi

Kurtlar vadisi! -Ergün Diler

Darbe olmuş, Türkiye yere serilmişti. Bütün liderler yasaklıydı. Rahmetli Özal yasakların kalkmasını çok istiyor, bunun için de çırpınıyordu. Sebebini soran yakın çevresine de "Demirel'i sandığa gömeceğim.
Boyunun ölçüsünü alacak. Bir daha asla karşıma çıkamayacak"
diyordu. Süleyman Bey ise o dönem çok sıkıntılıydı.
Önündeki duvarların yıkılmasını istiyordu.
Kararını verdi... Çok önemli Türk'le buluşacaktı. Kalkıp evine gitti.
Derdini anlattı. "Amerikalılar neden bana karşı. Neden hükümet etmeme izin verilmiyor. Lütfen bunu öğrenir misiniz?" diye ricada bulundu.
O Türk, Süleyman Bey'e hak vermişti. Atlayıp uçağa New York'a gitti. Çok çok önemli bir Musevi'yle bir araya geldi.
Mesajı ilettikten sonra temaslar başladı. Gereken yapılmıştı.
Bugün yarın haber gelecekti.
Ancak bir türlü haber gelmiyordu. Belli ki işler karışmıştı. Bir hafta ses çıkmaması üzerine iki dost kalkıp Washington'a geçti. İlk olarak Beyaz Saray'a yakın bir otele geçildi. Otel ofis gibi kullanılarak gerekli yerlere not bırakıldı.
Zaman hızla geçiyor ancak bir türlü cevap gelmiyordu. İKİLİ umutsuzluğa düşmek üzereydi.
Önemli TÜRK"Morrison Süleyman" olarak bilinen Demirel'in önündeki engeli çok merak ediyordu!
Problemi öğrenmek için can atıyordu. "Amerikancı olmakla suçlanan Demirel'in ismi neden Beyaz Saray'a giremiyor" diye kendi kendine soruyordu.
Olacak gibi değildi. Müthiş Türk, "Beni kimse burada bekletemez" diyerek Beyaz Saray'ın kapısına dayandı.
Musevi dostu da yanındaydı.
Kapıdaki görevliler içeriye durumu bildirdi. Cevap kısaydı: İçeri alın gelsinler! Önemli Türk özel bir odaya alındı. Az bir süre sonra da etkili bir ABD'li gelip karşısına oturdu.
Konuyu ikisi de biliyordu.
Hemen sohbet açıldı. Uzun boylu gözlüklü yetkili "Biz, Sayın Demirel'e onlarca kez 'bir bakanınız, sırlarımızı Ruslar'a veriyor. Bunu görevden almanız gerekiyor' dedik. Ama Süleyman Bey görevden almayı bırakın hep ona güvendi ve yıllarca yanında tuttu!" sözleriyle durumu net olarak ortaya koydu.
Türk, konuyu anlamıştı.
Görüşme sonunda Özal'ın "Siyasi yasakların neden kalkması" gerektiğine dair hazırlayıp Amerikalılar'a verdiği raporun bir kopyası da önemli Türk'e sunuldu.
O Türk hiç vakit kaybetmeden dönüş yoluna düştü. Saatler sonra Ankara'daydı. Süleyman Bey, Güniz Sokak'taki evinde kendisini bekliyordu. O gün verilen bütün randevular iptal edilmişti. "Beyefendi bugün sizinle görüşemeyecek" telefonu alanlar içinde kimler yoktu ki!
Bunlardan ikisi "Bizi bile kapıda bıraktıracak kadar önemli kim olabilir ki" diyerek evin karşı sokağındaki köftecinin önüne tezgahı açtılar. Hem yiyorlar, hem de merakla kim gelecek diye bekliyorlardı.
Esenboğa'dan taksiye binen TÜRK, evin önünde araçtan indi. Demirel'in koruma müdürü BEYEFENDİYİ görünce koşarak yanına gidip ellerine sarıldı. Misafire gösterilen saygı sıradan değildi. Köftecide pusuya yatanlar bunu hemen anladı.
Misafir yüzünü döndüğünde pusudaki iki arkadaş "Ya bu bizim .... Abi değil mi?" diyerek şaşkınlıktan küçük dillerini yutacaktı. Çünkü iki kafadar yıllarca gördükleri her yerde BEYEFENDİYİ ciddiye bile almamıştı!
Köfteciyi mesken tutanlar Cavit Çağlar ve Erman Yerdelen'di..
İkisi de gelen Türk'ün iki ülke arasındaki KRİZLERİ ÇÖZEN İSİM olduğunu bilmiyordu...
Neyse...Demirel dört gözle misafirini bekliyordu. Amerika'dan gelen konuk Süleyman Bey'in karşısına oturur oturmaz elini cebine attı. Çıkardığı kağıdı masanın üstüne bıraktı. Demirel uzanıp aldı. Okuyunca bembeyaz oldu.
Amerikalılar'ın "Bizim sırlarımızı Ruslar'a veriyor" denilen bakanın ismi o kağıtta yazılıydı.
Önemli konuk, "Uyarıları hiç ciddiye almamışsınız" dedi.
Sessiz kalan Demirel "Hayır, böyle bir şey hatırlamıyorum" cevabını verdi. Bunun üzerine önemli TÜRK, "Sizi Londra'ya çağırmışlar ve bu konu orada gündeme gelmiş" diye ikinci sorusuyla Demirel'i iyice şaşkına çevirdi.
Başı dönen Süleyman Bey, "Evet Londra'ya gittim ama böyle bir görüşme olduğunu hatırlamıyorum" diye konuştu...
Arabulucu TÜRK sinirlenmişti. "Hatırlamıyorum diyerek bu konuyu çözemeyiz. Hem ismi, hem de tepki çekmesin diye birkaç ismi partiden gönderin.
Başka yolu yok bunun" diye çıkıştı.
Demirel ne söylendiyse yaptı!
Önce yasaklar kalktı. Ardından milletvekili seçildi. Daha sonra Başbakan oldu...
Hükümeti kurduktan sonra ilk işi ABD'ye gitmek oldu.
Amerikalılar bu jeste karşılık kendisini özel misafirlerin ağırlandığı BLAIR HAUSE'da ağırladı. Demirel dinlenirken bir yetkili gelip, "Süleyman Bey, Başkan'la görüşmeniz nezaket gereği olacak. Asıl görüşmeniz CIA Başkanı Robert Gates ile olacak" dedi. Gates'le görüşme 45 dakika sürdü. Gates, harita üzerinde "Güney Kafkasya'yı siz kontrol edin, Rusları buradan çıkaralım. Batum, Kırım zaten sizin eski toprağınız..." dedi.
Peki Amerikalılar'ın, Ruslar'a bilgi sızdırdığını iddia ettiği Türk bakan kimdi?
O, 3 dönem Dışişleri Bakanlığı yapmış, Türk diplomasisinin yetiştirdiği çok değerli diplomat ve devlet adamı İhsan Sabri Çağlayangil'di.
Çağlayangil, iki tiyatrocu kadın üzerinden Ruslarla temas halindeydi!
ABD, Çağlayangil'in, devletin bilgisi dışında, şahsi inisiyatifini kullanarak bu işleri yaptığını sanıyordu. Oysa emri veren Türk İhtiyarlar Heyetiydi.Türkiye, ABD ve Rusya ile derin bir oyunun içindeydi.
Şimdi Suriye konusunda Hükümet'e ve Yeni Ankara'ya yapılan saldırıları görünce şaşırıyorum. Ne Ankara'dan ne de Türkiye'den haberleri var!
Amaç Erdoğan'ı ve devleti zayıf göstermek...Bunu da basın yoluyla yapacaklarını zannediyorlar...
Kağıttan kalelerle bu işler olmaz! Benden söylemesi...

NOT: 
Yukarıdaki olayı yıllarca Çağlayangil'in en yakınında olan aile dostum anlattı... Dahası da var ama yerimiz dar...

Hiç yorum yok: