18 Nisan 2012 Çarşamba

Evet, icazet de aldılar, emir de.. / İbrahim KARAGÜL




Madem 28 Şubat "çokuluslu" askeri müdahalesi soruşturuluyor, "figüranları" tutuklanıyor ve yargılanıyor, gelin o kirli ilişkileri bütün detaylarıyla ortaya dökelim.

O karanlık dönemin Atlantik ötesi bağlantılarını, bu millete ödetilen yüz milyarlarca dolarlık yolsuzluğu, koca generallerin emir eri gibi talimatlar almasını, oyun kuruculara kusursuz raporlar sunmalarını konuşalım.

28 Şubat'ın sadece Türkiye içi iç iktidar kavgasıyla sınırlı olmadığını, yeni bölgesel dizayn için Türkiye'nin iç siyasetinin de dizayn edilmek istendiğini, Türkiye için bölgesinde yeni roller tanımlandığını görelim. Görelim de; içerideki askeri ve ekonomik güç yapılanmasının daha üst bir oluşum için nasıl kullanıldığını, harekete geçirildiğini, bu ülkenin geniş bir coğrafyada ne tür bir savaşın içine sürüklendiğini bilelim.

Sızdırılan sorgu tutanaklarında iki şey özellikle dikkatimi çekti:

1- RP'nin iktidara gelmesinin hemen ardından ABD ve İsrail'de bir dizi görüşme yapıldığı ve askeri müdahale için icazet alındığı iddiası..

2- Batı Çalışma Grubu üzerinden İran'daki rejimin zayıflatılmasına yönelik faaliyetler, rejim değişikliği projeleri ile ilgili detaylar...

Açık söylüyorum, bunların hepsi doğru. Çok daha fazlası da var.

Bugünün şartlarıyla resmi görmemiz zor. Bu yüzden o döneme geri gidelim: Soğuk Savaş bitmiş, iki kutuplu sistem çökmüş. ABD önderliğinde yeni bir dünya şekilleniyor. Yeni sistemde, Batı'ya meydan okuduğu iddia edilen Müslüman dünyanın hizaya sokulması öncelikli amaç. Bu çerçevede bir tür "Yeni Ortadoğu Düzeni" planlanıyor. Sisteme meydan okuma ya da kontrol altına alınması zor üç ülke var: İran, Irak ve Suriye... Bu üç ülkenin istikrarsızlaştırılması, tasfiye edilmesi isteniyor, üçüne yönelik de rejim değişikliği projeleri hazırlanıyor. Tabii ki, İsrail'in bölgesel güvenliği öncelenerek planlar yapılıyor.

İşte 28 Şubat müdahalesi de, Türk-İsrail ekseni de bu dönemde gerçekleşiyor. ABD ve İsrail aşırı sağının kurguladığı bu eksene daha sonra Ürdün ve kısmen Mısır da katılıyor. Amaç; Türkiye-İsrail öncülüğünde Yeni Ortadoğu Düzeni'ni kurmak, "İslam tehdidi" ile mücadele cephesi şekillendirmek.

Bu yüzden önce eksen oluşturuluyor sonra Türkiye'nin iç politikası yeni eksene göre dizayn ediliyor. Necmettin Erbakan hükümetinin bu dönemin şartları göz önüne alındığında en büyük talihsizlik! Çünkü kurulan yeni sisteme uymuyor. Refahyol hükümeti "hatasız" olsaydı bile tasfiye edilecekti. Öyle de oldu... Ardından Türkiye ve İsrail, bütün bölgede ortak örtülü operasyonlara girişti, o zamana kadar kurulan "antiterör merkezleri" hareket geçirildi. Türkiye için yazılan yeni stratejik değer "İslam tehdidi"ne karşı mevzi almaktı ve öyle de oldu.

"Oyun kurucular" ABD aşırı sağı ile İsrail aşırı sağı idi. Türkiye'deki askeri çevrelerle ortaklık kurdular, sermaye çevreleri ile işbirliğine gittiler ve bu ülkeyi 21. yüzyıl boyunca sabit duracağı bir mevziye yerleştirdiler. Hesap buydu..

Yıllardır bize "Türkiye dostu" olarak yutturulan Richard Perle, Frank Gaffney, Michael Rubin, Michael Ledeen, Kenneth Adelman ve daha nice ABD-İsrail aşırı sağına mensup isimler projenin fikir babalarıydı. Sadece fikir mi, ortada milyar dolarlar dönüyordu. Öyle ki; bunlardan biri, "koca generallerin bu kadar kolay işbirliği yapacağını biz bile tahmin edemedik" diye yazacaktı daha sonra.

İran'da rejim değişikliği için, Hizbullah'ın tasfiyesi için, Ortadoğu'da radikal İslamcı güçlerin yok edilmesi için çok büyük operasyonlar yapıldı. 28 Şubat'ın etkisi azaldığında bile o "derin ittifak" operasyonlara devam ediyordu. İsrail istihbaratı bu ülkede evler basıp insanları bile gözaltına aldı, sorgu evlerinde İsrail istihbarat mensupları görevlendirildi.

Cengiz Çandar'ın, 28 Şubat konusunda Neşe Düzel'e yaptığı açıklamalarda bu anlamda çok değerli bilgiler var. Gerçekten de Türkiye'de ilk kez ö dönemin uluslararası niteliği ile ilgili böylesine açık sözler duydum. Yıllardır, "Plan oralarda hazırlandığı halde neden kimse bu boyutları tartışmaz" diye dövünüp durduğum için Çandar'ın sözlerinin çok değerli olduğunu biliyorum.

"28 Şubat İsrail işiydi" diyen dönemin andıçlı isimlerinden Cengiz Çandar; müdahaleyi Cumhuriyet tarihinin en büyük soygunu olarak niteliyor ve "Bu soygunun bedelini vatandaş 2001'de feci bir ekonomik krizle yoksullaşarak ve işsiz kalarak ödedi. Sadece bankaların içinin boşaltılması, vatandaşa 380 milyar liraya mal oldu. Vatandaş bu faturayı fakirleşerek ödedi" ifadelerini kullanıyor. Bu yüzden, konuyla ilgili her yazıda 28 Şubat'la ilgili derin bir yolsuzluk soruşturması yapılmasının her şeyden önce gelmesi gerektiği çağrılarını yıllardır yapıyoruz.

Çandar'ın, "oyun kurucular"la ilgili sözlerine gelelim: 12 Mart 1997'nin cumartesi günü Washington'da dönemin Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın çağrısı üzerine Bakanlık binasının yedinci katında Türkiye ile ilgili bir toplantı yapılmış. Bu toplantı, 28 Şubat kararlarının alındığı MGK toplantısından iki hafta sonra düzenlenmiş. Hatırlayın... RefahYol, haziranda iktidardan gitti. Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle hepsi toplantıdaymış. Türkiye'ye ilişkin olarak ne yapılmalı, o toplantıda konuşulmuş. O toplantıdan çıkan genel eğilim, "doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli" olmuş.

28 Şubat'ın sadece iç güçlerle yapılan bir darbe olmadığını, Amerika'nın en İsrail yanlısı çekirdeğinin de darbeye dahil olduğunu belirterek şöyle devam ediyor Çandar: "28 Şubat'ın simge ismi olan Çevik Bir o dönemde çok muteber biriydi. Amerika'da iki tane aleni İsrail lobisi var. Bir'in bunlarla o kadar yoğun ilişkisi vardı ki, 2000 yılında ilk kez ihdas ettikleri "uluslararası devlet adamı" ödülünü Bir'e verdiler. Bir'in Demirel'den sonra cumhurbaşkanı olması gerektiği fikrini yaydılar. Çevik Bir'in İsrail askerî sanayileriyle de çok sıkı ilişkileri vardı.

Emekli olduktan sonra İsrailli silah firmalarının temsilcisi olmadı mı? TSK ile İsrail establisment'ı ve ABD'deki İsrail yanlısı çekirdek kadrolar arasındaki çok yoğun ilişkiyi görmeden 28 Şubat'ı anlayamayız..."

Daha ne denir!

1- 28 Şubat ABD-İsrail aşırı sağı tarafından planlandı. 2- Türkiye ve bölgedeki İslami eğilimi tasfiye amacı taşıyordu. 3- Yeni Ortadoğu dizaynı çerçevesinde İran-Irak-Suriye istikrarsızlaştırılacaktı. 4- Öncelikle Türkiye'nin iç politikası yeniden dizayn edildi ardından bölgesel dizayn başladı. 5- Bu koca ülke, İsrail aşırı sağının bölge politikalarına peşkeş çekildi. 6- İçerideki figüranlar için Türkiye'nin çıkarları değil, itaat edip tekmil verdikleri lobinin çıkarları öncelikliydi. 7- Hem ülke soyuldu hem de halk kamplara ayrıldı, sokaklar bölündü. Aslında bu bir iç çatışma teziydi. Bir sonraki adım İran'la savaş projesiydi.

Dolayısıyla 28 Şubat soruşturması sadece Çevik Bir'i tutuklamakla kapatılamaz. Söyleyecek çok söz var bu konuda...

Hiç yorum yok: