16 Nisan 2013 Salı

İslam Ansiklopedisi ile bir çığır açıldı / AYŞE ADLI


Türkiye akademisinin Cumhuriyet tarihinde hazırladığı en nitelikli çalışma, şu günlerde tamamlanmak üzere. İslam Ansiklopedisi’nin en büyük başarısı, ilim adamlarına yeni bir vizyon vermiş olması belki de…
Ansiklopedi denince Meydan Larousse, Britannica, Gelişim Hachette’i hatırlar 70’ler, 80’ler nesli. Ne akla gelirdi o günlerde, ne ihtimal verilirdi içeriği ve menşei itibarıyla yerli bir kaynağın olabileceğine. Bilgi üretmeyeli çok zaman olmuştu. Olaylar, kavramlar, şahıslar başkaları tarafından tarif edilir, biz de kabul ederdik… 1980’lerin başlarında dinî ve sosyal konuları içerecek bir çalışma gündeme geldiğinde yaşanan tereddüdün temel sebebiydi bu. Biz yapamazdık! Türkiye Diyanet Vakfı, kendinden beklenmeyen, altından kalkacağına ihtimal verilmeyen bir işe soyunuyordu telif bir ansiklopedi hazırlığına girişerek… Yaşı müsait olanlar, İslam Ansiklopedisi’nin ilk cildini ellerine aldıklarında duydukları heyecanı, tedirginliği hatırlıyor hâlâ.


Topluma şekil vermek üzere inşa edilmiş, bu vazifeyi göz ardı etmesine hiç müsaade edilmemiş bir kurum, Diyanet İşleri Başkanlığı, darbe üzerine darbe yiyen bir toplumda bir türlü kendine güven kazanamamış akademi ile el ele vermiş, büyük bir işin altına girmişti. Bir avuç ilim irfan sevdalısı nefesini tutmuş projenin yarım kaldığı haberini bekliyor ve bu haber geciksin diye yüzlerce mütevazı bütçe ansiklopediye abone oluyordu. Ev kütüphaneleri bile İslam Ansiklopedisi ile tanışıyordu, hiç olmazsa birkaç cilt daha görebilmek için...

İlk adımını attığımız yollar, bizi tahmin ettiğimizin ötesine çıkarır bazen. İslam Ansiklopedisi’nin kaderi de biraz böyle. İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) Başkanı Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın’ı dinlerken daha da netleşiyor bu düşünce. Endişeler boşa çıktı şükür. 24. yılında, 44. ciltle son nokta koyuluyor İslam Ansiklopedisi’ne. İSAM’la birlikte Türkiye akademisi de rüştünü ispat etmiş oluyor böylelikle.

Raflara yerleşmesi yıl sonunu bulacak olsa da madde yazımları tamamlanmak üzere. O yüzden ‘bitti’ gözüyle bakabiliriz deyip vefa ve teşekkür borcumuzu ödemek istiyoruz. Emek veren binlerce kişi adına, öncesinde bir de şerh düşerek mukabele ediyor Prof. Dr. Aydın: “Katkıda bulunduk elbette ama aynı zamanda bir mektep gibi oldu ansiklopedi, bizi yetiştirdi.” İlk cildin kapağını açıp teyit ediyoruz. Doktor, yardımcı doçent, doçent unvanı ile yola çıkanların çoğu muhtelif üniversiteler yanında İslam Ansiklopedisi mektebinde yetişmiş profesörler bugün. Ansiklopedinin rolü önemli, zira Aydın’ın da işaret ettiği gibi Türkiye’deki bilimsel seviyenin üzerinde bir iş ve sonuç söz konusu olan. Bu seviyenin ve başarının nasıl yakalandığını anlamak için ta ilk günlere, 80’li yılların başına dönmek gerekiyor…

O vakte dek 1900’lerin başlarında İngilizce, Fransızca ve Almanca neşredilen, 50’lerde ikinci edisyonu yapılan Encyclopaedia of İslam (İslam Ansiklopedisi) kullanılıyor başvuru kaynağı olarak. Ancak netice itibarıyla müsteşrikler tarafından hazırlanan bu kaynakta ciddi eksik ve hatalar var. Diyanet Vakfı bu ihtiyaçtan hareket ediyor. Fikir ilk dile getirildiğinde neredeyse herkes hemfikir başarının imkânsızlığında. “Akademisyen milleti ile uğraşılmaz!” diyor kime sorulsa. Yine de kesin karar veriliyor 1983’te ve ekip kuruluyor. Maddelerin tespiti epey vakit alıyor. Ansiklopediler, sözlükler, kaynak eserler taranarak oluşturuluyor liste. Sonra her madde için dokümantasyon poşeti açılıyor, araştırmalar başlıyor. İlim adamlarının fikrini almak için hazırlanan örnek fasikülü saymazsak ilk cilt 5 sene sonra, 1988’de çıkabiliyor ancak.

Ansiklopedi yazımı kolay olmasa gerek. Ancak itiraf etmek gerek ki bu kadar zahmetli, titiz bir çalışma da beklemiyoruz. Aydın anlattıkça şaşkınlıkla hayranlık yer değiştiriyor. En önemli meselelerden biri, maddelerin kime yazdırılacağı. Dokümantasyon poşeti hazırlanırken o alanda kimlerin çalıştığına dair fikir oluşuyor. “Akademisyen milleti ile uğraşılmaz!” ikazının çok da boş olmadığı yavaş yavaş anlaşılıyor. Zaman zaman ‘Kime yazdırsak?’ sorununun önüne geçiyor ‘Yazıyı nasıl alsak!’ derdi. “Yazarlarımız genellikle üniversitelerde vazifeli. Kendi işleri, araştırmaları, sorumlulukları var. Biz programlarının arasına giriyoruz.” diyor Mehmet Akif Aydın. Fakat ansiklopedinin istikrarlı şekilde devamı da onlara bağlı. Tek çare kalıyor, sıkı bir takip yürütüp hocaları ‘Ver, kurtul!’ noktasına getirmek: “Yaklaşık 2 bin kişiyle çalışıyoruz. Her türlüsü; nazlısı, kaprislisi var. Mesela şu anda 43. ciltte bir tane madde yazılmadı, tek bir madde. Yazarı tanıdığım bir insan. Hilafsız 20 kere telefon etmişimdir. Bir başka hocamız var, madde geldi. Ama alana kadar haftalarca koştum arkasından. O kadar değerli ve kibar bir insan ki telefonu açtığında daha siz konuşmadan o dile getiriyor özür ve mahcubiyetini. Kulunuz olayım, köleniz olayım. Size karşı çok mahcubum!’ Cumaları namaz için buraya gelir normalde. 2 aydır gelmiyor, gelemiyor. ‘Hocam hiç olmazsa cumaya gel!’ diyorum. Ama biliyorum ki ondan gelecek maddeye değiyor.” Yolun sonuna gelinmiş, yaşananların hepsi ‘tatlı hatıralar’ etiketini almış. Gerginliğin yerine tebessüm yerleşmiş.

Maddelerin vaktinde iadesi için İSAM bünyesinde bir takip merkezi kurulmuş. Yine de hocaların görevlileri atlatması zor olmuyor. Bu durumda bizzat Akif Hoca giriyor devreye. Anı çok: “Bir hocamız var, Allah selamet versin. Çok iyi makaleler yazıyor. Kötü yazan adamla niye uğraşasın ki. ‘Akifciğim, cuma günü diye söz verdim ama o akşam herkes dağılıp gitmiş olacak. Cumartesi akşam versem olur mu?’ diyor. ‘Tabii hocam! Cuma ile cumartesi arasında ne fark var.’ cevabını aldıktan sonra 2 ay daha o maddeyi bekliyorum. Bir başkasına diyorum ki ‘Söz verdin şu tarihte vereceğim diye, yetiştir!’, ‘O söz daha önce veremeyeceğim anlamına gelir!’ diyor. Ne diyeceğimi şaşırıyorum.”

Bir örnek de uzaklardan. Hindistan’da görevli bir hocaya sipariş ediliyor madde. Sonra kaybediyorlar izini. Biraz araştırınca Kuveyt’e geçtiğini duyuyorlar ama numarası yok! Sonra hangi fakültede olduğunu öğreniyor Prof. Aydın. “Dekanı tanıdığım bir hanımefendi. Aradım, hal hatır sorduktan sonra ‘Böyle bir arkadaş vardı, size gelmiş herhalde!’ dedim. ‘A evet, istersen numarasını vereyim!’ dedi. Maksadım o zaten. Telefonu ilk açtığında hocanın yaşadığı şaşkınlığı görmeliydiniz.”

Bu zahmetli badire atlatıldıktan sonra bir nevi atölye çalışması başlıyor merkezde. Önce ilim heyeti gelen yazının girip girmeyeceğine karar veriyor. Kullanılamayacaksa bu kez başkasına sipariş ediliyor. Genelde bir kısmı çok iyi olsa da ilmî desteğe ihtiyaç duyan metinlerle karşılaşıyorlar. Görevli hocalar gerekli ilaveyi yaptıktan sonra çapraz okumaya geçiliyor. Yan dallardan, başka ilim alanlarından hocaların görmesi gerekebiliyor. “Ayetler, hadisler, kaynaklar yeterli mi? Dokümantasyon poşetinden yeterince yararlanılmış mı?” gibi sorular da cevap bulunca iç kontrol servisi giriyor devreye. Bu masanın işi, bir maddedeki bilginin başka birinde tekrarlanmasına mâni olmak. Onlar ‘oldu’ dedikten sonra da bitmiyor iş. Kaynak, bibliyografya doğru verilmiş mi, imla doğru mu bakmak gerekiyor. En son teknik redaksiyona geliyor sıra. Biz bu tavizsiz, titiz çalışmanın etkisindeyken bir sürpriz daha geliyor Aydın’dan: “Üslup bütünlüğü için bütün ansiklopediyi baştan itibaren tek kişi okuyor.” Ancak o zaman fark ediyoruz üslup bütünlüğünün aslında ne kadar gerekli olduğunu...

Redaktör üslubu düzeltip değiştirirken nadiren de olsa bozabiliyor yazıyı. O yüzden metin yayın kontrolde 3-4 hoca tarafından bir daha okunuyor. Bazen bu noktadan başa dönüldüğü bile oluyor. ‘Gevşek olmuş, yeterli değil!’ denirse madde yeniden sipariş ediliyor. En son ilim heyeti başkanı görüyor bütün değişiklikleri. Yayına hazırlık iki dudağı arasından çıkacak bir ‘tamam’a bağlı…

Bu işler 18 ayrı masada yaklaşık 3 ayda tamamlanıyor. Bütün titizliklerine rağmen gözden kaçan hatalar oluyor elbette. 10 ciltte bir yayımlanan hata cetvelinin maksadı o hataların telafisi. Ansiklopedi 44. ciltle bitecek fakat ekibin biraz daha işi var. Unutulmuş ya da vaktinde yetişmemiş maddelerin yer alacağı bir ya da iki cilt zeyl hazırlayacaklarını söylüyor Akif Bey. Genel bir gözden geçirme ve değişiklik için ikinci edisyon beklenecek olsa da hemen müdahale gereken bazı içerikler de var. Mesela hâlâ Saddam Irak’ı, Mübarek Mısır’ı, Kaddafi Libya’yı yönetiyor ansiklopediye göre. Prof. Dr. Aydın, yaşayan organizmalara benzettiği güncel yayınlarda bu tür durumların kaçınılmaz olduğunu belirtiyor. Aciliyet kesbedenler zeylde yer alacak, diğerleri ikinci edisyonu bekleyecek.

İslam Ansiklopedisi’nin tamamlanması bir muhasebeyi de gerekli kılmış gibi görünüyor. Geride kalan 30 yıl gözden geçirildiğinde emeği geçenler adına iftihar vesilesi bir tablo çıkıyor ortaya. İmkânsızı başarmak bir yana, akademik ürünlerin kalitesini ve sayısını artırmış olmak bile yetiyor İSAM’ın ciddiyetini anlamaya. Lokomotif vazifesi gören ansiklopedi birçok çalışmayı peşinden getirmiş. İslami ilimler, edebiyat, tarih, felsefe gibi sosyal bilimler sahasında çalışanların önünde aşılması gereken bir çıta var artık.

“Şimdi ne olacak, kapıya kilit vurup gidecek misiniz?” diyoruz Akif Aydın’a. “Mahkeme kadıya mülk değil!” diyor tebessümle. Ama anlaşılan daha çok işi var ekibin. Bir proje tamamlanmış, onlarcası devam ediyor, bazıları henüz başlamamış. Bir yandan yıllardır dünyada çıkmış hemen bütün dergiler taranarak oluşturulan ve ansiklopedi hazırlığında kullanılan dokümantasyon poşetleri hızlı bir şekilde online veri tabanına aktarılıyor. Öte yandan Cumhuriyet’in ilanından bugüne İslami ilimler alanında yazılan makaleler için ayrı bir veri tabanı kuruluyor. Ayrıca Osmanlıca risaleler topluyor İSAM. Osmanlı döneminde, bugün kütüphanelerde pek bulunmayan risalelerde yayımlanıyor makaleler. O yüzden nadir ve kıymetliler. Kütüphane yetkilileri elinde risale olan kişilere ulaşıp evrakı tarıyor. Bu birikim de üçüncü veri tabanının içeriğini oluşturuyor.

Ve sırada 4 ciltlik ibadet ve kültür ağırlıklı bir Rusça ansiklopedi hazırlığı var. “Neden Rusça?” sorumuza “Orada çok sayıda Müslüman yaşıyor ve böyle bir kaynağa sahip değiller.” karşılığını veriyor Akif Bey. Tamamlandıktan sonra Çince ve Arnavutçaya da çevirme düşünceleri var bu kaynağı. Bugünlerde bir de İslam Ansiklopedisi’nden daha dar içerikli bir Arapça telif ansiklopedi hazırlanması kararı alınmış. Yani ‘şaheser’ tamamlansa da yıllardır Türkiye’de bir benzeri olmayan İSAM kütüphanesinde süren hummalı çalışma öyle kolay kolay bitecek gibi görünmüyor…



Topluma şekil vermek üzere inşa edilmiş, bu vazifeyi göz ardı etmesine hiç müsaade edilmemiş bir kurum, Diyanet İşleri Başkanlığı, darbe üzerine darbe yiyen bir toplumda bir türlü kendine güven kazanamamış akademi ile el ele vermiş, büyük bir işin altına girmişti. Bir avuç ilim irfan sevdalısı nefesini tutmuş projenin yarım kaldığı haberini bekliyor ve bu haber geciksin diye yüzlerce mütevazı bütçe ansiklopediye abone oluyordu. Ev kütüphaneleri bile İslam Ansiklopedisi ile tanışıyordu, hiç olmazsa birkaç cilt daha görebilmek için...


Hiç yorum yok: