Birlik Vakfı Bursa Şubesi, Cuma Meclis’ine bu kez de gıda konusunda yetkin bir araştırmacıyı konuk etti: Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer. Kemal Özer, belki de hepimizin yapması gereken bir araştırmayı bizler adına yapan, bu araştırmadan elde ettiği bulguları da konforumuzu sarsacak şekilde gündeme getiren bir araştırmacı. Aynı zamanda “Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi”nin de başkanı. Hareketin faaliyet konusuna bakıldığında, Kemal Özer’in ilgi alanı da belli: Gıda! Gıda ki, biz müminlerin en çok titizlenmesi gereken konulardan biri. Ve fakat şunu kabul etmek gerekir ki, bu konuda birçoğumuz ciddi anlamda ihmalkâr davranıyor, davranıyoruz. Ama ihmalkar olmaya hakkımız yok çünkü gıda konusu, Mevla’ya hesap vereceğimiz bir konu ve üstelik de biliyoruz ki yiyip içtiklerimiz, bir biçimde bizim amellerimizi de etkilemektedir. Helalle beslenen biriyle şüpheli gıdalarla beslenenin, iman-amel noktasında bir olmayacağı, kadîm bilginlerimizin ısrarla vurguladığı hususlardan biri.
Ne var ki artık bunu göz ardı eder hale gelmiş, “Canım, o da Müslüman, ona da güvenmeliyiz” ya da “Onların sahipleri inançlı insanlar, güvenerek alabiliriz” kolaycılığına sapar olmuşuz. Ama unutulmamalı ki bu gerekçeler bizi sorumluluktan kurtarmaya yetmiyor. Kemal Özer’in birçok dinleyici için ilginç ve belki de abartılı bulunan konuşmasından notlar şöyle:
Her zaman sınandığımız şey: Gıda!
“Allah (cc) dedi ki: Ey Adem! Sen ve zevcen cenneti mesken edin, ikiniz de dilediğinizden bol bol yiyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın ki haddi aşan zalimlerden olmayasınız!” ( Bakara Suresi ,35) ayeti, ilk insandan başlayarak bizlere her konuda bir sınır çizmiştir. Bu sınır gıdada da söz konusudur. Bizim peygamberimiz dahil tüm peygamberlere yasak kılınan bir veya birkaç gıda hep olagelmiştir. Birçok şey bize helal kılındı ama her şeyde olduğu gibi gıdada da yasak bir alan hep oldu. İnsanın, yaradılış sonrası ilk sınavı: “Bu ağaca sakın yaklaşma!” Ama şeytan insanı kandırdı: “Bu ağaçtan yerseniz burada ebedi kalırsınız” (Bakara Suresi-36) Ve insan, şeytanın iğvasına uydu, cennetten sürüldü.
Ashab-ı Kehf’in kaygısı neydi?
Ashab-ı Kehf elbette ki imanını kurtarıp dinini rahat yaşamak isteyenlerdi ama ayette bir de temiz yiyeceğe vurgu yapıldığı unutulmamalı: “Şimdi siz, birinizi bu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangi yiyecek daha temiz ise ondan size bir rızık getirsin.” (Kehf Suresi, 19)
İslam nasıl bir mutfak önerir?
Kur’an-ı Kerim, apaçık bir şekilde şunları haram kılmıştır:
- Domuz
- Kan
- Sarhoş ediciler
- Yırtıcı hayvanlar
- Allah adı anılarak kesilmeden ölmüş hayvanlar.
Demek ki bunların mutfaklarımıza girmesi söz konusu bile değil ama şu soruya da bir cevap aramalıyız: “Hayvanın sadece kesimi mi önemli?” Fıkıh kitapları bizlere, kesim dışında şu hususların da önemli olduğunu söyler:,
- Türü nedir?
- Nasıl beslendiler?
- Kim, nasıl kesti?
Kur’an-ı Kerim, gıdalarda şu nitelikleri öne çıkarır: “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden ‘helâl’ ve ‘tayyib/temiz’ olanlarından yiyin. Bu hususta azgınlık etmeyin. Sonra gazabım üzerinize iner.” (Tâhâ 81)
Şimdi düşünelim, acaba temiz olandan kasıt ne? Manevi kirler mi? Basit, maddi kirler mi? Kimyasal kirler mi? Biyolojik veya genetik kirler mi? Ya da hepsi mi?
Sağduyulu bir insanın buna vereceği cevap bellidir ve zaten bu sorunun cevabı da şu hadiste gizlidir: Hz. Ebu Hureyre r.a. anlatıyor: Rasülullah (sav) bir gün şöyle hitap ettiler: “Ey insanlar! Allah Teâlâ hazretleri tayyibtir (temizdir), tayyibten başka bir şey kabul etmez. Allah’ın mü’minlere emrettiği şeyler, peygambere emretmiş olduklarının aynısıdır. Saçı başı dağınık, toz-toprak içinde kalan ve elini semaya kaldırıp: “Ey Rabbim, ey Rabbim” diye dua eden bir yolcuyu zikredip, dedi ki: “Bu yolcunun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır ve haramla beslenmektedir. Peki, böyle bir kimsenin duasına nasıl icabet edilir?” buyurdular.” (Müslim, Zekat 65, (1015); Tirmizi, Tefsir, Bakara (2992)
Günümüz insanın gıdayla sınavı
Öncelikle şu hadis-i şerifi zikretmeli:
Hz. Ebu Hureyre r.a. anlatıyor: Rasulullah s.a.v. buyurdular ki “Öyle devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacak. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez. (Buhari, Büyü’ 7, 23; Nesai, Büyü’ 2, (7, 243)
Ölçüyü böyle koyduktan sonra, günümüze bakmalı. Gıdaların durumuna kabaca bakılırsa eğer, şu görülür: Gıda, insanlığın başlangıcından 1900’lü yıllara kadar doğal olarak bulunmuş, fıtrata uygun olarak yetiştirilmiştir. 1900’lü yıllardan sonra ise fıtrata müdahalede bulunulmuştur. Bu müdahale “Katkı mad. + F1 /Hibrit / GDO + Nano Rafine + Pastörize vb işlemler.” le değiştirilmekte ve bizlerin hizmetine sunulmaktadır! Sunulmaktadır ama ne pahasına?
Kim bunlar ve bir konsey: CFR
Dış İlişkiler Konseyi/Council on Foreing Relations/CFR: Amerikalı Banker, John Pierpont Morgan tarafından 1921’de kuruldu. CFR’nin bugün finans, enerji, silah endüstrisi, ticaret, bilim, medya, diplomasi ve siyaset alanlarında 183’ü ölmüş 843’ü sağ olmak üzere 1026 üyesi bulunmakta.
CFR üyesi finansörlerinden Paul Warburg, amaçlarını şöyle açıklamaktadır: “Bir dünya hükümetine mutlaka sahip olacağız. Tek sorun, bunun savaş yoluyla mı yoksa anlaşma yoluyla mı olacağıdır!”
Gıdaların genetiğiyle oynayarak bir dünya hükümranlığı kurmaya çalışan bu Konseyin arkasında üç önemli şirket var. Bu üç önemli şirketin yöneticilerinin ortak bir özelliği var: Üçü de Aşkenaz yaniAlman yahudisi. Bu şirketler şunlar: Rothscild Ailesi, Rockefeller Ailesi ve Monsanto şirketi. Bu üç şirket, dünya ekonomisinin yarıdan fazlasını yönetmekte ve kurdukları stratejik şirketler İlaç, gıda vb. Dolayısıyla da her ülke, her şirket bir biçimde onlarla ilişkide olmak zorunda. Bu şirketler ve bu şirketlerin organizasyonu olan CFR, birçok sektörde kural koyucu ve piyasa belirleyicidir. Aynı zamanda bu üç aile, akla gelebilecek hemen hemen her sektörün ciddi şirketlerinde ya hakim hissedardır ya da sözü dinlenecek bir hisseleri vardır. İsrail sevdasıyla ve dünyadaki itibarıyla bilinen, şu anda da Obama’nın Dış Politika Başdanışmanı, eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’in çizmiş olduğu yol haritasında yer alan şu satırlar dikkat çekici:
Tarım bizim için, tarım bakanlarına bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. Petrolü kontrol edersen ulusları, yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin. Yiyecek bir silahtır ve bizim müzakere çantamızdaki araçlardan biridir!
Bu devler de, gıdada iki şey yaparak dünyayı yönetme planlarını adım adım gerçekleştirmeye çalışırlar: Hibrit, Organizmaların Genetiğini Değiştirme yani GDO.
Hibrit nedir?
“Ekini ve nesli mahvetmeye çalışmayın. Allah fesadı ve bozgunculuğu sevmez.” (Bakara 205).
Anadolu Ajansının 17-07-2009 tarihli haberi şöyle: ‘İslam İşbirliği Teşkilatı Fıkıh Akademisi 2009’da yaptığı açıklamada: “Genetiği ile oynanmış gıdalar helâl değildir” diye fetva vermiş ve Müslümanlar açısından olayı noktalamıştır.
Peki, çokça adı geçen bu hibrit nedir? Hibrit, gen bakımından farklı iki veya daha fazla canlı arasında çaprazlama yapmak sonucu elde edilen melezleme ve tek kullanımlık tohum uygulamalarına hibrit (melez, kırma, ebter de) denir. Hibrit tohumlardan elde edilen ürünlerin tabiî yapısının bozulması nedeniyle, kanser hastalıklarını tetiklediği belirtiliyor. Özetle hibrit, hayvanlar, sebze ve meyvelerin insan eliyle laboratuarlarda soysuzlaştırılarak ticarileştirilmiş halidir. Hibrit tohuma bakıldığı zaman şunlar görünür:
- Tabiatta meydana gelen etkileşime benzemez!
- Tescil gerektirir!
- Ticari bir metadır!
- Kısırdır! Her yıl yeniden alınması şarttır.
- İlaçkoliktir. Tarım kimyasalları olmadan verim vermez!
- Besin değeri düşüktür!
- Sağlıksızdır!
GDO nedir peki?
GDO: “Bir canlının gen diziliminin bir bölümünün veyahut tümünün değiştirilmesi ya da ona kendi doğasında bulunmayan bambaşka bir karakter kazandırılması yahut da tabiî programı bozulması yoluyla elde edilen yeni canlı/organizma türlerine ‘Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’ ya da kısa tanımlamasıyla ‘GDO’ adı verilir. Amaç ise belli: Hibrit ve/veya GDO teknolojisi, canlıların patentleşmesi olmadan yürüyemez. Patentlemek; hiçbir dış müdahale olmaksızın kendini sonsuza kadar yeniden üretebilen fıtrî sistemin mülkiyetini ele geçirmeyi, bir başka deyişle yaşamın sahibi olmayı amaçlamaktadır. Bu durum ise ahlâkî, felsefî, hukukî, dinî, siyasal ve ekonomik tartışmalar meydana getirir.
Türkiye’de GDO yasak mı?
Türkiye’de de tartışılan GDO konusu hakkında resmi verilere göre GDO’nun durumu şudur:
- İlaçlarda serbest
- Aşılarda serbest
- Veteriner hizmetlerinde serbest
- Kozmetik ve temizlikte serbest
- Tekstilde serbest
- Tüm sanayi dallarında serbest
- Hayvan yeminde serbest
- Hayvan üretiminde serbest
- Balık üretiminde serbest
- Gıda serbest
- Bebek mamasında yasak
- Tohum ekiminde yasak
GDO şirketleri başka neleri kontrol ediyor?
Gerek çeşitli isimlerle kurdukları şirketler aracılığıyla olsun gerekse diğer şirketlerde hisse sahibi olma yoluyla olsun, GDO şirketlerinin doğrudan veya dolaylı olarak hükmettikleri alanlar şunlar:
- Finansı
- Enerjiyi
- Tohumu vegıdayı
- İnsanî ilaçları
- Bitkisel ilaçları
- Hayvansal ilaçları
- Bilimsel yayın denilen dergileri
- Genel medyayı
- BM’yi, DTÖ, DSÖ, DTÖ, vs.
Sonuç ve ne yapmalı
Sonuç cümlesini yine Batılı bir bilim adamına söyletelim: Stanford Üniversitesi biyofizikcilerinden ProfSteven Block:
Aklı selim hiç kimse GDO’lu ürünleri kullanmaz. Ancak herkes aklı selim değil.
Merak edilecek bir soru vardır: Hangi ürünler GDO’lu? Buna genel bir cevap verilirse eğer, şöyle bir sınıflandırma yapılabilir:
Bugün dünyada GDO’lu ürünlerden mısır, soya, domates ve pirinç gibi bitki türleri, insanların doğrudan tüketimine sunulmuş durumda. Ayrıca, ilaç ve gıda bileşeni olarak genetiği değiştirilmiş organizmalarca üretilen çeşitli enzim, tatlandırıcı, şeker, koruyucu, vitamin ve diğer içeriklerde endüstriyel düzeyde üretilip tüketime sunulmakta. Çoğunun üretim onayı ve ticari izni olmayan fakat hâlihazırda genetiği değiştirilmiş bulunan bitkisel ürünlerden bazıları şöyle: Elma, soya, mısır, pirinç, buğday, kaba yonca, avakado, muz, havuç, lahana, kiraz, nohut, turunçgiller, kakao, kahve, pamuk, üzüm, keten tohumu, salatalık, kivi, mercimek, marul, kavun, karpuz, hardal, zeytin, soğan, patates, şeker pancarı, şeker kamışı, çilek ve kabak.
Peki, nasıl korunacağız?
Unutulmamalı ki mideye giren şeyler, kişinin beden sağlığını, ruh sağlığını, düşünce algısını ve sonuçta imanını etkiler. Bunun için de gıdamıza dikkat etmeliyiz ama nasıl? Bir yol haritası çıkarmak gerekirse eğer, izlenecek yol şu:
- Dedemiz gibi beslenmek.
- Tabiî olana yani geleneksele dönmek.
- Önce helal ve temiz olanı dert edinmeli.
- Mutfaktaki ürünler tespit edilmeli. Hangisi helal ve temiz, hangisi şüpheli, belirlemeli. Helal ve temiz nereden, nasıl temin edilir, araştırmalı. Aldatanların üstü kalın kalın çizilmeli.
- Sağlıklı ve temiz beslenme için şu temel ilkeler gözetilmeli. Eğer gıda mevsiminde tüketilecekse, tabiî tohumdan ve gübre, tarım ilacı, antibiyotik , hormon gibi tarım kimyasalı kullanmadan üretilmiş olmalı. Şayet ürün işlenecekse; hiç işlenmemiş veya minimum işleme tabi tutulmuş olan, sirke, tuz ve kurutma hariç hiçbir katkı ilave edilmemiş olması seçilmeli.
Neleri yemeli, nelerden kaçınmalıyız?
- Yağımızı değiştirmeliyiz: Yalnızca sızma zeytin yağı yeğlenmeli.
- Beyaz un ve beyaz ekmek yerine, tam buğday unu kullanıp evde ekşi mayayla kendi ekmeğimizi yapmalıyız.
- Rafine tuz yerine kaya tuzu kullanmalı.
- Yasal uyuşturucu şekerin her türünden kurtulmalı. Şeker ve çikolata yerine hurma, gün kurusu, incir vb tercih edilmeli.
- Her şeyi sadece mevsimde tüketmeli.
- Kışın nohut, kuru fasulye, yeşil mercimek, bulgur pilavı, badem, fındık, ceviz, siyah kuru üzüm yemeli.
- Mısır şurubu ve nişastası, soya lesitini tüketmemeli.
- Genetik tavuk etlerine dikkat!
- Et tüketiminde kuzu veya yaban hayvanlarını yeğlemeli.
- Hazır çorba, ketçap, sos, hazır pasta tüketmemeli.
- Salam, sosis, sucuk tüketmemeli.
- Meyve suları hoşaf ve şerbet yapmalı.
- Sürekli ev yapımı katkısız sirke tüketmeli.
- Kozmetik ürünlerden uzak durmalı.
Çizilen tablo karanlık gibi görünüyor belki ama bu tablo bizi ürkütmemeli. Çünkü Allah’ın apaçık vaadi var: “Eğer sabreder ve Allah’tan korkarak çalışırsanız onların aleyhinize almış oldukları hiçbir tedbir etkili olmaz.” (Âl-i İmrân 120)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder