6 Mart 2013 Çarşamba

HAYAL KURMA-FİZİKSEL HAREKETLERLE “BEYİN”İN ÖĞRENME DURUMU


Hayal kurma deneyiminin ayrıntıları basittir.  Bu sebeple iki grup insan ile çalışılmıştır.
Bunların birisi daha önceden hiç piyano çalışmamış olanlardır. Onlara notaları nasıl çalacakları öğretilecektir. Bir grubun üyeleri “zihinsel alıştırma” grubu olarak elektro piyano keybordunun önüne oturmuş ve günde iki saat haftada beş gün sanki bir parça çalıyormuş ve onun çalındığını duyuyormuş gibi hayal kurmuştur.

İkinci bir “fiziksel uygulama” grubu gerçekten de günde iki saat olmak üzere haftada beş gün müzik parçaları çalmıştır.
Her iki grup da deneyden önce kendi beyinlerinin haritalanmış kayıtlarına sahiptirler. Deney sırasında her gün ve deneyden sonra haritalandırma yapılmıştır. Ardından her iki gruba bir dizi (sekans) çalışmaları istenmiştir ve onların performansının kesinliğini bir bilgisayar ölçmüştür.
Her iki grubun da sekansı çalmayı öğrenmiş olduklarını görmüştür, her ikisi de benzer beyin haritaları değişiklikleri göstermiştir. Göz alıcı bir şekilde, zihinsel uygulama tek başına motor sistemde sanki gerçekten bir parça çalıyormuş gibi aynı fiziksel değişiklikleri üretmiştir. Beşinci günün sonunda kaslara giden motor sinyallerindeki değişiklikler her iki grupta aynı idi ve hayal kuran kişiler ile gerçekten yapan kişiler kendi üçüncü günlerinde aynı idi.
Zihinsel uygulama grubu içindeki beş günde gelişim seviyesi, azımsanmayacak şekilde, fiziksel uygulama yapan kişilerdeki kadar büyük değildi. Ancak zihinsel uygulama grubu kendi zihinsel eğitimini bitirdiği zaman ve ona iki saatlik fiziksel uygulama oturumu tek sefer için verildiğinde, onun genel performansı fiziksel uygulama grubunun beş gündeki performansının seviyesinde gelişim göstermiştir. Açık bir şekilde, zihinsel uygulama en az fiziksel uygulama ile bir fiziksel yeteneği öğrenmeye hazırlanmanın etkin bir yoludur.
Bilim adamlarının zihinsel uygulama veya zihinsel tekrarlama olarak adlandırdığı şeyi hepimiz yaparız. Ancak çok azımız onu sistematik bir şekilde yaptığımız için etkinliğini tam olarak anlayamayız. Bazı sporcular ve müzisyenler onu performans hazırlığı için kullanırlar.
Zihinsel alıştırmanın en gelişmiş biçimlerinden bir tanesi bir satranç tahtası olmaksızın “zihinsel satranç”oynamaktır. Oyuncular tahtayı ve oyunu hayal ederler. Sovyet insan hakları eylemcisi Anatoly Sharanskyhapishanedeyken hayatta kalabilmek için zihinsel satranç kullanmıştır. Bir Yahudi bilgisayar uzmanı olan Sharansky 1977 yılında ABD için casusluk yapma suçundan haksızlıkla tutuklanmıştır. Hapishanede dokuz yıl geçirmiştir bu zamanın dört yüz gününde yaklaşık üç metrekarelik bir alanda dondurucu ve karanlık bir ortamda hücre hapsinde tutulmuştur. Başkalarından soyutlanan politik mahkûmlar sıklıkla zihinsel olarak sorun yaşamaktadır çünkü kullan veya kaybet beyinleri onun haritalarını sürdürmek için dışsal uyarımlara ihtiyaç duyar. Sharansky duyusal yoksunluk döneminden korunmak için aylar boyunca zihinsel satranç oynamıştır. Bu, onun beynini zinde tutmasına yardımcı olmuştur. Hem siyahları hem de beyazları oynamıştır, oyunu zihninde tutarak karşıt açıdan bakmıştır, bu zihin için olağanüstü bir mücadeledir. Sharansky bir defasında bana, yan şaka yan ciddi olarak, sanki dünya şampiyonu olma fırsatı varmış gibi düşündüğünü söylemişti. Batılı baskıların yardımıyla serbest kaldıktan sonra İsrail’e gitmiştir ve bir kabine bakanı olmuştur. Dünya Şampiyonu Garry Kasparov başbakan ve kabine liderlerine karşı oynadığında, Sharansky hariç herkesi yenmiştir.[1]
Yüksek miktarda zihinsel alıştırma yapan insanların beyin taramalarından Sharansky’nin hapisteyken beynine ne olduğunu biliyoruz. Normal bir zekâya sahip, genç bir Alman olan Rüdiger Gamm kendisini bir matematik fenomenine, bir insan hesap makinesine dönüştürmüştür. Gamm sıradışı bir matematiksel yetenek ile doğmamış olmasına rağmen sayıların dokuzuncu üssünü veya beşinci kökünü hesaplayabilmekte ve “68 kez 76 kaç eder?” gibi soruları çözebilmektedir. Gamm, yirmi yaşından itibaren, bankada çalışarak günde dört saat boyunca hesaplama yapmıştır. Yirmi altı yaşına geldiğinde, bir hesaplama dehası olmuştu. Artık televizyonda performans sergileyerek yaşantısını sürdürebilmekteydi. Onu bir pozitron emisyon tomografi (PET) ile inceleyen araştırmacılar o hesap yaparken beyin taramasını gerçekleştirmişlerdir. Onun beyindeki hesaplama alanı “normal” insanların sahip oldukları alandan beş kez daha büyüktür. Uzmanlaşma gelişimi konusunda bir uzman olan psikolog Anders Ericsson, diğer insanlar matematiksel sorunlan kısa dönemli belleğe dayanarak yaparken Gamm gibi insanların bu tür sorunları çözmede uzun dönemli belleğe dayandıklarını ortaya koymuştur. Uzmanlar yanıtlan depolamazlar, onlar yanıtlara ulaşmada kendilerine yardımcı olacak anahtar olguları ve stratejileri depolarlar. Böylece zihinlerinde bunun için çok fazla alan işgal etmeden sonuca ulaşırlar. Ericsson çok sayıda alanda uzman olmanın yaklaşık on yıllık yoğunlaştırılmış çaba gerektiğini bulmuştur.
Bizim hayal gücümüz ile basit bir şekilde beyinlerimizi değiştirebilmemizin bir nedeni, nörobilimsel bakış açısından bakıldığında, bir eylemin hayalini kurmanın ve onu yapmanın kulağa geldiği gibi birbirinden çok ayrı şeyler olmadığıdır. İnsanlar gözlerini kapattıkları ve basit bir nesneyi zihinlerinde görselleştirdikleri zaman, temel görsel korteks ışığı yanmaktadır ve eğer zihinde canlandırılan şey örneğin “a” harfi ise, gerçekten de “a” harfine bakıyormuş gibi hissedilmektedir. Beyin taramaları eylemde ve hayal gücünde beynin aynı parçalarının pek çoğunun etkinleşmiş olduğunu göstermiştir. (Tasavvufta rabıta ilkesinin temel olduğu ve bunun inkar edilmesinin yanlış olduğu bir kez daha bilimsel olarak açıklanmıştır.)
Basit olmasına karşın inanması zor olan bir deneyde Dr. Guang Yue ve Dr. Kelly Cole kasların kullanıldığını hayal etmenin gerçekten de kasları güçlendirdiğini göstermişlerdir.Çalışmada iki gruba bakılmıştır. Bir grup gerçekten fiziksel alıştırma yapmıştır ve diğer grup alıştırma yaptığını hayal etmiştir. Her iki grup da dört hafta boyunca pazartesiden cumaya kadar bir parmak kasının alıştırmasını yapmıştır. Fiziksel olarak çalışan grup ile zihinsel olarak çalışan grup tam olarak aynı oranda gelişim sağlamıştır. (Zayıflamanın beyinde gerçekleşebileceğini kabul edebiliriz. Diyetlerin çokta o kadar önemli olmadığı fark edilmektedir.)
Çalışma sonunda fiziksel grubun kas gücünde yüzde 30’luk bir artış görülmüştür. Alıştırmayı yaptığını hayal eden grup aynı dönem içinde kas gücünde yüzde 22’lik bir artış kaydetmiştir. Açıklama beynin motor nöronlarında bulunan “program” hareketlerinde yatmaktadır. Hayali kasılmalar sırasında hareket için gerekli olan dizilimden sorumlu nöronların etkinleştikleri ve güçlendikleri ve bunun sonucunda da kaslar kasılmış gibi güçlerinde bir artışın olduğu görülmektedir.
BU ARAŞTIRMA İNSANLARIN DÜŞÜNCELERİNİ GERÇEKTEN “OKUYAN” İLK MAKİNELERİN GELİŞİMİNE DOĞRU YÖNLENMİŞTİR. Düşünme dönüştürme makineleri düşüncenin ayırt edici elektriksel imzası temeline dayanır. Bu makineler biz düşünürken beynimizde elektronik ölçümler ile ölçülebilecek durum ve yapıdaki plastik ve fiziksel değişiklikler nedeniyle işler.
Bu cihazlar tümüyle felç olmuş insanların düşünce ile nesneleri hareket ettirebilmeleri için geliştirilmektedir. Makineler daha fazla geliştikçe onlar düşünce okuma yönünde gelişim gösterecek. Bu makineler birkaç basit adımda gelişim göstermişlerdir.
1990’ların ortalarında, Duke Üniversitesinde Miguel Nicolelis ve John Chapin bir davranış deneyine başladılar. Amaçları bir hayvanın düşüncelerini okuyabilmeyi öğrenmekti.][2]

[1] 01.11.1996, Milliyet, Sayfa 32
Refusnik:  SSCB’yi terk etmeye teşebbüs ettiği için cezalandırılan ve çıkış vizesinden mahrum bırakılan Rus Yahudi
[2] Geniş bilgi: DOIDGE Dr. Norman [Kitap]. – Kendini Değiştiren Beyin, Özgün Adı: The Brain that Changes Itself, Editör: Prof. Dr. YAŞAR KÜÇÜKARDALI İngilizceden Çeviren: İBRAHİM ŞENER, Nisan-2012, İstanbul. s.218-225

Hiç yorum yok: