17 Nisan 2012 Salı

Hortumlamanın Alası Legal Yollarla Oluyor / Cevdet AKBAY


24 Şubat 2009 Tarihli Yazı ...



"Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin başkanı Erbakan'a geliyor. ‘Biz, devlete borç vermek zorundayız' diyor. Erbakan da, ‘Sen bir holdingi idare ediyorsun, ben de devleti. Borç paraya ihtiyacım olursa en düşük faizle almaya çalışırım' diyor. İşadamı giderken Erbakan'ı tehdit ediyor. ‘Bu politikanla biz batarız, ama sen de batarsın' diyor. Ondan sonra düğmelere basılıyor."
Hortumlamanın Alası Legal Yollarla Oluyor

17 Ocak 2009 tarihli köşe yazısının başlığı “Söyle de öğrenelim” idi. Başbakan Erdoğan'ın patronunu kastederek sarfettigi “Hortumlarını kestik de ondan rahatsızlar” sözü Eksi'nin cok zoruna gitmiş, patronunun avukatlığına soyunmuş. “Doğan'in avukatları yok mu?” sorusu akla gelebilir. Doğan Holding'de işler farklı işliyor, avukatlık ve iş takipçilik gibi görevleri genelde “gazeteci” kisveli insanlar yapıyor.

Ekşi, Başbakan'ın “Hortumlarını kestik de ondan rahatsızlar” ifadesiyle bazılarının sahip olageldikleri ayrıcalıklara son verdiklerini kasdettiğini biliyor ama olayı kasıtlı olarak saptırarak dikkatleri başka yöne çevirmeye, Ergenekon terör örgütü konusunda olduğu gibi, bu yöntemle gerçeklerin üstünü örtmeye çalışıyor aslında.

Geçenlerde bir yazısında (Andıç'cılar, 15 Şubat 2009, Hürriyet), üst düzeydeki Demirel gibi dostlarına 28 Şubat'ı sipariş veren, terör, faili meçhul cinayetler, hortumlama gibi önemli konularda dut yemiş bülbül kesilen Ergenekon örgütünün “fikir dedeleri” olan Ercümen-i Danış adlı korsan örgütün yaşlı üyelerini temize çıkartmaya, “31 Mart Olayı'nı da mı Ergenekon işledi” diyerek Ergenekon terör örgütünü masum göstermeye çalışmıştı.
Sayısı bellirsiz “faili meçhul” cinayetlerin faili olan bir terör örgütünü masum göstermeye çalışırken yüzünün zerre kadar dahi olsun kızarmadığından eminim. Bir insanın yüzü ya astarlı olunca ya da ar damarında arıza olunca kızarmaz.

Şimdiki yazısıyla da hortumcuları masum göstermeye çalışıyor. Direk “hortumcular masumdur” demiyor elbet; hortumlama olayını farklı bir şekilde göstererek hortumcuların büyük ekseriyetini masum gösteriyor. Yani, “hortumlama yalnız illegal yollarla olur” yanlış bilgisini empoze ediyor, oysa Türkiye'deki hortumculuğun önemli bir kısmı legal yollarla yapılıyor.

Devletten beslenen holdinglere yakın siyasetçi ve bürokratlar vasıtasıyla yapılan düzenlemeler sayesinde Türkiye'de bir “legal/kanuni hortumcu” grup oluştu. Sermayesini bile devletten kopardıkları parayı geri devlete borc vererek holdingleşenler var. Hatta Türkiye'deki Koç ve Sabancı dahil istisnasız en büyük holdinglerin (İstanbul Dukası) yüzde 95'e yakın kazançları ranttan, yani devlete verdikleri borçtan kazandıklari faizden geliyor; üretime dayalı karları yüzde 5'ten daha azdır. Rekabet nedir bilmezler; rekabeti, rakipleri hiç sevmezler. Beleşten zengin olmaya alışmışlar, alıştırılmışlar.

Kurdukları bu “legal yoldan devleti hortumlama” sisteminin değişmesini istemezler, değiştirmeye yeltenenleri düşman bilirler. “Hortum” musluklarının açık kalmasını sağlamak için askerlere darbe yaptırmaktan, onbinlerce masumun hayatını mahvedecek olaylar zincirini başlatmaktan çekinmezler. Benzetmekte hata olmasın, ağzındaki kemiği kaybetmek istemeyen aç bir köpekten (tabir affedilsin, misal olarak veriyorum) daha tehlikelidirler.

“28 Şubat, yolsuzlukların, banka hortumlamaların zirveye ulaştığı dönem oldu. O dönemde, Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin başkanı Erbakan'a geliyor. ‘Biz, devlete borç vermek zorundayız' diyor. Erbakan da, ‘Sen bir holdingi idare ediyorsun, ben de devleti. Borç paraya ihtiyacım olursa en düşük faizle almaya çalışırım' diyor. İşadamı giderken Erbakan'ı tehdit ediyor. ‘Bu politikanla biz batarız, ama sen de batarsın' diyor. Ondan sonra düğmelere basılıyor.”

Bu ifadeler, 5 Mayıs 2003'te Neşe Düzel'e konuşan, şimdi Saadet Partisi İstanbul adayı olan Mehmet Bekaroğlu'na ait. Bekaroğlu, bu ifadesiyle, 28 Şubat'ın bir “holdingci hortumcu” tarafından tetiklendiğini söylüyor. Binlerce insanın hayatını kaybettiği, yüzbinlerin perişan edildiği, 100 milyar dolarların hortumlandığı, milletin fakirleştirildiği, ülkenin kargaşa ortamına sürüklendiği sürec, gözü doymaz bir hortumcunun marifetiymiş!

Aç bir köpek (ifade gene hoş görülsün, misal olarak kullanıyorum), ağzındaki kemiği almaya çalışan en fazla birkaç insanın hayatına kasdedebilir ama gözü doymaz bir “legal hortumcu” koca bir ülkeyi perişan etti, harabeye çevirdi. Devletten sağladığı rantla finansörlüğünü yaptığı Ergenekon tipi terör örgütleriyle onbinlerce masum insanın kanına girdi.
Erbakan'ın, bu “holdingci hortumcu”yu kudurtacak kadar saldırganlaştıran icraatı “Havuz Sistemi”ydi. Bu sistemle, “legal hortumcular”ın rant hortumlarını kesip birkaç aile holdingine giden devlet kaynaklarını halka kanalize etti. Bu da haliyle halkı sağılacak inekler olarak gören, halktan kopuk “Yerli İngiliz” holdingcileri rahatsız etti.

Havuz Sistemi'ni, sistemin fikir babası Prof. Dr. Osman Altuğ'dan dinleyelim: “Sayın Başbakan Erbakan davet etti. Beni Başbakanlık Başdanışmanı olarak görev talebi oldu… Birçok şeyi değiştirmeyi hedeflemiştik. Biz bir havuz hesabı yaptık. Devletin tüm kurumları ellerindeki paralarını başka bankalara yüzde 5`le yatırıyor o bankalardan da yüzde 130 faizle borç alıyordu. Bunu görünce bir havuz kuralım dedik. Bu havuz kelimesi de bana ait değil Sayın Erbakan`a aittir.”

“Bizim getirdiğimiz kamunun tek hesabıdır. Kendisi bunun adını halk anlamaz buna havuz hesabı diyelim dedik ve böyle bir oluşum başlattık. Biz havuzda parası olanlara yüzde 50 faiz verdik. Böylelikle yüzde 80 biz fazla kazanacaktık. Türkiyede tüm çalışanlara o tarihlere kadar görülmeyen oranda zam yapıldı ve memur yaptığı alışveriş ile piyasaya büyük rahatlama getirdi.” Gerisi malum, halkın refahından rahatsız olan holdingler çeşitli entrikalarla Refah-Yol Hükümeti'ni yıkarak yerine Mesut Yılmaz başkanlığındaki "28 Şubat Hükümeti"ni kurdurdular.

30 Haziran 1997'de Başbakan olan Mesut Yılmaz'ın ilk icraatı (pijamalı Aydın Doğan'ın ayağına gittikten sonra), çok acelesi varmış gibi Havuz Sistemi'ni 12 Temmuz 1997'de bir kararname ile acilen kaldırmak ve borçlanma faizlerini yüzde 70-80'lerden yüzde 130'lara çıkarmak oldu!

İrtica ile mücadele(!) için kurulan bir hükümetin bu ilk icraatının “irticayla mücadele” ile hiçbir alakası olmadığı acik. Zaten “irtica” yaygarası, hortumları faaliyete geçirmek için kullanılan bir kılıftı. Bu muhteris, aç gözlü holding patronunun, halkın karşısına çıkıp “Erbakan, hortum musluklarımızı kestiği için ona karşı mücadele başlattık” demesi beklenmiyordu zaten. İşsiz ve ayyaş birisini (Ali Kalkancı) “Seyh” tahtına oturtarak, sokaktan aldıkları bir kadının (Fadime Şahin) başına örtü takarak başlattıkları bir toplum mühendisliğinden, oluk oluk para akıtan hortumlama sistemi çıkardılar!

Anlayacağımız, bir “irtica” senaryosuyla Erbakan'ın “Havuz Sistemi”ni kaldırıp Mesut Yılmaz'ın “Hortumlama Sistemi”ni getirdiler. Erbakan'ın iktidarda kaldığı kısa bir sürede hortumlamaya o kadar hasret kalmışlardı ki, bir-iki sene gibi kısa bir sürede, Türkiye'nin IMF'den 1 milyar dolar borç alabilmek için kan-ter içinde kaldığı, binbir takla attığı bir dönemde, bir adet Ali Kalkancı, bir adet Fadime Şahin, birkaç eli sopalı adamın oynadığı bir senaryo ile devletin 100 milyardan fazla parasını hortumladılar, sayısız yolsuzluklara imza attılar.
Soygun aracı olarak kullandıkları Mesut Yılmaz Hükümeti, “hortumlama operasyonu” tamamlandıktan sonra düşürülerek Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yolsuzluktan dolayı düşürülen ilk hükümet ünvanına sahip oldu! “Legal hortumcular” için önemli olan 28 Şubat Hükümeti'nin devamı değil, bir müddetten beri mahrum kaldıkları devleti hortuma icraatını yapmaktı; onu da başarıyla yaptılar. Mesut Yılmaz, çevik Bir gibi kullanageldikleri kiralık tetikçilere ihtiyaçları kalmayınca kirli birer mendil gibi bir kenara attılar.

Eminim ki Oktay Ekşi, o süreçte kasalarını tıka basa dolduran birçok “holdingci hortumcu”yu çok yakından tanıyordur, çünkü çoğu kendi düşünce dünyasından insanlardı. En azından, “28 Şubat Hükümeti”nin ekonomiden sorumlu devlet bakanı Güneş Taner'i telefonla arayarak “Meyta mı Meyfa mı öyle bir şey karton fabrikası” için 130 milyon dolarlık teşfik isteyen (ve alan), gazeteci kisveli “is takipçisi” genel yayın yönetmeni (Ertuğrul özkök) için “tanımıyorum!” diyemez

Hiç yorum yok: