25 Şubat 2013 Pazartesi

İslamofobiyi hortlatma operasyonu / PINAR DEMİR


İslamofobiyi hortlatma operasyonu

17 Eylül 2012 / PINAR DEMİR
İkiz Kule saldırılarının 11. yıldönümündeki  anma programı, İslam fobisinin yatıştığına dair işaretler veriyordu. Tabii bunu önceden gören ve rahatsız olan  odaklar boş durmadı.
Geride bıraktığımız 11 Eylül, “Amerika’nın miladı” olarak tabir edilen İkiz Kule saldırılarının yıldönümüydü. Amerikalıları olduğu kadar sonuçları itibarı ile bütün dünyayı derinden etkileyen terör saldırılarının üzerinden tam 11 yıl geçti. ABD halkının yaşadığı travmayı atlatmaya başladığına ve törenlerin nispi olarak soğukkanlı bir atmosferde geçtiğine yönelik yorumlar ağırlıktaydı. Böyle bir atmosferde ve tam da 11 Eylül’ün yıldönümünde yaşanan Libya’daki saldırı kafaları karıştırdı. Amerika’da çekilen ve Hz. Peygamber’e (sas)  hakaretlerle dolu bir filmin internette yayılmasından sonra başlayan gösteriler, Bingazi’de Amerikan Büyükelçiliği’ne saldırıya kadar büyüdü. Ardından diğer Ortadoğu ülkelerine yayıldı. Bingazi’deki saldırıda ABD Büyükelçisi Christopher Stevens ve 3 elçilik görevlisi hayatını kaybetti. Filmin yapımcılarının sağcı İslamofobik yapılanmalarla bağlantılı olduğuna dair iddialar hayli yumuşayan İslam fobisini tekrar canlandırma ve yaklaşan seçimlerle ilgili  komplo teorilerini akla getiriyor.

11 Eylül,  Amerikan halkı için özgürlük-güvenlik denkleminin sık sık sorgulandığı travmatik bir dönemin başlangıcı oldu. ‘Özgürlükler ülkesi’nin ayrıcalıklı vatandaşları, filmlerde gördüğü sahnelerin Manhattan’ın göbeğinde gerçekleşmesi karşısında şaşkınlık ve dehşeti aynı anda yaşadı. Dünyanın en güçlü ülkesinde hissedilen bu derin güven sorunu, Amerika’nın sahip olmakla övündüğü bazı değerlerin aşınmasına yol açtı. 11 Eylül 2001’den sonra artan İslam fobisi Amerikan vatandaşı pek çok Müslüman’ın ‘olağan şüpheli’ muamelesi gördüğü sıkıntılı bir döneme kapı araladı. Saldırıyı takip eden günlerde, dönemin başkanı George W.Bush’un Manhattan’daki bir camiye giderek İslam ve Müslümanlarla ilgili teskin edici barış mesajları vermesi bu eğilimi engelleyemedi ve ortalama bir Amerikalının kafasında ‘İslam ve terör’ kelimeleri bir arada kodlandı.
Üzerine ciltler dolusu yazı yazılan, yüzlerce komplo teorisine, pek çok filme ilham veren 11 Eylül trajedisi,  Amerika’da her yıl duygu yüklü etkinliklerle anılıyor. Geçen sene düzenlenen 10’uncu yıl törenlerinde duygu yoğunluğu zirveye çıktı. Bu yıl ise törenlerin mahiyeti ve şekliyle ilgili tartışmalar gündemdeydi. Bazıları, duygusal yoğunluğun en üst düzeye çıktığı 10’uncu yıl törenlerinden sonra bir yorgunluk yaşandığına, tekrarının hissizlik, hatta kayıtsızlığa yol açacağına dikkat çekti. Bu yıl ilk kez New York’ta ‘sıfır noktasındaki’ törenlerde, siyasilere konuşma imkânı verilmeyişi de önemli bir değişiklikti. Bazı kurban aileleri bunu daha içten ve samimi bulduklarını ifade ederken bazısı “Bu sadece bizim değil, bütün ülkenin başına gelmiş bir trajedidir” diyerek rahatsızlığını dile getirdi.
Tabii ki törenlerin siyasiler olmadan yapılmasıyla hadisenin bizatihi siyasetten arındırılamayacağının altını çizenler var. Amerika’nın tüm güvenlik politikalarını derinden etkileyen olayın siyasetten bağımsız ele alınamayacağı aşikâr. Nitekim ‘Arap Baharı’nın, İslamcı hareketlerin önünü açacağına, El Kaide bağlantılı bazı aktörlerin siyasete girmesine zemin hazırlayacağına dikkat çekenler Amerika için terör tehlikesinin hâlâ büyük bir tehdit olduğunu iddia ediyor. Beyaz Saray’daki rutin istihbarat toplantılarının bazılarına katılmadığı için eleştirilen Başkan Barack Obama’nın bu konuda köşeye sıkıştırılmak isteneceği tahmin edilebilir. Her ne kadar siyasiler törenlerde sadece Bağımsızlık Bildirgesi’nden pasajlar ya da ulusal şairlerin mısralarını okusa da onlara mikrofon verilmeyişini olumlu bulanlar çoğunlukta.
Nitekim, sıfır noktasında geçen yıl açılan ve şimdiye kadar 4,5 milyon kişinin ziyaret ettiği 11 Eylül anıtında gerçekleşen törenlerde, kurbanların isminin tek tek okunması dışında konuşma olmadı.
Bir başka tartışma başlığı, açılması bir yıl ertelenen 11 Eylül Müzesi’yle ilgiliydi. Müze, saldırıda hayatını kaybedenlerle  birlikte teröristlerin resimlerine de yer verileceği söylentileriyle gündem oluşturmuştu. Planlanması 8 yıl süren müzenin yapımının her aşaması tartışmalara yol açtı. Açılışın gecikmesine sebep olan finansman sorunundan, lokasyonu ile ilgili tereddütlere, hangi kalıntıların sergilenmesi gerektiğinden, müzenin ceset kalıntılarının üzerine inşa edilecek olmasına kadar pek çok şey ihtilaf konusu oldu. Müzede hikâyenin nasıl anlatılacağı, insanlarda ne tür duygular uyandırılması gerektiği, müze ve anıt arasındaki fonksiyon farkı gibi meseleler hâlen tartışılıyor. Bunun dışında o güne ait dehşet verici fotoğraf ve video görüntüleri, kurbanların aileleriyle yaptığı son konuşmaların ses kayıtları, kokpitteki personelin son cümleleri gibi kayıtlardan oluşan büyük bir malzeme stokunun nasıl değerlendirileceği konusunda da karar verilmiş değil. Müzenin insanlarda öfke ve militarizm duyguları uyandırmadan, kolektif hafızaya düşülmüş bir katkı olarak tasarlanmaya çalışılması ise takdire şayan.
Bu çabanın izleri 11 Eylül’ü anma etkinliklerine de yansıdı. Pek tabii, bu toplumsal psikolojinin yönetimiyle ilgili bir başarı. Menfur saldırının Amerikan toplumundaki Müslümanlara yönelik bir nefret furyasına dönüşmesinin engellenmesi, toplumsal barışın ve ekonomik dengenin korunması için bir gereklilik. Buna rağmen törenlere ilginin ve duygusal yoğunluğun ‘İslam ve terör’ tartışmalarıyla tetiklendiği de bir vakıa. Mesela, 9’uncu yıldaki atmosferin, ‘sıfır noktası’ tabir edilen İkiz Kulelerin bulunduğu yerde yapılması planlanan İslam Merkezi’ne dair tartışmalarla ilgisi olduğu hatırlatılıyor. Söz konusu tartışmalar ortalama Amerikan vatandaşının İslam algısının hâlen marazi özellikler arz ettiğini göstermesi açısından dikkate değer. Libya’daki ABD elçiliğine geçen hafta düzenlenen saldırının birkaç gün önce olması durumunda bu yılki havanın çok daha keskin olacağını söyleyenler aynı gerçeğe işaret ediyor.
Törenlerin bu yıl nispeten sönük geçmesinde Amerikan toplumunda azalan travmanın etkisi olduğunu söyleyenler de var. ABD’de yaşayan gazeteci Aydoğan Vatandaş, Barack Obama’nın başkanlığı ile birlikte İslam dünyasında anti-Amerikanizmin zayıfladığını ve 11 Eylül saldırılarıyla oluşan travmanın bu sayede azaldığını söylüyor. Fakat ABD büyükelçisi ve üç Amerikalının ölümüyle sonuçlanan son saldırı, Libya’nın Kaddafi’den kurtulması için çaba sarf eden ve risk alan ABD yönetiminin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da İslamcı muhalefeti destekleyen politikalarının sorgulanmasına sebep oldu. Vatandaş, son günlerde ana-akım Amerikan medyasının tekrar İslam ve terörizm konularını ve Obama’nın Ortadoğu politikalarını tartışmaya başladığını aktarıyor. Cumhuriyetçiler söz konusu eylemi seçimlere az bir zaman kala “Obama’nın dış politikasının çökmesi” olarak yorumluyor.
Libya’daki elçilik saldırısının yaklaşan seçimlerin arifesinde azalma eğilimi içindeki İslam ve terör tartışmalarını yeniden tetikleyeceği aşikâr. Hz. Peygamber’e (sas) hakaretlerin ifade özgürlüğü kisvesi altında film sektöründe dolaşıma sokulması İslam dünyasında haklı tepkilere sebep oluyor. Fakat tepkilerin ölçüsüzlüğü ve şiddete başvurulması dünyanın diğer tarafında İslam fobisini kışkırtıyor. Bu kısır etki-tepki denklemini kullanışlı bir siyaset aracı olmaktan çıkarmak her dinden ve milletten sağduyu sahibi adamlara düşüyor.
Diğer yandan, Amerika’da İslam’a ilginin arttığı bir gerçek. “11 Eylül’e Rağmen Amerika’da Yükselen İslam” kitabının yazarı Dr. Furkan Aydıner, İslam ile ilgili sorulara cevap veren pek çok kitabın 11 Eylül’den sonra piyasaya sürüldüğünü, bunlar arasında İslam’ı doğru anlatanların sayısında büyük artış olduğunu söylüyor. Penguin Yayınları’nın bastığı Kur’an mealinin satışı 15 kat artarken, Kur’an Amerika Birleşik Devletleri tarihinde ilk kez ‘çok satanlar’ listesine girmiş. Bazı kanallar İslam’ı ve Hz. Peygamber’in (sas) hayatını anlatan belgeseller yayımlarken, kiliselerine Müslüman konuşmacılar davet ederek cemaatini İslam hakkında bilgilendiren din adamları da İslam fobisinin yıkıcı bir paranoya hâline gelmesine engel olmaya çalışıyor.
Evet, 11 yıl sonra Amerikalılar soğukkanlılığın hâkim olduğu, siyasetten arındırılmış anma törenleri üzerinde düşünmeye başladı. Böyle bir süreç ifade özgürlüğü bahaneli kutsala hakaret teşebbüsleriyle veya buna gösterilen şiddet yüklü tepkilerle kesintiye uğramamalı.

Hiç yorum yok: