12 Şubat 2012 Pazar

Ekonomik sistemin çürük temeli - Cemal Adem ile söyleşinin 3. bölümü


Geçen haftaki açıklamalarınız büyük ilgi gördü. Eklemek istediğiniz birşey var mı?

Sistemin üst yapısı olan müesseseleri kurmadan önce alt yapısı olan ahlaki, ruhi temellerin yeniden atılması gerektiğini söyledik. Aslında bugünkü kapitalist anlayış her ne kadar Adam Smith’in felsefesinden yola çıktık diye iddia ediyorsa da bu yalandır. Çünkü Adam Smith bireylerin menfaatlari doğrultusundaki hareketinin toplumun genelinin refahını sağlayacağını söylerken bu menfaatlerin ‘’ahlaki’’ kurallar çerçevesinde olması gerektiğini de belirtiyordu. Ama ‘ahlak’ atıldı, geriye sadece hayvani arzuların tatmini kaldı.

Siz bugünkü Adam Smith temelli sistemin aslında bu temelden beslenmediğini söylüyorsunuz, Smith’in görüşlerinin çarpıtıldığını belirtiyorsunuz.

Evet. Bugünkü sistemin ruhu yok. Sadece bedeni var. Bedensel arzuların tatmini hedef alınmış. Halbuki sistem arzu tatmini yerine ihtiyaçları gideren bir model çıkarması lazım. İnsanın ihtiyaçları değil arzuları sınırsızdır. Sistem, insanın arzularını bu dünyalık yaşamda nasıl tatmin ederiz sorusuyla modelliyor. Bu da felaketlere yol açıyor. Çünkü sınırlı yaşamda, sınırsız arzular tatmin edilemiyor. Ancak imtiyazlı bir grup dışında. Bu grup çok güzel bir hayat sürerken, çoğunluk eziliyor. Ama sistem buna ‘yaşamda kalma mücadelesi’ ‘güçlü olanın yaşamaya’ hakkı vardır gibi sözlerle açıklıyor. Darwin’in evrim teorisinde olduğu gibi. Bu yamuk inanç yüzünden dünya çok kalabalık diyor, yetmiyor diyor.  

Peki sistem neyi hedeflemeli?

İlk öncelikle tüm insanların asgari ihtiyaçlarını karşılamayı. Temiz su, birazcık yemek, barınak, giyecek ve bir iş tabii ki. Bunlarsız insan hayatta kalamıyor. Bunlar karşılandıktan sonra belli ahlaki çevçeve içinde nefsani arzular tatmin edilebilir. Yani özel mülkiyete karşı değiliz. Ama bu özel mülkiyetin de tüm topluma zarar vermesine izin verilmemeli diye düşünüyoruz. Yoksa komünist bir anlayış değil önerdiğimiz.

Peki arzu ile ihtiyaç arasındaki farkı anlatır mısınız?

Çok basit bir örnekle açıklayayım. Birazcık su, kuru ekmek, iki üç zeytin insanın yiyecek ihtiyacını giderebilir. Ama iskender kebap insanın tat arzusunu tatmin etmesidir. Bugünkü ekonomik sistem, bu bitmek tükenmek bilmeyecek olan arzuları bu dünyada nasıl tatmin ederim telaşına düşmüş. Yani cenneti bu dünyaya taşıma heyecanı. Bu heyecanla büyük zulümler yapılıyor. Meşru yollarla buna ulaşamayacaklarını bilen sistemin efendileri, gerek banka parası basarak ki ben buna sahte para diyorum, gerek ise insanların boynuna faiz zincirini takarak bu arzularını tatmin etmek istiyorlar. Her iki yolda da, ben arzularımı tatmin edeyim, siz bütün insanoğlu da benim bu heva ve heveslerimi tatmin için çalışın. Tamamen firavuni bir anlayış. Bütün halkını kendine mezar yapılsın diye köleleştiren bu anlayış firavunla ölmemiştir. Firavun ölmüş (Kuran’da Musa kıssasında geçen) firavunluk kalmıştır.

Sanırım üst düzeydekilerin altta çalışanlara oranla kat be kat fazla kazanması da yine bu durumla ilişkili.

Evet. İnsanlar arasında beceri farkı vardır. Bu doğru. Ama kazançlardaki bu uçurum, beceri farkı olarak açıklanamaz.

Bunun meali şudur,  piramit şeklindeki düzende, alttaki çoğunluk üstteki bir avuç için çalışır.
Aslında bugün israiloğulları yani yahudilerin bazılarının yamuk inançlarının eseridir bu düzen.

Aman size yahudi düşmanı derler sonra.

Biz her yahudiden bahsetmiyoruz. Çok ahlaklı, dürüst, insancıl yahudi kardeşimiz de var. Lakin bir grup var ki onların yamuk bir dünya algıları var.

Nedir o?

İnsanın hareketleri inancının eseridir. Siyonist kabalist diye tanımlayacağımız bir grup, kendi ırklarının üstün olduğunu, Tanrı’nın onları efendi olarak seçtiğini ve tüm diğer insanları onların emrinde çalışmak için yarattığını düşünüyorlar. Bu inançları Talmud gibi hahamlarının yazdıkları kitaplarda mevcut. Bu insanlar bu yamuk, ırkçı inanç doğrultusunda hareket ediyorlar.  Alın size bazı inançları:

‘’ Tanrı Yahudilere, diğer milletleri sömürme hakkını tanımıştır.’’
‘’ Yahudi olmayanın malını ve ticaretini elinden almak bir yahudi için sevaptır.’’
‘‘ Yabancıya faizle borç verebilirsin ama kardeşine (başka bir yahudiye) faizle borç vermeyeceksin.’’

Hatta bir atasözleri vardır ki bu düzenin temelindeki inancı sergiler. ‘Her yahudi bir kral, yahudi olmayan ise köle olacaktır.’

İsteyenler Talmud’u açıp okuyabilirler bu yazdıklarımı.

Sanırım temeldeki bozuk inancın nasıl üst ekonomik yapıya yansıdığını anlatmaya çalışıyorsunuz.

Evet amacım yahudi ırkına mensup herkesi zan altında bırakmak değil. Bu sadece bir grubun inancı. Yoksa, bütün yahudiler bu fikirde değil. Hatta bir çok musevi bu siyonist ırkçı düşünceyi kınıyor. Örneğin, Neturei Carta adlı yahudi bir grup var. Bu grup yıllardır dinlerinin –aslında çoğu ateist maddeci grup tarafından kaçırıldığını söyleyerek protesto ediyorlar. Siyonistlere karşı bu musevi kardeşlerimizin bir çok gösterisi oldu.

Sistemin temeline indik ve orada inanç ve algılama bozukluğu gördük diyorsunuz.

Evet. Devam edelim isterseniz. Okurlarımız eğer arzu ederlerse bu siyonist düşünce hakkında daha fazla bilgi verebilirim. Ama bugünkü amacımız sistemin alt yapısındaki aksaklıkları teşhis edip onarmaya çalışmak.

Peki başka ne var alt yapıda?

Aslında en önemli sorun: Tek dünyalık yaşamak.

Tek dünyalık derken?

Aslında ölümden sonra dirilme ve bu yaşamda yaptıklarından hesaba çekilme inancı tüm ekonomik üst yapıyı değiştirir. Sistem kişisel menfaati tanımlarken, o ferdin sadece bu yaşamdaki nefsani arzularını baz alıyor. Halbuki, ölümden sonraki uzun yaşama inananlar için esas menfaatleri ahiret yani ölüm sonrası yaşamda yatar.

Örneğin, bir şehit can verirken kişisel menfaatini düşünüyor.  Şehidin kişisel menfaati; ölerek Allah’a en yakın olmak, sevgilisine kavuşmak, yok olmak değil. Böylece Adam Smith'in önerdiği gibi, şehidin kişisel menfaati toplumun genel menfaati olan güvenliği, huzuru sağlamış oluyor. Demek ki, esas olan, menfaati tanımlamak. 

Başka bir örnek verelim: Allah, ihtiyaç sahiplerine yardım ederken harcanan paranın artacağını, oturduğun yerden diğerlerini çalıştırarak kazandığın faizin ise azalacağını söylüyor. Yani kişinin menfaati başkasına yardım etmede yatıyor diyor. Halbuki bugünkü bakış, paramı bonoya yatırdım yüzde bilmem kaç kazanıyorum diyor. Hayır efendim. Kaybediyorsun. İki farklı matematik var. Soru, 400 liranız var, 100 lirasını bir fakire verdiniz yardım olarak. Ne kadarınız kaldı.

300?

Hayır. Sizin 1000 liranız kaldı. Hayatın ölümden sonra biteceğini düşünenler farklı hesap yaparken, hayatın esas ölümden sonra devam edeceğine inananlar farklı bir denklem kuruyor. Bu dünyadaki emaneti ancak ölümden sonraki yaşamda mülkiyete çevireceğine inanlar 100 lira bir fakire verdiklerinde öteki dünya hesapları en az! 1000 lira artmış oluyor. (Ahiret aritmetiğinde güzel işler en az 10 ile çarpılır). Öte yandan 400 liralık emanetle 100 lira faiz kazandım diyenler aslında 500 liraya sahip olmuyor, -100 liraya düşmüş yani borçlanmış oluyorlar. Bu ilk bakışta bilmeyenlere garip gözükebilir ama hayatlarında bu matematiği kullananların kurduğu ekonomik yapı kesinlikle günümüzdekinden farklı olacaktır. Bugünkü sistem gibi faiz üzerine bir yapı oluşturmayacaktır. 

Sanırım sizin söylemek istediğiniz bugünkü sistemin planlarını çok kısa vadeli yaptığı ve bunun getirisi olan dar bakış açısı. Halbuki, yaşamın sadece bu dünya hayatından ibaret olmayıp çok daha uzun olduğunu bilenler planlarını bu uzun vadeye göre yapınca ortaya iki farklı tablo çıkıyor.

Evet. Kapitalizm ve komünizmdeki bu inanç eksikliği cenneti bu dünyaya taşıma çabalarına neden oldu. Peki sonuçta ne oldu? Cennet geldi mi? Bir avuç insan sözde cenneti yaşarken, milyarlarca insanı dünya cehennemine attılar. Komünistler milyonlarca kişiyi katletti, kapitalistler de Irak’ın petrolü, Afganistan’ın haşhaşı derken milyonları katlettiler. Niye? Hayvani arzularını tatmin etmek için.

Anladım. En son söyleşimizde servet bize bir emanet demiştiniz. Bunu bağlayabilir misiniz bugünkü söylediklerinize.

Elbette. Servet, servet sahibinin bize emanetidir. Bu emanete sadık kalanlara ise bu sadıklıklarından ötürü mülkiyet verilecektir. Buna biz ‘cennet’ diyoruz. Ama ileride ‘cennet’ ve ‘cehennem’ ne demek onları da konuşuruz. Çünkü maddeci beyinler, cenneti sadece yatıp keyif yapılan bir tembellik, zevk mekanından ibaret zannediyorlar.  Doğrudur, zevk veren şeyler vardır lakin ‘cennet’i o kadar basite indirgemek büyük bir hatadır. Bu inançta olmayan insanların da bu yüzden dini hafife almalarına yol açmaktadır. Bunlara sonra gireriz. Bu kısa dünya hayatı ki düşünün evrenin yaşı milyarlarca yılken, insan ömrü bunun yanında bir gün bile değil, kısacık. Demekki, bu ömür insanın test sahası. ÖSS sınavı 2-3 saat sürüp ondan sonraki uzun yıllarının kaderini belirliyorsa, bu hayat testi de ölümden sonraki çok daha uzun olan yaşamın kaderini belirliyor. Bu emanete sadık kalıp kalmama testini geçenler başarılı oluyorlar.

Peki nasıl sadık olabiliriz?

Alemlerin Sultanı bize servetin nasıl harcanması gerektiğini bildirmiş. Fakir fukaraya yardım, komşusu açken senin tok olmaman, belli maddeleri tüketip belli şeyleri tüketmemen, hak yememen, başkasındaki emanete göz koymaman, çalmaman, emanetini karaborsa yapıp insanlar ona muhtaçken sen fiyatı biraz daha çıksın daha çok olsun diye saklamaman gibi. Amaçsız para biriktirip diğer insanlara vermeyen zenginleştiğini düşünüyor. Halbuki emaneti arttığından, yükü yani sorumluluğu da artıyor farkında değil.

Bu söyledikleriniz bize aslında paranın ‘kötü’ olmadığını anımsatıyor.

Kesinlikle doğru bir gözlem. Para yani servet sadece bir emanet. Onu kötü ve ya iyiye dönüştürecek olan ise insan. Aslında insana verilmiş  bu emanet, ölümdeki sonraki yaşamın yapı taşları, tohumları. İnsan bu tohumları ekerek, aslında sonraki yaşamını inşaa ediyor. Kendi elleriyle yaptığının semeresini de işte ölümü ‘tattıktan’ sonra görecek. Tohum ve toprak sahibinin önerisini dinleyerek  verimli araziye ekilen tohumlardan öyle ağaçlar çıkacak ki, meyvesinin tadı çok leziz olacak. Ama verimsiz toprağa ekilen tohumlardan ise, meyve vermeyen kütükler çıkacak. Bu kütükler de ancak ısı ve enerji versin diye yakılacak yakıt olacak.

Hiç yorum yok: