23 Mart 2013 Cumartesi

Hind seyahatnamesi-İlber Ortaylı


Hindistan gözlemekle bitecek gibi değil. Benim için bir gayya kuyusu; acısı ve hoşluğu ile beşeriyetin profili. Süratle kalkınan bu ülkede fakirlik ve eşitsizlik bitecek gibi değil

Bu sefer Haydarabad’da Feleknuma Sarayı’nda kaldım. Haydarabad Nizamı’nın yaptırdığı bu saray 19’uncu yüzyıl Avrupa etkisindeki kişiliğini koruyan ve aynı zamanda da
“art nouveau” dediğimiz tarzın şaheserlerinden sayılır.


Bizim edebiyatımızda Hindistan seyahatnamelerinin ayrı bir yeri vardır. Şark tarihinde ebedileşen mutebahir bilgin Hinduların bile kabul ettiği ve Nehru’nun dahi sitayişle zikrettiği eser
El-Biruni’nin Hind Seyahatnamesi’dir. Farsça ve Arapçası mükemmel olan El-Biruni Hindistan için Sanskrit dilini bile öğrenmiştir. Verdiği bilgiler bir yana; bu ülkenin kendi sınırları içinde kalan birtakım bilgilerini kullanan ve bilimini de Şark dünyasına aktaran adamdır.
Modern Osmanlı asırlarında Hind seyahatnamelerinin en ilgincini direktör Ali Bey kaleme almıştır.İstanbul’dan Bağdat ve Basra üzerinden Hint alt kıtasına yaptığı seyahat, zeki ve dünyayı tanıyan bir gözlemcinin bilinmesi gerekli ifadeleridir. Hindistan üzerine yazılan seyahatnameler içinde üslubu güzel, muhtevası itibariyle en anlamsız olanı da Falih Rıfkı Bey’inkidir. Anlattığı Hindistan’ın kendi olmaktan çok, onun olmasını istediği Hindistan’dır.

Halide Edip devrin Hint aydınlarıyla dostluk etti
1930’larda Hindistan üzerine bir Türk aydının, Halide Edip’in kaleme aldığı kitap; yani “Inside India” ise zamanında müthiş etki yaratmıştı. Müslüman Hindistan’ın gerektiğini anlatan bu kitaphalen tartışılır ve bilinen bir klasiktir. Halide Hanım Hindistan’da uzun kaldı. Aligarh İslam Koleji gibi kurumlarda dersler verdi. Devrin büyük Hint aydınlarının hepsiyle dostluk etti. Yazdığı rapor kitap ülkenin geleceğine işaret eden temel eserlerden sayılıyor.
Bu seferki seyahatimde Haydarabad’da Feleknuma Sarayı’nda kaldım. Haydarabad Nizamı’nın yaptırdığı bu saray 19’uncu yüzyıl Avrupa etkisindeki kişiliğini koruyan ve aynı zamanda da “art nouveau” dediğimiz tarzın şaheserlerinden sayılır. Bugün saray “Taj” oteller zincirinin işletmesinde. Sarayın bahçesindeki bir evi restore ettiren Prenses Esra Bereket burada yaşıyor. Esra Bereket, Türkiye müzeciliğinin ünlü ismi Tophane müşiri Ahmet Fethi Paşa’nın soyundan ve son Haydarabad Nizamı sayılan Mükerrem Bereket Jah’ın da eşi olarak son Haydarabad prensesidir, bu mirası korumaya çalışıyor.
Haydarabad Nizamı’nın arşiv ve kütüphanesi Çeharmahal Sarayı’ndadır... Haydarabad’ın İslami kesimi her şeye rağmen orijinal kalan bir yer. Ne yazık ki bu orijinal mahalledeki çarşılar ve iktisadi hayat etraflarındaki dünya ile mukayese edilmeyecek kadar iktisadi gerileme içinde. Haydarabad iletişim endüstrisinin merkezi. Müslüman kesimde olmayan çirkin yapılar bu dünyayaayak uyduran bir üretim içinde. Haydarabad’ın Müslüman nüfusu ise sayıları 180 milyona ulaşan bütün Hint Müslümanlığı gibi bir gerileme yaşıyor. Devamlılık gösteren mesleklerin sadece yüzde 6’sı Müslümanların ellerinde. Orduda ve poliste yoklar. Adliyede çok az hakim var. Bütün devlet sektöründeki sayıları da düşük. Bu durum acaba Britanya çekilirken Hindistan alt kıtasının parçalanması yüzünden mi böyle, yoksa böyle olacağı görüldüğü için mi Hindistan alt kıtası Müslümanlar ve Hindular arasında parçalandı? Münakaşa derin ve sürüyor. Haydarabad’da bambaşka bir Hindistan görüyorsunuz. Kumaşçısından kitapçısına kadar farklı
bir çarşı ama fakir.

Kendisini Cengiz Han’ın damadı diye gösterdi
Haydarabad’ın etrafında Bidar şehrinin harabelerini gezdik. Babür’ün torunlarından evvel Hint kıtasına giren Müslüman Türk emirlerin eserlerine baktık. Bhongir’de gözetleme kuleleri, bereketli Hint ovasını daha nice imparatorlukları besleyebileceği hakkında bir fikir veriyor. Yolda Linguyat adlı
ana tanrıça Şiva’ya inanan ve fakat Brahminleri ve bütün kast sistemini reddeden Hinduların mezarlarını görüyorsunuz. Bu bölgede onlarla Bahmani hanedanı döneminin Şeyh Kirmani ve Seyyid Darga’ya bağlı Müslüman dervişleri bir arada ayin bile yaparlarmış. Nitekim Babür Hanedanı’nın büyük hükümdarı Ekber bu iki dini birleştirmeye kalkmıştı. Birleşme olmadı ama yeni tarikatlar, Şikhler gibi dinler ortaya çıktı. Hindistan gözlemekle bitecek gibi değil. Benim için Hindistan bir gayya kuyusu; acısı ve hoşluğu ile beşeriyetin profili. Süratle kalkınan bu ülkede fakirlik ve eşitsizlik bitecek gibi değil.
Timur’un torunu Babür’ün Hindistan’da kurduğu hakimiyete Mogol devri (Mugal) demekte ısrar edilir, niçin olduğu anlaşılır gibi değil. Timur kendisini Cengiz Han’ın damadı diye göstermiştir. Bu hükümdarlık ve hakimiyetin meşruluğu için bir formüldür. Tabii Babür torun olarak zaten o soydan geldiğini iddia etti. Mogolluğu için bundan başka bir sebep yoktur. En ünlü uzmanlara dahi sorduğunuz zaman “Öyle söylenegelmiş” deniyor. Hindistan kıtasının bu en parlak devrinde, edebiyatta ve devlette Farsça, medresede Arapça ve orduda da Türkçe kullanılıyor. Medresede Arapça ve orduda da Türkçe kullanıldı. Mimarlar İran’dan ve hatta Osmanlı Türkiyesi’nden geliyordu. Minyatürcüler, taş süslemeciler (hakkât ve müzehhib) ise bütün Orta Asya’dan,Çin’den ve Hind’in kendinden çıkardı. Hindistan’ın kuzeyi Babüroğlulları’nındı. Orta kısmına 15’inci yüzyılda Bahmaniler hükmediyordu. Bir ara onların başkenti olan Haydarabad civarındaki Bidar’a gittiğiniz zaman kalesi, Topkapı’nın planını andıran Saray’ı, Harem pavyonları, mükemmel surları, civardaki padişah türbeleri, Mahmut Gavan’ın medresesi gibi eserlerle bir zenginliği görüyorsunuz. 300 yıl boyuta İngilizler gelene kadar kumaşları Osmanlı kumaşçılığına ciddi bir rakipti. İngiliz hakimiyeti Hindistan alt kıtasının kuzeyle ilgisini kesti. Zaten kuzeyin dağları ve kıtanın etrafındaki okyanuslar, şayet Afganistan’ı elinizde tutmuyorsanız, karayolunu ve dağ geçitlerini, denizciliğiniz mükemmel değilse okyanusları aşmayı imkansız kılar. Hindistan yeni dönemine bir sorunlar yumağı halinde girdi ve 19’uncu asırda Batı dünyasını ülkeye açan bir aydın sınıfı doğdu. Bu sınıf bütün Şark’ta çok istisnai ve çok niteliklidir. Modern Hindistan için en büyük talih bu. Bugün Hindistan Türkiye ile yakın ilişkilere giriyor. Diplomatik misyonlarımızın bunda büyük payı var. İlk gittiğimde Türk Hava Yolları’nın seferleri yeni başlamıştı. Bugün ise günde birkaç seferi var. Delhi’deki bilgisi ve sohbeti derin, dinamik büyükelçimiz Burak Akçapar
ve Nehru Üniversitesi’nde ders veren eşi Prof. Şebnem Akçapar’la bu konuları konuşuyoruz. Hind’in gerçekten ilginç bir etnik ve sınıf yapısı var. Bunları tahlil için Hindistan’a çok ciddiyetle eğilmemiz lazım. Oysa bozkırdaki Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde Hindoloji bölümünü kurduran ve Hitler’den kaçan ünlü Profesör Walther Ruben’i getirten Atatürk’ün daha gerisindeyiz. Hint üniversitelerinin istediği uzmanları göndermek zorundayız ve Hindistan’ı,
bu büyüyen renkli gücü, tarihimizin önemli parçasını aynı yoğunlukla ele
alıp incelemeliyiz.
* Hindistan’da, 19’uncu yüzyılda Batı dünyasını ülkeye açan istisnai bir aydın sınıfı doğdu

Hiç yorum yok: