DÜNYANIN en etkin ekonomi gazetelerinden olan Wall Street Journal, Amerikalı işadamlarına ekonomik sıkıntıların sona ermesinde yardımcı olabilmeleri için Osmanlı İmparatorluğu'ndaki vakıfların benzerlerini kurmalarını tavsiye etti...
Haberin ayrıntılarına girmeyeceğim, zaten iki günden buyana her tarafta yazılıp söyleniyor...
Vakıflar, özellikle de Türk toplumlarında asırlardan buyana son derece faydalı işler görmüş ve bazı alanlarda devletin yapamadığı işlerin üstesinden gayet güzel şekilde gelmişlerdi ama geçmişte acaba sadece sevap işlemek ve hizmet vermek için mi kurulmuşlardı?
Konunun bu tarafının üzerinde pek fazla durulmamıştır, kısaca anlatayım...
Eski asırlarda oluşturulan vakıfların tamamı pek öyle sevap defterini kabartmak yahut âhıret hayatını garantiye almak için kurulmamıştı... Gerçi bu maksatla hareket edip hukukî garanti altına aldıkları müesseseleri ile fakir fukaraya asırlar boyunca yardım ve hizmet götürmüş olan çok sayıda mü'min vardı ama vakıf sayısının fazla olmasının ardında bir başka mecburiyet vardı: Malı ve mülkü koruma, özellikle de devletten koruma çabası...
VAKIF MALI, VAKFINDIR!
Kellesinden olduğu takdirde bütün malının-mülkünün müsadere edilebileceğini, yani elkonma ihtimalinin yüksek olduğunu bilen devlet adamı çoluk çocuğunun geleceğini garanti altına alabilmek için herşeyini vakfeder, kurduğu vakıf "evlâdiyelik" olur, mütevelliliklere de aile mensupları gelirdi. Vakfedilen gayrımenkullerin gelirlerinin bir kısmı çocuklara ve torunlara dağıtılır ve böylelikle hem elkoymanın, hem de paşazâdelerin kendilerine kalacak olan mirası har vurup harman savurmaları, servetin altından girip üstünden çıkmaları imkânsız hâle getirilirdi.
Ama, aradan uzun seneler geçtikten sonra sistem maalesef tıkandı, sermaye statik hâle geldi, gelir getiremez oldu ve binlerce vakıftan geriye sadece isimleri ve birkaçının da zamanın en meşhur hattatlarına yazdırılmış olan "vakfiyeleri", yani vakıf senetleri kaldı...
Hayır işleyip sevap kazanmak için kurulmuş olan vakıflar ise, asırlar boyunca devletin yapmaya imkân ve fırsat bulamadığı işleri gördüler. Bu işlerin başında camilerin ve öteki dinî mekânların bakımı, bazı yerlerde temizliğin sağlanması yahut fakir-fukaranın karnının doyurulması gibisinden faaliyetler vardı. Bugünün belediye kavramı o devirlerde bilinmediği için, birçok vakıf aslında başarılı birer belediyecilik faaliyeti yapmaktaydı...
Sermayenin bir türlü artamaması başta olmak üzere daha birçok sebep, meselâ ardarda yaşanan enflasyonlar gelirleri gittikçe aşağıya çekti ve hayır vakıfları da zamanla eriyip gittiler. Cedlerinin servetlerini vakfetmelerinin sebebinin, nesillerinden gelenlerin bu paraları âfiyetle yemelerinin önüne geçmek olduğunu unutan vakıf sahiplerinin torunları ise şimdi "Dedelerimizin mallarını bize verin" diye bir mahkemeden diğerine koşuşturup duruyorlar. Ama neyse ki mahkemeler de işin farkında ve cumhuriyetten sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredilmiş olan vakıf malları, çoğu harap vaziyette olmalarına rağmen vârislere devredilmiyor ve mezat sermayesi hâline gelmiyor!
UNUTULAN BİR CÜMLE...
Vakıf, ekonomik sıkıntıların ve büyük boyuttaki yatırımların halli için tek başına bir çare değildir! Wall Street Journal de zaten böyle yazıyor ve makalenin son kısmına doğru geçen bir cümle, Türk gazetelerinde her nedense yeralmamış..
Makalede "...Bu, -yani vakıf örneği- tabii ki uzun dönemli bir çözüm değildir" dendikten sonra "Altyapılar, temel ve güçlü hükümet yatırımlarını gerektirmeye devam ediyorlar" cümlesi geliyor...
Entellerimiz aksini söyleyedursunlar... Kapitalizmin ve liberalizmin kalesi olan Birleşik Amerika'da bile devlet olmadan pek bir iş edilemiyor...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder