15 Nisan 2013 Pazartesi
K A Z A N H A N L I Ğ I (1437 — 1556) AKDES NİMET KURAT "Kazan Hanlığı" müellifi Hadi Atlasî'nin aziz hatırasına
K A Z A N H A N L I Ğ I (1437 — 1556)
AKDES NİMET KURAT
"Kazan Hanlığı" müellifi Hadi Atlasî'nin aziz hatırasına
Sayıları pek çok olan Çingiz oğullarının Altın Ordu hanı Canibek'in
ölümünden sonra (1357) giriştikleri taht kavgaları ve bilhassa Aksak Temir'un
1391 ile 1395 yıllarında Kıpçak ilini tahribi üzerine Altın Ordu'da
tam bir çözülme hareketi başgösterdi; bunun neticesi olarak yer yer
ayrı "Hanlıklar" kurulmağa başlandığı zaman, vaktiyle Kama Bulgarlarının
hâkim oldukları Orta İdil sahasında, "Kazan Hanlığı" adiyle
yeni bir siyasî teşekkül meydana getirildi; bunun kurucusu Uluğ-Muhammed
Han'dır.
Çingiz sülâlesinden Togay-Temür, Tölek-Temür neslinden İçkili Hasan
oğlu Uluğ-Muhammed Han, 1419-1424 ve 1427-1436 yıllarında Altın
Ordu Hanı sıfatiyle Saray'da hâkimiyet sürdükten sonra tahtını Küçük -
Muhamme'de kaptırınca Kırım'a gitti; Kırım'da da tutunamayınca,
Orta İdil sahasına giderek yeni bir devlet kurdu.
Vaktiyle Bulgar devletini teşkil eden ve muhtemelen XIII.y.y.başlarında
bir hudud kalesi olarak kurulan Kazan şehrinin de bulunduğu Orta
İdil sahası, ekonomik, etnik ve stratejik bakımdan kendi başına bir devlet
tesisi için çok müsait bir yerdi; buradan, Moskova Rusyasını daha kolaylıkla
baskı altında tutmak, Uluğ-Muhammed Han'a düşman olan "Orda"-
ların hücumundan korunmak daha kolay olacaktı. Uluğ-Muhammed'in
Kazan şehrini alıp almadığı kat'iyetle tesbit edilemiyor; burası, galiba
Uluğ-Muhammed'in oğlu Mahmud Han tarafından zabtedilmiş ve Kazan
Hanlığının merkezi olmuştur.
Uluğ-Muhammed Han, 1439 ve bilhassa 1445 yıllarında yaptığı seferlerle
Moskova Knezliğine karşı tam bir üstünlük sağladı; 1445 de
Rusları ağır bir hezimete uğratarak, knez Vasili I I I . ü (Kör Vasili, 1425-
1462) esir etmesi neticesinde Moskova Rusyası, vaktiyle Altın Ordu'ya
olduğu gibi, şimdi de Kazan Hanlığına tâbi bir duruma konuldu,
Mahmud (veya Mahmutek) Han'ın uzun süren hâkimiyeti zamanında
(1445-1461) Orta İdil boyu tam bir emniyet ve asayişe kavuştuğundan, Kazan
şehri eski Bulgar ve Altın Ordu'nun merkezi Saray'ın yerini
aldı ve büyük bir ticaret merkezi haline yükseldi; ayni zamanda aşağı İdil,
Azak civarı ve Kırım'dan Orta İdil boyuna çok miktarda ahali geldi; Türkistan,
Sibir, Kafkaslardan ve Rusya'dan Kazan'a tüccarların akını başladı.
Kazan Hanlığı, bu suretle, kuruluşundan 10-15 yıl içinde, hem siyasî hem
de ekonomik bakımdan kuvvetli bir devlet olarak ortaya çıktı ve âdeta
eski Altın Ordu'nun yerini almış oldu.
Kazan Hanlığı ile Moskova Rusyası arasındaki takribi sınır Sura
nehrinin orta ve aşağı mecrasını takibetmekte, Volga'nın yukarısında da
Vetluga hudud teşkil etmekte idi. 1478 den itibaren, Novgorod'a tâbi
ülkeler Moskova'nın eline geçince, Kazan Hanlığı şimalden de Moskova
Rusyası tarafından sarılmış bir duruma düştü. Hanlığın doğu hududu Ak
İdil'e kadar uzanmış, Sibir Hanlığına varıp dayanmıştı; cenubta da Nogay
Ordası, Aşağı İdil'de Ejderhan Hanlığı, dağlık sahanın cenubunda Don
boyuna çıkan geniş bozkırlar bulunuyor ve burası XVI. yüzyılda Don
Kazakları tarafından işgal edilmişti.
Kazan Hanlığının iç tarihi,bazı devirleri müstesna,hanların çok kısa
fasılalarla birbirini takib etmeleri şeklinde, bir türlü istikrar bulamıyan
bir manzara arzetmektedir. Hanlığın devamı müddeti olan 115 yıl içinde
19 defa han değişmiş, 15 han tahta çıkmış, bunlardan bazıları ikişer ve
hattâ üçer defa tahtı işgal etmişlerdir. Halbuki aynı müddet içinde Moskova
da ancak dört hükümdar tahtta bulunmuştur. Kazan'da Uluğ-Muhammed
Han sülâlesi 80 yıl devam etmişse de, 1518 ile 1552 yılları arasında
Kasım, Sibir, Kırım ve Ejderhan sülâlelerinden hanlar davet edilmiştir.
Çingiz neslinden olmakla beraber, ekseriyetle birbirlerine düşman olan bu
ayrı şubelerden han çağırılması keyfiyeti Kazan'daki siyasî istikrarsızlığın
açık bir misalini teşkil eder. Kazan hanlarından hiçbirinin menşe ve yetişmeleri
bakımından Kazan ili ile yakından ilgisi yoktu; Kazan'da doğup büyüyen,
saltanat süren ve orada ölen tek bir hana rastlanmıyor; bunlardan Uluğ-
Muhammed ve Mahmud,Saray an'aneleri ve muhitinde büyümüşler sonrakilerden
bir çoğu Moskova Rusyasında, bazıları Kırım'da, nihayet Sibir'de
ve Nogaylar arasında yetişmiş, herkes az veya çok bulunduğu muhitin tesiri
altında kalmıştı. Kazan yurduna bağlılıkları zayıf olan, aralarından
Şah-Ali gibi hainler bile çıkan Kazan hanları arasında, müsbet faaliyetleri
ile temayüz eden şahıslar maalesef azdır.
Kazan Hanlığının iç tarihinin ikinci hususiyeti de yerli aristokrasinin
devlet işlerine karışması ve bunun neticesi olarak iki büyük parti
halinde şiddetli mücadelenin devam edip gitmesidir; iç mücadelenin neticesi
olarak Kazan'da, büyüklerden mürekkep küçük bir zümrenin tahakkümü
başlamış ve bir türlü önü alınamıyan anlaşmazlıklara sebebiyet
vermiştir. Büyükler arasındaki mücadelenin hakikî sebebleri daha ziyade
şahsî ihtiraslardan doğmuştu; bu mücadele hattâ ihanetlere yol açmış,
Kazan yurdunu felâketten felâkete sürüklemiştir. Ekserisi moğol menşeli
olan ve Kazan yurduna dışardan geldikleri anlaşılan beyler, oğlanlar ve
hattâ seyyidlerden bir çoğunun Kazan Hanlığı tarihinde oynadıkları rol
çok acıdır; Hanlığın zâfa düşmesi, sukûtu ve Kazan Türklerinin maruz
kaldıkları bunca felâketlerden tarih karşısında bilhassa bu zümre mesul
tutulmalıdır.
Bizans ve Altın Ordu mektebinden geçen, başında İvan III. ve İvan
IV. (Korkunç İvan) gibi hükümdarlar bulunan Moskova Rusyası'nın,
Kazan Hanlığının en yakın komşusu olması keyfiyeti, Hanlığın tarihinde
meşum bir tesir yaratmıştı; bunun içindir ki, Kazan Hanlığının
tarihini Moskova ile komşuluk ışığı altında mütalâa etmek mecburiyeti
karşısındayız. Zaten daha Kiyef Rusyası devrinden itibaren Rusya'nın Orta
idil boyu ile çeşitli münasebetleri mevcuttur; Rusların erkenden Volga
boyunca aşağıya doğru iniş hareketleri başlamıştı; ancak Moğol-Türk
istilâsı, bu yayılışı önleyebilmişti. İlk fırsatta bunun yeniden başlanacağı
aşikârdı. Kazan Hanlığı ile Rusya arasında ekonomik bağların sıkı olduğu
Kazan'da daima çok miktarda rus tüccarlarının bulunması ile sabittir;
bu bakımdan hattâ Rusların "sulh yolu ile Kazan yurduna sızma" hareketlerinden
bahsetmek mümkün gibi görülüyor. Kazan panayırında dışardan
gelenler arasında Rusların büyük bir ekseriyet teşkil ettikleri, sırasına
göre bunların adedi 10-15 bine çıktığı dahi malûmdur. Kazan yurdunda
aynı zamanda çok miktarda rus esirleri, rus köleleri de bulunduğundan
bu"rus kesafeti" Hanlık için âdeta bir iç tehlike teşkil edecek mahiyette
idi. 1505 ve 1523 yıllarında Kazan panayırındaki rus tüccarları yağma
ve katledilmekle "rus akınının" durdurulması istenmiş olmalıdır. Bunun karşılığı
olmak üzere, Moskova knezi Valisi III. 1523 te çıkardığı bir fermanla
rus tüccarlarının Kazan panayırına gitmelerini yasak etmiş ve Kazan'ın
biraz yukarısında, Makaryev manastırı mevkiinde, yeni bir panayır ihdas
etmişti. Kazan Türkleri arasında "Mekerce" adı ile maruf ve sonraları
Nijni-Novgorod'a nakledilen bu meşhur rus panayırının başlangıcı, bu suretle,
Kazan'daki vak'alarla ilgilidir.
Kazan Hanlığı ile Moskova Rusyası arasında 14 defa harp vukubulmuştur;
bunların sekizi (1467,1478,1530,1545,1549, 1550,ve 1552) Moskova'nın,
altısı (1439,1445,1505,1521,1523 ve 1536) Kazanlıların teşebbüsü
ile başlanmıştı; demek oluyor ki, Kazan Hanlığını durmadan Rusya'ya hücum
yaparak, rus köylerini ve şehirlerini yağma eden bir devlet diye vasıflandırmak
yersizdir. Mahmud Han idaresinde Kazan Hanlığı en kudretli
devrini yaşamasına rağmen, Moskova'ya karşı sefer açılmaması, Kazanlıların
kendi hallerinde yaşamak istediklerini ve mühim sebeb olmadan
Rusya'ya karşı harekete geçmek istemediklerini göstermektedir. Buna karşılık,
Moskova Rusyası kuvvetlendiği nisbette Kazan üzerine baskısını artırmış,
Kazan'ın iç işlerine müdahale suretiyle Hanlığı zayıflatmak ve yıkmak
siyasetini sistemli bir şekilde tatbik etmiştir.
Moskova tahtına İvan III. ün çıkması ile (1462) Rusların Kazan'a
karşı yıkıcı faaliyetleri aldı yürüdü. Büyük bir diplomat ve kurnaz bir hükümdar
olan İvan III. dağınık rus knezliklerini Moskova etrafına toplayarak
"Millî rus devletini" kurduğu zaman, "Tatar Hanlıkları" arasında
devam edip gelen mücadelelerden azamî derecede istifade etmek imkânını
bulmuştu. Moskova hükümetinin prensibi, bu Hanlıkları birbirleriyle
çarpıştırmak ve karşılıklı olarak zayıflatmaktı; bundan istifade edecek
yegâne devlet Rusya olacaktı. Kazan Hanlığında patlak veren "parti mücadelesi"
İvan I I I . ün ayrıca işini kolaylaştırdı, 1467 de Kazan Hanı Halilin
Ölümü üzerine, tahta geçirilecek yeni han meselesi yüzünden Kazan'daki
nüfuz sahibi büyükler arasında ihtilâf çıktı; bunlardan bir kısmı ölen
hanın oğlu İbrahimi'i, diğeri de, Moskova'ya tâbi bir devlet olarak ya Uluğ-
Muhammed veya Mahmud Han zamanında teşkil edilen Kasım Hanlığının
hanı, Uluğ-Muhammed'in oğlu, Kasım'ı Kazan tahtına geçirmek istiyorlardı
; Kasım'm namzedliğinin Moskova tarafından desteklenmesi bu parti
mücadelesine muayyen bir istikamet verdi; Kasım Hanlığı artık bu sıralarda
Rusya'nın tam bir "peyki" ve hanı da İvan I I I . ün sadık bendesi olduğundan,
Kazanlılardan Kasım ile işbirliği yapmak isteyenler rus taraftarı
telâkki edilmişlerdi. İvan III.ün rus kuvvetleri göndermek suretiyle Kasım'ı
Kazan'a han nasbetmek isteyişi, Kazan'da hemen bir tepki yaptı ve
"millî" parti taraftarlarının galebesini, İbrahim'in tahta çıkarılmasını sağladı
(1467). Rus müdahalesine bir cevap olmak üzere Kazan kuvvetleri
1467 de Moskova çevresine kadar akın yaptılar, çokça ganimet ve esirlerle
geri döndüler. Moskova hükümeti buna karşılık Kazan üzerine büyük bir
ordu gönderdi ve 1 Eylül 1469 tarihinde Ruslar ilk defa olmak üzere, Kazan
şehrini kuşattılar; muhasara bir netice vermedi ise de, Ruslar kendileri
için uygun bir sulh akdine muvaffak oldular; buna göre 40 yıldanberi
Kazan yurdunda bulunan rus esirleri-köleleri serbest bırakıldılar.
İvan I I I . 1478 ilk baharında Novgorod şehrini ve ona tâbi Sibirya'ya
kadar uzanan geniş sahayı ilhak edince, Rusya ile Kazan Hanlığı arasında
kuvvet muvazenesi birdenbire Rusların lehine değişti; Hanlık bu defa şimalden
de Moskova tarafından tehdid edilmeğe başlandı; neticede rus
baskısı büsbütün arttı. İvan III, Kırım Hanı Mengligerey ile sıkı bir işbirliği
sayesinde Altın Ordu hâkimiyetinden büsbütün çıktıktan sonra
(1480), Kazan'ı, kendine tâbi bir duruma koymak yolundaki emellerini
gerçekleştirmek üzere harekete geçti. Zaten o sıralarda Kazan'ın içinde
cereyan eden vak'alar İvan III. ün işini büsbütün kolaylaştıracak mahiyette
idi. Şöyleki 1479 da Kazan'da parti mücadeleleri yeniden alevlenmiş,
Nogaylarla yakın münasebet tesisini isteyen "millî" partinin galebesi üzerine,
rus taraftarları, kendi namzedleri olan İbrahim Han'ın ve Nur-Sultan
Hatun'un 10 yaşındaki oğlu Muhammed-Emin'i, "terbiye edilmek
üzere" Moskova'ya, İvan I I I . ün yanına göndermişlerdi; bununla Moskova
knezinin eline Kazan'ın iç işlerine karışması için mükemmel bir koz verilmiş
oldu. Nitekim, "rus partisi", İvan I I I . tarafından gönderilen askerî
kuvvete dayanarak, İlham (Ali) Han'ı tahtından indirerek yerine Muhammed-
Emin'i geçirdiler. Fakat bununla Kazan'da karışıklık sona ermedi,
rus taraftarları bir türlü vaziyete hâkim olamadıkları için sükûnet
hasıl olmadı. Ruslar bundan faydalanarak 1487 yazında Kazan üzerine
büyük bir sefer tertip ettiler. Kazan'ın içinde birlik olmadığından, şehrin
Moskova'lılara teslimi kararlaştırıldı. 9 Temmuz 1487 tarihinde Kazan'a
rus kıt'aları girdi; Ruslara muhalefetleriyle tanınanlar, başta İlham
Han ve ailesi olmak üzere, birçok kimse tevkif edildi ve Rusya'ya menfaya
gönderildiler; muhalefetin ileri gelenleri idam edildiler; "millî" partiden
bazı beyler ve mirzalar Sibirya'ya kaçmak suretiyle canlarını kurtardılar.
Ruslar tarafından tatbik edilen bu terör neticesinde Kazan'da Moskovanın
istediği idare kuruldu ve bu suretle Kazan ilinde rus zulmü ve tahakkümü
başlamış oldu. Ruslara göre "mesut bir vak'a" olan bu zafer,
Moskova'da çanlar çalınarak tesit edildi; İvan III., lâkabına "Bulgar
beyi" unvanını ilâve etmek suretiyle eski Bulgar ilinin de hâkimi olduğunu
belirtmek istedi.
Muhammed-Emin Han, sekiz yıl müddetle (1487-1495) İvan I I I . ün
arzusuna göre hareket etti; Saray Hanına karşı Ruslar ve Kırımlılarla birlikte
sefere dahi iştirak etti (1490); rus tüccarlarına geniş imtiyazlar verildi.
Fakat bu siyaset kısa bir zaman içinde Kazanlılarda reaksiyon uyandırdı,
ve Kel-Ahmed adına bir beyin başında bulunduğu küçük bir grup, Sibir
hanı İvak ile münasebet tesis ederek, hanzade Mamuk'u Kazan tahtına
davet ettiler. 1495 te Mamuk tahta çıkarıldı, rus taraftarları takibata
uğradılar, Muhammed-Emin de Moskova knezine sığındı. Mamafih,
Kazan ahvaline vakıf olmıyan Sibir hanzadesi keyfî hareketleriyle
Kazan büyükleri arasında memnuniyetsizlik uyandırınca, Kel-Ahmed, bu
defa Moskova ile anlaşmak siyasetini takibe başladı. Bu sıralarda, sabık
han Muhammed-Emin'in biraderi Abdüllâtifde Rusya'da bulunmakta idi.
İvan III. Kazanlıların istekleri üzerine Abdüllâtif'in han olarak nasbına
muvafakat etti.
Abdüllâtif annesi Nur-Sultan ile birlikte, Kırım'a gitmiş ve babalığı
Mengligerey'in sarayında terbiye edilmişti; bundan dolayı Kırım'a karşı
sempatisi fazla idi. Rusya'da kısa bir müddet kaldığı için, biraderi
Muhammed-Emin'in hilâfına olarak, Ruslara karşı bağlılığı yoktu.
Nitekim yaşı ilerledikçe müstakil ve hattâ Moskova menfaatlerine aykırı
bir siyaset takibine başladı. Bunun üzerine, büyük bir nüfuz sahibi olmakta
devam eden Kel-Ahmed Moskova'ya giderek, rus büyüklerine danıştı
ve Abdüllâtif'i tahtından indirmek için hazırlık yaptı. 1502 yılı Ocak ayında
Kazan'a gelen bir rus elçisi tarafından Abdüllâtif tahttan indirilerek
Rusya'nın ücra köşelerinden biri olan Beloozero'ya menfaya gönderildi.
Bunun üzerine İvan I I I . ün "oğul" luğa kabul ettiği Muhammed-Emin,
üçüncü defa olmak üzere Kazan tahtına geçirildi.
Muhammed-Emin Han'ın, bu defa hiç beklenmedik bir siyaset takibine
başladığını müşahede ediyoruz; Moskova Büyük Knezinin artık epey
ihtiyarladığı ve dolayısiyle eski enerjisini kaybettiği nazarı itibare alınarak
Kazan'da rus nüfuz ve tahakkümünü kıracak tedbirlere başvurulduğunu
görüyoruz. Bunun ilki, Kazan panayırına gelen rus tüccarlarının yağma
edilmesi oldu (24 Haziran 1505) ; bununla da yetinilmiyerek, Nogaylardan
gelen külliyetli yardımla Nijni-Novgorod üzerine bir hücum yapıldı.
Moskova hükümeti Kazanlıları tedib maksadiyle 1506 da bir ordu gönderdi
ise, Ruslar yenilerek geri döndüler. Mamafih Muhammed-Emin Moskova'ya
karşı düşmanlıkta daha ileri gitmedi; "iyi komşuluk" esasları üzerinde
münasebetin devamı imkânı hasıl olunca, arada gerginlik bitti. Rus tüccarları
eskisi gibi Kazan'a gelmeğe başladılar; çok geçmeden Muhammed
Emin Moskova ile yakın bir münasebet tesis etti; iki devlet arasında 1512
de akdedilen "ebedî barış", bu dostluğun bariz bir ifadesi idi.
Rusların bu dostça siyasetleri, 1505 de vukubulan İvan I I I . ün ölümü
üzerine, Moskova Knezliğinin kuvvetten düşmesinin bir neticesi idi; Vasili
I I I . babası tıynetinde bir kimse olmadığı gibi, başgösteren bazı düzensizlikler
Rusların Kazan'a karşı büyük ölçüde harekete geçmelerine imkân
bırakmamıştı; diğer yandan Muhammed-Emin Han tarafından takib edilen
siyaset Rusların menfaatine tamamiyle uygundu ve Hanlığı Moskova için
tehlikeli bir komşu olmaktan çıkarmıştı. Bu durum Muhammed-Emin'in
ölüm yılı olan 1518 e kadar devam etti. Mamafih Moskova hükümeti, her
ihtimali düşünerek, ilerisi için bazı tedbirler almayı da ihmal etmemişti;
1517 de Muhammed-Emin Han ağır bir hastalığa tutulunca, Kazan tahtına
en yakın namzed olan ve rus düşmanlığı ile tanınan Abdüllâtif'in
âni olarak ölüvermesi bunlardan biri olsa gerektir.
Abdüllâtif ölünce, Kırım hanı Mehmedgerey, Mengligerey'in oğlu
Sahibgerey'in Kazan'a han nasbedilmesini Moskova hükümetine teklif
etmişti; fakat knez Vasili I I I . (1505-1533) buna yanaşmadı; çünkü Kazanda
Kırım nüfuzunun yükselmesi Moskova için tehlikeli bir durum yaratabilirdi.
Moskova hükümetinin İvan I I I . tarafından tesbit ve tatbik edilen
ve 1487 de Kazanlılara silâh kuvvetiyle kabul ettirilen esaslara uygun olarak
Kazan tahtına ancak Moskova knezinin muvafakat ettiği biri han olabilecekti.
O sıralarda Vasili III. ün eli altında her bakımdan işe yarıyacak
bir namzed mevcuttu: Kasım hanı Şeyh Evliyar'ın oğlu (Temür-Kutluğ
neslinden) Şah-Ali (Şeyh-Ali).
Şah-Ali 1505 te doğmuş 1516 da babasının ölümü üzerine Kasım Hanlığının
başına geçirilmişti. Ruslara yakın bir mühitte ve Moskova knezine
sadakat prensipleri üzerine büyütülmüş olduğundan kendisinden asla
şüphe edilemezdi. Vasili III. tarafından ileri sürülen bu namzed Kazanlılarca
kabul edildi; Kazan'dan Moskova'ya gelen bir elçi heyeti ile Moskova
hükümeti arasında yapılan bir anlaşma sonunda, Şah-Ali,l Şubat
1519 tarihinde, Moskova'da Kazan hanı ilân edildi; Nisanda Kazan'a gelerek,
rus elçisinin huzurunda tahta çıkış merasimi yapıldı. Moskova yardımı
ile üç defa Kazan tahtına çıkarılan Şah-Ali'nin saltanatı bu suretle
başlamış oldu. Han ancak 13 yaşında olduğundan, devlet idaresi filen rus
elçisi Karpov'un elinde idi; Kazan şehrinde asayişi muhafaza bahanesiyle
bir miktar rus askeri de şehre konmuştu. Bu durum karşısında Sidi Oğlan'ın
başında bulunduğu "millî" hareket tekrar kuvvetlendi. Kazan'dan Bahçesaray'a
gizlice bir elçi heyeti gönderilmiş,Kırım ile bir ittifak akdedilmiş
ve Sahibgerey, han olarak Kazan'a davet edilmişti. 300 kadar Kırımlı asker
ile Sahibgerey'in 1521 yılı ilk baharında âni olarak Kazan'a gelmesi
üzerine Şah-Ali tahtını bırakıp Rusya'ya kaçtı. Rus taraftarları, Kasımlı
tüccarlar ve Kazan'daki Ruslar yağma ve bir çoğu katledildiler. Sahibgerey
de Kazan ahalisi tarafından alkışlanarak tahta geçirildi.
Sahibgerey'in Kazan'daki hâkimiyeti (1521-1524), Hanlığının en
parlak yıllarından birini teşkil etmektedir. Kırım ile ittifak Rusların nüfuz
ve tahakkümünü kırmakla kalmadı, 1521 yazın Kazan'da ve Kırım kuvvetleri
müştereken harekete geçerek Moskova üzerine yürüdüler. Knez Vasili I I I .
"eskidenberi olduğu gibi" Kırım hanına vergi ödemeyi kabul etti. Kazanlılar
da seferden çok ganimet ve rus esiri alıp götürmek suretiyle tatmin
edildiler. Kazan yurdunda rus nüfuzunu tamamiyle kırmak niyetiyle, Kazanda
bulunan rus tüccarlarını koğdular; buna karşılık Vasili III. rus
tüccarlarının Kazan panayırına iştiraklerini menetti.
Kazan-Kırım işbirliğinin devamı müddetince Kazan'ın rus baskısından
kurtulacağı anlaşılmıştı. Fakat, Hanlığın talihsizliğine karşı, rus düşmanı
Mehmedgerey Han, Ejderhan üzerine yaptığı bir sefer esnasında öldürülmüş
ve Kırım tahtına geçen Saadetgerey ile Sahibgerey arasında işbirliği
temin edilememişti. Sahibgerey Han nedense Kazan'da fazla kalmak istememiş,
Kırım yolu ile İstanbul'a gitmişti. Kazan'dan hareketinden önce,
han olarak yerine Kırım'dan, henüz 13 yaşındaki Şafagerey'i nasbetmişti.
Kazan tahtında çok genç bir hanın bulunmasından, Ruslar hemen istifadeye
kalkıştılar ve sefer açarak Kazan'a kadar geldiler; mamafih hiç bir
başarı elde edemiyerek geri döndüler. İkinci rus hücumu 1530 da yapıldı;
bu defa Kazan'a Nogaylar'dan ve Ejderhan'dan yardım gelmişti;
bundan ötürü Ruslar tekrar muvaffakiyetsizliğe uğradılar; hattâ çok miktarda
rus ateşli silâhları, arkebüs tüfenkleri, Kazanlıların eline geçti. Safagerey
Han, bu suretle, Moskova'ya karşı Hanlığı muvaffakiyetle koruyabilmişti
; dolayısıyle kendisinin Kazan yurdunda itibarının arttığı muhakkaktır;
fakat devlet işlerinde nüfuzun gittikçe Kırımlıların eline geçmesi keyfiyeti,
yerli ahali arasında"yabancı"ların tahakkümüne karşı bir cereyan başlanmasına
yol açtı. Bu hareketin başında İbrahim Hanın kızı Gevher-Şad'ın bulunması,
Kazan Hanlığında sırasına göre kadınların da siyasete karıştıklarını
gösteren bir misal teşkil etmektedir. Safagerey Han,muhalefeti şiddetli tedbirlere
başvurmak suretiyle kırmak istediyse de, muvaffak olamadı ve bir komplo
neticesinde tahtından indirildi. Bu defa devlet idaresi fiilen, Gevher-Şad'ın
eline geçti. Yeni bir hanın nasbi lâzımgeldiğinden Moskova knezine müracaatta
bulunuldu. Knez Vasili, tekrar Şah-Ali'yi nasbetmek arzusunda idi;
fakat Kazanlılar onu istemediklerinden, Şah-Ali'nin biraderi Can-Alinin
namzedliği üzerinde anlaşma yapıldı.
1531-1533 yıllarında Kazan tahtını işgal eden Can-Ali, henüz 15 yaşında
iken tahta çıkmış ve aldığı terbiyenin tesiriyle tamamiyle Moskova'nın
arzusuna göre hareket etmekte idi; Can Ali Han, evleneceği zaman bile Moskova
knezinin muvafakatini aldı ve Nogay mirzası Yusuf'un kızı Süyüm-Bike
ile evlendi. 1533te Vasili I I I . ölünce Moskova hükümetinde zâf eseri belirmişti;
bundan "millî"parti taraftarları cesaret olarak yeniden kuvvet buldular;
Gevher-Şad partisi dahi Ruslara karşı tavrını değiştirdi. Can-Ali Han Kazanda
o kadar nefret uyandırmış olmalıdır ki, halk kitlesi galeyana gelerek,
25 Eylül 1533 tarihinde kendisini öldürdüler. Kazan tahtına yeniden Safagerey
Han çıkarıldı. Hükümetin değişmesi hemen tesirini gösterdi ve Ruslara
karşı sefer açıldı. Diğer yandan, vaktiyle olduğu gibi bu defa da Kırımlıların
nüfuzu artması üzerine, yeniden muhalefet gurubu teşekkül etti
ve Moskova ile gizlice münasebet tesis edildi. Mamafih bu hareket yatıştırıldı
ve Safagerey Han 1546 yılına kadar tahtta kalabildi. O sene Kazandaki
Kırımlılara karşı bir ayaklanma neticesinde, Safagerey Han tahtından
indirildi ve Nogay Mirzası Yusuf'un yanına iltica etti. Kazan tahtına
da, Moskova'nın tasvibi ile yeniden Şah-Ali geçirildi. Moskova'nın
sadık uşağı olan Şah-Ali'nin idaresi bu defa da memnuniyetsizlik uyandırdı;
ancak bir ay tahtta kaldıktan sonra, Kazan şehri, Nogaylı askerlerle
gelen. Safagerey'e teslim olunca, Şah-Ali tekrar Rusya'ya kaçtı, Safagerey
de üçüncü defa olmak üzere tahta çıktı (Temmuz 1546).
Safagerey yeniden hâkimiyeti ele alınca, Kazan'da şiddete başvurdu;
büyük beylerden bir çoğu idam edildiler; bunun üzerine 76 bey Kazan'dan
kaçarak Rusya'ya iltica ettiler ;bu şiddet siyaseti neticesinde Moskova ile
anlaşmak istiyenler partisi imha edilmiş ve "millî parti" de idareyi sağlamca
eline almış ve Kazan'da iç istikrar yerleşmiş gibiydi; fakat Safagerey
Han'ın bir talihsizlik eseri olarak ancak 42 yaşında iken,
1546 yılının Martında, âni ölümü bu istikrara son verdi ve
Hanlığın, süratle sukuta doğru gitmesine yol açtı. Safagerey, Can-
Ali'den dul kalan Süyüm-Bike ile evlenmişti; ilk karısından büyük
yaşta oğulları Kırım'da bulunuyorlardı. Sahibgerey Han'ın nedense
bunlardan birinin Kazan'a han olarak gitmesini arzu etmemesi üzerine,
Kazanlılar, Safagerey'in Süyüm-Bike'den olan, henüz üç yaşındaki oğlu
Ütemişgerey'i tahta çıkarmak mecburiyetinde kaldılar. Süyüm-Bike oğluna
niyabet edecek ve Kırımlı Koçak Oğlan da, devlet işlerine bakacaktı.
Türk millî geleneklerine bağlılığı ve ötedenberi Moskova düşmanlığı ile
temayüz etmiş olan Nogaylı Yusuf Mirza'nın kızı Süyüm-Bike, babasından
aldığı terbiye ve ikinci kocası Safagerey Han'ın tesiriyle rus düşmanı
olarak tanınmış ve "millî" partinin mümessili sıfatiyle Kazan yurdunda
ve Kazan Türkleri tarihinde en çok sevilen ve anılan bir kahraman
olarak nâm kazanmıştır.
Moskova Rusyasındaki durumun Kazan Hanlığı üzerine daima tesiri
olduğunu bu defa bir daha görmekteyiz. 1547 yılında, henüz 17 yaşında
olan İvan (IV. sonraki adiyle: Korkunç İvan, İvan I I I . ün torunu)
Moskova büyük knezlerinden ilki olarak "Çar" lâkabını almış ve
saltanata başlamıştı. Mitropolit Makari gibi, çok mutaassıb ve bilgili
bir papasın telkinleri, Peresvetov adlı birinin, Çara futuhat yapması
yolundaki tesirleri sâikiyle, İvan IV. "cennet misillü bir yer olan"
Kazan Hanlığını zabta karar vermişti. Çar, kendisini İvan III. ün
hakiki halefi biliyor ve dedesinin çizdiği yoldan yürümeğe azmetmiş
bulunuyordu. Kazanlılar 1549 da, Ütemişgerey'in han seçildiğini
İvan'a bildirince, Çar, Moskova hükümetinin muvafakati olmadan
Kazan tahtına getirilen Ütemiş'i tanımadığını beyan ettti. Moskova
hükümdarının bu sözleri Rusların Kazan'a karşı pek yakında harekete
geçeceklerini gösteriyordu; nitekim 1550 de bir rus ordusu, Şah-Ali ve Ejderhan
hanzadelerinden Yadigâr (sonraki Kazan hanı) ile birlikte Kazan
üzerine yürüdü; Ruslar Kazan'ı kuşattılarsa da, alamadılar ve çekilip
gitmek zorunda kaldılar.
Çar İvan IV., Kazan'ı alabilmek için, Hanlığa yakın bir sahada bir
dayanak noktası yapılması gerektiği kanaatına varınca, Züye nehrinin İdil'e
döküldüğü yerde (Kazan'dan 60 klm. yukarıda) Sviyajsk (Züye) adiyle
bir kale yapılmasını emretti. 1551 ilk baharında inşasına başlanılan bu
kale kısa bir zamanda bitirildi. Bunun üzerine, "dağlık" tarafındaki
Çuvaş ve Çirmişler, Moskova Çarının tabiiyeti altına girmeğe başladılar;
Züye kalesi yapılmakta iken, Kazan Hanlığı sahasından geçen İdil ve Kama
nehirlerinin geçitleri rus kıt'aları tarafından tutuldu ve Kazan şehri her
taraftan abluka altına alındı. Ablukanın tesiriyle Kazan'da her türlü ekonomik
faaliyet durdu, şehirde heyecan başgösterdi; rus taraftarları yeniden
harekete geçtiler ve Kazan'da "Kırım tahakkümü" kalkarsa, rus Çarı ile
anlaşmak ve iyi geçinmek mümkün olacağı ümidine kapılanlar çoğaldı.
Hal böyle iken, Koçak Oğlan ve yanındaki Kırımlı askerler, Kazan'dan
kaçtılar; fakat nehir geçitlerinde Ruslar tarafından yakalandılar ve Moskova'ya
götürülerek idam edildiler.
Koçak Oğlanın gitmesi üzerine Kazan'da hemen yeni bir gurup teşekkül
etti; Huday-Kul oğlan ile Nur-Ali Şirin bey başa geçerek, Moskoflarla
müzakerelerde bulunmak üzere Seyyid Kul-Şerif mollayı Züye'ye gönderdiler.
Çarın isteği üzerine Şah-Ali tekrar Kazan'a han olarak gidecek, fakat
ancak İdil'in sol yani "ova" tarafı Kazanlılara tâbi olacak, "dağlık"
tarafı yani Hanlık arazisinin yarısı ise Moskova'ya ilhak edilecekti. Züye'de
Ruslarla Kazan murahhasları arasında yapılan müzakerelerde, Moskova
hükümetinin talebi kat'i olduğundan, Kazanlılar için yapılacak bir şey kalmamıştı.
Çarın başka bir talebi ile de: "millî parti" nin başmümessili sayılan
Süyüm-Bike ve oğlu Ütemişgerey Han, Ruslara teslim edileceklerdi. Çarın
bu isteği de kabul ve 11 Ağustos (1551) günü Süyüm-Bike ve oğlu Ruslara
teslim edildiler. Bu vak'a, Kazan Hanlığı tarihinin en hazin günlerinden
birini teşkil etmektedir. Yine Rusların istekleri üzerine, Kazan ahalisi mümessilleri,
yani "Kurultay", "dağlık" tarafın Moskova'ya terkedilmesi keyfiyetini
tasdik edecek ve ayni zamanda Hanlıkta bulunan bütün rus esirlerinin
salıverilmesi hakkında bir karar alacaktı. Uzun münakaşalardan sonra
Rusların her iki talebi de kabul edildi. 16 Ağustos(1551) tarihinde Şah-Ali,
rus askerleri ve rus elçisinin refakatinde Kazan'a girerek, üçüncü defa olmak
üzere, tahta çıktı; ertesi günü rus esirlerinin serbest bırakılmasına
başlandı. Şah-Ali'nin idaresinde, eskiden olduğu gibi, rus nüfuzu yeniden
Kazan ilinde hâkim oldu, "dağlık" tarafı, Moskova Çarının elinde bırakıldı.
Kazanlılar "dağlık "tarafından hiç olmazsa "yasak" toplamak hakkını
elde etmek maksadiyle Çar'a bir elçi heyeti gönderdiler; bunlara verilen
cevap "Kazanlılara "dağlık" sahasından tek bir metelik dahi verilemiyeceği"
merkezinde idi.
Rusların baskısı, "dağlık" sahasının elden gitmesi, Şah-Ali'nin tamamiyle
Rusların keyfine göre hareketi, Kazan'da muhalefet partisinin yeniden
canlanmasına yol açtı. Sibir beyi Bibars Rast bu hareketi idare ediyordu.
Şah-Ali Han bundan haber alınca, rus elçisi Paletski'nin teşvikiyle, Kazan
büyüklerinin ileri gelenlerinden yetmiş kişiyi han sarayına ziyafete
davetle, hepsini hâinane bir tarzda boğazlattı; fakat durumun bundan sonra
da sükûnet bulmadığı anlaşılıyor. Moskova hükümeti bu vaziyet karşısında
Kazan Hanlığını tamamiyle ilga ve Kazan şehrine bir rus umumi
valisi göndermekle meselenin kökünden halledileceğine hükmetmiş ve
derhal harekete geçmişti. Bunun icabı olarak Şah-Ali'nin tahtından vazgeçmesi
emredildi. Kazan'a gönderilen rus elçisi Adaşev, Kazan'da alınacak
tedbirlere nezaret edecekti. Şah-Ali Moskova'dan aldığı emir üzerine tahttan
feragat etti. Kazan'a, Çar tarafından umumi vali olarak Mikulinski
adında bir rus büyüğü tayin edildi; Kazan ahalisi Çar İvan IV. e biat edecekti.
Ruslar yanında Züye'de bulunan Kazanlı büyüklerden bir kaç kişi 7
Mart günü Kazan'a gelerek, ahaliyi Çar'a biat ettirdiler. Rus valisi, 9 Mart
günü Kazan'ı teslim almak üzere, şehir surlarının dibine kadar gelmiş bulunuyordu.
Kazan Hanlığının sulh yolu ile Rusya'ya katılması işi birkaç
saatlik zaman meselesi gibi idi. Fakat hiç beklenilmiyen bir hâdise, Moskova
hükümetinin bu yoldaki plânını alt üst etti ve Hanlığın hayatının bir müddet
daha uzatılmasına imkân verdi.
Kazan'a tayin edilen rus valisi, şehrin iskelesi olan Bişbaltaya gelerek, Kazan'a
girmek için hazırlıklarını bitirmek üzere iken, Ruslarla işbirliği yapmış
olan ve vali ile birlikte gelen Kazan büyüklerinden İslâm Bey, Kebek
Bey ve Alike (Elkey ?) Narık mirza, şehre giderek halkı hazırlamak ve sükûneti
muhafaza etmek bahanesiyle validen izin aldılar. Bu üç zat Kazan'a girince,
"Rusların şehirde katliâm yapacakları" şayiasını yaydılar ve halkı, şehri
müdafaaya davet ettiler. Bunun üzerine şehirde heyecan başgösterdi; halk
galeyana geldi ve herkes silâha sarıldı. Bir müddettenberi Rusların müfrit
taraftan olan Çapkun Otuç Bey de, şehre gelerek müdafilere katıldı. Mikulinski
şehre yaklaşınca kale kapılarını kapalı buldu; Kazanlıların kendilerini
müdafaaya azmettikleri meydana çıkınca, rus valisi Züye kalesine dönüp
gitmek zorunda kaldı. Moskova hükümeti Hanlığın ancak silâh kuvveti
ile zabtedilebileceğini açık olarak anlamış bulunuyordu.
Kazan büyükleri ve ahalisini son dakikada böyle bir karar almağa
teşvik eden sebebler sarih olarak bilinmemekle beraber, Rusların şehre
girince katliâm yapacakları şayiası esas âmili teşkil etmiş olmalıdır. Hanlığın
elden gitmesi endişesi de mühim bir sebeb teşkil etmiş ve son dakikada
olsa dahi, şimdiye kadar birbirlerini imha ile meşgul olan Kazan büyüklerinde
Hanlığın istiklâlini muhafaza kaygısı birdenbire canlanmışa benziyor.
Rusların daha önce birkaç defa Kazan'ı kuşatmalarına rağmen, alamayışları,
bu defa da şehri kurtarmak ümidini uyandırmış olmalıdır. Kazan'da
han bulunmadığından, hemen yeni bir hanın seçilmesi gerekiyordu.
İdareyi ele alan Çapkun Otuç Oğlan ve diğer büyükler, Nogaylardan yardım
alabilmek ümidiyle, o sıralarda Yusuf Mirza yanında bulunan Ejderhan
sülâlesinden Yadigâr Muhammed'i Kazan'a davet ettiler. Yadigâr da birkaç
yüz Nogayı askerle Kazan'a gelerek tahta çıktı. Seyyid Kul-Şerif molla,
Çapkun Otuç, Alike(Elkey?) Narık, Noğay beyi Zeniyet? (Ziynet?), Sibir
beyi Kebek, ve beylerden Derviş, bu sıralarda Kazan'da en nüfuzlu kimselerdi.
Kazan'da vukubulan değişikliğin tesiriyle, "dağlık" tarafındaki
gayri-müslim ahali, yani Çuvaşlar ve Çirmişler kitle halinde Ruslara karşı
ayaklandılar; ancak Züye kalesi ve çevresi Moskova'nın idaresinde
kaldı. Nogaylardan, ve galiba Kırım'dan da yardım beklenmekte idi;
hakikaten 3000 kadar Nogaylı asker Kazan'a geldi; fakat diğer Hanlıklardan
yardım alınamadı.
Kazanlıların kendilerini müdafaaya karar vermeleri Moskova'da malûm
olunca, Çar Kazan'a karşı büyük bir sefer açılmasını emretti. Züye kalesine
topların ve mühimmatın gönderilmesine başlandı. Moskova'nın bu sıralarda
dışardan, ancak Kırım'dan hücuma uğraması beklenebilirdi; tehlikeli düşman
sayılan Lehistan-Litvanya ile o sıralarda anlaşmağa varılmış, Livonya-
Alman şövalyelerinin de yakında Ruslara karşı harekete geçmelerine
ihtimal verilmemekte idi. Kırım tarafından gelmesi beklenen hücumu karşılamak
üzere, bir miktar rus kuvveti, Moskova'nın cenubundaki Kolomna'ya
sevkedilmişti.
Hakikaten Kırım hanı Devletgerey, yaz ortalarında, Rusya'ya bir
akın tertip etti; Kırımlı kuvvetler, 300 kadar yeniçeri ve birkaç topla, Tula
şehrine hücum teşebbüsünde bulundularsa da, şehri alamadılar ve çekilip
gittiler;Kırımlıların ikinci bir kolu,hanın çekilişinden habersiz olarak ilerlemekte
iken, Rusların hücumuna uğrayarak mağlûb edildiler; çok
miktarda ganimet ve o meyanda birkaç top Rusların eline geçti. Gayet
fena tertibedilen bu Kırım akını, bu suretle, Kazan'a gitmek üzere hazırlanan
Çarı, seferden alıkoymak şöyle dursun, rus ordusunun kuvvei mâneviyesinin
büsbütün yükselmesine sebeb oldu.
Rus ordusu 5 Ağustosta (1552), Kazan Hanlığı hududu olan Sura
nehrini geçerek,hiç bir mukavemet görmeden doğuya doğru ilerlemeğe
başladı. 13 Ağustosta bütün rus kuvvetleri Züye kalesinde toplanmış
bulunuyorlardı. Şah-Ali Han da burada idi; o, akrabası olan, Yadigâr
Muhammed Han'a, teslim olması ve boş yere mukavemet etmemesi yollu
bir mektup göndermiş; fakat Kazan'dan gayet sert bir cevap almıştı.
Bunun üzerine rus ordusu Züye'den hareketle, 20 Ağustos (1552) günü
Kazan yakınına vardılar. Birkaç gün sonra şehrin muhasarasına başlandı.
Rus ordusu 150 bin kişi olup, ayrıca çok miktarda Şah-Ali Hanın Kasımlı
Tatarları davardı. 150 top ve ateşli silâhla mücehhez olan rus ordusu,
Kazanlılara nisbetle her bakımdan üstün idi. Kazan'ı da müdafaa eden
kuvvetlerin 30 bin yerli, 3 bin Nogaylı askerden ibaret olup, bir miktar
top ve ateşli silâhları vardı. Ayrıca Kazan'ın dışında, Rusları arkadan
vurmak üzere 15 bin kadar kuvvet bulunduğunu da öğreniyoruz; bunlar,
Yapança bey, Şunak mirza ve Arça beyi Eyyüb'ün kumandasında idiler.
23 Ağustosta Kazan şehri artık her taraftan kuşatılmıştı. Kazan'dan
kaçıp rus ordugâhına gelen hain Kamay Mirza, şehrin müdafaa tertibatı
hakkında birçok malûmat vermekle, Kazanlıları çok müşkül bir duruma
düşürdü. Yapança beyin kuvvetleri Rusları boyuna hırpaladığından ilk
hafta muhasaradan fazla bir netice alınamadı. Ruslar * büyük kuvvetlerle
Yapanca beyin kıtalarına karşı harekete geçerek, 1 Eylül günü bunları
imha ettiler; Arça şehrine kadar yapılan bir rus askerî hareketi neticesinde,
Kazan Hanlığının en zengin kısmı yağma ve tahrib edilmiş oldu. Kazanlıların
yer altından yaptıkları su yolu Ruslar tarafından lâğımlanarak havaya
uçuruldu. Lâğım işlerini Butler adındaki bir ingiliz idare ediyordu. 30 Eylül
günü Kazan surlarının bir kısmı havaya uçurulunca, rus askerleri şehre
hücum teşebbüsünde bulundularsa da, geri atıldılar. Fakat 2 Ekim günü
sabah erkenden, barutla dolu otuz adet fıçıya ateş verilince, surların bir
kısmı yıkıldı, delikler açıldı ve Ruslar kitle halinde şehre saldırdılar. Kazan
müdafileri şiddetle karşı koydularsa da, çokluk karşısında takatları kalmayıp,
iç şehre çekildiler; sokaklarda müthiş bir boğazlaşma başladı. Kul-Şerif
camii yanında, Başta Kul-Şerif molla ve etrafında toplanan Kazan ruhanileri,
hafızlar, danişmendler- hepsi de elde kılıçla Rusların üzerine saldırdılar
ve hepsi de dövüşe dövüşe şehid oldular. Yadigâr hanın, yanındaki birkaç
kişi ile Ruslara teslim olmasından sonra da Kazan müdafileri mücadeleye
devamla -tek bir kişi kalıncaya kadar çarpıştılar; nihayet Ruslar her tarafı
işgal ile Kazan'ı ele geçirdiler.' Şehrin içinde, müthiş bir katliâm başladı;
erkeklerden kimse bırakılmadı, kadınlar ve çocuklar öldürüldü; nasılsa
kurtulanlar esir edildiler. Kazan'ın bütün serveti yağma edildi, camiler,
mescitler, evler yakıldı, yıkıldı. Kazan'ın maddi ve manevi eserinden hiç
bir şey bırakılmadı. 1437 de Uluğ-Muhammed Han tarafından kurulan
Hanlık, 115 yıl sonra, bu suretle, Moskova Çarı İvan IV. eliyle sona
erdirildi. Kazan şehrinin müdafaası münasebetiyle Kazan Türklerinin
gösterdikleri kahramanlık Türk tarihinin en şanlı sahifelerinden birini
teşkil etmektedir; diğer yandan Ruslar tarkfından Kazanda işlenen
cinayetler, Moskof'ların eline geçen yerlerde Türklere karşı yapılan
arkası kesilmiyen takibat ve zulmün tipik misallerinden biri mahiyetindedir.
Kazan'ın muhasarası ve zabtının rus askerî tarihi bakımdan ehemmiyeti,
Rusların ilk defa olarak büyük bir müstahkem mevkii ele geçirmelerinde
idi; şimdiye kadar Ruslar herhangi bir kale zabtetmiş değillerdi.
Kazan'ın zabtı Rusların kale muharebelerinde bir başlangıç teşkil etti.
Kazan şehrinin sukutu ile Kazan ilinde Ruslara karşı mücadele sona
ermiş değildi; Kazan Türkleri, Çirmişler ve Çuvaşlar birkaç yıl daha Moskof
müstevlilerine karşı durmak istediler. Yer yer ayaklanmalar oldu,
hattâ bazı müstahkem mevkiler inşa edilerek, Ruslara karşı teşkilâtlı mukavemet
yapıldı. Zeyn-Seyyid, Sarı-Batır, Mamış-Birdi ve Ahmed-Batır
gibi önderler bu ayaklanmaların kahramanları sıfatiyle şöhret kazandılar.
Mamış-Birdi, Kazan şehrinden 45 klm. kadar yukarıda, İdil boyunda
inşa ettirdiği "Çalım" kalesinde dört yıl kadar dayanabildi. Süyüm-
Bike'nin biraderi Ali Ekrem'i han olarak getirdi ve Kazan Hanlığını canlandırmak
teşebbüsünde bulundu. Fakat, 1556 da Çalım kalesinin sukûtu,
Ali Ekrem hanın öldürülmesi, Mamış-Birdi'nin de ihanetle Rusların eline
düşürülmesi ve idamı üzerine, Ruslara karşı mukavemet tavsadı ise de, 1560'a
kadar mücadele devam etti. 1552-1556 yıllarında Kazan ile Kama arasında
bilhassa "kara halk" tarafından yapılan ayaklanmalar Ruslar tarafından
sonsuz bir şiddetle bastırıldı. Bu münasebetle Kazan Türklerinden henüz
sağ kalan beyler, mirzalar, yüksek ruhanilerden 1500 kişi imha edildi; halk
bu suretle önderlerinden mahrum kaldı. 1556 da nihayet Ruslar vaziyete
tamamiyle hâkim oldular ve sabık Kazan Hanlığı ülkesinde, kendi menfaatlerine
uygun bir nizam kurdular. Bu nizam sadece Moskova Rusyasının,
rus halkının faydasına hizmet etmeğe matuftu. Yüz yıllardanberi
Orta İdil sahasında hâkim bir unsur olarak yaşayan, bağımsız bir devlet
sahibi olan Kazan Türkleri için 1552 yılı 2 Ekim'den itibaren mahkûmiyet
devri başlamış oldu.
Kazan Hanlığı, tıpkı eski Bulgar devleti gibi, muhtelif din ve ırktan
birçok kavmin bir arada yaşadığı bir memleket olmakla beraber, siyasî,
ekonomik ve kültür hayatında üstün olan unsur K a z a n T ü r k l e r i idi. İdil-
Kama Bulgarlarından bir kısmının bir miktar yerli fin (ve eski Burtas)ve galiba
XI. yüzyıldan itibaren geniş ölçüde Kıpçak unsurları ile karışmak suretiyle
meydana gelen, Kazan Türkleri, Kazan Hanlığı devrinde Kazan, Aşıt,
Meşe ırmakları, Nukrat (Vyatka) nehrinin aşağı kısmı, Şuşma, Zey,
Çirmişen ve Ik nehirleri ile, İdil'in sağ (dağlık) tarafında, Züye nehri boyunca
toplu bir halde yaşıyorlardı. Kendilerini "Bulgarlı" veya "Kazardı",
galiba daha ziyade "müslüman" diye tesmiye eden bura ahalisine
Moğol istilâsı ve Altın Ordu hâkimiyeti neticesinde bilhassa Ruslar ve
umumiyetle yabancılar tarafından verilen "Tatar" adının Kazan
(Orta İdil) Türklerince benimsenmiş olduğu belli değildir. Ak İdil sahasındaki
Başkırtların da Kazan Hanlığına tâbi oldukları anlaşılıyor.
Fin kavimlerinden en kalabalık zümreyi Çirmisler teşkil ediyordu;
bunlar Volga'nın sol kolu olan Vetluga ile Kama'nın kolu olan Nukrat
(Vyatka) nehirleri arasında ve bir kısmı da, galiba Hanlığın "dağlık"
sahasında yaşıyordu. Yine bir fin kavmi olan A r l a r (Arça şehri
bunlara izafeten bu adı almıştır) "Kazan Artı"ndan Kama'ya kadar
uzanan bölgede oturuyorlardı. İdil'in sağ (dağlık) tarafında ise, Züye
mansabı mıntıkasında çok miktarda yine bir türk kavmi olan Çuv
a ş l a r , ve Züye ile Sura nehirlerinin baş kısımlarında Mokşı (Erze
ve Mordva)lar vardı. Çirmişler ve Arların nisbeten ibtidaî bir kültür
seviyesinde oldukları, başlıca meşguliyetlerinin avcılık, arıcılık teşkilettiği,
Çuvaş ve Mokşıların da kültür bakımından bunlardan yüksek olmadıkları,
arıcılık yaptıkları biliniyor. Bu kavimlerden bilhassa Çirmişler çok
cesur ve gayet usta okçu idiler.
Kendi beylerinin idaresinde "patriarkal" nizam ve "şamanizm" inançları
dairesinde yaşayan gayri-müslim bu kavimler, Kazan Hanlığında geniş bir
serbestiye sahiptiler; bunların Hanlığa tabiiyetleri, in natura olmak üzere
muayyen miktarda "yasak" (vergi) ödemekten ibaretti. Çirmiş, Ar ve Çuvaşların
örfü âdet ve dillerinde geniş ölçüde Kazan Türklerinin tesiri
görülüyor; bunlardan bir çoğunun islâmiyeti kabul ile "Türkleştikleri" keyfiyeti
müslüman Kazan köylerinden bazılarının çirmişçe ve çuvaşça tesmiye
edilmesiyle de sabittir. Kazan Hanlığının devamı müddetince gayri-müslim
kavimlerin Hanlık idaresine karşı ayaklanmadıkları, Kazanlıların baş düşmanı
Moskova Rusyasına karşı şiddetle mücadele etmeleri gibi haller, Kazan
Hanlığında hâkim ve çoğunluk teşkil eden Kazan Türkleriyle "azınlık"lar
arasında tam bir anlaşma hüküm sürdüğünü gösterir.
Kazan Türklerinin büyük çoğunluğu köylerde yaşamakta ve' esas
meşgalelerini ziraat teşkil etmekte idi. Orta İdil boyunca yerleşen türk kavimlerinin,
ta Bulgarlardan itibaren ekin ektikleri ve ziraat kültürünü
geliştirdikleri, arkeolojik araştırmalar münasebetiyle bol miktarda meydana
çıkarılan ziraat aletleriyle sabittir. Kazan Hanlığı devrinde toprağın
büyük çiftlikler halinde işletildiği, han ailesinin, beyler, mirza, oğlanlar
ve ruhanî reislerin elinde çok miktarda arazi bulunduğu biliniyor; köylülerin
de kendi toprakları olduğu anlaşılmaktadır.
Kazan ili türk-islâm ahalisi çiftçi bir kavim olmakla beraber,etnik
bünyelerinde çok miktarda Kıpçak unsurların karışmış olması dolayisiyle,
gelenek, örf-ü âdet, gıda ve giyimlerinde göçebelikle ilgili elemanların bulunduğu
muhakkaktır; ayni zamanda yerli fin tesirlerinin de mevcudiyetini
kabul etmeliyiz; bunun içindir ki Kazan Türkleri bazı bakımdan
diğer türk kavimlerinden farklıdırlar. Kazan Hanlığı devrinde, Kazan
Türklerinin, yalnız o sahadaki fin kavimlerinden değil, umumiyetle "bütün
diğer Tatarlar" dan (yani etraftaki türk menşeli kavimlerden) daha medenî
oldukları biliniyor; islâmiyetin ve şehir hayatının erkenden inkişaf
etmesinin bura ahalisinin yaşayış tarzı ve kültürüne büyük tesiri olduğunu
kabul etmeliyiz.
Orta İdil boyundaki ormanlarda arıcılık bilhassa inkişaf etmiş, gıda
ve ticaret maddesi olarak bal (ve balmumu) mühim bir yer tutmuştur.
İdil, Kama ve Nukrat (Vyatka) ve diğer nehirlerde çok miktarda balık
bulunduğundan, balıkçılık bir meslek olarak gelişmiş ve tuzlu balık ihracat
maddeleri arasında başta gelmişti. Sansar, samur, tilki, kunduz, su
samuru ve sincap gibi hayvanların çokça bulunduğu ormanlık sahada
ve nehir boylarında yaşıyan Çirmiş, Ar ve Çuvaşların başlıca meşgalelerini
avcılık teşkil etmekte idi; bu kavimlerden "yasak"(vergi) bilhassa kürk
ve baldan ibaret olmak üzere in natura alındığından, Hanlık hazinesinde
çok miktarda kürk ve bal birikmekte idi; yerli tüccarların da köy köy
dolaşarak kürk ve bal topladıklarına göre, Kazan panayırında Kazan
tüccarları tarafından satışa çıkarılan maddeler arasında bu maddelerin
birinci yeri tuttuğu biliniyor;bundan ötürüdür ki, vaktiyle eski Bulgarlar
gibi, Kazanlılarda kürk ticareti ile nâm kazanmışlardı. Kazan ilinde "dericiliğin"
de çok inkişaf etmesi, bir taraftan avcılık, diğer yandan iri baş ehli
hayvan yetiştirmenin tabii bir neticesi olsa gerektir.
Kazan şehri, büyük bir ticaret merkezi haline gelmesini, İdil nehri
boyunda kurulmasına medyundur; istilâlar ve iç harpler yüzünden birer
harabe haline gelen Bulgar ve Saray şehirleri, emniyetsizlik tesiriyle eski
mevkilerini kaybedince, Kazan Hanlığının tesisi üzerine emniyet ve asayişe
kavuşan Orta İdil sahasının başşehri, Kazan, bu defa doğudan, cenuptan
ve batıdan gelen tüccarların buluşma yeri oldu. Kazan'da, yerli ahaliden
başka, çok miktarda "Tacik" (Türkistanlıların umumî adları), Ermeni,
Gürcü, Sibiryalı tüccarlar, ve her zaman binlerce rus tüccarı ve zanaat
erbabının kaldığı malûmdur; her yıl 24 Haziran'da aşlayıp birkaç hafta
süren"Kazan panayırı" bu devirin milletlerrarası ticaretinde yüksek bir mevki
işgal etmekte idi. Rusya'dan tuz ve bazı mamul eşya, Batı Avrupa'da imal
edilen kumaşlar, Türkistan'dan ve diğer cenub memleketlerinden -altın
gümüş işlemeli kumaşlar, pamuklular, ziynet eşyası, bilhassa Kazan yurdunda
toplanan kıymetli kürkler, dünyanın her tarafından gelen tüccarlar
arasında yapılan alış-verişin başlıca maddelerini teşkil ediyordu. Oldukça
inkişaf ettiği bilinen kuyumculukta, Kazanlı ustaların eski Bulgarlar,
Altın Ordu (Saray) ve Türkistan sanatkârlarının izini takibettikleri
görülüyor. Kazan müzelerinde teşhir edilen eşya bu tip sanat hakkında
bir fikir verebilir.
Kazan Hanlığı devrinden kalan her hangi bir binanın mevcut olmayışı
ve bu sahada arkeolojik araştırmaların henüz lâyıkıyle yapılmamış
olması, bu devir mimarisini öğrenmeğe imkân vermiyor. Ancak "köy mimarisi"
ve köylerin şekli hakkında bazı mütalâalarda bulunmak mümkün görülüyor;
Kazan ilinin türk-islâm köyleri, mescit ve evlerinin, bugünkü hâli
ile, bir dereceye kadar Kazan Hanlığı devri inşaatını andırdığını kabul
etmeliyiz. Kazan şehrinde beş büyük camiin bulunduğu, bunlardan birinin
hattâ sekiz minareli olduğu, hanın ve bazı büyüklerin "sarayları" olduğu
kaynaklarca tesbit edilmiştir. Kazan devrinden kalan yegâne yadigâr olan
"Süyüm-Bike minaresi" veya " H a n mescidi" nin ise, ancak aşağı
kısımlarının hanlık zamanına ait olduğu sanılıyor. Cami ve diğer taş binaların
her halde Kasım Hanlığı devrinde Kasım şehrinde bina edilen yapılara
benzedikleri kabul edilmelidir. Kazan şehrinin iç taksimatı ve yapılış
tarzına gelince, bu hususta Türkistan şehirlerinin örnek tutulmuş olduğu
mümkündür.
Kazan Hanlığı bir islâm memleketi olmakla beraber, coğrafî durumu
bakımından,büyük müslüman kültür merkezlerinden uzaktı; İslâmiyetin
İdil boyunda x. yüzyıldanberi yayılmış olmasına rağmen, gerek Bulgar
Hanlığı ve gerek Altın Ordu devrinde, islâmî kültürün fazla inkişafına
müsait zemin mevcut değildi. Ötedenberi köylerde devam
ettirilen mektep ve medrese faaliyetinin ancak halkın dinî ihtiyaçlarını
karşılıyacak bir seviyede bulunduğu anlaşılıyor. Orta
İdil boyunda, eski Bulgar ve Altın Ordu devrinde Türkistan'la yakın
münasebetin tesiri üzerine yayılan ve kökleşen tasavvuf hareketi, Kazan
Hanlığı zamanında da devam ettirilmiştir; bilhassa Nakşibendi tarikatının
rağbet kazandığı biliniyor; yakın bir zamana kadar ziyaretgâh
olan "evliya" mezarlarından bazılarının Kazan Hanlığı devrine ait
olması mümkündür; yazılı eserlere dahi giren "şeyh" (işan) adlarının
çokluğu Kazan ilindeki tasavvuf hareketinin derecesini göstermeğe kâfidir.
Kazan Hanlığında yüksek rütbeli din adamlarının, seyyidlerin, molla,
hafız ve danişmendlerin bulunduğu ve ruhanîlerin halk üzerinde büyük
otoriteleri, seyyidlerin devlet işlerinde yüksek nüfuzları olduğu malûmdur;
mamafih Kazan "ulema" sının ilmî seviyelerinin pek te yüksek olmadığı
anlaşılıyor. Ahalisinin çoğunluğunu köylü halkı teşkil ediyor ve ancak küçük
bir zümre, bilhassa tüccar ve sanat erbabı, Kazan şehrinde yaşıyordu.
Bu şartlar içinde, Kazan şehri ve Kazan ilinde geniş ölçüde bir ilim
ve yüksek bir medeniyet hareketinin (meselâ Semerkand, Buhara veya
İstanbul gibi) inkişafına zemin ve zaman müsaid değildi. Kazan Hanlığı,
İslâm dünyasının artık inhitat etmek üzere olduğu bir devrine rastlamış
olduğundan, islâm memleketlerinden gelen tesirlerin, zaten yeni inkişaflara
yol açması beklenemezdi.
Bununla beraber Kazan ilinde, bilhassa Kazan şehri ve diğer
daha küçük şehirlerde, "aydın" (münevver) bir zümrenin mevcud
olduğu, edebiyat ve san'at mensuplarının bulunduğu da muhakkaktır.
Muhammed-Emin Han'ın Herat ve Semerkand hükümdarlariyle
san'at ve edebiyat mevzuları üzerindeki münasebeti bu hususta
bir misal teşkil edebilir; meşhur bestekâr ve sazendelerden Gulâm Şadî,
Şibanî Han tarafından Kazan'a gönderilmişti. Muhammed-Emin Han'ın
farisî şiir yazdığı bilindiğine göre Han'ın bir istisna teşkil etmediği,
başka şair ve ediblerin de bulunduğu aşikârdır. Kazan ilinde, Hanlık
devrindeki yerli edebî eserlerin çok olmadığı kabul edilmekle beraber,
Türkistan tesiriyle bazı edebî eserlerin yazıldığı malûmdur; bunlardan,
XVI. yüzyıl Kazan ediblerinden Muhammedyâr Mahmud oğlu tarafından
kaleme alınan Tuhfe-i Merdan ve Nur-i Sudur adlı eserler, Kazan Hanlığı'nda
edebî hareketin mevcudiyetini göstermektedir.
Kazan Hanlığı devri "edebî", daha doğrusu "idarî" dil hakkında
"Sahibgerey Han Yarhğı"ndan bir dereceye kadar fikir edinmek
mümkündür; Kazan Hanlığı devrinden kalan yazılı malzemenin çok
az olması, bu devir Kazan Türkleri'nin edebî dil, edebî zevk ve san'at
zevkleri hakkında bir hükme varmamıza imkân bırakmıyor; ancak mukayese
yollu tahminlere yol açıyor.
Batı Avrupa'da ve belki de Osmanlı İmparatorluğunda başlıyan
yenilik hareketlerinin ancak mahdud sahada, ezcümle ateşli silâhların
kullanılmasında, (galiba Ruslar vasıtasiyle), küçük bir tesiri olmuştur;
sayıları belki de bir milyonu aşmayan (?) Kazan ili ahalisinin, ötedenberi
alışmış oldukları idare tarzı, hayat telâkkileri ve alış-veriş dağdağası
içinde, kendi dar muhitleri dairesinde dış alemde olup biten
büyük değişiklikler ve beliren tehlikelerden habersiz olarak yaşadıklarına
hükmedilebilir.
Eski geleneklere ve mevcut ekonomik ve sosyal şartlara uygun olarak
Kazan Hanlığında ahali bir kaç sınıftan teşekkül ediyordu; Çingiz neslinin
muhtelif şubelerinden gelen hanlar, Mahmud Han'ın ölümünden sonra
(1461), sık sık değiştiğinden, Kazanda han ailesi mensuplarının çoğalmaları
mümkün olmamıştı. Buna mukabil yüksek aristokrasi ailelerinin büyük
bir kalabalık teşkil ettiği biliniyor; 1546 yılında, bir defa yüksek aileden
yetmiş altı kişinin Moskova'ya kaçışları, veya Şah-Ali Han tarafından
ziyafete davet edilerek büyüklerden yetmiş kişinin öldürülmesi (1549),
bu* hususta bir fikir verebilir. Yüksek tabakadan dört ailenin bilhassa temayüz
ettiği malûmdur; bunlar "karaçi" adını taşıyor, ve irsi bir makam olmak
üzere hanın en yakın müşavirleri sıfatiyle devlet işlerinde büyük nüfuz
sahibi idiler. Karaçilerden Şirin ailesi bilhassa meşhurdu. Emîr'in karşılığı
olan "bey" (bek, biy, rusçası-knez) 1er, bunların küçük oğulları olan
"mirza" 1ar ve askeri rütbelerin başında geldiği anlaşılan "oğlan" 1ar ve
dinî zümre reisi olan "seyyid"ler yüksek sınıfı teşkil ediyorlardı; bunlardan
başka, her türlü vergi ve mükellefiyetten muaf olan "tarhan"
ların halk arasından çıkması mümkündü. Köylünün, başka bir tâbirle "kara
halk"ın hukukî statüsü iyice bilinmemekle beraber,toprak sahibi ve hür
olduğu anlaşılıyor; fakat büyük çiftçiliklerde, beylere tâbi "çur" (kul)
ların,veya "kişi"lerin mevcudiyeti de tesbit edilmiştir; ırgat olarak,bilhassa
rus esirlerinin çahştırıldığı,Kazan Hanlığında daima çok miktarda rus
esir ve kölelerinin bulunması ile sabittir.
Kazan Hanlığındaki vergi sistemi ve türlü mükellefiyetler hakkında
açık bilgimiz olmamakla beraber, Altın Ordu'daki nizamın tatbik edildidiğini
gösteren bazı vesikalara malikiz. 1523 yılında verilen Sahibgerey
Hanın "Tarhanlık yarlığı,, nda esas vergi olarak "yasak,, gösterilmiş,
fakat ondan başka "kalan", "müsamma salığ", "sala harcı",
"yer kabalası", "tütün sanı", "süsün ulufe" adiyle vergi ve mükellefiyetler
bulunduğu görülüyor; "köprücü", "kiçüci", "tutkavul", "tamgacı" (ve
herhalde "tartnakçı,,) tabirleri bulunduğuna göre nehir geçitlerinde ve gümrüklerde,
hudud muhafaza noktalarında alınan resimlerin Kazan Hanlığında
da tatbik edildiğini göstermektedir.
Memur ve idare mensuplarına gelince bu hususta da fazla bir şey
binmemekle beraber,Hanhğın kendine has bir "memur teşkilâtı" olduğu
anlaşılıyor; bilhassa vergi toplanması defter kayıtlarına göre yapılmış olmalıdır;
arazi alım-satımının da senedlerle tesbit edildiği biliniyor; bu
cins senedlerde satanın ve alanın adları, arazinin hududları,fiyatı,şahidlere
ve yazana verilen ücret kaydedilmekte idi. "Bakşı" (bitikçi) lerin
Kazan Hanlığında yüksek mevki işgal ettikleri ve diplomatik hizmetlerde
kullanıldıkları da biliniyor. Moskova ile münasebette Kazan diplomasisi
epey inkişaf etmiş ve bazı "bakşılar" bu sahada ihtisas edinmişlerdi. Kazan
Hanlarının sikke bastırdıkları biliniyor; Uluğ - Muhammed Han tarafından
bastırılan sikkelerden bazıları Kazan'da bulunmuştur;bundan başka Kazanda
tedavülde olan ve arap harfleriyle darbedilen bazı rus sikkeleri de (meselâ
İvan III. ün) meydana çıkarılmıştır.
Askerî teşkilâta gelince, bunun Uluğ-Muhammed Han tarafından,Altın
Ordu nizamına göre kurulduğu ve halefleri tarafından da aynı şekilde
devam ettirildiği görülüyor;ordunun esas kısmını atlı asker teşkil ediyordu;
Kazan Hanlığı Moskova'ya karşı taarruz halinde bulunduğu
müddetçe atlı kuvvetlerin bulunmasıyla yetinilmişse de,Rusların hücumu
sıklaşınca, Kazan şehrini müdafaada yaya askeri de kullanılmağa başlanmıştır.
Yaya askerin bilhassa Çirmişlerden teşkil edildiği anlaşılıyor. Başlıca
silâhın ok, kılıç ve mızrak olduğu,fakat Hanlığın sonlarına doğru
az miktarda olsa dahi ateşli silâhların da kullanıldığı biliniyor; Kazan kalesinde
toplar bulunduğu gibi, galiba arkibüz tüfeği (arquebuse) de
vardı; bu çeşit tüfeklerin Ruslardan ganimet olarak alındığını gösteren
kayıtlara malikiz; mamafih Kazanlıların ateşli silâh kullanmakta mahir
olmadıkları, hele topçuların pek az olduğu biliniyor. Kazan Hanlığında
birçok büyük nehir bulunduğundan gemicilik te epey inkişaf etmiş,
ve nehir donanması dahi yapılmıştır. Çuvaşların gemicilikte bilhassa usta
oldukları ayrıca bilinmektedir.
Kazan şehrinin kendi devrine göre "zabtı güç" bir kale olarak vasıflandırılması,
Kazanlıların kale binasındaki maharetlerini gösterdiği gibi,
Kazan'ın sükûtundan sonra birkaç yerde müstahkem mevkiler inşa etmeleri
de bunu teyit eder; ancak Kazan şehrinin surları, taş yerine ağaçtan
yapılmış, asrın ihtiyaçlarına uymuyordu. Ruslarda süratle tatbik edilen
top ateşine ve lâğımla havaya uçurulmak tehlikesine karşı duracak sağlamlığı
haiz değildi.
Kazan Hanlığının coğrafî durumu, tabiî servet, topraklarının çok münbit
ve ticaret münasebetleri için çok elverişli olmasına mukabil, müdafaası
bakımından o derece elverişsiz idi. İdil ve Kama nehirleri kendi başlarına
birer tehlike teşkil ediyorlardı. Nijni-Novgorod'dan hareket eden,
veya Vyatka-Kama boyunca aşağıya inen rus nehir-donanması, rus nehir
korsanları (uşkuynik'lar) Hanlığı her an tehdid edebiliyorlardı. Moskova
hükümeti Kazan üzerine yaptığı seferlerde bilhassaVolga(îdil) nehrinden
faydalanmış, toplar, mühimmat ve erzak hep su yolu ile Kazan'ın
yanı başına kadar sevkolunmuştu. Hanlığın yegâne tehlikeli komşusu olan
Moskova Rusyası ile Hanlık arasında, bazı nehirler ve ormanlık sahadan
başka, müdafaaya elverişli tabiî manialar mevcut olmadığından,rus taarruzunu
ancak Kazan kalesinin surları arkasından karşılamak imkânı kalmıştı.
Kazan Hanlığına devamlı bir surette yardım edecek kuvvetli komşu
bir islâm devleti de mevcut değildi; Altın Ordu "kalıntıları" Hanlıklardan,
ara sıra gelen yardım ancak tesadüfi mahiyette olup, geçici ehemmiyeti
haizdi. Kazan tahtında hanın değişmesi üzerine,bu Hanlıklar ile
münasebetin şekli de değişmekte, bir müddet önce dost olan komşu, az sonra
ya kayıtsız veya düşman olarak görünmekte idi. Devrin en muazzam
islâm - türk devleti olan Osmanlı İmparatorluğu, mahiyeti henüz tesbit
edilemiyen muhtelif âmillerin tesiriyle, Kazan ülkesi ile ya hiç ilgilenememiş
veya yetersiz bazı teşebbüslerde bulunmakla iktifa etmiş
ve Hanlığın Moskoflar tarafından yok edilmesini önlemek yolunda ciddî
bir teşebbüste bulunamamıştır. İslâm-türk dünyasının en uzak bir köşesinde
nisbeten küçük ve zayıf bir devlet olan Kazan Hanlığı, bu suretle,
kuvvetli Moskova Rusyası karşısında, tek başına bırakılmıştır.
* * *
Kazan Hanlığının sükûtu hem Rusya hem de Türk illeri tarihi bakımından
âdeta bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Kazanın sükûtu,
Rusların her şeyden önce İdil (Volga) nehrini ele geçirmelerine imkân
verdiği gibi, Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasında ilk temaslara ve
az sonra gerginliğe yol açtı. Kazan düşmeden önce, Moskova Rusyasının
İdil üzerindeki en ileri karakolu Züye kalesi idi; Rus ilerleyişine mâni
olan Kazan kalesi düşünce, Ruslar İdil nehri boyunca aşağıya inerek, 1556 da
Ejderhanı Estihan zaptettiler ve İdil (Volga) nehrinin mansabını da ele geçirerek
Hazar denizine ulaştılar; Oka'nın İdil'e döküldüğü yerden itibaren,
bin yıl kadar bir "türk nehri" olan İdil bu defa "bir rus nehri" oldu ve Rusya'nın
ekonomisi için can damarı vazifesini görmeğe başladı. Rus ilerleyişi
bununla da durmıyarak, şimalî Kafkaslar'da, Terek nehrine ve Kabardalılar
sahasına, bir Osmanlı-Türk kalesi olan Azak çevrelerine kadar yayılmağa başladı.
Diğer yandan, Kazan'ın sükûtu üzerinden birkaç yıl sonra,
Ural dağları çevresinde yaşayan Başkurtlar ve Sibir Tatarlarının bir kısmı
kendi arzulariyle Moskova'ya tâbi oldular. Kazan Hanlığının sükûtu, bu
suretle, Rusya'nın "çok milletli" bir devlet olmasına yani süratle gelişen
rus imperyalizmine yol açmış oldu.
Nogaylardan ve Türkistan'dan gelen bazı ikaz ve ricalar üzerine Osmanlı
Devletinin başında duranlarda, nasılsa rus tehlikesinin farkına varılmış
ve Moskofları geri atmak, hattâ Ejderhan ve Kazan Hanlıklarını
canlandırmak arzusu uyanmıştı. Sultan Selim I I . tarafından Moskova Çarı
İvan IV. e (Korkunç İvan) yazılan tehdid dolu mektuplar ve 1569 da çok
fena tertibedilen ve başarısızlıkla biten, Ejderhan seferi bu siyasetin tezahürü
idi. İnebahtı hezimeti(1571)ve Kıbrıs seferi(1571) Babıâlinin dikkatini
başka tarafa çekmiş, Kazan (ve Ejderhan) meselelerini unutturmuştu. Korkunç
İvan'ın ölümünden az sonra Rusya'da başlanan "karışıklık" (1603-
1613)lardan Kazan Türklerinin faydalanarak, rus boyunduruğundan
kurtulamayışlarının sebebi: Elli yıl süren Moskof tahakkümü neticesinde ahaliye
önderlik yapacak, halkı Ruslara karşı teşkilâtlandıracak kimselerin
imha edilmesi idi. Mamafih "Hanlığı canlandırmak" için bazı teşebbüsler
yapıldı, hattâ 1635 de Rahman-Kulı adında bir zat yardım isteyerek Kırım'a
gönderildi, fakat bu ve buna benzer sonraki müracaatlardan hiç bir
netice çıkmadı, Kazanlılara dışardan hiç bir yardım gelmedi ve bura Türkleri
uzun yüzyıllar boyunca Moskova-rus boyunduruğu altında yaşamağa
mahkûm edilmiş oldular. Kazan ilindeki ayaklanmalar ise kana boğularak
bastırmakta idi.
Bibliyografya: K a r a m z i n , N. İstoriya Gosudarstva Rossiyskago. (muhtelif
cildleri); Ş i h a b e d d i n M e r c a n i , Müstefad-u'l-ahbar fi tarih-i Kazan
ve Bulgar, iki cilt. Kazan 1885, 1900 ; Murad Remzi, Telftkiflühbar
ve Telkihu'l-âsar fî ahval-i Kazan ve Bulgar ve Mülûk-i Tatar.
Orenburg iki cilt, Orenburg, 1908: Ayneddin Ahmer (of), Kazan
Tarihi. Kazan 1910; Ahmed Zeki V a l i d i , Türk ve Tatar Tarihi . Kazan
1912; Hadi Atlasi, Kazan Hanlığı. Kazan 1913 (ikinci basımı 1920);
A. Aziz, Tatar Tarihi. Kazan 1924: Ali Rahim, A. Aziz. Tatar edebiyatı
tarihi. Kazan 1925; Chudyakov, M. Oçerki po istorii Kazanskogo
tsarstva. Kazan 1923 (tafsilâtlı bibliyografya verilmiştir); İstoriya Tatarii
v dokumentach i materialach. Institut Istiorii; Akad. nauk, Moskova,
Gosizdat (değiştirilmiş yeni tab'ı, 1948), G. V. Yusupov, Tatar skiye
epigrafiçeskiye pamyatniki XV. v., Epigrafıka Vostoka V (1951). Sovetskaya
Etnografiya 3 (1946 ) Etnogenez meseleleri (rusça) : A. Smirnov, T. Trolimova,
N. Vorob'yev, L. Zalyay'lerin Kazan Türklerinin menşelerine
ait yazıları (37-92 ss). A b d u l l a h B a t t a l (Taymas), Kazan Türkleri.
İstanbul 1925; ayni müellifin: Sahih Giray Han yarlığı. Türkiyat Mecmuası
II (1928). A k d e s N i m e t Ku r a t. Kazan Hanlığını kuran Uluğ-Muhammed
Han yarlığı, İstanbul 1937.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder