30 Nisan 2013 Salı

Derin Savaş!Atatürkçülük, Türkçülük ve operasyon-Örs ve çekiç-Son viraj-Ergün Diler


Derin Savaş!

Cumartesi günü yazımı şu notla tamamlamıştım: Obama'yı BAŞKAN yapan gücün Ortadoğu hesapları bozulmalıydı! Bu da MÜSLÜMAN birinin Amerikalılar'ı öldürmesiyle olabilirdi!
Obama'ya olan halk desteğinin kaybolması için böyle bir eylem şarttı! Ulusal Amerika'yı köşeye sıkıştıran güç, sahibi olduğu gazete ve televizyonlardan "Siz ismiHÜSEYİN olan birini Başkan yaptınız! Amacınız Ortadoğu'yu değiştirmekti.
Gördünüz mü Müslümanlar'a destek veren başkanınızın düştüğü hali!" diyerek politikaları değiştirmeye zorluyor!Zaten bombacıları seçen de onlar!Bombacının Türkiye'den geçmiş olması, Obama'nın Ankara'ya olan desteğini geri çekmesi için yapılan bir şantaj! Timurlenk öldürüldü! İster misiniz küçük kardeş Cahar da konuşamadan öldürülsün!
Aynen böyle oldu!Bu senaryonun gerçekleşmesi için bir gün yetti! Cahar isimli küçük terörist de ağır yaralı olarak ele geçirildi! Binlerce kişinin izlediği BOSTON Maratonu'nda basına verilen iki gencin fotoğrafı, onların bombacı olmasına yetmişti! 2 Çeçen gençle ilgili hiçbir şey bilmediğimiz halde tüm dünya beyaz ve siyah şapka takan iki Çeçen'in bombacı olduğuna hükmetmişti! "NEDEN"sorusunu soran yoktu. 11 Eylül saldırılarından sonra o Arap gençlerinin İKİZ KULELERİ vurduğuna inanmadık mı! Bu İslamcı teröristler de çok oluyor denilmedi mi! Birileri bu saldırıların üstünde sörf yapıp "En büyük tehlike İslam" sözleriyle son noktayı koymadı mı!
Zihinlerde Müslüman eşittir terörist algısı oluşmadı mı!
Aslında adamlar yıllardır aynı taktikle mücadele ediyordu! Biz de her defasında bu oyuna düşüyorduk...
Turgut Özal, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Eşref Bitlis, Cem Ersever gibi onlarca insanımız ortadan kaldırıldı! Hiçbirinin neden öldürüldüğünü öğrenemedik! "Bir tuğla çekersek altında kalırız" sözleriyle bilmediğimiz, tanımadığımız bir yapıya gönderme yapıldı! Devleti temsil eden insanlar bir şeylerden korkuyor, üstüne gidemiyordu!
Bu neydi? Nasıl bir yapıydı?Geçtiğimiz hafta izlediğim belgeseli iki satırla geçiştirmiştim. Ama biraz açmak lazım. Sonuçta o fotoğraf bütün devletlerin bilinmeyen ve görülmeyen gerçeğidir!
Anlatayım...Rusya Devlet Başkanı Putin, göreve geldikten sonra devleti değiştirmek için düğmeye bastı. Aslında kararı alan devletti!
Nasıl komünizm bir gecede gittiyse şimdi de başka şeyler olacaktı! Ama uygulayacak olan isim oydu! Danışmanlarına "Oligarklarla görüşmek istiyorum" emri verdi. Danışmanları haklı olarak "Gizli ve basından uzak yapılsın" teklifi getirdi.
Ama Putin tam tersine toplantının duyulmasını istiyordu. Çünkü amacı değişimin başladığını göstermekti! Öyle de oldu! Kameraların ışığında petrolden gaza, nikelden finansa kadar ülke kaynaklarını kontrol eden ne kadar DEV İSİM varsa masanın başındaydı! Toplantıya katılanların ZENGİNLİĞİ dünyadaki birçok devletten daha fazlaydı! Putin, kısa ve net konuştu: Bu toplantı için uzun zamandır çalışıyordum. Bugün olması tesadüf değil. Sizler bu ülkenin kaderine hükmettiniz! Beni de seçen sizsiniz! Ama artık bir yol ayırımındayız.
Devlete hükmetmekten vazgeçeceksiniz. Ya işinizle meşgul olacaksınız ya da karşınızda savcıları bulacaksınız. Karar sizin...
YUKOS'un sahibi bu toplantı için "Köpekler kavga etmeye başlamadan önce birbirlerini koklar, ondan sonra da kavgaya tutuşurlar" benzetmesi yapıyordu! İçeri alınan medya devi GUSİNSKY, bir gecenin sonunda televizyonları satmaya razı olup özgürlüğünü kurtarıyordu!
Oligarklar mesajı almalarına rağmen yine de bildikleri yoldan gitmeyi tercih ettiler!
Devletteki adamlarıyla elele yürümeyi istediler! İşte bu, büyük tasfiyeyi getirdi!
Gidenler dünya Musevi sermayesi ile iç içe olan isimlerdi! Yeni oligarklar içinde Musevi kökenli isimler olsa da hepsi KREMLİN'e bağlıydı! Putin, bütün sermayeyi millileştirmiş, ülkesini PARA operasyonlarına kapalı bir hale getirmişti!
Tabii bunu karşılığında birçok TERÖR eylemi ile karşılaşmıştı!
Savaş PARA için yapılırken yorumlar başka değerler üzerinden ilerliyordu!
Oysa tarihte, DİN, DEMOKRASİ ya da HUKUK gibi değerler adına savaş yapıldığını gören yoktu! İnsanları sürükleyecek kavramlar, motifler kullanılır, kitlelerin motivasyonu tavan yaptırılır ancak gerçek gizlenirdi! Çünkü devletler çıkarları peşinden koşan yapılardı! PARA tek gerçekti! Ama sahnede gördüğümüz figüranlar bizi oyalıyordu! Tıpkı iki Çeçen genç gibi! PARA için savaşan güçler birbirine mesaj vermek zorundaydı! Bu bazen Arap, bazen Çeçen, bazen de bir Afrikalı olurdu! Kullanılan figürler nereye aitse orada kesinlikle kapanmayan bir hesap vardı! 11 Eylül'den sonra DEMOKRASİ adına Irak'a gelinmedi mi? Afganistan'a gidilmedi mi?
Müslüman coğrafyası yeniden paylaştırılacaktı! Bu yüzden saldıranların MÜSLÜMAN olması gerekiyordu!
Clinton'la birlikte Amerika bir bütün olarak Avrupa ile yol almaya çalıştı! Ama Amerika'nın bir bölümü bu ilişkiyi istemiyor, "Partnerimiz Ruslar olsun" diye bastırıyordu!
Çünkü Ruslar'ın madenlerinden ve ordusundan başka bir gücü yoktu! Ama Avrupa medeniyet kurabilen, imparatorluklar yaratabilen bir coğrafyaydı!
Tehlikeliydi yani! Bu nedenle Clinton'un sağ kolu AL GORE mahkeme kararıyla MAĞLUP sayıldı, yerine BUSHgeldi!
Avrupa ile el sıkışan ekip bertaraf edildi!
İşte Çeçen gençleri kullanan yapı Clinton'dan sonra kenara itilen güçtü!
Avrupa ile sıkı bağları vardı! Bush'un politikaları Obama ile kabuk değiştirip devam ediyordu! Bunun sonucunda Müslüman coğrafyası Obama'nın tasfiye ettiği bu güce kapanacaktı!
Putin'in oligarkları masa başına toplayıp yaptığını, Obama'nın Amerikası, Ortadoğu'daki nefes borularını keserek yapmaya çalışıyordu! Bu çatışma kendini BOSTON'da gösteriyor, Müslüman gençler kullanılarak "Milyonlarca genci karşınıza dikeriz. Amerika olarak bir adım daha atamazsınız" mesajı veriliyordu!
Yani savaşın sebebi iyine PARAYDI!Türkiye'deki onca suikastın sebebi de bu iki gücün çatışmasıydı! Ortadoğu'da etkin olmamızı isteyen güç LAİKLİĞİ SAVUNAN isimleri ortadan kaldırıyor, diğeri de Özal gibi bölgeye inmeye çalışan AKILLARI yok ediyordu! Ama biz her olup bitene laik, sağ, sol, milliyetçi gibi içi boş şablonlarla bakıyorduk! Fotoğrafı doğru okuyamıyor verilen mesajları sağlıklı bir akıl süzgecinden geçiremiyorduk! PKK ve Kürt meselesi de bu hesaba dahildi!
Şimdi de BÖLÜNME korkusu nedeniyle sağlıklı tartışmalardan uzak kalıyoruz. Evet bölünme korkusu kabul edilebilir ve ihtimal dahilinde olan bir seçenek! Ama bunun hangi şartlarda olabileceğini söyleyen çok az! Haritayı önüne alıp, "Araplar, Farslar ve Türkler bir KÜRT DEVLETİNE izin verir mi?" diye soran ve cevap arayan yok!
Kurulacağı söylenen Kürt Devleti "Sahibi olduğu gazı ve petrolü nereden çıkarıp satar?" diye muhakeme yapan yok! "İsrail gibi etrafı düşmanlarla çevrili bir Kürt Devleti'nin yaşama şansı var mı?" diye akıl yürüten yok! Hep şablonlar üzerinden gidiyoruz. Kürtler'i ve süreci yönetemezsek bölünme ihtimali çok yüksek! Çünkü BARIŞgelmediği an PKK'ya destek veren güçler bu kez ORDULARLA gelecek!
Bunu görmek için kahin olmaya gerek yok!
Dünyanın kavgasının yapıldığı arenada Ankara bir karar vermek zorundaydı!
Dışında kalamayacağı bir kavgada iki güçten birini tercih etmek zorundaydı!
Olan da bu!Boston'da patlayan bombanın Kerkük'te patlayandan farkı yok! Kavga aynı, oyuncular aynı! Bu nedenle olaylara duygularımızı kabartan motiflerle değil de akılla bakmalıyız! En büyük tehlike içeride İKİ PARÇA olmamız!
Ne demek istediğimi önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ankara hem içeride hem bölgede var olmak zorunda. Tarih başka türlü yazılmıyor!

NOT: Irak ve Suriye'deki Kürtler'in denize ulaşmaları engellendiği zaman hiçbir sorun yok! Ankara'nın bunu yapacak gücü ve birikimi var! Ama bunu anlatan yok!

Atatürkçülük, Türkçülük ve operasyon

Başlıktaki kelimeleri açmak ve insanları ikna etmek çok zordur. Bir köşe yazısı buna yetmez. 90 yılın süzgecinden geçerek oluşturulan ön yargılar sarsılmaz ve hatta etkilenmez. Durum buyken yapılması gereken en kolay yol, insanlara FARKLI şeyler söylemekten kaçınmaktır! Türkiye zaten bunlarla dolu. Gelin biz bugün daha cesur olup açıkça konuşalım. Gölgelerle uğraştığınız zaman sonuç alma ve gerçeği yakalama şansınız yok! Bilinmeyeni ve üzeri örtüleni ortaya koymaya çalışalım. Kim ne isterse onu alsın! Sadece konuşalım! Tamam mı!
Devlet denilen yapı ayakta kalabilmek için, daha da büyüyebilmek için, etrafına hükmedebilmek için zaman zaman farklılıklar gösterir! Tıpkı büyük ŞİRKETLER gibi.
Rekabet ve çıkar nasıl ticarette önemliyse devletler de kendi kurallarını uygulayıp, ön alıp, bayraklarını geniş bir alanda dalgalandırmak ister! Tıpkı Osmanlı gibi, Bizans gibi, İskender gibi, Britanya gibi...
600 yıl tarih sahnesinde başrol oynayan OSMANLIbirçok etkenin yan yana gelmesi sonucu hayatını daha fazla sürdüremedi.
Tarihi bir gerçekle yüzyüzeydi! Ya yok olacak ya da değişip yoluna devam edecekti! Mustafa Kemal de tam bu dönemde ortaya çıktı.
Cepheden cepheye koşan bir Osmanlı subayı olarak devleti kurma görevi ona verildi. Veren de PADİŞAH'tı! Biliyorum, bunu çok kişi kabul etmez ama gerçek bu! Nasıl olsa zamanla anlaşılacak!
Mustafa Kemal, Padişah ve devletin MUTEMET adamıydı! Böyle olduğu içindir ki rütbe ve kıdem olarak OSMANLI ORDUSUNUN en üst düzey ismi olmamasına rağmen görev ona verilmiştir!
Padişah yani devletin başındaki isim görevi kime vereceğini sanırım hepimizden daha iyi biliyordu! Saray'ın tercihlerini sorgulamak bilgiden çok ezbere ve duygusallığa dayanan bir tavır olur! Tabii bence... Padişah, Avrupa'da aylarca birlikte olduğu yaverine güvenmiştir! İşin aslı bu kadar net ve kısadır! Ama bizler 100 yıl sonra bu olayı öğretilen ezberle tartıştığımız için doğruyu bulup çıkarmada zorlanırız! Mustafa Kemal'e itaat edenOsmanlı bürokrasisinin bu emri nereden ve kimden aldığını tartışmayız!
Tartıştırmazlar!
Neyse..Cumhuriyet, dönemin tek gücü olan İNGİLTERE tarafından şartlı izinle kurduruldu! Tarih, din ve bölgeden uzak kalma şartı masadaydı! Cumhuriyet'i kuran akıl en azından belli süre buna "EVET" demek zorunda kaldı.
Devrimlerin gelişi ve topluma yansıması bu nedenle acı, bazen de tatsız oldu!
Çünkü gelen, bu topraklara ait değildi!
Tepki doğaldı! Karşı çıkış çok anlaşılırdı.
Ama tarihten silinmek istemeyen devlet, İZİN VEREN GÜÇ'ün istekleri doğrultusunda yaşamak zorundaydı!
Atatürk vefat ettikten sonra da bu sistem sürdü! Zaten içini dolduramadığımız Atatürkçülük, beraberinde deTÜRKÇÜLÜK bu aşamada ortaya çıktı! Bu iki akım Atatürk ismiyle yan yana getirilip kullanıldı! Biz Türkler bunu gurur olarak algılarken, TUZAK olduğunu göremedik! Çünkü hiçbir fikir sonsuza kadar değişmeden gidemezdi.
Türkçülük diye avunduğumuz şey aslında bizi daraltan, küçülten ve Misak-ı Milli'ye hapseden bir anlayıştı! Unutmayın, kaynak Londra'ydı!
Atatürkçülük ve Türkçülüğü yan yana getirip hem dinden hem de asırlarca yönettiğimiz insanlardan kopartıldık! Bütün BATI, Ortadoğu'ya akın akın gelirken biz bu iki kavram nedeniyle sırtımızı dönüp gittik!
Hoş, ulaşacağımız bir yer de yoktu! Fatih Sultan Mehmet, Macarlar'a büyük toplar döktürürken İngilizler gelip "Yarın hedef sizsiniz!" diye şimdiki İran'ı uyarıyor, benzer teknolojiyi veriyordu! Amaç Türkler'i meşgul edip büyümesinin önüne geçmekti!
MASA ile devlet sınırlanır ya da küçültülürdü!
Tarihimizi, dilimizi, alfabemizi, bağlarımızı koparınca 1923'te ortaya çıkmış bir MİLLET haline geldik!
Arşivlere gitsek dedelerimizin ne yazdığını okuyamıyorduk!
Boşlukta ve kimsesizdik!
Dediğim gibi hepsi zorunluluktu! Ne Padişah'ın ne de Mustafa Kemal'in yapacak başka bir şeyi vardı! İngilizler'in koyduğu kurallarla yaşamak zorundaydık! Öyle de oldu! İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika Avrupa'ya gelince bu kez Türkiye'ye hükmetme mücadelesi başladı! Yine BİZ yoktuk! Bir de İstanbul'da kurdukları İsrail artık bölgenin ÇIBANI haline gelmişti! Bu saatten sonra bölgeye "Biz döndük" deseniz karşınızda İsrail de vardı!
Daha doğrusu onu var eden güçler! İçeride "Atatürkçülük" ve "Türkçülük" doğal sınırlarımızı çizip içeriye mahkum olmamıza yol açıyordu! Ankara-Tel Aviv arasında kurulan gizli hat da planlı bir adım atmamızı engelliyordu! KAPANkeskin ve can yakıcıydı!
Sıkışıp kalmıştık! Çünkü "Türkçülük" yaptığınız zaman büyük devlet olma şansınız yoktu! Bir ırka dayalı devlet kurabilir ancak büyütemezdiniz! Zaten Türkçülüğe sığınıp imparatorluk hayali kuran kimseyi de göremezdiniz! Söylenmese de "Küçük olsun bizim olsun" felsefesini benimserlerdi!
Mecburen!
DEVAM... İngiltere ve Amerika, Türkiye üzerindeki savaşa devam ederken ideolojileri de kontrol altına almak için mücadele ettiler! Çünkü askerle gelecek halleri yoktu! İçeride karşılığı olan akımlar kontrol edilirse devletin yönünü belirlemek hiç de zor değildi!
Bir de ASKERİ avucunuzun içine aldınız mı kimse bir adım bile atamazdı! İşte bu topraklar 60 yıldır bu mücadelenin kurbanı! Darbeler, cuntalar, krizler hep bu "KİM KONTROL EDECEK?" savaşının sonucu! PKK da öyle!
30 yıldır kanımızı emen PKK terör örgütü de bu iki gücün var ettiği ve yönettiği bir organizasyon! Ama ne yazık ki ne Kürtler ne de Türkler bunu biliyor!
Konuyu uzatmaya niyetim yok! Amacım sadece yakın zamanda baş gösterecek olan İKİ SORUNA dikkat çekmek!
Kasetle giden Deniz Baykal'dan sonra o koltuğa gelen Sayın Kemal Kılıçdaroğlu kendisinden çok önce temelleri atılan ATATÜRKÇÜLÜĞE sahip çıkarak sert söylemler geliştirecek! MHP lideri Sayın Bahçeli de aynı şekildeTÜRKÇÜLÜK vurgusu yaparak toplum vicdanında ve meydanlarda dalgalanma yaratacak!
Bu iki lider bilmese de aslında sahip çıktıkları ideolojiler bizi buraya hapsetmek için üretilmiş kontrol mekanizmalarıdır!Daha da açık söylemek gerekirse PRANGALARDIR! Kemal Bey ile Devlet Bey'i bilemem ama dışarısı bu iki kavram üzerinden BARIŞI ve GELECEĞİ karatma kararını çoktan aldı bile! BÜYÜK TÜRKİYE çok rahatsızlık veriyor! Şüphesiz böyle önemli konularda, keskin virajlarda herkesin aynı fikirde olmasını beklemem! Kimse bekleyemez!
Ama AKLI devredışı bırakmadan birlikte bazı soruları sorup açıkça tartışabiliriz! Bu ülkenin çocuklarıysak ve geleceğe damga vurmak istiyorsak bunu yapabiliriz!
Geride hatırlamak istemediğimiz çok acılı 30 yıl var! Duygularımız, kalbimiz çok açık söylüyorum "Şehitlerimizin kanı yerde mi kalacak" diyebilir! Ama AKIL "Barış ve gelecek" diyor! Devletler de duygularla değil AKILLA idare edilir!
Ya acımızı yüreğimize gömüp büyük Türkiye'yi kuracağız. Ki büyük olmadan acılardan kurtulma şansımız yok! Ya da duygularımıza yenilip tekrar silahları elimize alacağız! İnen kalkan T.C. tabelaları, bazı Kürt siyasilerin sinir bozucu sözleri, Öcalan'ın mektupları, İmralı heyetleri, Karayılan'ın basın toplantıları ya da başka başka unsurlar! Hepsi sinir bozucu olabilir! Kabul! Ama bunların hepsi YENİ DEVLETİN habercisi... Ortak geleceğin ayak sesleri..."Türklük" diye ısrar ettiğimiz an inanın hangi coğrafyaya sıkışıp kalacağımızı bilemeyiz! Kürtler de başka devletleri olmayacağını anlayıp bir an önce BAYRAĞIN altında toplanmalı! Elele verirsek gelecek bizim! Yok ayrılırsak, kader nasıl tecelli eder bilinmez! Belki bu kez masaya ŞART getirmeden ipimizi çekerler!
Hangisi daha iyi?Ben sadece soruyorum! Çünkü yakında sokaklarda TÜRK SORUNUNU GÖSTERMEK ve ATATÜRKÇÜLÜĞÜN HEDEFTE OLDUĞUNA inandırmak isteyecekler! İdeolojilerin asıl sahipleri perde arkasında işbaşı yaptı!Uyarmadı demeyin! NOT: Tony Blair 1997'de İngilitere Başbakanı oldu. Tam 10 yıl sonra BÜYÜK PATRONLARItemsil eden kişi olarak Avrupa'yı ele geçiremeyeceğini anlayınca istifa etti! Türkiye'deki SOLUN ve LAİKLİĞİNkaynağı olan İngiltere Başbakanı Blair 2006'da Ekmelettin İhsanoğlu'na "Biz Londra'yı İslami bankacılığın merkezi haline getirmek istiyoruz. Gereken desteği verir misiniz" diyordu! Yani ideolojiler sadece TÜRK'ü sınırlar içinde tutmak içindi!
Bunu anlamış olmamız lazım!

Örs ve çekiç

Biz de yazı yazmak da soru sormak da zordur.
Peşin kabullerimiz, aklın süzgecini inkar edişimiz, ezberlere sığınmamız, 'neden' sorusundan kaçmamız işimizi bir süre rahat götürmemize yarasa da, uzun vadede testi çatlar! Çünkü hayatın matematiği asla affetmez! Er ya da geç hesabı önümüze getirir!
Kaba bir hesapla 60 yılımız yalanlarla, eksik anlatımlarla, halkı KÖYLÜ yerine koymakla geçti gitti!
Ama artık çağ değişti!Cep telefonları en güçlü iktidarlardan, en büyük arşivlerden, en etkili manşetlerden daha VURUCU!Hal böyleyken artık eski kurallarla yeni oyun kurulamıyor! Değişim gelip kapınıza dayanıyor! Rüzgarı doğru okuyanlar hayatta kalıyor, direnenler bir bir elenip düşüyor! Son iki yılda Arap coğrafyasında neler yaşandı! Tarihin tozlu raflarında yerini alan liderleri unuttuk bile! Demokrasi denildi, özgürlük denildi, gelecek denildi!
Hepsi yalandı! Dünya Ortadoğu'da PASTAYI tekrar paylaşma kararı almıştı!
Bu paylaşıma gölge düşürmesi muhtemel isimler ortadan kalktı! Olan biten buydu!
Ve o rüzgarda Türkiye'nin de "Kürt Baharı" ile YÜKSEK BASINÇ altına girmesi hedeflendi! Olmadı! Ama tehlike geçmiş değil! Bizim tek sorunumuz GERÇEKLERLEyüzleşememek! Devlet kendi gerçeğini kendinden bile yıllarca gizlemedi mi! Hatırlayın rahmetli Ecevit'in"Vahdettin vatan haini değildir!" sözünden sonra ne kadar eleştirildiğini!
Başbakandı, devletin bütün kılcal damarlarını biliyordu, suikastlardan kurtulmuştu ama, yine de gizli gerçeği söyleyemiyordu! 
Çünkü sistem "Vahdettin haindir!" önermesini yapmış, hepimiz de kabul etmiştik! "Yahu nasıl olur?" sorusunu bile soramamıştık!
Soruları ve cevapları sevmiyor, kaçarak yaşamayı seçiyorduk!
Geçtiğimiz yıldı sanırım! Mehmet Sadık Öke "TEYZEM LATİFE" isimli bir kitap yayınladı. Kitap çok şaşırtıcıydı! Hem Atatürk'ün evliliğini, hem Latife Hanım'ın isyanını oradan öğrendik! Oysa her şey başka türlü anlatılmıştı! Atatürk'le Latife Hanım'ın iki yıl evli kaldığını, ancak ondan sonra Latife Hanım'ın hayatına nasıl devam ettiğini pek bilmezdik! Öke, büyük ayrılıktan sonra Latife Hanım ile Nazım Hikmet arasındaki aşktan söz ediyor ve "Nazım, mavi gözlü dev ve minicik kadının hikayesinde Latife Teyzem'i anlattı. Çünkü Nazım Hikmet'in eşi Piraye Hanım, uzun boyluydu..." diyordu! Belki Nazım sırf bu nedenle hedef olup acı çekiyordu! Bir başka memlekette ölmesinin de sebebi belki bu aşktı! Kim bilir!
Aynı ÖKE şunları da ekliyordu:
Sultan Vahdettin, İttihat ve Terakki'den kurtulmak istiyordu. Bu konuda çalışmalar yaptı. Atlarını, değerli bir mücevher kutusunu sattı. Bu parayla Mustafa Kemal'i Anadolu'ya gönderdi. Bu açıklama birilerini rahatsız edecek."NUTUK'ta böyle yazmıyor" diyecekler.
NUTUK bir yorumdur.
Ancak Atatürk'ün Anadolu'ya çıkışı böyle olmuştur. Fransa bile krallarını 200 yıl sonra akladı..."
Yani Mehmet ÖKE rahmetli Ecevit'in yıllar sonra söylediği Vahdettin ile ilgili sözlerini doğruluyordu! Daha doğrusu Latife Hanım'ın ailesi ve bıraktığı notlar bunları söylüyordu! Ama biz Vahdettin ile Mustafa Kemal'i hep ayrı görüp, ona göre değerlendirme yapardık! Padişah'ın yaverine ülkeyi emanet edeceğini, Cumhuriyet'i kurma görevini ona vereceğini hiç düşünmezdik!
DEVAM...Padişah Vahdettin, Türkler'in tarih sahnesinden silinmemesi için verdiği altın ve mücevherlerden sonra Mustafa Kemal Bandırma Vapuru'yla Samsun'a çıktı! 
Bu TÜRK DERİN DEVLETİNİN YAPTIĞI SON OPERASYONDU! Bu tarihten sonra sayısız operasyon yedik!
Hiçbirini çıkaramadık! 600 yıl ÇEKİÇ olan millet artık ÖRS'tü!
Şimdi birlikte düşünelim...
Mustafa Kemal, İngilizler'in tamamen kontrolünde olan BOĞAZ'dan nasıl çıktı!
Cevabını bilmiyoruz! Ama çıktı ve yoluna devam etti! Zorluklarla dolu mücadeleden sonra, Samsun'a ayak bastı! Her ne hikmetse bütün OSMANLI ORDUSU ve KOMUTANLARI ya telgrafla ya da bizzat "EMRİNDEYİZ PAŞAM!"dedi. 
Oysa Mustafa Kemal en kıdemli ve en rütbeli asker değildi! Ama Padişah'ın en güvendiği isimdi! Öyle olduğu içinGÖREV ona verildi! İngilizler'in şartlarını Padişah da Mustafa Kemal de biliyordu!
Şartlar çok ağırdı! Ama yapılacak bir şey yoktu! ÇEKİÇ oluncaya kadar uykuya dalınacak ve ses çıkarılmayacaktı!
Mustafa Kemal rolünü biliyordu!
Bulgaristan'a gittiğinde katıldığı bir baloda YENİÇERİ kıyafeti giyse de yaptıkları bunun tam tersi olmak durumundaydı!
Çünkü güç, Türkler'de değildi!
Uzatmayalım... Mustafa Kemal, Samsun'a ayak basmadan 4 gün önce Yunanlılar İzmir'e çıktı!
Şimdi tarih kitaplarında olmayan bir soru!
Yunan sınırından İstanbul 220 kilometre! Yani işgal amacıyla yola çıkan Yunan Ordusu'nun İstanbul'a gelmesi birkaç saat almazdı! Ama onlar GARİP bir şekilde başkente değil de İzmir'e doğru yola çıktı! Oysa bir ÇAVUŞ bile bunun KURMAY AKLINA uygun olmadığını bilirdi! Yani bir ordu karadan bir iki saatte alacağı yolu nedenDENİZDEN çok daha zor ve masraflı bir hale getirmek için uğraşırdı!
NEDEN?Boşuna çabalamayın, siz de cevap bulamazsınız! Çünkü mantıklı bir cevap olamaz! İstanbul'a gelip İngiliz askerlerinin bakışları arasında Anadolu'ya akar hedeflerine ulaşırlardı! Ama olmadı! Çünkü Padişah ve Mustafa Kemal'e şart koşan o günün egemen gücü İngilizler, Yunanlılar'ı da kullanmıştı!
Çünkü istemeyerek de olsa SARAY ve Mustafa Kemal, İngilizler'in taleplerine "Evet" demek zorunda kalmıştı! Başka seçenek yoktu! Ama istenen değişim toplum için çok ağırdı! Mesela Bosna'dan gelen DEDEM fötr şapkayı hiç giymemiş, ölünceye kadar hep elinde taşımıştı!
Yapılana karşıydı! Sadece dedem mi?
Elbette hayır! Diğer devrimler de böyleydi!
Halk istemiyor, ancak yapılıyordu! İngiliz aklı Osmanlı halkının bunları kabul etmeyeceğini herkesten daha iyi biliyordu!
Bunun tek yolu yeni devlete bir zafer hediye etmekti! Arkasına bir zafer alan yönetimin önünde kimse duramazdı! İşte Yunanlılar bu nedenle KOBAY olarak üstümüze salındı! Londra, Yunan askerinin Anadolu'nun içlerine çekildikçe yok olacağını biliyordu! Ama biz bilmiyorduk!
Savaştık ve zaferle CUMHURİYET'i kurduk... Büyük devletler, küçük devletlerle böyle oynarlar! Osmanlı'yı dağıtan güç, Türkler'in küçük bir devlette yaşamasına izin vermişti! O günün yöneticileri de şartların kıskacında gereğini yapmıştı! Nasıl Fatih ve Kanuni döneminde biz Avrupa'yı DİZAYN ediyorsak, onlar da bizi Cumhuriyet'le terbiye ediyordu! 
"Küçüksünüz ve küçük kalacaksınız" diyordu! 
Bu 90 yıl sürdü!Londra'da biçilen elbise artık bu bedene olmuyor! Bu nedenle şaşırtıcı birçok gelişme yaşanıyor! Eski günlerdeki gibi ÇEKİÇ olmak için yola çıkıldı! Zor bir yolculuk olacak! Eski tezgah yıkılacağı için çok aykırı ses çıkıyor! Küçük kalamayacağımızı, yaşadığımız onlarca sorunla anladık! "Küçüksünüz" dediler, diğer parçalarımızla saldırdılar! 
Hep yara alan biz olduk! Hata yapmazsak kazanan bu millet olacak! Ayırarak hapsettikleri ülke, birleşerek dev olacak!
Rotayı akılla bulursak son durakta ÇEKİÇ bizde olacak! Duygularımız öne çıkarsa gözyaşı bizi bulacak...Hayat tercihtir! Hep onların önümüze getirdikleriyle yaşadık! Şimdi kendi tercihimizi yapma sırası!

Ankara'da şifre STA

Devletlerin çizdiği rotalar sokaktaki insan tarafından hemen anlaşılmaz. Zaman ister. Nizam-ı Cedit'in gelmesi, Yeniçeri Ocağı'nın ortadan kaldırılması, Tanzimat'ın ilanı, kapitülasyonların kabulü, dost ve düşman ülke tanımlamaları ya da modernleşme gibi hadiseler halka sorulmadan yapılır!
Kabul etmek istemesek de bu böyledir! 11 Eylül'de CIA kendi kulelerini vurmadan önce halka gitse ve "Vurmak istiyorum. Ne dersiniz?" diye sorsa aklı başında hiç kimse çıkıp da "Çok iyi düşünmüşsünüz" demezdi! Ya da İstiklal Savaşı'ndan sonra Mustafa Kemal halka dönse ve "Şu devrimleri düşünüyorum. Ve sizin fikriniz nedir?" diye sorsa cevap yine farklı olmazdı!
Devletler cevaplarını bildikleri soruları sormaz, işini yapar!Hepimiz Kürt meselesi ve PKK konusunda bir şeyler söylüyoruz! Kimi geri çekilmeyi eleştiriyor, kimi "Ne verdik?" diye soruyor. Kimi de "Bu işler çok önceden yapılmalıydı" diyerek sürece desteğini gösteriyor!
Ama asıl önemli olan devletin amacının ne olduğu ve nereye ulaşmak istediğiydi!Bunun cevabını bulmak için de birçok yoldan ilerleyip yorum yapabiliriz! Ama ben bölgede bunca şey yaşanırken tek bir şeye çok önem verdim!
Patriotlar geldiği an zihnimde bir ışık yandı! 
 Çünkü bölgenin en güçlü ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri buna neden gerek duymuştu? 
 Ne yapacaktı da bunlara ihtiyaç hissetmişti? 
 Acaba karizmanın çizilmemesi için bu füzelerle Ankara koruma altına mı alınmıştı?
Soru çoktu!Ama Suriye ve Esad'ın tehlike olacağı hiç makul değildi! Yani füze savunma sistemi ve patriotlar başka bir şey için gelmişti! Bizler başımıza düşen elma ile uğraşırken ağacın tamamını göremiyorduk!
Devlet başka bir yolda ilerliyor, bizler ise patikadaki izleri takip ediyorduk! Haliyle SON DURAĞI göremiyor ve tedirgin oluyorduk!
Ama Türk-Kürt kardeşliği için "olmaz" diyenler bence hem devleti tanımıyor hem de Osmanlı'yı ciddiye almıyordu!
Yanılgıları da buydu!
Dönelim eskiye...Abdülaziz suikastla öldürüldükten sonra Osmanlı Sarayı'nda hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Özellikle tahta çıkan Abdülhamit, DÜŞMANIN çok yakında olabileceğini bildiği için tedbiri elden bırakmadı! 
Padişah herkese güvenmez, insan seçerdi!Arnavutlar onun için önemliydi! Sarayın etrafına Arnavutlar'dan ve bazen de güvendiği Arap ailelerinden muhafız yerleştirirdi! 
Arnavutlar'a güveni tamdı! Ama aynı Padişah kendisinin huzuruna açılan son kapının önüne KARAKEÇİLİ aşiretine mensup askerleriSÖĞÜT'ten alıp koyardı!
Son adımda kesinlikle TÜRK vardı!
Yaşanan tecrübeler Osmanlı'ya, kime ne kadar güveneceğini öğretmişti!
Osmanlı aklı, hem insanları hem de ülkeleri bir bir ayırmıştı!
Yunanistan, Bulgaristan, Ermenistan, Arabistan, Kürdistan gibi...
Neden?
Osmanlı'yı yeterince bilmediğimiz için çok önemli bir şeyi atlardık!
Yunanca "STA" kelimesi durmak, yerinde saymak ve sabit halde beklemek anlamında kullanılırdı!
Bu Yunanca kelime İngilizce'ye STATION olarak yani DURAK olarak geçmişti! Her dile geçtiği gibi Türkçe'ye de sızmıştı! haSTA, asiSTAn, aSTAr, deSTAn, poSTA, kabriSTAn, iSTAsyon, STAdyum gibi onlarca kelime günlük hayatımızın parçası olmuştur! Bu ve benzeri kelimelerle hep duran, durgun, yatan ve bekleyen vurgusu yapılmıştı! Bir hareketsizliği işaret edip DURAN anlamı yüklenmiştir!
Ama Osmanlı "STA" kelimesiyle tanımladığı yerler hakkında farklı düşünürdü!
"Hiçbir zaman DOST olarak kalamayan" ülkelerin tanımlarında kesinlikle STA vardı!
Mesela Boşnaklar'ın memleketine BoşnakiSTAn, Arnavut topraklarına da ArnavutiSTAn demezdi!
Çünkü onları kendinden görürdü!
Ama Yunanlar'ın yaşadığı yerlere çekinmeden YunaniSTAn derdi! Hatta çok daha önceleri, tehlikeyi bildiği için tarihin değiştiği şehre bile İSTANBUL ismini verirdi! İstanbul'u fethettiği halde emin değildi! Güven duymazdı!
Bu güvensizlik hali de "Pat" diye oluşmazdı! Yılların birikimi sözkonusuydu!
Yani Osmanlı sorun yaşadığı her yere içinde STA geçen bir isim koyardı! STA şifre olup bunu da sadece DEVLETbilirdi!
KürdiSTAn da bunlardan biriydi!
Yaşanan onca acı olay, arada bir güvensizlik oluşturmuştu! Doğru reçete yazılmayınca da aradaki soğukluk yerini zamanla kine, hatta düşmanlığa bıraktı!
Özellikle Cumhuriyet boyunca aradaki bu soğukluk giderileceğine tam aksi yapılıp yangına körükle gidildi! İş zamanla kontrolden çıktı.
Halayı, yemeği, dini, geleneği, töresi, türküsü, düğünü, namazı aynı olan milleti ikiye böldü!İşte şimdi devlet geç de olsa temeli çok önce atılan KürdiSTAn kelimesini sözlükten çıkarıyor! SİLİYOR! Atılan bütün adımlar bu iki halkın kardeş olduğunun ve ortak kadere yürüyeceğinin ilanından başka bir şey değil!
Belki bu ilan yapılırken hem Türk'ü hem Kürt'ü rahatsız eden bazı yanlış uygulamalar meydana geliyor olabilir!
Ama bunlar önemli değil!
Önemli olan gideceğimiz STAtion!
Yani durak!
Hatta son durak!Bu nedenle yolda önümüze çıkan pürüzlere takılmanın anlamı yok!
Şimdi geniş düşünüp, geniş bakma zamanı!Dönelim başa...
Füze kalkanı ve Patriotlar, Türk askeri KERKÜK'e giderken havadan yara almamızı önlemek için geldi!
Bakın önceki gün Kerkük'te 85 sünni öldürüldü!
Tetiği çeken Maliki'nin askerleriydi! İşler aşağıda iyice karışmaya başladı! Ne olacağı bilinmez! İnşallah tek bir kurşun atılmadan sorunlar masada hallolur!
Ama Ankara yine de işi şansa bırakmak istemiyor!Irak'ta sıkışan Kürtler'i koruma kalkanına almadan önce içerisini toparlıyor!
Olan biten budur!Bilinmesi gereken Ankara, hem kendisi hem de kardeşleri için STA kelimesini kaldırdı!
Akılla davranıp STAjyer devlet görüntüsü vermiyor!
Tam bir uSTA gibi davranıyor!Kötü mü!

Son viraj

İnternet ve telefonun çağı değiştirdiğini, dünyayı küçük bir köy haline getirdiğini kabul ederiz. Zamanın yenildiğini, mesafelerin ortadan kalktığını, teknolojiyi üreten AKLIN her şeye hakim olduğunu reddetmeyiz! Ama konu Türkiye olunca dünya üzerinde YALNIZyaşadığımızı düşünürüz.
Sorunlarımızı ve fırsatları hep içeri açılan pencereden değerlendiririz!
DIŞ etkiyi kabaca geçip, farkında olmadan gizli gerçeğin açığa çıkmasını engelleriz!
Oysa Türkiye, artık dünyanın merkezi olduğu tartışılmayan Ortadoğu'nun en önemli ülkesi!
Sonuca tesir edebilecek tek güç!Böyle olduğu içindir ki derdimiz hiç bitmez!
Kanla acıyla yaşadığımız son 60 yılın özeti içeride iki parça olmamızdır!Söylenmese de siyaset, ekonomi, ordu ve MİT hep iki parçaydı!Ankara, vatandaşın bilmediği bu tek parça olamama hali nedeniyle kaderini belirleyecek hiçbir karara el atamadı! Gelişmeleri uzaktan izleyen ve faturayı ödeyen oldu!
Oysa dünya küçük bir köydü!
Gören gözler için gizli saklı diye bir şey yoktu!Paraya hükmeden BARONLAR, dünyanın bu küçülmüş halini yeterli görmüyordu! Bölünmesini düşündükleri devletleri ufak parçalara ayırmak istiyorlardı.
Bu gücün doğum yeri Amerika'ydı.
Ama oradaki herkes paradan para kazananlar gibi düşünmüyordu!Sınırları ve devletleri önemsiyordu.
İşte görmek istemediğimiz savaşın asıl nedeni buydu!Bu mücadelenin de gelip düğümlendiği yer Ortadoğu'ydu!Her ne kadar alternatif enerji yolları için çalışmalar sürse de buradaki petrol ve gaz önemliydi!
Mücadele eden taraflardan birinin eline geçmemesi gerekiyordu! Tam da bu noktada Türkiye öne çıkıyordu!
Çıkıyordu çıkmasına ama, Türkiye 60 yıldır iki parça olduğu için bir türlü yönünü seçemiyor, devamlı BOŞ SINAV kağıdı veren öğrenci gibi davranıyor, bildiği soruları bile pas geçiyordu!
Çünkü içeride ülke çıkarları gereği öne çıkmak isteyenler vakit kaybetmeden budanıyordu!Sokaktaki insanın görmediği bir GİZLİ DENGE üzerinde giden ülke, haliyle duvara tosluyordu!
Bakın; geçtiğimiz günlerde BOSTON Maratonu bombalarla kana bulandı. Boston sembolik bir yerdi!
Amerikalılar'ın İngilizler'e karşı bağımsızlık savaşını başlattığı yerdi!
Bizdeki Samsun gibi!
Saldırıyı Amerika'da okuyan iki Çeçen gencin yaptığı, gazete haberleriyle kabul ettirildi!
Ortada ikna edici hiçbir kanıt olmamasına rağmen çocukların MÜSLÜMAN olması terörist olmasına yetmişti!
Oysa Çeçen gençlerden biri CAMBRIDGE BURSUYLA okuyordu! Ayrıca gençlerin amcası efsane CIA ajanıGraham Fuller'in damadıydı!
Ve bu AMCA ne tesadüftür ki İngiliz Kraliyet Ailesi'yle çok ciddi ticari bağlantılara sahipti!
Peki bu suç muydu? Elbette hayır!
Ama bu bombalar neden patlamıştı?
Gazete ve televizyonlarda cevap yoktu!
Nisan ayının başında yeni bir SIZINTI dalgası yaşandı!
Dünyayı sarsan Wikileaks ve Stratfor gibi güçlü olan bu akım vergi cennetlerinde PARASI bulunan yüzlerce işadamı ve siyasinin hesaplarını açıklıyordu!
Bir güç bunları ele geçirmişti!
Ancak gözlerden kaçan önemli bir ayrıntı vardı!
Nedense bu vergi cennetleri hep İngiliz kolonisi olan Cayman, Man, Virgin, Jersey ve Bermuda gibi adalardı!
FORBES'ın listesinde yer alan birçok işadamının buralarda hesabı vardı! Dönen paranın haddi hesabı yoktu! 
Sadece Cayman da 2 trilyon, Jersey de ise 3 trilyon dolar dönüyordu!Düne kadar IMF'nin kapısında 50 milyon dolar için bekleyen Türkiye'yi hatırlarsanız olayın büyüklüğü net olarak ortaya çıkar!
Neyse...Bir grup gazetecinin ele geçirdiği söylenen belgeler, yani hesap dökümleri, aslında çarpışan iki taraftan biri olan Amerikan DERİN DEVLETİNİN operasyonuydu!
Londra'nın yönettiği BARONLAR dünyasını sarsmak için çıkarılmıştı! Mesaj çok netti:
"Sizin kalbinize bile girdik!"Bu hesap oyunlarından sonra karşı taraf da Amerikan'ın temelinin atıldığı Boston'u havaya uçurdu!
Onlar da "Bizi hafife alma! Seni doğduğun yerde öldürürüz!" diyordu!
İşte, bu iki devin mücadelesi çok doğal olarak Türkiye'ye de yansıyordu!
Zaten amaç Ortadoğu'nun kontrolünü ele geçirmekti! Savaşın galibini Ankara'nın takınacağı tavır belirleyecekti! Bu yüzden Boston'da bombalar patlasa da meydan muharebesi Türkiye'de olacaktı!
PKK'nın çekilmesi nedeniyle çıkan kavga da bu hesaba dahil!
Hatta Erdoğan'ın "2014'teki seçimler en kritik seçimlerimiz olacak" sözü de...
Çünkü içerideki İKİ PARÇA olma durumu sandıklar kurulduğunda iyice netleşecek!
Laiklik, milliyetçilik, işçi hakları, adalet ya da eşitlik diye söze başlayanlar aynı kampta toplanacak! Kendileri bilmese de Türkiye'nin parçalanmasına yıllar önce "evet" demiş BARONLARA hizmet edecekler!
Anayasa referandumu ve Köşk seçimleri onlar için son kale! Kaybederlerse tarihe karışacaklar!Eğer kazanırlarsa Türkiye'yi gittiği yoldan geri çevirecekler!
Bir tarafta şiir okuduğu için yasaklanan, kapatma davasıyla engellenmeye çalışılan Erdoğan, diğer tarafta ise ideolojileri farklı da olsa Ankara'yı rotasından çevirmek için perde arkasında işbirliğine soyunan güçler!
Eğer onlar kazanırsa Türkiye küçülecek ve ellerinde oyuncak olacak!Yok, Erdoğan ipi göğüslerse bölge Ankara'ya akacak! Çünkü Obama ve temsil ettiği güç de mecburen Erdoğan'ın yanında!
Bölgenin Ankara'ya sarılacağını gören devlet, bu nedenle bir an önce PKK'yı silmek istiyor! Aktif bir terör örgütü Ortadoğu ile buluşma anında büyük tehlike!
Yani Ankara hem içeride hem dışarıda büyük efor sarf edip birçok cephede savaşıyor!
Boston, Cayman ya da Kerkük fark etmez! Hepsi birbiriyle iç içe...
Uzak değiller! Ama düğüm Ankara'da çözülecek!
Ya BARONLAR ya da TÜRKİYE kazanacak!
Benim favorim Türkiye...
Ama umudunu patronlara bağlayan çok kişi var!
Sağdan soldan, muhafazakarlardan...
Bence gözünüzü dört açıp izleyin...
Cumhuriyet tarihinin en güzel filmi yakında vizyonda!
Dün start verildi! 

NOT: 
Farklı bünyelerden aynı sesleri çıkaranları not edin! Başka türlü o koalisyonu görme şansınız yok!
Benzemedikleri için sakın "AYRI" sanmayın!
Haydi kolay gelsin!

Hiç yorum yok: