28 Mart 2013 Perşembe

Takrir-i Sükun ve Ankara İstiklal Mahkemesi - Aziz ÜSTEL


Bütün her şey 13 Şubat 1925’te Şeyh Sait’in iki mahkumu jandarmaya teslim etmek istememesiyle başlar. Olay gitgide büyür ve sonunda isyana dönüşür.
Başbakan Fethi Bey, Taha Akyol’un “Atatürk’ün İhtilal Hukuku” adlı kitabında da belirttiğince ılımlı yaklaşmaktan yanadır, çevresinde “güvercinler” vardır çoğunlukta ama 22 Kasım 1924’de Fethi Bey hükümeti kurarken şiddet yanlısı Recep Peker İçişleri Bakanı olarak yamanmıştır kabineye!

Fethi Bey demokrasiden yana olduğunu bir kez daha vurgulamak amacıyla mecliste güvenoyu alır almaz, İstanbul Belediye Başkanı’nın halk tarafından seçilmesini gündeme getirir. Recep Peker hemen ayağa fırlayacak, itiraz edecektir CHF’li aşırı mebuslarla birlikte. Gazi müdahale ederek olayı kapatır, Fethi Bey, Recep Peker’in yerine Cemil Ubadin Beyi İçişleri Bakanlığı’na getirir.
Aslında bu ılımlı, demokrasi yanlısı, liberal, insanlara hoşgörülü yaklaşan hükümet kurulmuştur kurulmasına da, asıl istenen vurdu mu ses getiren, sert, taviz vermez bir hükümettir. Ama onun için daha zaman vardır.
Neyse, Şeyh Sait İsyanı’ndan sonra Fethi Bey sıkıyönetim ilan edilmesini ister meclisten Güneydoğu’daki kimi illerde. Bunun süresini de bir ayla sınırlandırmıştır. Dahası İstiklal Mahkemeleri’nin kurulmasını da istemez, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılamaktır niyeti suçluları.
Burada önemli olan sıkıyönetim mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine açık olmasıdır. Onun için İstiklal Mahkemeleri’ni düşünmemiştir Fethi Bey. İstiklal Mahkemeleri astığı astık kestiği kestik kurumlardır, verdikleri kararların temyizi yoktur.
Fethi Bey sıkıyönetim ilanı için meclis onayı isterken “Hadise padişahlık, hilafet, şeriat Abdülhamid’in oğullarından birinin saltanatını temin gibi irticakar bir propaganda örtüsü altında Kürtçülüktür!” derse de İsmet Paşa “irticai isyan” denilmesinden yanadır.
Aslına bakarsanız hilafetin kaldırılmasıyla iki toplumu bir arada tutan dinsel simgenin yok olması, Milli Mücadele dönemi uygulanan siyasetin rafa kaldırılarak aşırı merkeziyetçiliğe gidilmesi ve Kürt kimliğinin bastırılması isyanın kökeninde yatan nedenlerdir.
***
Bunların üzerinde fazla durmak niyetinde değildir İsmet Paşa. Gazi’nin da aynı fikirde olması sonucu Fethi Bey istifa eder İnönü Hükümeti kurulur. Bu hükümetin İçişleri Bakanı Recep Peker’dir ve ham Takrir-i Sükun yasasının çıkmasını ister hem de İstiklal Mahkemeleri’nin devreye girmesini. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın 22 red oyuna karşı 122 CHF kabul oyuyla Takrir-i Sükun Kanunu kabul edilir. Bunun ardından da meclisin yetkileri kısıtlanır hepten. Örneğin isyan bölgesinde kurulacak İstiklal Mahkemesi, TBMM’nin onayına başvurmaksızın idam hükümlerini infaz edebilecektir.
Ankara’da kurulacak İstiklal Mahkemesi ise bütün Türkiye’de Takrir-i Sükun Yasası’nı uygulayacaktır, her türlü “irticai faaliyeti yasaklayacak ve cezalandıracaktır.” Neyin irtica olup olmadığına da bu mahkeme karar verecektir. Anayasanın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti’nin dini İslam olduğuna göre neyin irtica, neyin dini faaliyet olduğunu kestirmek de hayli güçtür. Ancak Fethi Bey, “dini ve dinin mukaddesatı alet ederek milleti, vatan ve Cumhuriyet aleyhine teşvik edenlere karşı” yasal uygulamalar ister Kazım Karabekir Paşa da bunu destekler. Böylece Hıyanet-i Vataniye Yasasının 1. maddesi değiştirilir, dini duyguları siyasete esas ve alet etmek amacıyla örgüt kurmak vatana ihanet sayılır. Bu değişiklik yeterlidir aslında amma asıl amaç muhalefetin sesini kesmektir.
Bu Ankara İstiklal Mahkemesi, basını susturacak, muhalefeti idamlarla tasfiye edecektir. Ankara İstiklal Mahkemesi Doğu’daki İstiklal Mahkemesi’nden daha önemlidir çünkü Şeyh Sait isyanı Karabekir Paşa’yla Rauf Bey’in dediği gibi bir mütegallibe başkaldırısıdır, ordu tarafından hızla bastırılacaktır. Ankara İstiklal Mahkemesi ise basını, muhalefeti, gıkını çıkarmaya yeltenen herkesin soluğun kesecektir.
Günümüzü sür-git eleştirenler, Ankara İstiklal Mahkemeleri’nin kararlarına bir baksınlar, CHF ya da bugünkü adıyla CHP’nin neden hiçbir gün kalkıp da bir özeleştiri yapmadığını da düşünsünler.

Hiç yorum yok: