24 Şubat 2012 Cuma

İZMİR SUİKASTİ PALAVRASI



İZMİR SUİKASTİ PALAVRASI
İstiklâl Mahkemesi Delile Göre Değil Kafasına Göre Karar Verir!..
(Kılıç Ali)
Resmî tarihin “İzmir Suikastı” olarak nitelediği hadisenin gerçek yüzünü, üzerinden bu kadar yıl geçmiş olmasına rağmen halâ bilmiyoruz. Birçok tarihi hakikat gibi, bu hadisenin gerçek yüzünü öğrenebilmemiz için de, galiba Kemalistlerin tarih üzerine koyduğu 70 yıllık ipoteğin kalkması gerekecek.
Şimdi sözü, bu mahkemede idam ile yargılanan Kâzım Karabekir’in damadı Prof. Dr. Faruk Özerengin’e bırakalım. Sn Özerengin Kayınpederinden ve bu hadiseyi yaşayanlardan duyduklarını şöyle anlatıyor:
“… Ziya Hurşit isminde o tarihte CHP’den Lazistan Mebusu olan zat, Mustafa Kemal Paşa’ya müthiş düşman. Hatta onu öldürmek için fırsat arıyor. Kabadayı gibi bir adammış. Ve bu adamın aklı fikri Mustafa Kemal paşa’yı bir yerde sıkıştırıp temizlemek. Bu fikri mebuslar arasında duyuluyor. Hatta mecliste kara tahtaya bile yazmış adam:
”Bir millet ki putunu kendi yapar, kendi tapar.”
Dolayısıyla bunun şununla bununla temasları falan gözaltına alınıp takip edilmeye başlanıyor. Hareketleri adım adım takip ediliyor ve Mustafa Kemal Paşa’ya, ziya Hurşit’in bir suikast tertipleyeceği meydana çıkıyor. O zamanki Ankara valisi hadiseleri gün gün biliyor.
Bu sırada söz ajandan açıldı. Sarı Efe Edip, Kâzım Özalp’ın çiftliğinde baş kâhya imiş. Ve bu Sarı Efe Edip’te Ankara’da Kâzım Özalp’ın adamı olarak çalışıyor. Onların bir nevi ispiyonculuğunu yapıyor. Sarı Efe Edip’i ne yapıp edip bu işin içine ajan olarak sızdırıyorlar. Ondan sonra suikast tertipleri başlıyor.”
Faruk Bey’in hatıralarında suikast ile ilgili asıl bundan sonra verdiği bilgiler çok ilginç ve suikaste niye temiz insanların isimleri bulaştırıldığı hakkında bize bilgiler veriyor.
Okumaya devam:
“… Sarı Efe Edip verdiği ifadelerde temizlenmesi ve ortadan kaldırılması gereken kişilerin isimlerini bu suikast işine bulaştırıyor. Falan da vardı, filan da vardı. O onunla gizli gizli şurada konuşmuştu… ve yıldırım hızıyla Kâzım Karabekir Paşa dahil, Ali Fuat Paşa, Rauf Orbay ve Atatürk’ün en yakın arkadaşları dahil, bunlar muhalefete giriştiler diye muhalefetin hepsi suikast ile ilgilidir diye hepsini tutuklanıp, İzmir’de hapse tıkılıyor. Bu işleri tamamladıktan sonra Sarı Efe Edip sözüm ona suçlu gibi kendini gösteriyor.
Mahkeme heyeti incelemesini bitirdikten sonra karar olarak “idam” diyor. Sarı efe Edip daha fazla konuşmasın diye isimleri verdikten sonra acele ile idam ediliyor. Adam idama götürülürken ciyak ciyak bağırıyor. Tarih onun bağırtısını niye yazmıyor?. Diyor ki:
“Beni Mustafa Kemal’e götürün siz ne yapıyorsunuz? Beni bunun için mi çalıştırdınız?.
Bağırta bağırta adamı götürüp astılar ki ileride bu işlerle ilgili konuşmasın diye…
İzmir suikastının hikâyesi budur. Sonra da her şey planlandığı gibi giderken silahlanmış bir grup subayın müdahalesi sayesinde paşaları asamadılar. Onu da çok iyi biliyoruz. Mustafa Kemal Paşa, Çeşme’ye çekiliyor. Fahrettin Altay vasıtasıyla mütemadiyen haberleşiyor. Bir an evvel paşaları da temizlemek istiyor fakat mahkeme bir türlü karar veremiyor. Bunun üzerine silahlı subaylar var çekin bu subayları diyorlar.
Orduya emir veriliyor “Tatbikat yapılacaktır. Çeşme’ye gelin” ordu, askerler Çeşme’ye çekiliyor.” Fakat büyük bir subay grubu bu tatbikata gitmiyor. Orduya isyan ediyorlar. Bu subaylar şu karara varıyor;
“ Eğer paşalara idam hükmü çıkarsa, içinde Kılıç Ali’nin de bulunduğu mahkeme heyetini öldürecekler. Sonra da idam ile yargılanan İstiklâl Savaşının kahraman paşalarını dışarı çıkaracaklar ve sisteme isyanı başlatacaklar.”
Rauf Orbay o sırada memleket dışında olduğu için 10 yıla mahkûm ettiler. Düşünün adamın hiçbir kabahati yokken 10 yıllık bir ceza. Bilmem anlatabiliyor muyum?”(1)
İttihatçı muhaliflerin temizlenme kararı da çok önceden verilmiştir. Bunun formalitelerinin tamamlanma ve gerekçe oluşturma işi ‘istibdat Mahkemesine’ kalmıştır. Ünlü İttihatçı eski Maliye Bakanı Cavit Bey’in, mahkemenin, ısrarla yönelttiği iktidarı devirme teşebbüsünde bulunduğu suçlamasını şiddetle reddedip, mahkemeden bu konuda delil isteyince, çete reisi Kılıç Ali şöyle bağıracaktır:
“ İstiklâl Mahkemesi delillere göre değil vicdani kanaate önem verir. Sizin bu ifadeniz bizi ikna etmemiştir. (2)
Bu davaların sanıklarını da ‘makable şamil’ suçlamalarla idama mahkûm eden, daha doğrusu, ‘devlet’ tarafından verilen karara kılıf uyduran terör çetesi, suikastla hiçbir ilişkisi olmayan eski İttihat ve Terakkicileri 26-27 Ağustos gecesi Umumi Hapishane önünde asar.
Böylece Mustafa kemal Paşa’nın, daha Sofya ateşemiliteri iken dönemin Maliye Bakanı Cavit Bey hakkında bir alım satım meselesi yüzünden söylediği ‘Böyle bir adam asılmayı hak eder’ buyruğu yıllar sonra yerine getirilmiş olur. (3)
İzmir suikastı davasının 1 numaralı sanığı ve suikastın planlayıcısı Ziya Hurşit darağacına giderken, kendisinden başka asılacakların da olduğunu öğrenince aynen şöyle dediğini, idamlarda hazır bulunan adli tabip Fahri Ecevit nakleder:
“Galiba hepsi ölüme müstahak değildi. Bir yanlışlık olmalı.”
Yine aynı tanığın şahit olduğu, idamlıkların asılmadan hemen önce darağacında söyledikleri son sözleri verelim:
“Maarif eski nazırı Şükrü ey iki kere asılıyor. Birincisinde ipi kopuyor. Son söylediği;
“Vah… Vah… Vah…”
Onun ardından ikinci olarak asılan Hafız Mehmet:
“Zulüm!… Zulüm!… Zulüm!… Zulümle yapılan bina payidar olmaz!”
Rüştü Paşa, sehpanın altına gelince haykırır:
“… Harp meydanlarında ölümle bin defa göğü göğüse geldim, fakat gözlerimi bile kırpmadım. Ama ölümün böylesi kahrediyor insanı!”
Halis Turgut:
“ … Çocuklarıma söyleyin katiyen siyasetle uğraşmasınlar.okusunlar, çalışsınlar, fikir adamı olsunlar! Yaşasın mefkûrem, payidar olsun Türklük! Bir Türk, Türklüğe nasıl fenalık yapar?”
Son olarak idam edilen Ziya Hurşit, idam sehpasının altında şunları söyler:
“… Ben zaten başka bir şey beklemiyordum! Sizin elinizden yalnız bu gelir. Amma bu da bir zevk. Hürriyetsiz bir memlekette yaşamaktansa, namusuyla ölmek daha hayırlıdır. Zahmet buyurmayın. Ben işimi kendim görürüm.”
Anadolu tarihinin bol kanlı sahnelerinden birinin perdesi daha burada kapanıyor.
18 Haziran 1926′da Mustafa Kemal, suikast girişimi hakkında Anadolu Ajansı’na verdiği demeci şu cümleyle bitirdi:
« Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. »
Kaynaklar:
1- Prof Dr. Faruk Özerengin’le Röportaj’dan Teklif, Sayı 6, 1987.
2- Hakimiyet-i Milliye Gazetesi, 11 Ağustos 1926.
3- Lord Kinross, Atatürk, Londra, !964’ten naklan E. Baybars, İstiklal Mahkemeleri, 2/465
.

Hiç yorum yok: