12 Şubat 2012 Pazar

Yolunu Arayan Irak / Taha KILINÇ


1921′de Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ın Bağdat’ta ‘kral’ olarak taç giymesiyle tarih sahnesine çıkan, ardından 1932′de İngiltere’den bağımsızlığını resmen kazanarak ‘Irak Krallığı’ adını alan günümüzün Irak’ı, kuruluşundan bu yana huzurlu ve sakin çok az zaman geçirdi. Modern Irak’ın tarihi, okuyanların içini karartacak şekilde katliamlardan, sürgünlerden, darbelerden, kısacası acıdan ibarettir.

Geçtiğimiz yüzyılda Irak’ta yaşananlardan kabaca yapılacak bir seçki bile, trajedinin boyutlarını göstermeye yetecektir:

Irak’taki kitlesel isyanların ilki 1915 yılında Necef’te yaşandı. Şii ulema, kısa zaman içinde binlerce insanı organize etti. Sonuç çarpıcıydı: Osmanlı Necef topraklarında son nefesini verdi, yerine İngiliz idaresi geldi.

Şii tebaanın İngiliz efendilerden duyduğu hoşnutsuzluğun ortaya çıkması uzun sürmedi. 1918′de patlak veren ve aralıklarla 1921′e kadar süren kitlesel başkaldırmalar, aynı yılın Şubat ayında vahşi bir biçimde bastırıldı. Faysal’ın tahta çıkmasının ve yeni bir devletin doğuş seremonisinin gölgede kalmasını istemeyen İngiliz kuvvetleri, 9 binden fazla isyancıyı öldürdü.

1924′te bu defa Kürtler ayaklandı. İngiliz Kraliyet hava kuvvetlerine ait uçaklar, Süleymaniye kentine havadan bomba ve hardal gazı attılar. Binlerce insan hayatını kaybetti, binlercesi de benzer saldırılara hedef olmamak için sığındıkları çöl şartlarında açlık ve susuzluktan öldü.

1927′de yeni bir Şii ayaklanması yaşandı. Ancak bu sadece Irak’a özgü bir ayaklanma değildi. Suriye ve Suudi Arabistan da aynı dönemlerde kitlesel isyanlarla sarsılıyordu. Sonuç aynıydı: İngilizler Şiileri bir kere daha güç kullanarak susturdular.

Hükümetin koyduğu yeni vergilere isyan eden halkın 1931′de Irak’ın çeşitli kentlerinde başlattığı genel grevler, kısa zamanda ayaklanmaya dönüştü. Kuzey Irak’ta Kürtler, orta ve güney bölgelerde ise Süryaniler kitlesel gösterilere başladı. İngiliz kuvvetlerinin yardımıyla bastırılan olaylarda binlerce Kürt ve Süryani öldü. 1932′de Irak, bağımsız bir devlet olma hakkını elde ederken, çıkan olaylar sırasında İngiltere’nin Musul Başkonsolosu öldürüldü.

Irak’ta gölgede kalmış bir dini grup olan Kürt Yezidiler 1935′te ayaklandıklarında seslerinin kısılması üzün sürmedi.

1930′ların aynı zamanda Türkiye’nin doğusunda da yoğun şekilde isyanlara sahne olması dikkat çekicidir.

1946′da İran-Irak sınırında kurulan Mahabad Kürt Özerk Cumhuriyeti, aynı yıl içinde İran ordusunun baskınıyla ortadan kaldırılınca, cumhuriyetin kuruluşuna destek veren Barzan aşireti de Kuzey Irak’a geri döndü. Aşiretin önemli isimlerinden Mustafa Barzani, Irak’ta idam edileceğini anlayınca Sovyetler
Birliği’ne kaçtı. Nitekim ağabeyi Ahmed Barzani Irak mahkemelerinde yargılandı, ancak beraat etti. 15 yıl sonra, Barzani aşireti ve diğer Kürt oluşumlarının desteklediği bir Kürt ayaklanması 1961-75 arası Irak’ın başlıca iç meselesi haline gelecektir.

Bu dönemde, Irak’ta hâkim olan krallık rejimi ‘siyasal istikrar’ını ülke içinde isyan eden farklı grupların askeri güçle bastırılmasına borçluydu. Nitekim, 1940′lardan itibaren devletin kılıcı komünistleri biçmeye koyuldu. Tanınmış komünist liderlerden Yusuf Selman Yusuf, Zeki Besim ve Muhammed Şalabi, 1948′de idam edildiklerinde, mensubu oldukları siyasal hareket de büyük ölçüde darbe almıştı.

Irak, 1958′in 14 Temmuz’unda ilk askeri darbe ile tanıştı. 23 yaşındaki son Irak Kralı Gazi, aile fertleriyle birlikte kaçmaya çalışırken Bağdat’taki sarayının kapısında öldürüldü.

Darbeyi düzenleyen ekibin başı General Abdülkerim Kasım, 1963′te bir karşı darbeyle devrilerek idam edildi. Irak’ın yeni lideri Abdüsselam Arif, 13 Nisan 1966′de esrarengiz bir helikopter kazasında ölünce, yerine kardeşi Abdurrahman Arif geçti. İktidarı sadece iki yıl süren Abdurrahman Arif, 31 Temmuz 1968′de düzenlenen Baas darbesiyle görevden uzaklaştırıldı.
Ahmed Hasan el Bekir ve kuzeni Saddam Hüseyin, artık Irak’ın yeni hâkimleriydi. El Bekir 1979′da ‘sağlık gerekçeleriyle’ iktidardan uzaklaştı, yerine Saddam geçti.

Saddam Hüseyin dönemi, daha yakın olması ve sıkça medyada yer alması sayesinde diğerlerine oranla daha ayrıntılı bir şekilde biliniyor. Saddam’ın Irak Şiilerine ve Kürtlerine karşı düzenlediği iki büyük katliam, Duceyl ve Halepçe de öyle:

Saddam Hüseyin’e karşı 8 Temmuz 1982′de Şiilerin çoğunluğu oluşturduğu Duceyl kentinde girişilen başarısız bir darbe teşebbüsünün ardından yakalanan 800′e yakın şüpheliden 148 tanesi idam edildi.

Asılanlardan bazılarının olaya hiçbir şekilde karışmadıkları da ortaya çıktı. Saddam Hüseyin, 2003′te Irak’ın ABD tarafından işgalinden sonra yargılandığı davada Duceyl için de hüküm giydi.

Halepçe’de ise, bu defa Sünni Kürtler hedefti. 13 Mart 1988′de isyancı Kürtlerin merkezlerinden Halepçe kentine saldıran Irak ordusu, 5 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine yol açtı. Saldırı sırasında kullanılan kimyasal silahlar, binlerce insanı da sakat bıraktı.

İşte bugün gördüğümüz karmaşık Irak manzarasının arka planında bütün bunlar var. On yıllar boyunca ‘istikrar uğruna’ yaşanan onca katliam ve cinayetten sonra, şimdi Iraklılar yollarını bulmanın mücadelesini veriyor. Artık başlarında acımasız bir diktatör de olmadığı için, Irak’ı oluşturan grupların birbirlerine karşı biriktirdiği kinler denetimsizce ortaya çıkıyor.

Şu kesin: Hiç de uzak olmayan bir gelecekte Irak en az üç parçaya bölünecek. “Kanlı mı olacak, kansız mı?” sorusunun cevabı ise şimdiden belli gibi.

Hiç yorum yok: