21 Mart 2013 Perşembe

Saraya son kurşun bundan 203 yıl önce Ayasofya’nın minaresinden sıkılmıştı-Murat Bardakçı

Geçen çarşamba günü baskına uğrayan Topkapı Sarayı’nın Bâb-ı Humâyun’unun yani saltanat kapısının önündeki bundan önceki son silâhlı çatışma 1808’in 15 ve 16 Kasım’ında yaşanmış, Ayasofya’nın minarelerinden sarayı kurşun yağmuruna tutan asilere savaş gemilerindeki toplarla karşılık verilince Sultanahmet’teki ahşap evler cayır cayır yanmıştı.

SAMİR SalimAli el-Nahdari adındaki Libyalı, Topkapı Sarayı’nın kapısına kadar gidip etrafa ateş açmaya başlamasından bir buçuk saat sonra öldürüldü. Yaşanmasımuhtemel olan bir katliamı jandarma karakolunun

komutanı Başçavuş Levent Torğut’un nasıl önlediğinin detaylarını gazetelerde okumuşsunuzdur... Sarayın girişinde olup bitenlerin çok büyük bir benzeri, hattâ El-Nahdari’nin, Başçavuş Torğut’un ve olayın haber alınmasından hemen sonra sevkedilen güvenlik güçlerinin siper aldıkları yerlere kadar hemen hemen herşey son olarak bundan tam 203 sene önce yaşanmış ve saray o zaman da kurşun yağmuruna tutulmuştu.


NAMAZA BİLE GİDEMEDİ

Topkapı Sarayı’na 1808’in 15 ve 16 Kasımgünlerinde yapılan saldırı sırasında sadece Bâb-ı Humâyun’dan değil, başka bir yerden, Ayasofya Camii’nin minarelerinden de ateş açıldı. Saldırıyı püskürtmek için yapılan operasyonlarda üç ile beş bin arasında asi öldürüldü ve 600 kadar asker de şehid oldu. İşte, geçtiğimiz Çarşamba gününe kadar “Topkapı Sarayı’nın  tarihinde kurşun atılan son hadise” olan 15 ve 16 Kasım 1808’de yaşananların kısa öyküsü...


Osmanlı tarihinin ilk reformcu hükümdarlarından Üçüncü Selim1793’te tarihlere “Nizam-ı Cedid” diye geçen yeni ve küçük bir ordu kurmuş, yeniçeriler 12 sene boyunca bu yeni orduya karşı birmuhalefet göstermemişler

ama 1805’ten itibaren iki ordu arasındaki gerginlik gittikçe artmıştı. Yeniçeriler törenlere sadece Nizam-ı Cedid askerlerinin çağrılması üzerine ortalığı birbirine katmışlar, Üçüncü Selimbir defasında Cuma selâmlığına bile çıkamamış, yani Cuma namazına gidememişti.


YAMAKLAR İSYAN ETTİ

Derken,memleket ardarda sıkıntılara uğradı. Kıt’a Arabistanı’nda patlayan Vehhabî isyanı yüzünden hac birkaç sene boyunca yapılamadı, 1807 Şubat’ında Çanakkale’den geçen bir İngiliz filosu İstanbul’a kadar uzandı, şehri bombalamakla tehdit etti ve olan Üçüncü Selim’in itibarına oldu. Padişahınmeşruiyeti tartışma konusu hâline gelmiş, itibarı düşmeye başlamıştı. Bitmek bilmeyen savaşlar yüzünden ekonomi de son derece kötüleşmeye başlayınca huzursuzluk askerin yanısıra halka da sıçradı. İlk ayaklananlar Karadeniz Boğazı’ndaki kale yamakları oldu, 25 Mayıs 1807’de kumandanlarını öldürerek KabakçıMustafa’nın liderliğinde İstanbul’a yürüdüler ve işsiz- güçsüz olan binlerce kişinin de yamaklara katılması üzerine isyancıların sayısı gittikçe arttı. 28Mayıs günü sarayın  kapısına dayanınca asiler kellelerini istedikleri devlet adamlarının listesini Üçüncü Selim’e gönderdiler. Talepleri  yerine getirildi, birçok devlet adamı bizzat Üçüncü Selim’in emriyle idamedildi, padişah kendi kurduğu Nizâm-ı Cedid ordusunu bile lâğvetti ama iktidarını koruyamadı. 29 Mayıs’ta “Allah’ın takdiri böyle imiş!” diyerek tahtını  terketti, haremde bir odaya kapatıldı ve yerini yeğeni Dördüncü Mustafa aldı. Padişah değişmişti ama imparatorluk hâlâ karmakarışıktı. Rusya ile uzun zamandır devameden savaşta neticeye varılamıyor, erzak ve silâh sıkıntısı  çeken ordu hiçbir başarı gösteremiyordu. İstanbul teröre teslim olmuştu. Üçüncü Selim’i tahtından indiren asiler sokakta kadınlara ve kızlara tecavüze kalkışıyor, evler güpegündüz soyuluyordu. Şehrin göbeğinde yol kesip  tehditle para almak artık sıradan bir işti...


FAS’TAN BORÇ

Ekonomi ise, beter olmuştu. Hazinede âcil durumlar için saklanan 20 bin altın saçma sapan yerlere harcanmıştı ve devlet maliyesi iflâsın eşiğindeydi.Maaşlar verilemiyor, cephedeki orduya tek kuruş gönderilemiyor, halk  pahalılıktan nefes alamıyordu. Saray başkamemleketlerden borç alabilme peşindeydi ve DördüncüMustafa tarihte  ilk defa bir başka hükümdara, Fas Kralı’namektup yazıp 20 bin altın borç istemişti. Halk, o zamanların en ucuz yiyeceği olan ciğeri bile alamaz hale gelmiş, tencerelerde sade suya atılmış bir tutamun, çorba niyetine içilir olmuştu. Kriz iki sene boyunca daha da ağırlaşarak devametti ve İstanbul’da ihtilâl çıktı! Tarihlere “Alemdar” diye geçen Mustafa Paşa ordusuyla beraber Rumeli’den İstanbul’a yürüdü. Şehre girmeden önce adamlarını gönderdi ve şehri haraca kesmiş olan KabakçıMustafa’yı öldürttükten sonra başkente geldi, Bâbıâli’yi ve Topkapı Sarayı’nı bastı. Tahtından indirileceğini anlayan DördüncüMustafa sarayda bir odada hapis tutulan amcası Üçüncü Selim’i idamettirdi ama birkaç dakika sonra kendisi de tahtından oldu, bu defa o hapsedildi ve yerini kardeşiMahmud, yani İkinciMahmud aldı. SultanMahmud artıkmemleketin yeni hükümdarı olmuştu ve devletin güçlü adamı,  adrazamlığa

getirdiği AlemdarMustafa Paşa idi. Ama hiçbir hükümdar kendinden daha güçlü bir ortağı kabullenemez ve o kişidenmutlaka kurtulmanın yollarını arardı... Nitekimöyle oldu, Alemdar Mustafa Paşa iktidarda sadece üç buçuk ay kalabildi ve 1808’in 15 Kasım’ında çıkan bir ayaklanmada o da hayatından oldu... Topkapı Sarayı’nda geçen


Çarşamba günü bir Libyalı’nın sebep olduğu çatışmadan önceki son kurşunlar, ayrıntılarını yandaki kutuda okuyacağınız ayaklanma sırasında işte o gün, yani 15 Kasım1808’de sıkılmıştı...

Asilere top ateşi açıldı evler cayır cayır yandı

İKİNCİ Mahmud’u tahta geçiren Alemdar Mustafa Paşa devletin bütün iplerini eline aldığı ve giderek

güçlendiği için sadece devlet adamları ile yeniçerilerin değil, padişahın bile hedefi haline gelmişti ve herkes Paşa’dan kurtulmak için fırsat kolluyordu... Yeniçeriler, şehrin değişik yerlerine üzerinde “Rumeli’nden geldi bir

çıtak, bayram ertesi ya kılıç oynayacak ya bıçak” yazılı bildiriler asmaya başladılar; Alemdar ile adamları ise protestoları dikkate almadılar ve Yeniçeriler hakkında her yerde “leblebici güruhu” yahut “baldırıçıplaklar”

diye konuşur oldular.


YARDIM YERİNE İDAM

Haftalar öncesinden hazırlanan ayaklanma 1808’in 15 Kasım akşamı başladı. Yeniçeriler önce Bâbıâli’yi basıp yaktılar, ardından da Alemdar Mustafa Paşa’nın Topkapı Sarayı’nın çok yakınında olan konağının önünde toplandılar. Paşa saatler boyu saraydan yardım gönderilmesini bekledi ama Alemdar’dan nihayet kurtulacağını farkeden İkinci Mahmud kılını bile kıpırdatmadı ve asker göndermek yerine aylardır hapiste tuttuğu ağabeyi

Mustafa’yı boğdurdu! Yeniçerilerin eline geçtiği takdirde feci bir şekilde can vereceğini anlayan Alemdar

ise, konağını basanlara “Benim aslım da yeniçeridir, ev halkını ocağın namusuna emanet ediyorum” mesajını yolladıktan sonra kadınları dışarıya gönderdi, yanına baş cariyesi ile haremağasını alarak mahzendeki cephaneliğe

indi ve elindeki tabancasını barut fıçılarına sıkmak sureti ile hem kendinin, hem de birkaç yüz asinin hayatına son verdi. Alemdar’ın konağında bütün bunlar yaşandığı sırada isyancılar yardım gönderilmesine mâni olabilmek için Topkapı Sarayı’nın önüne gelmişler ve Ayasofya Camii’nin minarelerinden saraya ateş etmeye başlamışlardı...


DONANMANIN TOPLARI

Sarayda bulunan ve İkinci Mahmud’a sadık kalan birlikler kuşatmayı yarabilmek için üç koldan hücuma geçtiler ve binlerce asiyi öldürdüler. Minarelerden açılan ateşin devametmesi üzerine Sarayburnu’nda bekleyen donanmanın topları ateşlendi ve Bâb-ı Humâyun’un önü mahşer yerine döndü. Gemilerden atılanmermilerin bir kısmı Ayasofya civarındaki evlerin üzerine düşüp büyük yangınlar çıkardı, saraydan çıkarak hücuma geçen birlikler  deminarelerden ateş edenleri vurmaya başladılar... Olaylar, İkinci Mahmud’- un 17 Kasım’da isyanın büyümemesi çin işi mecburen alttan alması ile son bulabildi. Saraya son kurşun işte o günlerde atılacak ve Samir Salim Ali el-Nahdari adındaki Libyalı’nın geçen çarşamba günü kalkıştığı baskına kadar Bâb-ı Humâyun’un önünde bir daha silâh sesi duyulmayacaktı...


Açlık, İstanbul kadınlarına sokakta sopalı eylem yaptırdı

SIKINTILAR yüzünden canlarından bezen İstanbul kadınları, 1808’in bir yaz günü ellerinde sırıklarla sokaklara

döküldüler... Sırıkların ucunda bitip dibe gelmişmumlar ve kokmuş ciğerler sarkıyordu. Önce İstanbul Kadısı’nın konağını basıp ağızlarına geleni söylediler, bir kadıya edilebilecek en büyük hakareti edip “Papaz herif!” diye

bağırdılar. Sonra Bayezid Camii’ne cuma namazına gitmiş olan zamanın hükümdarı Sultan Mustafa’nın yolunu kestiler, ucundan bitmişmumve kokmuş ciğer parçaları sarkan sırıklarını padişaha doğru sallayıp “Uyan sultanım, uyan!.. Pahalılığa dayanamıyoruz. Aç kaldık!” diye haykırdılar. Hükümdarınmuhafızları şaşkınlıktan donakalmışlardı

ve eli sopalı kadınlara hiçbirşey yapmadılar. Topluluk birkaç dakika sonra kendiliğinden dağıldı, Dördüncü Mustafa sarayına, kadınlar da evlerine, boş tencerelerinin başına döndüler. Ama hiçbirşey değişmedi, sıkıntılar hafiflemedi ve işler daha da kötüye gitti...

Hiç yorum yok: